S
su perisi
Kullanıcı
- 4 Ocak 2007
- En iyi cevaplar
- 0
- 0
yigitarslan,Bu film hakkında sayfa açılırda netten düşmez isem film hakkında bilgi verecegim... :
Özlem' Alıntı:Mamma Mia
Mamma Mia!”, İsveçli müzik grubu ABBA’nın şarkılarını temel alan aynı adlı Broadway müzikalinin sinema film uyarlamasıdır. Filmin ismi de, grubun 1975 yılında müzik listelerinin zirvesine çıkan “Mamma Mia” adlı şarkısından alındı.
Phyllida Lloyd’un yönettiği ve Meryl Streep, Pierce Brosnan, Colin Firth ile Billy Nighy’nin başrolleri paylaştığı “Mamma Mia”, babasının kimliğini keşfetmeyi ümit eden genç bir kız olan Sophie Sheridan’ın öyküsünü anlatıyor.
Sophie Sheridan evlenme aşamasına gelmiş genç bir kızdır.Nikâhtan bir gün öncesinde annesi Donna’nın 20 yıl önce ziyaret ettiği Yunan adalarında yaşadığı geçmişinden üç erkek birden getirir.
Müzikle anlatılan filimleri pek sevememişimdir, müzikler güzeldi gerçektende ama filim biraz beni sıktı notum 10 üzerinden 5
Evet gerilim filmi olarak haklısın fazla germiyor her an biyerden bişey çıkacak diye bekledim durdum ama bişey çıkmadı beni ürküten. O beklenti duygusunu iyi vermişler. Bu aralar üst üste çok fazla sıkıcı film izlediğimden olsa gerek bu çok iyi geldi notum o yüzden o kadar yüksek oldu mutlaka daha iyileri vardırda.Su Perisi' Alıntı:1408 filmiin geçen sene izledim...
Samuel L. jackson için izlenir ama konusunda o akdar gerilmedim... :
Özlemcim,belki film yelpazem büyük oldugundan gerilim tarzı filmler içinde çok etkilemedi beni...
Verdigin nota degecek çok güzel filmler izledim,şu an aklıma gelen "ben efsaneyim" adlı film..
İzlemedi isen kesinlikle tavsiye ederim
muhteşem müziğiyle insanı duygusal eden repliklerini ezberlettiren bi filmdi ..alexander kahramanın ismi, o bir şair. kansere yakalandığını öğreniyor ve çok az bir ömrü kaldığını. selanikte bütün ömrünü geçirdiği sahil kenarındaki evinden uzaklaşmaya ve başka bir yere gitmeye hazırlanıyor.işi yarım, ilişkileri yarım, hayatı yarım, eksik. dehşetle gözleri ardına kadar açık sokaklarda dolaşıyor. film, alexander’ın karısını, annesini ve eski günleri hatırladığı geri dönüşlerle geçirdiği son günü anlatıyor.
tesadüfen arnavutluk’tan kaçak gelmiş 10 yaşlarında bir sokak çocuğu ile karşılaşıyor; onunla birlikte geçiriyor bu son günü. çocuk yunanca bilmediğinden, bölük pörçük bir dille acılarını paylaşıyorlar birbirlerinin.o’na , italya’da doğmuş bir eski yunanlı şairden bahsediyor alexander. osmanlı-yunan savaşında annesini rüyasında gören ve onu adasına çağıran ve bu çağrı üzerine yoksulluk, açlık ve savaştan nasibini almış adasına dönen eski şairin hikayesini. bu şair tek kelime yunanca bilmiyor. bir yunanlı olmasına rağmen; kendi adasında olmasına rağmen; kendi insanlarının arasında olmasına rağmen onların dilini bilmiyor, konuşmalarını anlamıyor ve konuşamıyor. bir taraftan savaş sürüyor. herkes bir şeyler yapıyor,herkes özgürlük için elindekiyle avucundakiyle direniyor.
bir şair diyor....ne yapabilir ki? özgürlük şiiri yazmak geliyor aklına.içi kavruluyor. bu şiiri yazmalıyım; benim de katkım bu olmalı. ve kelime satın almaya başlıyor. kısa bir süre içinde adada, garip bir şairin kelimelere para verdiği yayılıveriyor. herkes gelip bir kelime satıyor şaire. hikaye bu işte.
filmin sonunda, alexander çoktan ölmüş karısına bir soru soruyor. bir deniz kıyısındalar, yağmur yağıyor ve dans ediyorlar. alexander hastaneye yatıp yatmamak arasında bir ikilem geçiriyor o son gününde: tedavi olmak veya olmamak. o sahile geldiğinde, karısını görür görmez kararını veriyor; yatmayacağım anna diyor, yanına geliyorum. bir gün ama anna diyor, bir gün ne kadar sürer? yo hayır....yarın.....yarın ne kadar sürer? anna cevap veriyor
sonsuzluk ve bir gün kadar.
