hayal_12'nin Kaleminden

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan hayal_12
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
kardelen ve yarenceye katılıyorum bu güzellik karşısında yorum yapmıyorum :-X
 
'kardelen', 'yarence' ve 'fıstık' sizler de çok sağolun.. Teşekkür ederim ilginiz için.. Bir hayal'di işte..  :)
 
Üsküdar’ın sahile bakan belki de en güzel yerindeyim.

Denize hâkim, güzel bir yokuş de denebilir…

Ah işte hemen yukarıda F. P. Korusu. İşte biraz daha ilerde o güzelim cami. Ve şimdi de tam denizi gören harika bir cafe. Adı, içinde bulunduğu yeşillik ile tam karşısında bunduğu mavinin karışımı bir şey…

Camide namaz kılıyorum. Avluda kılmak istiyorum nedense. Namazı kılıp, yerimden kalkmadan gelen geçene bakıyorum. "Acaba kimin yüzünde nasıl bir ifade var" diye. Hüzün, sevinç, rahatlık, saygı, huşu, teslimiyet, aşk, sevgi, nefret, düşünce…

Yüzlerinden okumaya çalışıyorum…

Cafe’deyim şimdi. Şöyle bir göz gezdiriyorum. Birkaç masa boş, gerisi dolu. Hepsi de genç müşterilerin. Bayanlı erkekli. Kimisi iyice birbirine sokulmuş, kimisi konuşuyor, kimisi de çayını yudumlarken, denizin o muhteşem havasını soluyor…

Benim gözüm bunca kişi arasında iki kişiye takılıyor. İki genç; bir kız bir erkek...

Erkek 24 yaşında vardır sanırım. Kız da en çok olsa olsa 22–23 olur. Erkek, keten bir pantolon ve ona uyumlu bir gömlekle; kız da fıstık yeşili bir başörtüsü ve yine ona uyumlu bir pardösüyle duruyor…

Nedense onlar dikkatimi çekiyor. Yüzlerindeki o dinginlik, utangaç, masum, çekingen tavırdır belki beni onlara yönlendiren. Hemen yanı başlarındaki masaya geçiyorum. Biliyorum iki kişiyi onlardan habersizce dinlemek iyi bir davranış değil ama ben onlarda “farklı” bir şey gördüğüm için yaklaşıyorum. Ve o “farklılığı” yakalayıp yazmak; yazıp içimdeki o fırtınadan kurtulmak… 

Yan masalarına oturdum diye tedirgin olduklarını hemen anlayabiliyorum yüzlerinden. Aldırmıyorum. Oturuyor ve bir çay istiyorum…

Hikâye tam da burada başlıyor aslında…

Eski aşkları yazmak istedim bugün.

Eski sevgileri, eski utangaçlıkları, eski masumiyeti, eski korkuları!

Gizlice onları seyrediyorum hayranlıkla. Kulak misafiri olduğumu söylememe gerek yok sanırım. Anladığım kadarıyla ikisi de İstanbul’un varoşları diye tabir edilen bir ilçeden. Aynı ilçeden gelmişler. Bu güzel yaz gününü beraber geçirmek için…

“Niye hiç konuşmuyorsun Sümeyye?..” diye soruyor erkek, en utangaç sözleriyle. Anlıyorum ki onlar da daha yeni gelmişler benim gibi.

“Bilmem ki. Aklıma hiçbir şey gelmiyor. Sen konuş.” diye cevap veriyor, adının Sümeyye olduğunu duyduğum kız.

Ne kadar masum, ne kadar utangaç, ne kadar “seviyeli”, ne kadar “ÖZEL”, ne kadar aşk dolu, ne kadar sevgi dolu, ne kadar heyecan, ne kadar “eski kokan” bir birliktelik...

Belki de kız babasından gizlice geldi ve bu erkek de onun konuştuğu ilk erkek. Heyecanlarını gözlerinden okuyabiliyorum. Kız oldukça dikkatli. Her anını hafızasına kaydediyor bu "buluşmanın", sonra arkadaşlarına anlata anlata bitiremeyeceği hikâyesinin bu başlangıç noktasını. Erkek, masanın altında, bacaklarının arasında sıkıştırdığı ellerinin terini siliyor, kız görmesin diye. Alnındaki ter damlacıklarını görebiliyorum. Çaylarını bir türlü içmiyorlar. Kim bilir, belki de höpürdetmekten korkuyorlar, mahcup olmamak için…

