Z
Zynep
Kullanıcı
Boston Şehri'nin ünlü otellerinden birinde, bir hanım müşteri sinirle otel müdürüne çıkar ve, "Bunca senedir müşterinizim ama artık sabrım kalmadı, yanımdaki odada adamın biri sabahtan akşama kadar piyano çalıyor, gürültüye dayanamıyorum, lütfen buna bir çare bulun." der.
Otel müdürü çaresizlik içinde, "Özür dilerim Madam, ancak buna imkan yok, çünkü piyano çalan kişi ünlü piyanist Paderevski'dir ve vereceği konser için hazırlanıyor." diye yanıtlar.
Kadın şaşırır, "Paderevski'mi? Polonya Cumhurbaşkanlığını sanatı için terkeden meşhur piyanist ha?"
Ertesi gün kadının odası bütün tanıdıkları ile dolar, herkes hayatından memnun, bedava Paderevski dinlerler.
Değişen nedir? Yalnızca kadının düşünceleri. Piyano aynı piyano, çalan aynı kişi ve durumu öğrenmeden önce kadın için yalnızca bir gürültüydü!
İşte herhangi bir şeyden şikayet ederken bunu düşünelim. Tabi ki her gürültünün ardından bir piyano konseri çıkmaz, ancak hepsinde yakınmamızı unutturacak bir gerekçe bulunabilir.
Meşhur Mayo Kliniği'nde 12.000 hasta üzerinde yapılan bir araştırmada, hastaların beşte dördünün sıkıntı ve üzüntüden, yani yediklerinden değil, düşündüklerinden ülser oldukları anlaşılmıştır.
Yüksek tansiyon, başağrıları, astım, allerjik reaksiyonlar ve daha bir çok hastalık insanların kendilerini üzmelerinden ileri gelmektedir.
Biz yaşamı kendi düşüncelerimize göre görüyoruz, tutumumuz ve davranışlarımız da düşüncelerimizin bir sonucu olduğu için üzüntülü düşünceleri kafamızdan atamadıkça huzuru bulmamız olanaksızdır.
Bir Arap atasözü belki bizi biraz uyaracaktır;
"Ayakkabım olmadığı için üzülürdüm, ayaksız adam gördüm."
Bazı anneler o kadar telaşlıdırlar ki, çocukları bir yere gittiği zaman eve dönüşlerine kadar huzurları yoktur. Bu telaşeyi o kadar ileri götürürler ki, çocuk eve 6'da gelecekse, anne saat 4'ten itibaren "ya gelmezse" diye üzülmeye başlar. Böyle insanlar her telefon çalışında, her mektup veya telgraf gelişinde bir felaket haberi beklerler. Oysa Avrupa genelinde yapılan bir araştırmada, telgrafların %90'ından fazlasının kötü haber getirmediği tespit edilmiştir.
Günün birkaç saatini öfkelenerek, ona buna kızarak geçiren insanlarda çoktur. Ufacık bir nedenden öfkelenen ne kadar çok insan vardır. Konfüçyus der ki; "Öfkeli bir adamın içi zehirle doludur." Böyle kişiler çevreleri için zararlı olabilir ancak asıl kötülükleri kendilerinedir. Gereksiz öfkelenmeler nedeniyle kalp krizinden ölen insanlar vardır.
Herşeyin kötü tarafını görmeye, herşeyi tenkit etmeye alışmış insanlar da kolay kolay mutlu olamazlar. Bu davranışlarını haklı göstermeye çalışan insanlar, herşeyin en iyi yapılması gerektiğine inandıklarını gerekçe olarak öne sürerler. Bu gibi insanlara Shakespeare Kral Lear'da şöyle der; "En iyiyi bulmak sevdasıyla iyiyi elinizden kaçırıyorsunuz." der. Evet, daha iyi, iyinin düşmanıdır.
Bazı insanlar vardır, bütün ömürleri şüphe içinde geçer. Herşeyin altından kötü bir şey çıkacağını, herkesin onları aldatmak için pusuda beklediklerini zannederler. Oysa ki, bütün bir ömür böyle şüphe içinde geçeceğine, insanın bir kere aldatılması bile bundan bin kere daha iyidir.
Korku ise insanın tüm dengesini bozan, yaşama zevkini ve huzurunu kaçıran kötü bir histir. En korkunç korku ölüm korkusudur.
Oysa bakın Ömer Hayyam ne diyor;
Yarab, azab emrediyorsun ama
Beni mahkum edeceksin hangi yerde
Senin bulunduğun yerde yaşanmaz ki azap
Bilmem bulunmadığın yer nerde?
Bize üzüntü, korku, ümitsizlik veren bu düşüncelerimizden nasıl kurtulmalıyız? Düşüncelerimizi nasıl değiştirebiliriz?
Psikolojinin bir kanunu vardır. Eğer kafamızı cesaret, sevgi, anlayış, hoşgörü düşünceleriyle doldurursak, olumsuz düşünceler kaçarlar giderler.
Goethe, "İnsan hiç bir şeyi sevmeden anlayamaz." der. Yani sevmek anlamaktır. Bir Fransız atasözüne göre de anlamak bilmek, bilmek te affetmek demektir. İşte huzurun formulü budur. Kendimizi ve başkalarını affetmek ve dolayısı ile sevmek.
