Okuduğumuz Kitaplardan En Beğendiğimiz bölümler...

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan emine38
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Gitme dur...Yalnızım...Ünlem işaretleri büyüyor içimin yanık aydınlığında...Gitme....En aptal şarkılardaki yalnızlık bu....Elim şair sancılarım...Gidişin...akşamdan akşama demlediğimiz sevda...Birbirinizi seviyorsunuz,bunu anlıyorum...hayır anlamıyorum...biri birine gel beraber olalım demiş,biri yalnızmış biri gibi,birbirleriyle bir olmayacakalrında birleşince fikirleri biri birine,o'nunla birlikteyiz,birbirimizi seviyoruz, demiş...

(Yılmaz ERDOGAN...Hüzünbaz sevişmeler...)
 
Herkesin iki,üç değil yüzlerce şahsiyeti vardır, pregrini.



_Ben üçünü bilirim...


_Birincisi dimağım... (eliyle kafasına vurdu)Hayat sofrasına benimle hiç oturma.Fakat daima baş ucumda duran,beni seyreden,tenkid eden bir müşahiddir.O,beni Darülfünun salonlarında, kütüphanelerde,her mavi bilgi kaynağı etrafında sürükledi.O,maddi zaaflarımla eğlendi,her şeyden şüphe etti,bir şeye inanmadı.kilise lisansıyla,içimdekiezeli şeytan!

_İkincisi ruhu...  Yeri vucudumun neresinde bilmiyorum. o dimağının soğuk tahakkümüne boyun eğmez.Beni sanatkar yapan,musikiye bağlayan,güzelliği sevdiren,dinsiz olduğum vakit bile beni gene bir şeye taptıran kudret odur.


_Üçüncüsü kalbim... (eliyle sol tarafına vurdu)Onun yerinipek ala biliyorum.,ne dimağı ne de ruhu tanır. sevgi ölçülerinin ne çirkinlik ne de güzellikle alakası vardır. İyilik fenalık ölçülerinin adaletle,mantıkla hiç bir münasebeti yoktur.Sebebsiz sever,sebebsiz nefret eder,sebesiz iyilik iyilik,sebebsiz fenalık eder.Tamamen kendi başına buyruk bir kudret.Onun bir tek hakimi oldu:Annem görülecek bir kadındı.İpince , upuzun.kafası eski bir madolyon gibi.Her hareketi kendine mahsus...Daima başında siyah ispanyol bir danteli örtülü hatırlarım.Onu unutmak için kalbimi kökünden söküp atmak lazım gelse,hiç tereddüt etmem...




(...SİNEKLİ BAKKAL...Halide Edip Adıvar...)
 
"Senin en büyük silahın şiirlerin...
Ya şiir gibi konuşursun, ya da şiir yazarsın...
Keşke birazda şiir gibi yaşasaydın,yaşasaydık..."

"Sana yazamadıgım her şey şiire dönüşüyor bende...
Sana hiç bir şey yazıyorum suskunluklarımda...
En sessiz şiiri haykırdım şimdi..."dedim..

"Ne kadar haykırısan;o kadar sagırım bilesin" dedi..


Kahraman TAZEOĞLU...ARAZ...
 

Her şey tersine gidiyor...
Kitaplar hocasız ve hocalar kitapsız...
Gençler halsizleşiyor...
Yaratıklar insanı oynuyor ve insanlarda yaratığı...



(Baştazar Gracian...CRİTİCON..)
 
Bizim Hedefimiz,Bir Sır Tarafından Örtülen Sırların Sırrına Ulaşmaktır.(Alamuta Dönüş)

Doğru Yerde Başlar Ve Doğru Yerde Son Bulur Her Şey!(Alamuta Dönüş)

Kendine Ait Bir Işıltın Yoksa,Bir Başkasınınki Seni Aydınlatmaz...(Alamuta Dönüş)

Ciddiye Alınması İstenen Bir Zafer İçin,Ciddiye Alınacak Düşmanlar Gereklidir.(Fedailerin Kalesi Alamut)

 
Bşr hakm dedi ki:Yazıda bir kargayla bir leyleğin beraber uçtugunu,beraber yemlendiğini gördüm...
Şaşırdım-kaldım;derken aralarındaki birlik nedir,onu bulayım diye hallerine dikkat ettim...

Şaşkın bir halde yaklaştım..
Baktım,gördüm ki,ikiside topal...

"Bir kuşun,kendi cinsinden olmayan bir kuşla uçmasının yayılmasının sebebi"

(...MEVLANA, Mesnevi 2. cilt...)
 