“Eski aşklar yaşanmıyor” artık diye üzülenle gelip bu iki genci görmeli. Aşk böyle bir şey işte! Oluyor, utana utana sıkıla sıkıla, çoğu zaman korka korka bir araya geliyorsunuz ve sonsuza dek bağlanıyorsunuz birbirinize. Saatlerce boş otursanız da, tek kelime etmeseniz de gözlerinizle konuşur, anlaşır, aşık olursunuz. Sessizce gözlerinden süzülüp kalbine iner, ruhunda en gizli kalmış noktalara ulaşır, tanır ve tanıdıkça da seversiniz. Elleriniz terler, kalbiniz sıkışır, kulaklarınız kızarır. Dudaklarınızdan kelimeler dökülmez. Yutkunursunuz. Bir yandan bu anın hiç bitmemesi için dua edersiniz; bir yandan da “bitse de kendimi boş bir odaya atıp hayallere dalsam” dersiniz…

“Eski kokan” dedim yukarıda. Evet, “eski kokan”, doğru okudunuz. Hani şu, bilgisayar, televizyon, magazin, chat, msn, bar, eğlence ve müziklerin hayatımızın her alanına giremediği eskileri kastediyorum. Biz kokan; içinde sevgiyi, saygıyı, seviyeyi, ahlakı, duyguyu, ruhu, düşünceyi, SADAKATİ, paylaşımı, acıyı, tatlıyı yani güzel olan her şeyi içeren o eskileri…

Şimdi bu iki gencin şahsında eskilere gittim. Cinsel haz ve duyguların, insanın beynini körelttiği bu zamanda yaşanan masum, UTANGAÇ,  “seviyeli” bir sevdanın başlangıç noktasına şahit oldum; ne kadar sevinsem az!..

Belki bu ikisi beşinci onuncu görüşmeden sonra bile asla dudak dudağa gelmeyecekler, elele tutuşmayacaklar. Olsun; asla şikâyetçi olmayacaktır onlar, biliyorum. Sadece kavuşacakları günün hayalini kuracak, sevgilerini, o insanı maymun eden cinsel hazların üstünde tutacaklar…

Büyük sevdalar böyle başladı işte. Sevgi ve saygıyla. Erkeklerin ve kızların birbirinden ayırt edilemediği bu zamanda yaşanıyor. Sevgi, saygı, ahlak ve karşısındakinin hakkına riayet. Ahlak ve nizam. Sadakat ve bağlılık. Büyük sevdalar böyle başladı ve bu yüzden bitmediler, bitmeyecekler. Onların kafalarını “yatak odası kokusu” sarmıyordu şimdikilerin aksine. Son ana kadar “seviyeli” ve “son an”dan sonra da saygı dolu, sevgi dolu: Ölene dek!..

Şimdiler durum nasıl, bilmiyorum, bilmek istemiyorum. Bir yerlerde “isimsiz kahramanlar”ın olduğuna ve aşkı sevdayı, bu ruhsuz zamana anlatacaklarına inanıyorum, inanmak istiyorum. Evet, onlar var ve sevgiyi yaşatacaklar. Kalplere yaratan tarafından yerleştirilen sevgiyi asla bir kenara bırakmayacaklar. Sevecekler, sevilecekler, sayılacaklar ve hep “utanacaklar”, utanmayı bilmeyen şuursuz zamanelerin aksine…

Kalkıyorlar şimdi.

Yüzlerine bakıyorum.

Yürüyecek mecalleri kalmamış.

Aşk denizinde yıkanmışlar.

“Bekle Sümeyye hesabı vereyim..”

Nazik kısa ve en içten cevap geliyor, “Peki...”

Bir “Peki..” yetiyor, sıcaklığı oranında. Sadece “Peki..” değil o kısa cümlecik. Her şey. Geçmiş. Gelecek. Zaman. Aşk. Sevgi. Saygı. Sadakat. Her şey…

Arkalarından bakıyorum.

“Güle güle eski aşıklar..” diyorum...

“Aşkla yaşayın güzel insanlar…”
 
Sevgili 'sehla', 'yarence' ve 'kardelen' beğenmenize sevindim.. Sizin de yüreklerinize sağlık, ilginiz için.. Duayla kalın...
 
duydum ki
beni sormuşsun
sorma boşuna
sen geldiğinde
ben olmayacağım o yerlerde
inan
çok
çok uzaklardayım şimdi
hani benden kaçtığın zamanlarda
gittiğin uzaklarda
sağırım
dilsizim
körüm
sorma beni
var git yoluna
ben
seni sormayı bırakalı
asırlar oldu
sorma!
 
duydum ki
beni sormuşsun
sorma boşuna
sen geldiğinde
ben olmayacağım o yerlerde
inan
çok
çok uzaklardayım şimdi
hani benden kaçtığın zamanlarda
gittiğin uzaklarda
sağırım
dilsizim
körüm
sorma beni
var git yoluna
ben
seni sormayı bırakalı
asırlar oldu
sorma!



benim bu mısralardan sonra konuşmama gerek yok bu kadar duygularım tercüme edilebilir...yüreğine sağlık hayal çok güzel tşk ederim emeğine sağlık sevgi ile kal rabbe emanet ...
 
