Okuduğumuz Kitaplardan En Beğendiğimiz bölümler...

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan emine38
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
sessiz_lik25' Alıntı:
kadına dayak atılmasından öyle kesimler ve kimseler faydalanır ki, işin üzerine ciddi olarak eğileceklerin buna şaşırmaması mümkün değil.

mesela kadının dövülmesi kadını erkekten nefret ettirmekle kalmaz, evelendiğine de evleneceğine de hatta dünyaya geldiğine de pişman ettirir, hayatına bile son verdirebilir. böylece nüfus planlaması kolaylaşır. annesi dayak yiyen kızlar evlenmekten ürkerler. bu da bir nebze nüfus planlamasına katkı demektir. evliliklerin azalması, dünya nüfusunun azalması hatta yeryüzünden kalkması tüm sorunları halletmez mi?! çevre kirliliği dahil! ozon tabakası bile düzelir

Kadın Dövmenin Faydaları

Kim yazmış bunu? Kim... ne yetersiz!
 
zeynepcim öyle bi kızmışsınki tiye alındığını bile anlaman biraz vakit almış sinirinden dolayıı :naapcam
 
"Belki bilmiyorsun; ama bilinçaltın gerçek olanla gerçek olmayan arasında ayrım yapmaz.Yani terk edilmiş olmanla,terk edilmişlikle ilgili bir şarkı dinleyerek  uyuman arasında hiçbir fark yok!Her ikisinde de bana gelen bilgi( yani beynimize),senin terk edildiğin yönündedir.Daha açık bir ifadeyle,gerçekten terk edildiğinde senin yaşadığın üzüntünün aynısını sıradan bir terk edilme şarkısıyla bana da yaşatabilirsin.Bunun diğeriyle terk farkı,etkilerini sonra yaşayacak olmandor.Hani bazen durduk yerde canın sıkılıyor ya,hani hiçbir şey yapmak istemiyorsun ya...Bütün bunlar uyurken dinlediklerinin sonucu..."


                                                                                                        Sadece Aptallar 8 Saat Uyur /Erdal DEMİRKIRAN
 
hanedeyim' Alıntı:
zeynepcim öyle bi kızmışsınki tiye alındığını bile anlaman biraz vakit almış sinirinden dolayıı :naapcam

Evet, ciddi kızdım.:)

Neyse ben sevdiğim bir kitaptan sevdiğim bir bölüm yazayım şöyle az biraz romantik...  ;)

Aşk sevdiğini beklemektir. Oradayken, yanı başındayken bile sevdiğinin "gelmesini" beklemktir.
Aşk özlemektir. Hep bir aradayken bile garip biçimde özlem duygusunuzn sürmesidir.
Aşk kaybederek kazanmaktır ve bu yönüyle eşsizdir. Aşk, zirveye tırmandığın anda ölmek, en derine daldığın anda boğulmak, mutlu olduğun anda ebedi huzura veda etmektir.
Aşk güvenliği tehdit eden ve fakat silahsız biricik cesarettir.
Uymuyor tabi bunlar şu bildik hayatımızın düzenine...
Çok şeye uymuyor.
O yüzden de "aşık mısın?" diye soruldu mu insan ürküyor.
O yüzden bir gece vakti insan kendi kendine "aşık mıyım?" diye sorduğunda, bu soruyu aklından nasıl kovacağını bilemiyor...
İyi de, diyorum ya, ne oluyor bu şarkılara, şiirlere, filmlere?
Ya sabah akşam aşktan söz eden şu cıvık "Biz evleniyoruz" kültürüne ne oluyor?
Bir yanlışlık var bu işte.

Korkakların barışını, tembellerin imanını, tuzukuruların sevgisini kuşku süzgecinden geçirmenin zamanı gelmedi mi?


Haydi Kıralım Hayallerimizi/ Haşmet Babaoğlu
 
Aşk deyince bende okudugum kitapdan alıntımı ekleyeyim:)




Hava nasıl güzel ve ben nasıl depresifim...
İyi havaları sevmez şairler...
Yağmur çoçuğudur onlar...
İyi havalar iyi gelmez has şairlere... Orhan VELİ'nin mahhvını hatırlayın...ve bir de şimdiki planlı hijjenik sevda karikatürlerimizi düşünün...
Her şey daha önce yaşanmış...Kullanılmış ilişkilerdeki ikinci el ucuzlugunu aşk zannediyoruz...Hayır o sözler söylendi..Hayır o şarkıya ağlandı daha önce... Hayır o çiçekler birer pahalı klişeden ibaret...Kırmızı gül aşk demekmiş!yok ya ? Bütün aşklar aynı şey demek degilki...Sarı gül ayrılık anlamına gelirmiş!kim uyduruyor bunları!hangi çiçek toplancısı isim verebiliyor binlerce şairin milyon yıldır adlandırdıgı şeylere?