"Huzura kavuşmak için insanları insanlara rağmen seveceksin."
Nüvit Osmay İnsan Mühendisliği Kitap'ından
Derleyen: Zynep
Otel müdürü çaresizlik içinde, "Özür dilerim Madam, ancak buna imkan yok, çünkü piyano çalan kişi ünlü piyanist Paderevski'dir ve vereceği konser için hazırlanıyor." diye yanıtlar.
Kadın şaşırır, "Paderevski'mi? Polonya Cumhurbaşkanlığını sanatı için terkeden meşhur piyanist ha?"
Ertesi gün kadının odası bütün tanıdıkları ile dolar, herkes hayatından memnun, bedava Paderevski dinlerler.
Değişen nedir? Yalnızca kadının düşünceleri. Piyano aynı piyano, çalan aynı kişi ve durumu öğrenmeden önce kadın için yalnızca bir gürültüydü!
İşte herhangi bir şeyden şikayet ederken bunu düşünelim. Tabi ki her gürültünün ardından bir piyano konseri çıkmaz, ancak hepsinde yakınmamızı unutturacak bir gerekçe bulunabilir.
Meşhur Mayo Kliniği'nde 12.000 hasta üzerinde yapılan bir araştırmada, hastaların beşte dördünün sıkıntı ve üzüntüden, yani yediklerinden değil, düşündüklerinden ülser oldukları anlaşılmıştır.
Yüksek tansiyon, başağrıları, astım, allerjik reaksiyonlar ve daha bir çok hastalık insanların kendilerini üzmelerinden ileri gelmektedir.
Biz yaşamı kendi düşüncelerimize göre görüyoruz, tutumumuz ve davranışlarımız da düşüncelerimizin bir sonucu olduğu için üzüntülü düşünceleri kafamızdan atamadıkça huzuru bulmamız olanaksızdır.
Bir Arap atasözü belki bizi biraz uyaracaktır;
"Ayakkabım olmadığı için üzülürdüm, ayaksız adam gördüm."
Bazı anneler o kadar telaşlıdırlar ki, çocukları bir yere gittiği zaman eve dönüşlerine kadar huzurları yoktur. Bu telaşeyi o kadar ileri götürürler ki, çocuk eve 6'da gelecekse, anne saat 4'ten itibaren "ya gelmezse" diye üzülmeye başlar. Böyle insanlar her telefon çalışında, her mektup veya telgraf gelişinde bir felaket haberi beklerler. Oysa Avrupa genelinde yapılan bir araştırmada, telgrafların %90'ından fazlasının kötü haber getirmediği tespit edilmiştir.
Günün birkaç saatini öfkelenerek, ona buna kızarak geçiren insanlarda çoktur. Ufacık bir nedenden öfkelenen ne kadar çok insan vardır. Konfüçyus der ki; "Öfkeli bir adamın içi zehirle doludur." Böyle kişiler çevreleri için zararlı olabilir ancak asıl kötülükleri kendilerinedir. Gereksiz öfkelenmeler nedeniyle kalp krizinden ölen insanlar vardır.
Herşeyin kötü tarafını görmeye, herşeyi tenkit etmeye alışmış insanlar da kolay kolay mutlu olamazlar. Bu davranışlarını haklı göstermeye çalışan insanlar, herşeyin en iyi yapılması gerektiğine inandıklarını gerekçe olarak öne sürerler. Bu gibi insanlara Shakespeare Kral Lear'da şöyle der; "En iyiyi bulmak sevdasıyla iyiyi elinizden kaçırıyorsunuz." der. Evet, daha iyi, iyinin düşmanıdır.
Bazı insanlar vardır, bütün ömürleri şüphe içinde geçer. Herşeyin altından kötü bir şey çıkacağını, herkesin onları aldatmak için pusuda beklediklerini zannederler. Oysa ki, bütün bir ömür böyle şüphe içinde geçeceğine, insanın bir kere aldatılması bile bundan bin kere daha iyidir.
Korku ise insanın tüm dengesini bozan, yaşama zevkini ve huzurunu kaçıran kötü bir histir. En korkunç korku ölüm korkusudur.
Oysa bakın Ömer Hayyam ne diyor;
Yarab, azab emrediyorsun ama
Beni mahkum edeceksin hangi yerde
Senin bulunduğun yerde yaşanmaz ki azap
Bilmem bulunmadığın yer nerde?
Bize üzüntü, korku, ümitsizlik veren bu düşüncelerimizden nasıl kurtulmalıyız? Düşüncelerimizi nasıl değiştirebiliriz?
Psikolojinin bir kanunu vardır. Eğer kafamızı cesaret, sevgi, anlayış, hoşgörü düşünceleriyle doldurursak, olumsuz düşünceler kaçarlar giderler.
Goethe, "İnsan hiç bir şeyi sevmeden anlayamaz." der. Yani sevmek anlamaktır. Bir Fransız atasözüne göre de anlamak bilmek, bilmek te affetmek demektir. İşte huzurun formulü budur. Kendimizi ve başkalarını affetmek ve dolayısı ile sevmek.
"Huzura kavuşmak için insanları insanlara rağmen seveceksin."
Nüvit Osmay İnsan Mühendisliği Kitap'ından
Derleyen: Zynep