“Aşkla yaşayın güzel insanlar…”

gerçekten öyle hayal her cümlene katılıyorum bu çok doğru bişi eski zamanlar :( gerçekten sevmek aşık olmak illa dokunmak yada farklı bi düşünce beslemek değil onun yaşadığını bilip yaşadığı için şükredip sevinmektir asıl sevmek herşeyiyle kabul edip temiz ve saf dır sevmek günümüzde ne kadar aza inse bu değerler bende bir yerlerde hala gerçek aşkların ve sevgilerin olduğu ve bunları yaşıyan eski aşıkların olduğunu inanıyorum inanmak istiyorum herşeye rağmen şükürler olsun gerçek sevdalı ve aşkların yalan olmadığı günlere umutla bakmak ümidiyle sevgi ile kalın sevgi yolunuz uzun olsunnn....
 
seni sormayı bırakalı
asırlar oldu 

Cok güzeldi emeğine sağlık..
 
korkma!
belki son kez
söyleyeceksin
söylediklerinin arkasına saklanmış
söylemediklerini
söyle korkma
koş!
seni sevenin peşinden
ve yakaladığında
sıkı sıkıya tut ellerinden
tut ki
sevda diye anılasınız
sev!
senin onu sevdiğin kadar
onun seni sevip sevmediğini çeteleye tutmadan
sadece sev
unutma!
sevgi de
aşk da
fedakarlık ister
hep ben mi fedakarlık yapacağım, deme
sen yapacaksın
sevgiyse eğer bir birliktelğin adı
fedakarlık yapacaksın
.
.
ve öl!
aşkın
sevdanın uğruna
gerektiği yerde
ve zamanda
gözünü dahi kırpmadan öl!


Hayal'in Notu: Korkup sinmiş herkese...
 
Çok düşünceliydi Mehmet.. Son günlerde neler hissettiğini bir o, bir de onu yaratan bilirdi.. Bu bir aşk acısıydı, Mehmet'in bağrını yakan...
Bir kız vardı, tanıştıları, konuştukları. Ama açılamadığı; zira çok korkuyordu. Onu her gördüğünde içinde bir leylerin yandığını hissederdi. Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi oluyor, solukları hızlanıyordu.
"Onun yanında kendimi çok mutlu hissediyorum" diyordu, içinde tarifsiz duygular eşliğinde. Aslında birbirlerine çok uzak değillerdi. Yakın iki dost ailenin çocuklarıydı. Kızın anne ve babası Mehmet'i hem çok seviyor, hem de yüksek ahlakından dolayı onu takdir ediyorlardı.
Mehmet, özel bir şirkette çalışıyor, gelecek vaad eden bir gençti. Yakışıklılıkta da fena sayılmazdı. Biraz kilosu vardı ama bu da sorun olmazdı. O haliyle daha "şirin"di de ondan. Bunlarında çok efendiydi. Pırıl pırıl gözleri insana yaşama sevinci veriyordu. İşte böyle biriydi Mehmet.
Şimdi de aşıktı işte. Dost aile kızına. Ama bunu ona anlatabilecek kadar cesareti yoktu. Aslında vardı da yoktu işte. Bu kız onun kanadını kolunu kırmış, adeta konuşma yetisini ondan alıp götürmüştü. Başka konularda konuşuyorlardı bazen. Mehmet, sadece onun gözlerine bakıyor; konuşurken yüzünün aldığı şekle hayran hayran bakıyordu. Ama bir türlü açılamıyordu.
"Ya kız hayır derse" diye çekiniyordu. "Hayır" derse dünyası başına yıkılırdı Mehmet'in.
İşte düşünceli olmasının sebebi buydu. İnsanoğlu varolduğundan beri, bir türlü yakasını kurtaramadığı aşka kaptırmıştı kendini. Bir yakalandı mı imkanı yok, bırakmazdı aşk. Çoğu zaman bittiği sanılsa da, o hep yürekte, en gizli yerler bir "yara" olarak kalmaya devam ederdi. Bir kere girdiyse aşk gönüle, çıkmak da bilmezdi, laf da dinletmezdi artık yüreğe.
Yerinden kalktı Mehmet. "Sensin yaşama hevesim. Ben taş değilim, sonuçta bir insanım işte, elimde değil, n'apim" dedi kendi kendine. Hem annesi de o kızı çok beğenmişti. Geçende utana sıkıla söylemişti oğluşuna. Mehmet hem çok sevinmiş hem de üzülmüştü. Seviniyordu, çünkü canından çok sevdiği annesi de o kızı sevmişti. Bir erkek için bundan daha iyisi olamazdı herhalde. Üzülüyordu, çünkü korkuyordu! "Ya olmazsa ben ne yaparım, nasıl yaşarım?" diye sorup duruyordu.
Ama zaman geçiyordu işte. Durdurmak imkansızdı. Hiç farkında değildik, biz anları doldurmaya çalışırken yaşlandığımızın farkına bile varmıyorduk. Zaman geçiyordu ve 'YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR'di. Yarının ne getireceği belli değildi. Hem yarına çıkacağına dair elinde belgesi olan kimse de yoktu ki! Çabuk olmak lazımdı. Belki hayırlı olanı buydu ve hayırlı olanda da acele etmek sünnet-i seniyye gereğiydi.
"Konuşacağım. İçimde ne varsa tek tek dökeceğim. Kalbimi en gerçekçi haliyle ona açıp, susacağım ve onun konuşmasını bekleyeceğim" gözlerinde bir parıltıyla. Evet işte kararını vermişti; konuşacaktı!
Kalktı, ceketini alıp hızla dışarı attı kendini. Hava soğumuştu son günlerde. Ceketin yakalarını kulaklarını kapatacak şekilde kaldırdı. İçinde tarifsiz duygular vardı; daha önce hiç yaşamadı!
Onda kızın telefonu vardı. Aradı, "Merhaba X, sizin evin aşağısındaki cafeye gelebilir misin? Senle bi şey konuşmak istiyorum da" dedi. Karşı taraf, "Tamam ben birazdan çıkarım. Merak ettim ne söyleyeceğini" demişti. Üzerinden büyük bir yük kalkmış gibi rahatladı.
Sözünü ettiği cafeye doğru yol almaya başladı. Çok heyecanlıydı ve bayılmamak için dilini ısıra ısıra gidiyordu. Aman Allah'ım bu nasıl bir şeydi böyle! Aşk böyle bir şeydi demek ki, üstadların yazdıkları. Hızlı hızlı yürdü. Cafeye vardı ve köşede bir yere oturdu. Beklemeye başladı. Nefesi kesiliyordu. Ruhu kaskatı kesilmişti sanki. Ellerinin titrediğini, bacaklarının ısınmaya başladığını hissetti. Hem çok seviçliydi hem de çok korkuyordu. Bekledi, bekledi...
İşte o an gelmişti. Kız en güzel haliyle kapıdan girdi işte. Yüreğinin yerinden çıkacağını sandı. Geriye doğru hafifçe sendeledi. Kız onu gördü ve yanına geldi. Elini kalbine koydu Mehmet.
"Ne olur Allah'ım bana yardım et" dedi sessizce.
Kız geldi "Merhaba Mehmet. Çok bekletmedim ya. Ne söyleyeceğini gerçekten çok merak ettim" dedi.
"Şey.. öö.. önce bi otur istersen..." dedi kekeme bir şekilde.
Kız oturdu.
O da yavaşça sandalyeye ilişti.
Gözlerinin içine baktı ve...
.
.
.


