(...)Çoçukluğumdan beri belki ilk defa olarak,hayatımın sebebsizliğini ve boşluğunu düşünerek içim ezilmeden,"Bu günde geçti işte...Ve bütün günlerim hep böyle geçecek,sonra ne olacak sanki!" diyerek düşüncelere daldım...
Hayatım müddetince hep onu aramış,onu beklemiştim...Bütün dikkatini,bütün varlığını bir noktaya biriktirerek her tarafta bu insanı araştıran,her rast geldiğini bu bakımdan tetkikede ede, adeta marazi bir meleke ve hassasiyet kazanan hislerimin yayılmasına imkan var mıydı?
Artık Maria Puder,yaşamak için kayıtsız şartsız muhtaç olduğum bir insandı...Bu his ilk anlarda bana garip geliyordu...Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberdar olmayan bir insanın vucudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi?Fakat bu hep böyle değil midir?
Bir çok şeye ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?
Ben de o zamana kadarki hayatımın boşluğunu,gayesizliğini sırf böyle bir insandan mahrum oluşumda bulmaya başlamıştım...
İnsanlardan kaçışım,içimden geçenlerin en küçük bir parçasını bile etrafıma sezdirmekten çekinişim bana sebebsiz ve manasız görünürdü...
Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrünün bir çok senelerinden daha dolu ve ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım...
Halbuki şimdi herşey değişmişti...Bu kadının resmini gördüğüm andan beri geçen bir kaç hafta içinde,ömrümün bütün senelerinden daha çok yaşadığımı hissediyordum...
Her günüm her saatim,uyuduğum zamanlar bile dopdoluydu...Bana sadece yorgunluk veren uvuzlarımın değil,ruhunu yaşamaya başladığını,içimde,haberim olmadan bekleşen üstü örtülü derin tarafların da birdenbire meydana çıkarak bana fevkalade cazip,kıymetli manzaralar arz ettiklerini görüyordum..
Maria bana bir ruhum bulunduğunu öğretmişti ve ben de onun şimdiye kadar rastladığım insanlar arasında ilk defa olarak,bir ruhu bulunduğunu tespit ediyordum...
Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı,ama bir çoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi...
Bir ruh, ancak bir benzeri bulunduğu zaman ve bize,bizim aklımıza,hesaplarımıza danışmaya luzum bile görmeden meydana çıkıyordu...Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya-ruhumuzla yaşamaya-başlıyorduk...O zaman bütün tereddütler,hicaplar bir tarafa bırakılıyor,ruhlar birbiriyle kucaklaşmak için her şeyi çiğneyerek birbirine koşuyordu...
Bütün çekingenliklerim yok olmuştu...Bir kadının karşısında herşeyimi ortaya dökmek,bütün iyi ve fena ,kuvvetli ve zayıf taraflarımla,en küçük bir noktayı bile saklamadan,çırçıplak ruhumu onun önüne sermek için sabırsızlanıyordum...Çünkü bütün ömrümce susmuş,zihnimden geçen herşey için"Adam sen de,söyleyip ne olacak sanki?"demiştim...Eskiden her insan hakkında,hiçbir esasa dayanmayan,sırf mukavemet edilmez bir hissin,bir peşin hükmün tesiriyle" Bu beni anlamaz!" demişsem,bu sefer bu kadın için,gene hiç bir esasa dayanmadan ,fakat o yanılmaz hisse tabi olarak "İşte bu beni anlar!" diyordum...
Evini uzaktan seyrettiğim sırada evin camları önünde kimse bulunup bulunmadığı görünmüyordu..Köprünün kenarına yaslanarak yeni başlayan yağmurun hareketsiz suları nasıl nasıl hareketlendirdigin ve buna benzer hisle onu düşüdükçe içimin kıpraştıgını tüğlerimin diken diken olduğunu hissedebiliyordum...
Bu karanlık ve sıkıntılı manzara ne kadar güzeldi! içime çektiğim bu ıslak hava ne kadar tazeydi!
Yaşamak,tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek yaşamak;herkesden daha çok,daha kuvvetli yaşadığını,bir ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak...Ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın mevcud olduğunu düşünerek,onu bekleyerek yaşamak bütün ömre bedeldi...
Sabaattin ALİ /Kürk Mantolu Madonna