Hayatım bir gün içinde alt üst oldu!!

  • Konbuyu başlatan superisi23
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde superisi23 tarafından oluşturulan Hayatım bir gün içinde alt üst oldu!! başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 3,986 kez görüntülenmiş, 11 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Hayatım bir gün içinde alt üst oldu!!
Konbuyu başlatan superisi23
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan bişileryapmaklazım
superisi23

superisi23

Kullanıcı
30 May 2008
En iyi cevaplar
0
0
SANKİ BİRİ BİR DÜĞMEYE BASTI VE HAYATIM BİR GÜN İÇİNDE ALTÜST OLDU

Oğlumu uyutmak için ayaklarımda sallıyordum. Hiç beklemediğim bir anda gözlerini kocaman kocaman açtı, göz bebeklerini arkaya devirdi. Acı bir ses çıkardı ve morardı. Onu kucakladım, pelte gibiydi. Sanki tüm vücudu felç olmuştu. Çığlıklarıma komşum yetişti. İkimiz de ne yapacağımızı bilemiyorduk.

Çocuğumu kaptığımız gibi lavaboya taşıdık. Yüzüne, boynuna su serpmeye başladık. Farkında olmadan, onu tartaklıyor, açıkçası eziyet ediyorduk.

Komşum taksi çağırmaya koştu.

Çocuğuma yardımcı olmak istiyordum ama nasıl? Ne yaptığımı bilmeden, çocuk kucağımda sağa sola şaşkın bir vaziyette evin içinde koşuşturup duruyordum. Bir, gerçek daha vardı, şu an hatırlamak bile is temediğim Ben çocuğumu bu halde görmeye tahammül edemiyordum. İçimden onu bir odada bırakıp, başka bir yerde ağlamak, bağırmak geliyordu. Çocuğunuzun size en çok ihtiyacı olduğu anda ondan kaçıp kurtulmak istemek, içinize bir türlü sindiremediğiniz bir duygu olarak kalır belleğinizde yıllarca.

Şimdi düşünüyorum da, bu kaçış çocuktan değil sorumluluktan kaçıştı. Çocuğuma ne yapmam gerektiğini bilemediğimden yanlış yapmak sorumluluğundan kaçıştı bu. Böyle bir durumda ne yapılacağını ben ne bilebilirdim. Sonuç olarak bir anne idim ben. Her şey bu noktada düğümleniyordu zaten. Madem anne idim, madem bir çocuğu büyütme sorumluluğunu üzerime almıştım, çocuklarda sık görülen böyle bir durumda ne yapılması gerektiğini de öğrenmem, bilmem gerekirdi. Başkalarının çocuklarının başına gelen benimkine gelmeyecek diye bir koşul yoktu.

Tanrım! Neden böyle oldu? Ben ne eksik yaptım? Dün gece muhallebisi iyice ılık değildi. Ondan mı böyle olmuştu? İki gün önce eltimlere gitmiştik. Orada mı bir şey olmuştu? Neden? Neden?

Zar zor bir taksi geldi. Ya da bana her şey yavaş oluyormuş gibi geliyordu. Allah kahretsin! Trafik geçit vermiyor. Çocuğum kucağımda baygın. Ağzı yan tarafa çekiliyor. Sol kolu titriyor. Bunları ne görmeye ne de yaşamaya tahammül edemiyorum. Çırpınan kolunun elimde kalan hissini hala taşımaya devam ediyo*rum Sonunda, kucağımda çocuğum, yalın ayak, gözlerim yaşlı, ne yaptığımı bilmez bir şekilde en yakın hastaneye vardık.

Doktorlar diğer çocukları bıraksınlar hemen benim yavruma baksınlar istiyorum. Fakat tam tersine ortalıkta hiç telaş yok. Herkes işini yapıyor. Doktorların, hemşirelerin bu rahat tavırları sinirlerimi daha da gerdi. Benim yavrum ölüyor, onlar işlerini sanki yavaş çekimde yapıyorlar. Önüme gelene bağırmaya başladım. Ne dediğimi şimdi hiç hatırlamıyorum. Zaten söylerken de bilmiyordum.