Aşkı,ayrılıgı,sevdayı şairlerden daha kolay anlatıyor çiçekler!parasını ödeyin yeter...Dogum günlerini,evlilik yıldönümlerini bir hafta önceden hatırlayın yeter... Yerli yerinde olsun klişelerimiz ...Şarabımız ve mumlarımız hazır olsun ... Sevmek için iyi bir yürekten çok aksesuarlarımızın tam olması önemlidir...


Yılmaz ERDOĞAN...Hijenik aşklar...

 
...Her eskiyen yılın, kaç sayfa olduğunu kestiremediğimiz otobiyografimizden bir sayfayı daha yırtıp attığını unutmaya çalışarak...
...Her açılan yeni sayfanın, yırtılıp atılandan daha renkli öykülerle dolu olacağını umarak...
...Ve kitabın kaçıncı sayfasında olduğumuzu hiç umursamayarak...
...Neşeli bir cenaze töreni gibi karşılıyoruz yeni yılı...
Oysa günden güne kabarıklaşan hatıra defterleri ele veriyor mazinin tortularını...
Eski albümlerdeki fotoğraflar geçip gidenleri, yitip bitenleri belgelercesine gülümsüyorlar


Yarım Haziran--CAN DÜNDAR...
 
Harika bir kitap. Teşekkürler su perisi. (Hijyenik Aşklar)
Yalnız nerden alıntı yaptıysan biraz imla hataları var, dikkat!
 
Bu sayfalar kitap tanıtım amaçlı değildir ve lütfen gerçekten okuyup beğendiğimiz bölümleri paylaşalım arkadaşlar.
Teşekkürler.
 
Ölüm öğütleyenler vardır. Dünya, hayattan çekilmelerini önerdiğimiz böyleleriyle doludur.

İşte böyle gereksiz insanlarla doludur dünya.

Bu fazlalar yüzünden hayat bozulmuştur.

Bunları "sonsuz hayat" sözleriyle kandırıp bu dünyadan ayırmak gerek.

Ölüm öğütleyenlere sarı veya kara diyorlar. Fakat ben onları size başka renklerde de göstermek istiyorum.

İşte içlerinde vahşi hayvan taşıyan, keyfetmek ve kendini yemekten başka birşey yapamayan korkunçlar. Onların keyifleri de, bir kendini yemedir.

Bu korkunçlar daha insan bile olamamışlardır. Varsın ölüm vaat etsinler ve kendileri de göçsünler.

İşte ruhu veremliler: Daha doğmadan , ölmeye başlarlar ve yorgunluktan bir tarafa çekilip kendi kendine özlem çekerler.

Onlar ölmeyi istiyorlar. Bizim de onların bu arzusunu onaylamamız gerekir.

Bu ölüleri diriltmekten ve bu canlı tabutları zedelemekten sakınalım.

Karşılarına bir hasta, bir ihtiyar, bir cenaze çıksa hemen "hayat boştur" derler. Fakat kendileri ve varlığın yalnız bir yüzünü gören gözleri boştur.


Yoğun bir kedere bürünmüş ve ölüm getirecek küçük rastlantılara inanıp böyle beklerler ve dişlerini gıcırdatırlar.

Yahut şekerlemelerine uzanırlar ve çocuklarıyla alay ederler: Bir saman çöpü gibi olan hayatlarına asılırlar. Ve bir saman çöpüne asılı durmakla alay ederler.

Onların hikmeti şudur : "Yaşamak isteyen delidir. İşte biz bu kadar deliyiz ve hayatta en büyük delilik budur."

"Hayat yalnız acıdır" ; Bazıları böyle derler ve bu yalan değildir. Öyleyse bu hayatın bitmesine çalışın. Öyleyse yalnız acı olan bu hayatın bitmesine çalışın.


Erdemleri onların şu öğüdü vermelidir: "Sen kendini

öldürmelisin. Sen kendini bu hayattan çekmelisin."


Ölüm öğütleyenlerden bazıları, "Şehvet günahtır" derler. "bırakın kenara çekilelim ve çocuk yapmayalım."


Bazıları da: "Doğurmak güçtür," derler. Ve niye doğurmalı? "Bütün doğanlar mutsuz oluyorlar" Bunlar da ölüm öğütçülerdir.

Yine bir kısımları: "Acımak gerek. Neyim varsa alın. Ben ne isem alın ki hayata daha az bağlanayım." der.
Fakat tam merhametli olsalardı en yakınlarını hayattan bıktırırlardı. Kötü olmak, onların gerçek iyilikleri olurdu.