Ömer hayatında bir kere daha zamanın hızının gerisinde kalışına tanık oluyor,Hayatın kadansı yakalayamayışını seyrediyor,ne varki bu sefer peşinden koştugu ölümün kadansı...

Geride zamanın çok gerisinde,cılız bir avuntu geçiyor Ömer'in zihninden...
Ölmeyecek...Hayır ölmeycek...İnsanlar başkalarının ülkelerinde intihar etmez,burası onun vatanı değil...
Peki hiç  vatanı oldu mu onun? Kim gerçek yabancı-bir ülkede yaşayıp başka bir yere ait oldugunu bilen mi yoksa kendi ülkesinde bir yabanci hayatı sürüp,ait olacak başka bir yeri olmayan mı?

Köprü denizden 64 metre yükseklikde...Ömer'in walkman'inde bir şarkı çalıyor...Şarkı üç dakika yirmi saniye ama tekrar tekrar çalınırsa sonsuza kadar sürebilir...

Gail'in düşüsü sadece 2,7 saniye sürüyor...


(...Elif ŞAFAK....ARAF...)
 
Her kafes ardında mütecesis gözler vardır;denilebilir ki, kefeslerin  her bir deliği baklava biçimi bir casus gözüdür;binlerce tahta çerçeveli göz mahalleyi bekler...

(...Refik HALİD...Üç nesil-üç hayat...)
 
"Köpeklerin önü sıra bir adam ilerliyordu,kızağın ardında ikinci bir adam daha vardı.Her ikisi de geniş kar ayakkabıları giymişlerdi.Gerçi kızaktaki tabutta başka bir adam daha vardı ya,onun çilesi çoktan sona ermiş,dünyadan elini eteğini çekmişti artık.Yabanıl kuzey ülkesinin soğuğu karşısında yenik düşmüştü o.Bir daha kımıldayamayacak bir durumdaydı,sıfırı tüketmiş halde kıpırdamaksızın kalıp gibi yatıyordu öylece.Hareketi sevmezdi çünkü soğuktu.Yaşam demek hareket demekti ona göre,yaşam hareketti çünkü.Oysa ki,soğuk,hareketin her türlüsünü kötürümleştirmeye kararlıdır.Sular denize dökülmesin diye ırmakları dondurup kurutur.
Ama asıl insanoğluna düşmandır o ;çünkü insan,yaratıkların ev devingenidir,duranlığa karşı sürekli bir başkaldırma içindedir ve işte bu nedenledir ki soğuğun özellikle yere sermeye can attığı bir yaratıktır."



                                                                                                        Beyaz Diş /  Jack LONDON
 
Bazen tepetaklak olur yürek..Aheste ravan giderkenkendi yolunda,gögüs kafesini tostlar küttedek...
Yüzüstü kapanıverir yere...
Bir yerlerinin kırıldıgını hisseder kalkmaya yeltenip de kalkamadığını gördügünde...
Üzerini yoklar ama dışarıdan belli olanbir yara felan bulamaz...Haykırır var gücüyle:"Derhal çıkmam gerek..Çıkmam gerek!"
Zar zor doğrulur,Ağlaya sızlaya saldırır kafesin demirlerine..
Ve nihayet gögüs kafesinden kurtulmayı başardığında,ne yöne gidecegini kestiremeden bakakalır önü sura uzanan yollara;daha evvel ayak basamadığı topraklara...Yollar yollara karışır...Sular bulanır...

Elmas bir gözdür yürek..Ve çizilmeye görsün bir kere,artık hep sedefsi bir yırtıkla bakacaktır cümle aleme...


Mahremiyetin gitti mi elden,sende gitmelisin tez elden!"


Elif ŞAFAK...MAHREM...
 
                                                    GÖZCÜ

kapalıçarşı'nın açıkgöz kuyumcularından biri, ölümsüzlüğe açıldığına inandığı bir arka kapı yaptırmış dükkânına. bu gizli geçitten sıvışmakmış niyeti, azrail canını almaya geldiğinde. bunun için, dükkânın ön kapısında oturup, azrail çarşının ucunda belirdiğinde kendisine haber verecek olan bir gözcüye ihtiyacı varmış. ama ücret ne denli yüksek olursa olsun, kimse bu işe talip olmuyormuş.

azrail'in canı sıkılıyormuş zaten. yoksul bir değirmenci kılığına girip, kuyumcunun karşısına dikilmiş. kese kese altın karşılığında, bütün gün dükkânın önünde oturup, azrail'i görür görmez kuyumcuya haber vermeyi kabul etmiş. gel zaman git zaman, fazla uzamış bu oyun. azrail hem kuyumcunun canını almak istiyormuş, hem de gözcülük sözünü tutmayı. içi içini yiyormuş işin içinden çıkamadıkça.