Eczaneye koş, kayıt ol, vezneye git. Herkes para istiyor. Yanımda yeterince değil, hiç para yok. Ayağımda terlikler, süratli koşamıyorum. Eşime ulaşmaya çalışıyorum. Telefon kulübeleri, kartlar...

Çocuğum nasıl? Bütün bu koşuşturmaları yaparken ben yavrumun yanında değilim...

Geri döndüğümde, ona serum takmışlardı. Ağzında oksijen maskesi vardı. Burnundan da bir hortum uzanıyordu. Bu manzara çok feci idi. fakat şöyle bir etrafıma bakacak duruma geldiğimde, gördüm ki bu durumdan daha feci görünen durumlar da vardı. İdrar torbaları, akciğer tüpleri, solunum cihazları, kuvözler, vs vs... Tanrım, çevremdeki bu bambaşka boyutu öğrenmem İçin mi ben buradayım? Neden ben bunların farkına, başıma böyle bir şey gelmeden önce varamamışım? Sağlığın kıymeti neden hep kaybedince fark ediliyor? O günü ancak böyle fragmanlarla bölük pörçük anlatabilirim. Aynen hafızamdaki gibi. Bütün değil. Kopuk kopuk.

TELAŞ FAYDASIZDI. BİR O KADAR DA ZARARLI. . EPİLEPSİYİ ÖĞRENDİKÇE ANLIYORSUNUZ BUNU.

Şimdi düşünüyorum da, iyi ki doktorlar, benim telaşımdan etkilenmemişler. Ancak, ilk zamanlar, doğal olarak, şimdiki aklımla düşünemiyordum. Böyle bir hasta ile defalarca karşılaşmış, bu hastalığı bilen ve telaşlanmadan işlerini yapan insanları, 'Neden acele etmiyorlar?' diye suçluyordum. Hatta zaman zaman bu telaşımla gereksiz çıkışlar yapıyordum Onları sinirlendirerek işi kavgaya vardırıyordum. Diyelim ki gerçekten umursamaz davranıyorlar. Benim öfkeli davranışlarım onları hızlandırmıyordu ki, sadece sinirlendiriyordu. Bu durum daha da aleyhimize oluyordu. Bırakın çocuğuma yardımcı olmayı, bize yardım edecek kişilerin bile işlerini aksatıyordum.

EEG'ler, kanlar, laboratuarlar, belinden su aldırırdın aldırmazdın tartışmaları...

Doktorlar, bel suyu almanın hiçbir zararı olmadığına insanı öyle bir ikna etmeye çalışıyorlar ki, tam ters etki yapıyor. Adeta çocuğunuzun belinden su aldırmama mücadelesine giriyorsunuz. 'Zararsız bir müdahale ancak, sizin izniniz gerekli.' diye imzalamanız gerekli bir yazı uzatıyorlar önünüze. Yazıda ne yazdığını şaşkınlıktan okuyamıyorsunuz, bile. Okusanız da anlayamıyorsunuz. Sizin beyninizde sadece '...sorumluluk bana aittir.' kısmı yankılanıp duruyor.

Eğer bu kadar olağan bir işlem ise, neden ailenin iznini istiyorlar. Her yaptıkları işlemden önce izin isteseler yine işkillenmeyeceksiniz. İğne yapıyorlar, serum takıyorlar, burnundan midesine sonda salıyorlar... Tüm bunlar da birer işlem. Bunlardan önce izin istemiyorlar. Bel suyuna gelince, herhangi bir sorun halinde sorumluluğu siz alın istiyorlar. Böyle yapacaklarına, bel suyu nedir, nereden alınır, ne için alınır anlatsalar sorun çıkmayacak.



BEL SUYU NEDİR?