Bende biraz baktım o filmde. Gerçekten güzeldi ama sonuna kadar izleyemedim uyumuşum. Aklımda kalan repliklerden biri ise,bloodelf' Alıntı:Eternity and A Day (Mia aiwniothta kai mia mera)
muhteşem müziğiyle insanı duygusal eden repliklerini ezberlettiren bi filmdi ..alexander kahramanın ismi, o bir şair. kansere yakalandığını öğreniyor ve çok az bir ömrü kaldığını. selanikte bütün ömrünü geçirdiği sahil kenarındaki evinden uzaklaşmaya ve başka bir yere gitmeye hazırlanıyor.işi yarım, ilişkileri yarım, hayatı yarım, eksik. dehşetle gözleri ardına kadar açık sokaklarda dolaşıyor. film, alexander’ın karısını, annesini ve eski günleri hatırladığı geri dönüşlerle geçirdiği son günü anlatıyor.
tesadüfen arnavutluk’tan kaçak gelmiş 10 yaşlarında bir sokak çocuğu ile karşılaşıyor; onunla birlikte geçiriyor bu son günü. çocuk yunanca bilmediğinden, bölük pörçük bir dille acılarını paylaşıyorlar birbirlerinin.o’na , italya’da doğmuş bir eski yunanlı şairden bahsediyor alexander. osmanlı-yunan savaşında annesini rüyasında gören ve onu adasına çağıran ve bu çağrı üzerine yoksulluk, açlık ve savaştan nasibini almış adasına dönen eski şairin hikayesini. bu şair tek kelime yunanca bilmiyor. bir yunanlı olmasına rağmen; kendi adasında olmasına rağmen; kendi insanlarının arasında olmasına rağmen onların dilini bilmiyor, konuşmalarını anlamıyor ve konuşamıyor. bir taraftan savaş sürüyor. herkes bir şeyler yapıyor,herkes özgürlük için elindekiyle avucundakiyle direniyor.
bir şair diyor....ne yapabilir ki? özgürlük şiiri yazmak geliyor aklına.içi kavruluyor. bu şiiri yazmalıyım; benim de katkım bu olmalı. ve kelime satın almaya başlıyor. kısa bir süre içinde adada, garip bir şairin kelimelere para verdiği yayılıveriyor. herkes gelip bir kelime satıyor şaire. hikaye bu işte.
filmin sonunda, alexander çoktan ölmüş karısına bir soru soruyor. bir deniz kıyısındalar, yağmur yağıyor ve dans ediyorlar. alexander hastaneye yatıp yatmamak arasında bir ikilem geçiriyor o son gününde: tedavi olmak veya olmamak. o sahile geldiğinde, karısını görür görmez kararını veriyor; yatmayacağım anna diyor, yanına geliyorum. bir gün ama anna diyor, bir gün ne kadar sürer? yo hayır....yarın.....yarın ne kadar sürer? anna cevap veriyor
sonsuzluk ve bir gün kadar.
İnsanın üstün güçleri olması mutlu etmiyor insanı degil mi?nil.dilek' Alıntı:JUMPER
film çok güzel ben çok beğendim tavsiye ederim...
Bilim-kurgu gerilimi, hayal edebildiği herhangi bir mekana kendini ışınlama yetisi olduğunu farketmiş bir adamın epik macerası ile yeni bir boyuta sıçrıyor. New York’dan Tokyo’ya, Roma harabelerinden Sahra Çölü’nün ortasına, istediği herhangi bir yere, herhangi bir zaman içinde anında sıçrama yapabilen David Rice, bu sıradışı özgürlüğünün aslında pek de limitsiz bir özgürlük olmadığını, bu güce sahip tek kişinin kendi olmadığını farkeder ve kendini olağanüstü türünün hayatta kalma savaşı içinde buluverir.