Fakat bunlar hayattan çekilmek isterler. Başkalarını zincirleri ve armağanlarıyla hayata daha sıkı bağlamaktan ne bekliyorlar?


Hayatları vahşi bir çalışma ve huzursuzluktan ibaret olanlar, sizler, hayattan pek yorgun değil misiniz? Ölüm öğütçüleri için pek olgun değil misiniz?
Vahşi çalışmayı, aceleyi, yeniyi, yabancıyı seven sizler, kendinizden memnun değilsiniz. Çalışmanız, kendinizi unutmak için arzu ve bir kaçmadır.


Hayata daha fazla inansaydınız, kendinizi "An"a bu kadar kaptırmazdınız. Fakat beklemek için, hatta tembellik etmek için bile yeteri kadar isteğiniz yok.


Her yerde ölüm öğütleyenlerin sesi çınlıyor ve dünya, kendilerine ölüm öğütlenmesi
gereken böyle insanlarla doludur.

Ya sonsuz hayat?

Bence onlar için uygun, yeter ki tez göçsünler.


Zerdüşt böyle dedi.


Not: Kitabın tamamını okumadım. Sadece okuduğum ve beğendiğim bir bölümüydü.
 
Yaşadığınız her an, hayattan eksilmiş, harcanmış bir andır. Ömrünüzün her günkü işi, ölüm binasını kurmaktır. Hayatın içinde iken ölümün de içindesiniz, çünkü hayattan çıkınca ölümden de çıkmış oluyorsunuz. Yahut şöyle diyelim isterseniz; hayattan sonra ölümdesiniz, ama hayatta iken ölmektesiniz. Ölümün, ölmekte olana ettiği ise, ölmüş olana ettiğinden daha acı, daha derin, daha can yakıcıdır.

Hayattan edeceğiniz kârı ettiyseniz, doya doya yaşadıysanız, güle güle gidin.

"Niçin hayat sofrasından, karnı doymuş bir davetli gibi kalkıp gidemiyorsun? Niçin günlerine, yine sefalet içinde yaşanacak, yine boşuna geçip gidecek daha başka günler katmak istiyorsun? Lucretius."

Hayat kendiliğinden ne iyi ne fenadır, ona iyiliği ve fenalığı katan sizsiniz.

Bir gün yaşadıysanız her şeyi görmüş sayılırsınız. Bir gün bütün günlerin eşidir. Başka bir gündüz, başka bir gece yoktur. Atalarınızın gördüğü, torunlarınızın göreceği hep bu güneş, bu ay, bu yıldızlar, bu düzendir.

Montaigne denemeler


 
Zynep' Alıntı:
Harika bir kitap. Teşekkürler su perisi. (Hijyenik Aşklar)
Yalnız nerden alıntı yaptıysan biraz imla hataları var, dikkat!

Okuduğum kitapdan alıntı yaptım Zynep..
Bende sonradan gördüm bir iki imla hatasını ama,yazının altında "düzenlenmiştir" yazısını görmegi sevmiyorum,o yüzden düzenlemedim...
Daha dikkat ederim  :)
 
Dün nomadik kültürden Aborijinler eşliğinde, aborjinleri yakından tanımama sebeb olan "Bir çift yürek" adlı kitabı okudum...
Çokda beğendim,örnek alınması gereken çokda bilgi ve tecrübe var tavsiye edebilirim..

Bir konu kafamı karıştırdı,yazarı hakkında..
Okuduğum kitabın yazarı Marlo Morgan ama, başka bir yazarımızında aynı kitabı yazdıgı şeklinde duyum aldım ve araştırdım ki aynı kitabı,aynı konuyu iki yazarda sahiplenmiş..

(Bir Çift Yürek, yazarın kendi bastırdığı ilk basımından itibaren uluslararası bestseller olmuş ve tüm insanlığa eşsiz, ... Susanna Tamaro, Can Yayınları ..)

Şimdi kafam karıştı,bu kitabın gerçek yazarı kim?
 