Bel suyu, beynimizin içinde bulunduğu sıvıdır. Beynimiz ve onun uzantısı olan omuriliğimiz birbiri üzerine sarılı üç kılıf ile çevrilidir. Bu önemli ve yumuşak dokuların, ani ve güçlü darbelere karşı korunması için kılıfların en dıştaki ve onun altındakinin arasında, halkın bel suyu diye bildiği, beyin - omurilik sıvısı bulunur. Omurilik belin ortaları seviyesinde sonlanın Sıvıyı içeren zarlar ise kuyruk sokumu seviyesine kadar uzanır. Bir miktar bel suyu işte bu, içinde omurilik olmayıp sadece su olan kısımdan, alınır ve incelenir.

Gerçekten de omuriliğe zararı olmayan tehlikesiz bir yöntemdir. Ama o şaşkınlık içinde çocuğunuzdan 'bel suyu aldırmak' adeta bir karabasan gibi çöker üzerinize. Ailecek bir sinir harbi yaşarsınız. Harbe konu komşu da katılır. Falancanın da belinden su almışlardır, sakat kalmıştır. Falan falan...

Şimdi düşünüyorum da, böyle önemli durumlarda bizler bilir bilmez heyecanlı öyküler anlatmayı çok seviyoruz. Karşımızdakini nasıl etkilediğimizi düşünmeden, gerçeğin ne olduğunu bilmeden, ortama heyecan katmaya bayılıyoruz. Burada amacın yardımcı olmak olduğunu da hiç sanmıyorum. Bence bu, bir şeyler biliyor olma, çorbada tuzu oldu görüntüsü verme içgüdüsünden başka bir şey değil. Çünkü daha sonra üşenmedim öğrendim. Belinden su alındı sakat kaldı denilen kişinin söz konusu sakatlığı, bel suyu alınmadan önce de varmış. Diğer anlatılan öykülerin de peşini bırakmadım, araştırdım. Öğrendim ki, onların sorunları da kesinlikle bel suyu ile alakalı değil. Bu olaydan ben iki sonuç çıkardım.

Birincisi, biz ulusça yardımseveriz. Ama yardım severliğimiz sanki gerçekten yardım etmek için değil de, yardım eder gibi görünmek için. Yol sorduğunuz kişilere dikkat edin. Hepsi adeta yolu tarif etmek için çırpınırlar. Fakat nedense tarifi alan kişi hep kaybolur. Çünkü doğru yol tarif edene rastlamanız tesadüf işidir. Kimse bilmiyorum demez. Hep tarif eder.

İkincisi, bizler gerçek sorunun ne olduğunu pek merak etmiyoruz. Tek isteğimiz sorunun sorumluluğundan kurtulmak. Bunun için de bir suçlu arıyoruz. Bu suçlu kâh bel suyu oluyor, kâh bir ilaç oluyor, kâh başka bir sebep oluyor. Ne olursa olsun sebep bizden uzak olsun istiyoruz. Oğlumun epilepsisi nedeni ile çok sayıda, çocuğu epilepsili olan aile tanıdım. Hiçbirinin çocuğunun epilepsisinin doğuştan olduğunu duymadım. Hepsi epilepsiyi sonradan olma bazı se*beplere bağlamaya çalışıyordu. Haftanın günlerini, günlerin saatlerini suçlayana bile rastladım. İşte, çocuk hep cumaları nöbet geçiriyor, hep ezan vakti nöbet geçiriyor gibi.

