M
mehmetd
Kullanıcı
- 23 Şub 2007
- En iyi cevaplar
- 0
- 0
İstanbul’a Girişi
Osmanlı öyle bir devletti ki, onu şekillendirenler, kalbindeki elmas’ı imanla ve aşkla işlemişlerdi.
Osmanlı sultanların her biri dünyaya İslâmiyet’i yayabilmek için fetihlere çıkıyorlardı.
Aşkla, şevkle, sevgiyle çıktıkları fetihlerde, zulüm gören topraklara ’müjde’ gibi giriyorlardı.
İşte Fatih Sultan Mehmet Han, Sevgili Peygamberimizin şerefli övgüsüne kavuşmak için Bizans kapılarına bu yüzden dayanmıştı.
Fatih Sultan Mehmed Han’ın hocası Akşemseddin, ”Hiç tereddüt etmeden küffar üzerine yürüyünüz” dediği zaman, koca Osmanlı Pâdişâhı Mehmed Han, ordusuna dikkat emrini verdi.
Keskin bir bıçak gibi parlayan zekâsıyla Kostantiniyye üzerine yürüdü.
Tekbir sesleri, ezan ve Kur’ân nağmeleri gökyüzünü kaplarken, beklenen an geldi. İstanbul kapıları Müslümanlara açıldı.
Fetih, Akşemseddin hazretlerinin dediği vakte denk gelmişti. Sultan Mehmed Han, mutlu, mesrurdu.
Yüzünden nur akıyordu. Beyaz atın üzerinde giderken, hemen yanı başında da Akşemseddin hazretleri bulunuyordu.
Savaşı kaybeden Bizanslılar, köhne Kostantiniyye’ye, pırıl pırıl bir medeniyeti getiren Osmanlı Sultanına çiçek getiriyorlardı.
Fakat, Akşemseddin hazretlerini Pâdişâh sanmışlardı. Çiçekleri ona doğru uzattılar:
-Buyurunuz ey âlem pâdişâhı!..
Akşemseddin hazretleri, eliyle Fatih Sultan Mehmed Han’ı işaret etti:
-Sultan odur. Ona gidiniz.
Beyaz atın üstündeki Fatih Sultan Mehmet Han’ın parlak zekası bu sefer göz kamaştıran bir elmas kadar zarifti:
- Evet ben padişahım ama o benim hocamdır! Yine ona gidiniz!
Aşkla ve samimiyetle fethedilen İstanbul’a, işte böyle zarif, samimi ve hoş bir muhabbetle girilmiştir.
Gayri Müslim halk hiç endişe etmeden, huzur ve saadet içinde, işte böyle imanlı, ihlâslı ve adaletli bir padişahın devrinde yaşamıştır.
Osmanlı padişahları ve onların akıl hocaları her zaman Allahü teâlânın rızası kazanmak için fetihlere çıkmışlardır.
Halka asla zulmetmemişler ve bunun için de zarif sanatları, hikmetli hikâyeleri ve adaletli devirleriyle hâlâ bugün hasretle, özlemle hatırlanır, anılır olmuşlardır.[/color]
Osmanlı öyle bir devletti ki, onu şekillendirenler, kalbindeki elmas’ı imanla ve aşkla işlemişlerdi.
Osmanlı sultanların her biri dünyaya İslâmiyet’i yayabilmek için fetihlere çıkıyorlardı.
Aşkla, şevkle, sevgiyle çıktıkları fetihlerde, zulüm gören topraklara ’müjde’ gibi giriyorlardı.
İşte Fatih Sultan Mehmet Han, Sevgili Peygamberimizin şerefli övgüsüne kavuşmak için Bizans kapılarına bu yüzden dayanmıştı.
Fatih Sultan Mehmed Han’ın hocası Akşemseddin, ”Hiç tereddüt etmeden küffar üzerine yürüyünüz” dediği zaman, koca Osmanlı Pâdişâhı Mehmed Han, ordusuna dikkat emrini verdi.
Keskin bir bıçak gibi parlayan zekâsıyla Kostantiniyye üzerine yürüdü.
Tekbir sesleri, ezan ve Kur’ân nağmeleri gökyüzünü kaplarken, beklenen an geldi. İstanbul kapıları Müslümanlara açıldı.
Fetih, Akşemseddin hazretlerinin dediği vakte denk gelmişti. Sultan Mehmed Han, mutlu, mesrurdu.
Yüzünden nur akıyordu. Beyaz atın üzerinde giderken, hemen yanı başında da Akşemseddin hazretleri bulunuyordu.
Savaşı kaybeden Bizanslılar, köhne Kostantiniyye’ye, pırıl pırıl bir medeniyeti getiren Osmanlı Sultanına çiçek getiriyorlardı.
Fakat, Akşemseddin hazretlerini Pâdişâh sanmışlardı. Çiçekleri ona doğru uzattılar:
-Buyurunuz ey âlem pâdişâhı!..
Akşemseddin hazretleri, eliyle Fatih Sultan Mehmed Han’ı işaret etti:
-Sultan odur. Ona gidiniz.
Beyaz atın üstündeki Fatih Sultan Mehmet Han’ın parlak zekası bu sefer göz kamaştıran bir elmas kadar zarifti:
- Evet ben padişahım ama o benim hocamdır! Yine ona gidiniz!
Aşkla ve samimiyetle fethedilen İstanbul’a, işte böyle zarif, samimi ve hoş bir muhabbetle girilmiştir.
Gayri Müslim halk hiç endişe etmeden, huzur ve saadet içinde, işte böyle imanlı, ihlâslı ve adaletli bir padişahın devrinde yaşamıştır.
Osmanlı padişahları ve onların akıl hocaları her zaman Allahü teâlânın rızası kazanmak için fetihlere çıkmışlardır.
Halka asla zulmetmemişler ve bunun için de zarif sanatları, hikmetli hikâyeleri ve adaletli devirleriyle hâlâ bugün hasretle, özlemle hatırlanır, anılır olmuşlardır.[/color]