M
mehmetd
Kullanıcı
- 23 Şub 2007
- En iyi cevaplar
- 0
- 0
Çanakkale savaşlarına kumanda etmiş bir subay anlatır:
” Çanakkale savaşın devam ettiği günlerden birindeyiz. O gün akşama kadar devam eden muharebe, bu nispetsiz üstünlüğe rağmen yine zaferimizle neticelenmek üzereydi. Gözetleme yerinde muharebenin son safhası heyecan içinde takip ediyordum. Mehmetçiklerin ” Allah, Allah...” nidaları ufku titretiyor, korkunç bir medeniyetin bütün heybetini temsil eden top seslerini bile bu müthiş haykırışlar bastırıyordu.
Bir aralık yanımda bir ayak sesi duyar gibi oldum. Geriye dönünce Ali Çavuş ile karşılaştım. Sapsarı olmuş, yüzünden müthiş bir ıstırap okunuyordu. Daha neyin var demeye kalmadan , o her şeyi anlatmaya yetecek olan kolunu bana gösterdi. Dehşetle ürperdim. Sol kolu, üç parmak yukarısından, hemen hemen kopacak hale gelmiş, eli yere düşmekten ancak zayıf bir deri parçası alıkoymaktaydı. Al,i Çavuş dişlerini sıkarak ıstırabı yenmeye çalışıyordu. Sağ elindeki çakıyı bana uzatarak; ’ Şunu kesiver kumandanım ’ dedi. Bu üç kelime öyle müthiş bir istek, öyle bir mahcubiyet ifade ediyordu ki, gayri ihtiyari çakıyı aldım ve derinin uçunda sallanan eli koldan ayırdım. Bu tüyler ürpertici vazifeyi yaparken, bir şey söylemiş olmak için; ’ Üzülme Ali Çavuş, Allah vücuduna sağlık versin ’ diye mırıldandım.
O, yere düşen eline, elsiz kalan koluna ve bir de oluk gibi boşalan kanlara kıymet vermiyordu. Gözlerini duman ve ateş içindeki yurt ufuklarına doğru çevirerek ”Feda olsun, vatan sağ olsun...”diye mırıldandı. Alı Çavuş yalnız elini değil, çok geçmeden hayatı da bu memleket uğruna, bu mukaddes vatanı korumak yolunda feda etti. Gözlerini hayata yumarken de , aynı kelimeleri tekrarladı. ” Vatan sağ olsun... Allah imandan ayırmasın... Canım vatana feda olsun...”
Türkiye 1001 Osmanlı Hikayesi