David Rice, birçoklarının hayatında sadece hayal edebildiği bir güçle büyümüştür. Uzay-zaman dokusu içindeki yırtıkları kullanarak, kendini zihninde canlandırabildiği herhangi bir yere anında nakledebilmektedir. Göz açıp kapayıncaya kadar gezegenin bir tarafından öbür tarafına gidebilir, bir gecede yirmi gün batımına tanık olabilir, Mısır’daki Spenks üzerinde kahvaltısını edip, Avustralya’ya sörf yapmaya, oradan Paris’e akşam yemeğine ve Tokyo’ya kahve içmeye gidebilir. Duvarların içinden geçebilir, kilitli banka kasalarına ve en gizli odalara girebilir. Şimdiye kadar, bu gücünü sadece geçmişindeki tatsız anılardan kaçmak, sınırsız zenginliğin ve vahşi özgürlüğün tadını çıkartmak için kullanmıştı. Limitlerden, sınırlardan, sonuçlardan habersizdi. Gerçek bağlantıları bilmiyordu. Şimdiye kadar…
Ne zaman ki David, kendisi gibi güçleri olan Griffin adındaki hırslı bir gezgin ile karşılaşır, varoluşunun sebepleri de ortaya çıkmaya başlar. Kendisi yalnız bir ucube değil, ‘Sıçrayanlar’ denilen uzun bir genetik anormallikler sülalesine aittir. Şimdi ise David, onu ve tüm Sıçrayanlar’ı ortadan kaldırmayı kendilerine amaç edinmiş kadim bir gizli organizasyon tarafından farkedilmiştir. Tüm gezegen çapında asırlardır süregelen görünmeyen bir savaşa kilit oyuncu olarak dahil olur.
İlkine gitmeyip,ikinciye gitmekle iyi bir şeçim yapmışsın,ilkine nazaran daha iyi ve süzgeçi inceydi diyebilirim... :Özlem' Alıntı:En Son izlediğim film Recep İvedik 2 ilkine gitmemiştim buna bari bakayım dedim bukadar milleti gülmekten kırıp geçiren film nasıl diye.
Recep İvedik mizahın en alt seviyesinde hiçbir zeka kırıntısı olmayan zeka seviyesi ve kültür seviyesi en düşük insanın bile akıl edebileceği diyaloglarla dolu bir film(belkide bukadar sevilmesinin nedenide budur)
Sevmedim filmi bir film olarakda görmediğim için notda vermiyorum.
seyrettiğimde tüylerimi diken diken etmeyi başardı.. arka fonlarda çalan müthiş müziklerle büyük zevkle seyrettiğim film.. defalarca tekrar izleyeceğimde garanti.Oyuncular
Brandon Lee (Eric Draven) , Rochelle Davis (Sarah) , Ernie Hudson (Çavuş Albrecht) , Michael Wincott (Top Dollar) , Bai Ling (Myca) , Sofia Shinas (Shelly Webster) , Anna Thomson (Darla) , David Patrick Kelly (T-Bird) , Angel David (Skank) , Laurence Mason (Tin Tin) , Michael Massee (Funboy)
Müzisyen Eric Draven ve nişanlısı Shelly, düğünlerinin arifesinde Top Dollar isimli berbat tipin başını çektiği serseri çetesi tarafından saldırıya uğrar ve katledilirler. Bir yıl sonra Eric'in mezarını ziyaret eden bir karga, genç adamın intikamcı bir ruh olarak ölümden dönüşünün de simgesi olacaktır. Alınacak intikamlar, verilecek dersler vardır...
Evet güzel film. insan keşke ölmeseymiş brandon lee diyor. Aslında film konu olarak ve sürükleyicilik olaraka o kadar güzel değil. Yani bildiğin 90 ların aksiyon filmleri gibi ama atmosfer müthiş hakkaten. Ayrıca matrix de ki sahnelerin nerdeyse aynıları var şaşırdım doğrusu.bloodelf' Alıntı:the crow
seyrettiğimde tüylerimi diken diken etmeyi başardı.. arka fonlarda çalan müthiş müziklerle büyük zevkle seyrettiğim film.. defalarca tekrar izleyeceğimde garanti.Oyuncular
Brandon Lee (Eric Draven) , Rochelle Davis (Sarah) , Ernie Hudson (Çavuş Albrecht) , Michael Wincott (Top Dollar) , Bai Ling (Myca) , Sofia Shinas (Shelly Webster) , Anna Thomson (Darla) , David Patrick Kelly (T-Bird) , Angel David (Skank) , Laurence Mason (Tin Tin) , Michael Massee (Funboy)
Müzisyen Eric Draven ve nişanlısı Shelly, düğünlerinin arifesinde Top Dollar isimli berbat tipin başını çektiği serseri çetesi tarafından saldırıya uğrar ve katledilirler. Bir yıl sonra Eric'in mezarını ziyaret eden bir karga, genç adamın intikamcı bir ruh olarak ölümden dönüşünün de simgesi olacaktır. Alınacak intikamlar, verilecek dersler vardır...