nihayet bir gün, alicengiz oyununda bulmuş çareyi. ön kapıya bakan bir boy aynası yerleştirmiş arka kapının ardına. sonra da ön kapıda durup, azrail'in yaklaşmakta olduğunu haber vermiş kuyumcuya. kuyumcu, artık iyice yaşlanmış gövdesinden beklenmeyecek bir çeviklikle sarılmış arka kapının tokmağına. ölümsüzlüğe uzandığına inandığı kapı açıldığında, ön kapının gözcüsünü görmüş karşısındaki aynada. afallamış ama hatasını çabuk anlamış. (ölümün sözcüsünden başka kim kabul eder ki ölümün gözcüsü olmayı?)


nazar sözlüğü / mahrem - elif şafak
 


Hayal,şeftali yanaklı bir genç kız...
Bir Su perisi kadar cazibeli,bir Su perisi gibi aldacıtı...
Kucaklamaya kalksan,kayar gider ellerinden...Tutamasısın...
Hakikat ise beli bükülmüş,dişleri dökülmüş,kamburu çıkmış bir acuza...Kolay kolay suratına bakamassın...

Hayal,Firuze'nin oyun arkadaşı,can yoldaşı...
Onlar güle oynaya vakit geçirirken,ihtiyar hakikat ses etmeden izliyor uzakdan...Gözlerini kısıyor hasetten...

"Yakında" diyor,hakikat kendi kendine..."Çok yakında,şu şımarık hayal kapı dışarı edilecek...ben kurulacağım onun tahtina...Firuzecik oynasın dursun şimdilik Hayal'le...Az bir zaman kaldı...Nasıl olsa genç kızlığa geçer geçmez veda edecek o pek sevdiği oyun arkadaşına..."

Elif ŞAFAK...Siyah Süt...
 
"Tebeşirle çizilmiş bir sek seksek oyunu kadar uçucu bir çizgisi var hayatın...
Farkında olmadan basıyorsun çizgiye...
Kızıyorlar anında"Yandın!" diye atılıyorsun oyun dışına..."

Eskiden olsa derdi ki:

"Çizğinin öbür yanı intihardır...Öyeleyse yaşamak,intiharın kenarında kıyısında,belkide tam eşiğinde zıplayıp durup,zaman zaman ayaklarını boşluğa sarkıtmak pahasına oynamaktır,oynamak,hiç yanmamış gibi oynamaktır..."

Eskiden olsa böyle derdi...Ama anne olduğundan beri bu tür bedlin laflar etmiyor,edemiyor kadın..Dili varmıyor...İntiharın fikrini de yasaklamış hem kendinde hem cümle aleme...
Meğer bir can doğuranlar kolay kolay başkasına kıyamazmış...Söz konusu kendi canları olsa bile...

İşte o zaman ağlamaya başlıyor...
Hiç bu kadar kortuğu olmamıştı kendinden/
Beyninden/Yüreğinin yapabileceklerinden...
Hiç bu kadar uzaklaştığı olmamıştı alıştığı ılıman ruh iklimlerinden...

Aylardan ekimdi...
                      Kasımdı,ocakdı,marttı,nisandı...
Zamanlardan sonsuz an,dipsiz zamandı...
                                                      Aynadaki kadın kim miydi?
"Yazmakda olduğum bir romanın ana karakterlerinden biriydi..."diyebilmek ve böylece geçiştirebilmek isterdim bu sevimsiz soruyu..Ama doğru değildi...
Degil çünkü o Bendim...

Elif ŞAFAK...Siyah SÜT...
 
Okuduğum bu kitap hakkında,küçük bir yorum yapmadan çıkmayacagım...
Bu kitabı çabuçak biteremeseydim,ben depresyona girecektim..
Tanınmış,bir kaç kitabıda ödül almış bir yazarın Anne olma konusunda mükemmelliğe odaklandıkça tabana yatışını görmek üzücü oldu...
Kitap yazmanın postnatal depresyonu vardır tamam da,Tek konuda birleşir eser doğurmakla çoçuk doğurmak..İkisini birden doğurmak imkansız olduğunu görünce,ne mükemmel anne olursun nede mükemmel bir yazar...
Ne demişler,iki karpuz bir koltukda taşınamaz,taşımaya çalışırsan,kendin yıpranırsın,taşıyamayacagını anladıgın yerdede,iki karpuz birden helak olur...