• “Her insan gibi sıradansın!” demişti Yüksekbilinç, hatırladın mı?  300 defa denenip başarılamamış ve bu yüzden zorlar listesinde adı geçen bir işi 301. defa denemeye kalkmaz kimse; ama birinci de başarılmış ve bu yüzden kolaylar listesinde ismi geçen bir işi yüz milyonlarca insan denemeye kalkar ve hiçbirisi de yapamaz. Kimse düşünmez ya da hesap etmez ki birinci seferde yapılan o iş belki de tesadüfen yapılmış ve bir daha da  asla  yapılamayacaktır. Hadi diyelim ki yanıldık, o bahsi geçen kolay işi her deneyen yapıyor, o zaman sıradan olmayacak mı bu işi her yapan? Neden bütün binalar dikdörtgen zannediyorsun?... Duyduğun  kötü bir örneği, yüzlerce iyi örnekten daha ciddiye almıyor musun? Eminim çok az uyuduğu için ölen birini duysan, çok az uyuyup devrimler yapan binlerce kişiden daha ciddiye alırdın.


                                                                                                        sadece aptallar 8 saat uyur/ Erdal Demirkıran
 
Çölde her zamanki yürüyüşümüzü yaparken,kabilemizin  resisi Seattle,bu gün kü yiyecegimiz olan ama derisini degiştirmekde olduğu için yemekden vazgeçtigimiz yılan hakkında bizi  bilgilendirdi....

Dış derilerini belirli aralıklarla değiştiren yılanları izlemek de bizler için son derece egiticiydi...
Eğer bir kişi yedi yaşındaki inaçları ile otuzyedi yaşında hala iyi ve mutlu hissedebiliyorsa,bu işi ömrünü boşa harcamış demektir...
Eski düşüncelerden,alışkanlıklardan,inaçlarından ve sırasında eski arkadaşlardan sıyrılmak gereklidir...
Bir şeyleri arkada bırakıp yürüyebilmek insanlar için güç bir dersdir amayine de yermek gerekmez...
Bu onun içn sadece bir zorunlulukdur...
Yenilikler,ancak onlar için yer açtığınız zaman yaşantınıza girebilirler...
Yılan,eski yükünden sıyrıldığı zaman daha genç görünür ve kendini daha genç hisseder...
Oysa elbette daha genç degildir...Gerçek insanlar( aborjinler) gülüyorlardı çünkü yılların hesabını tutmak onlar için son derece anlamsızdı...
Yılan,albeninin ve gücün efendisidir...Bu özelliklerin her ikisini de sahip olmak iyidir amasınırlarını aşınca zarar verici bir hal alırlar ...
Pek çok zehirli yılan vardır kizehirleri insan öldürmekde kullanılabilir,sözgelimi bir karınca yuvasına düşen yada arıların saldırısına uğramış bir kişi için zehir,yararlı sayılabilir...
Gerçek insanlar(aborjinler)yılanın yanlız kalma istegine saygı gösterirler,çünkü zaman zaman kendileride tek başlarına kalabilme haklarını kullanmakdan hoşlanırlar...







Yaşamın örümcek ağını ören,insanın kendisi değildir;o,bu ağda sadece bir teldir...
Bu ağa yaptığı her katkıyı,aslında kendi kendine yapmıştır...
Kızılderili Resisi Seattle


Bir sınavın üstesinden gelemnin tek yolu,onunla yüz yüze gelebilmektir...
Bu kaçınılmazdır...

Yaşlı kişi soylu Kara kuğu

Yalnızca son ağaç kesildikden,son ırmak zehirlendikden,son balık yakalandıkdan sonra...ancak ondan sonra paranın yenemeyedegini anlayacaksınız...
Cree kızılderililerinin kehaneti...




Marlo MORGAN...Bir Çift Yürek...
 
Gerçek insanlar,(aborjinler) sesin  var oluş nedeni olarak konuşmayı görmezler...
Konuşmak,yürek ve akılla yapılır...
Ses,konuşma amaçlı kullanıldıgı zaman ortaya dökülenler boş sözlerdir,ruhsal içerikli olmazlar...
Ses şarkı söylemeye,kutlama yapmaya ve şifa vermeye yarar...


Marlo MORGAN...Bir Çift Yürek...
 
Bir sabah kıvrık kanatla takla atma denemeleri yaptıkdan sonra kumsalda dinlenirken önceki yaşamı aklına geldi...
Garip sesler çıkararak ya da çığlıklar atarak değil,sadece bu tür martıların sözsüz bir iletişimle,"Herkes nerede Sullivan?" diye sordu... "Niye çoğumuz burada değiliz? Oysa geldiğim yerde..."
"...binlerce,binlerce martı var,biliyorum,"
diyerek başını salladı Sullivan...
"Bildiğim tek yanıt senin milyonda bir raslanan ender kuşlardan olduğun Jonathan...
Yola çıkanlarımızın çoğu çok yavaştı...Nereden geldiğimizi hemen unutup nereye gittiğimizi merak bile etmeden,günübirlik yaşayarak çoğu kez birbirinin aynısı olan şeyi yaptık;bir dünyadan gelip diğerine gittik...
Yemekden,birbirimizle müzadele etmekden,sürüye gücümüzü kanıtlamaya çalışmakdan  daha başka yaşama deneyleri olduğunu öğrenmek için kaç yaşamdan vezgeçmek zorunda kaldık,bir fikrin var mı Jonathan?