Hayal'in notu: Sevdiğiyle konuşmaya cesaret edemeyen ama onu çok seven bir arkadaş için yazıldı bu.. O kendini biliyor.. Hikayenin devamını ben de merakla bekliyorum.. Sevgiyle...
 
teşekkürler yavuz.yine güzel bi hikaye paylaşmıssın.ama ben anlamıyorum bu söyleyememe duygusunu neden yani ya oda senin bunu sölylemeni bekliyorsa....neden zamanını insan acabalarla geçiriyor....

ama şu sözüne katılmıyorum.hikayenin bi kaç yerinde şu sözleri kullanmışsın'ya sevgime karşılık vermezse.ben ne yaparım nasıl yaşarım.'bunlara katılmıyorum.hayat ondan öncede vardı ve ondan sonra da var olacak.kişi birtek sevdiği için yaşamıyor.ilk önce kendi için yaşıyor.ben böyle düşünüyorum.

paylaşım için teşekkürler arkadaşım.devamını bekliyorum.merakla :)
 
Yarence öyle diyorsun da ya bu konu herşeyi anlatmıyorsa yada iki tarafında bilmedikleri yapamadıkları yaşayamıcakları bi durum varsa..
 
çok güzel bir hikayaydi yine teşekkürler hayal_12 :)..  yalnız yarence haklı... "hayat ondan öncede var ve ondan sonrada olacak"... hayatımızı hiçbir zaman tek bir şeye odaklamamalıyız böyle yapmak koca beyaz bir sayfada yalnızca küçük bir noktaya takılı kalmaktır.. ki bu o noktaları attırabilir...
sevgi asla saklanamaz; söylememek karşıdakinin bihaber olduğu anlamına gelmez... zira sevgi söylenmedende hissedilebilir ki zaten gerçek sevgide budur... ama mehmet söylemeli bencede bakalım hikayenin sonu nolcak ???
 
Geri
Üst