Anne olmaya hazır olmayanlar bebek doğurmak için iki kere düşünsünler...
Sonuçda bu bir kitap yazıp kenara koyup da nasıl ses getirdigini görmek degildir...
O bebegin getirdigi ses ömrünün sonuna kadar dinleyecek kocaman bir eserdir...


Tek Elif hanımdada degilmiş aslında bu sorunlar,bütün bayan yazarların hepsi bu sancılı dönemlerden geçmişler...Bazıları bu şancıları  çekmeye göze alamayıp baştan vazgeçmiş,bazılarıda "bebekde yaparım kariyerde" mantıgının ne kadar yanlış olduğunu gördükden sonra hayatlarına son vermişler...
Kitap yazmanın sancılı bir dönem oldugunu biliyorum ama bu kadarda bilmiyordum...
Kitapda sadece merkeze kendini koyup,içinden  sesler korosu ile yapmış oldugu konuşmalara yer vermiş...Merak ediyorum,ailesi,eşi çoçugunun  bu çetrefilli dönemden geçerken( ki bu 1 seneye yakın sürmüş) ki hissettiklerinide yazmış yada yazacagı bir kitap varmı,bende onu merak ettim...
 
R@ZİYE' Alıntı:
MEDİHA' Alıntı:
nurr' Alıntı:
gunes herzaman gene dogar...
AY NE GÜZEL Bİ SÖZMÜŞ.... GÜNEŞ HER ZAMAN YİNE DOĞAR....
BENCE DE :)
MEDİHA' Alıntı:
nurr' Alıntı:
gunes herzaman gene dogar...
AY NE GÜZEL Bİ SÖZMÜŞ.... GÜNEŞ HER ZAMAN YİNE DOĞAR....
ilenay' Alıntı:
yasamak çok gusel  :)
R@ZİYE' Alıntı:
TEŞEKKÜRLER.ÇOK GÜZEL BİR BÖLÜM.ELİNİZE SAĞLIK :) :) :) :)

Arkadaşlar;alıntı yaptığım mesajlar tarafımdan silinmiştir.
Nedeni de konu başlığı ile örtüşmemektedir.Bu bölümde;okuduğumuz kitaplardan ,beğendiğimiz bölümleri paylaşmamız. :)
 
"Rastlantıların, sadece rastlantıların söyleyecek bir sözü vardır bize. Gereklilikten doğan, olmasını beklediğimiz, günbegün yinelenen her şey dilsizdir. Sadece rastlantılar bir şeyler söyler bize."

(... Milan Kundera “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği”  ...)
 
Bil(e)medin...

Yaşananların üstünü örtecek kadar şeffaf bir kelimem yok... Sen bilirsin ürklekliğimi,tarihten çalınmış eğreti kahramanlığımı...Çekerim kılıcımı zamana ama kesip atamam biriktirdiklerimi...Gözlerim yağar,toprak kokar ve filizlenir kabuk bağlayan yaralarım...Dilek kipleri bağlarım...kaçışlarım sana meylimdendir...Sessizliğime sığınışım kabullenişimdir her şeyi...Sakın "eden" diye sorma! Verdiğim her cevap mayındır pişmanlığıma...

Ve bir iç dökümdür çağıl çağıl.. Bil ama bilme!

(...KAHRAMAN TAZEOĞLU...... SUSACAK VAR....)
 
"Uyanık oldukları anlarda özgürlüklerine kavuşunca hiç uyumamaya falan yemin ederler;ama hiç bir zaman bilmezler ya da bilirler de anlamazlar ki içeride  ya da dışarıda olmak arasında hiçbir fark yoktur.Çünkü her insan hayatını bir fanusun içinde yaşamak zorundadır.Fanusu büyütense sadece beyinlerdir ki insanın sığdığı her fanusa beyni de mutlaka sığar."


                                                                                                  Sadece Aptallar 8 Saat Uyur / Erdal DEMİRKIRAN
 
kadına dayak atılmasından öyle kesimler ve kimseler faydalanır ki, işin üzerine ciddi olarak eğileceklerin buna şaşırmaması mümkün değil.

mesela kadının dövülmesi kadını erkekten nefret ettirmekle kalmaz, evelendiğine de evleneceğine de hatta dünyaya geldiğine de pişman ettirir, hayatına bile son verdirebilir. böylece nüfus planlaması kolaylaşır. annesi dayak yiyen kızlar evlenmekten ürkerler. bu da bir nebze nüfus planlamasına katkı demektir. evliliklerin azalması, dünya nüfusunun azalması hatta yeryüzünden kalkması tüm sorunları halletmez mi?! çevre kirliliği dahil! ozon tabakası bile düzelir

Kadın Dövmenin Faydaları
 
Geri
Üst