Binlerce Jon,on binlerce!Ardından,mükemmellik diye bir şeyin varlığını fark edene kadar yüzlerce yaşam daha...Yaşama amacımızın mükemmeli bulma ve onu açığa çıkarma olduğunu anlamak için diğer yüzlercesi daha yaşandı...
Şimdide aynı kural geçerli, tabi ki,diğer dünyayı bir öncesinde öğrendiklerimizle kurarız...Fakat hiç bir şey öğrenilmemişse,sonraki yaşam öncesinin aynısı olacakdır;aynı sınırlar ve kazanmak için yüklenen aynı sıkıntılar..."


Kanatlarını iyice açtı ve yüzünü rüzgara doğru döndü...Fakat sen Jon," dedi,şu anki yaşamına ulaşabilmek için binlerce yaşamın peşinden koşmak zorunda kalmadın...Her bir şeyi bir kerede öğrendin..."

Şu atasözünü unutmamalısın..En yüksekden uçan martı,en uzağı görendir..."
Geldigin yerdeki martılar,sahilde pinekleyen,acı acı bağırıp kendi aralarında dövüşen martıalrdır...
Onlar kanatlarının ucunu bile göremezken,sen ufkun en uzak noktasını görmek için mücadelenden vazgeçmedin...

Martı Jon bir an sessiz  kaldı ve ardından Sullivanın sözünü tekrarlardı....En yüksekden uçan martı,en uzağı görendir..."




Martı  Jonathan Livingston....Rıchard BACH...
 
Bir manastırda bir piskoposun başında yazılı cümleler aslında başarıyı en güzel şekli ile anlatıyor..

"Genç ve hür iken, düşlerim sonsuz iken, dünyayı değiştirmek isterdim.
Yaşlanıp akıllanınca, dünyanın değişmeyeceğini anladım. Ben de düşlerimi biraz kısıtlayarak sadece memleketimi değiştirmeye karar verdim ama o da değişeceğe benzemiyordu.
İyice yaşlandığımda, artık son bir gayret ile, sadece ailemi, kendime en yakın olanları değiştirmeyi denedim, ama maalesef bunu kabul ettiremedim.
Ve şimdi ölüm döşeğinde yatarken birden fark ettim ki önce yalnız kendimi değiştirseydim, onlara örnek olarak ailemi de değiştirebilirdim. Onlardan alacağım cesaret ve ilhamla, memleketimi daha ileri götürebilirdim,
kim bilir belki dünyayı bile değiştirebilirdim!..."


Dünyayı kurtarmaya kendinden başlamak,bencillik değil başarının geregidir...
Kendini geliştirmemiş,kendini kurtarmakdan acizken, fedakarlık edebiyatıyla"memleketi kurtarmaya" çalışanlar bu ülkeye en fazla zarar verenlerdir...

Büyük başarılar kalpten gelir,beyinde büyür,ellerimizden hayata akar...

Mümin SEKMAN'ın kitabından "Tür usulu başarı formülü"nüde eklemek isterim....


İşe Başlamadan önce İNŞALLAH deriz.
Kendimize güvenirsek EYVALLAH deriz.
İşe başlarken BİSMİLLAH deriz.
İşten vazgeçersek  EYVALLAH deriz.
Sonuna kadar gitmek istersek YA ALLAH deriz.
Canımızı sıkarlarsa FESÜPANALLAH deriz.
İşe Çoşku ve Heyecanla sarılınca ALLAH, ALLAH, ALLAH deriz.
İşi başarıyla Bitirince MAŞALLAH deriz.
Eğer işi başar amazsak HAY ALLAH deriz.
Başarıyı da başarısızlığı da ALLAH' A havale etmiş durumdayız.

''BAŞARILI OLMAK ÖĞRENİLEBİLİR''


Mümin SEKMAN...Her şey seninle başlar...  ;)
 
İnsan isterse,okul hayatında vasat bir öğrenci olsa da hayat okulunda büyük işler başarabilir...
İnsan isterse, çoçukluğundan itibaren ailesinden uzak kalsa da,dünyaca saygın bir bilim adamı olabilir...
İnsan isterse,Türkiye'de fikirlerine değer verilmezse de,gidip dünyada hak ettiğiyeri bulabilir...


Mümin SEKMAN...İnsan isterse azmin ve zaferin öyküleri 3
 
Geri
Üst