İki çocuklu bir aile tanıdım. Anne ile baba akraba idi. Bir yaş ara ile doğmuş iki kızları vardı. Çocuklar, anne babalarına hiç benzemiyorlardı ama birbirlerine adeta İkiz gibi benziyorlardı. İkisi de oldukça kilolu idiler. Birbirinden ayrı duran gözleri vardı. Burunları çok küçük ve aşağı doğru kavisli idi. Başları da vücutlarına ve yaşıtlarına göre çok küçüktü. Aileye göre çocuklardan biri 9 aylık iken herhangi bir sebeple havale geçirmiş ve böyle zekâ özürlü olmuştu. Diğer çocuk da 11 aylık iken yine herhangi bir sebeple havale geçirmiş ve o da zekâ özürlü olmuştu.Doktorlar üçüncü çocuklarının da böyle olabileceğini söylüyorlardı ama onlar buna inanmıyorlar ve mutlaka üçüncü çocuk istiyorlardı. Çünkü onlara göre çocukların bu durumu asla doğuştan değildi. Hele akrabalıktan hiç değildi. Çünkü anne ve babanın, anne ve babaları da akraba idi. Anne 7 kardeş, baba 5 kardeşti ama hepsi gördüğümüz gibi sağlıklı idiler. Bu ailenin gözden kaçırdığı çok önemli bir nokta vardı. Kendileri 5 ve 7 sağlam kardeştiler ama birinin annesi 9 diğerininki 3 düşük yapmıştı. Kimse o düşükleri sorgulamıyor, daha doğrusu sorgulamaktan kaçıyordu. Neyse, sanırım bu kaçış süregelen töreler ve cehaletten kaçmaktan daha kolay oluyordu.

Oysa sorunun ne olduğunu anlamaya çalışsak ona göre doğru çözüm de üretebiliriz. Kurt puslu havayı sever. Onun gibi, düşman karanlıkta ise, ona yenilirsiniz. Sevgili anneannem 'düşmanını daima yakınında tut' derdi. Biz ise sorunu haftanın günlerinde saatlerinde arıyorduk. Ben, sorunu kendi dışında aramanın altında yatan esas sebebi mücadele etme isteğinin olmamasına bağlıyorum.​
...ALINTIDIR...
 
D

dideM

Kullanıcı
5 Eyl 2007
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
Off çok kötü bir şey yaa! Gördüm, hissettim bir anda yaşananları..

Paylaşım ve bilgilendirme için teşekkürler superisi.
 
Z

Zynep

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
Bir anne olarak, ve benzer durumlar yaşamış bir anne olarak, hanımın durumunu anlayabiliyorum ancak, yazının bütününde kafama takılan bazı noktaları paylaşayım;

Çocuğuma yardımcı olmak istiyordum ama nasıl? Ne yaptığımı bilmeden, çocuk kucağımda sağa sola şaşkın bir vaziyette evin içinde koşuşturup duruyordum. Bir, gerçek daha vardı, şu an hatırlamak bile is temediğim Ben çocuğumu bu halde görmeye tahammül edemiyordum. İçimden onu bir odada bırakıp, başka bir yerde ağlamak, bağırmak geliyordu. Çocuğunuzun size en çok ihtiyacı olduğu anda ondan kaçıp kurtulmak istemek, içinize bir türlü sindiremediğiniz bir duygu olarak kalır belleğinizde yıllarca.
Küçük çocuklar, hatta bebekler, nedenlerini anlatamadıkları rahatsızlıklar geçirirler ve vücutlarında olan biteni ifade edemedikleri için, aniden son noktaya geliniverir ve işte hayat o an kararır gerçekten.
Anne, baba olmak demek sadece beslemek, giydirmek, büyütmek olsa, bu öyküdeki hanımın anlattıklarına çok üzülürdüm.
Oysa bir çocuk doğduğu andan itibaren sorunlarla gelmiştir dünyaya.
Anne babanın, doğumdan önce yapması gereken, tüm bu sorunları öğrenmektir aslında.
Bebekleri bekleyen tehlikeler nelerdir, ilk çocukluk döneminde yaygın olan hastalıklar nelerdir, olası tehlikeler nelerdir...
Bunların hepsini bir arada toparlayan, uzmanların yazdıkları kitaplar vardır ve hamile kalınmadan önce, ya da kaldıktan sonra mutlaka okunmalıdır.
Konu komşu bilgisiyle, bilgisizliği ile çocuk bir yere kadar yetiştirilir.

Ve zaten hanım bunu bu sözlerle çok güzel ifade etmiş;

Şimdi düşünüyorum da, bu kaçış çocuktan değil sorumluluktan kaçıştı. Çocuğuma ne yapmam gerektiğini bilemediğimden yanlış yapmak sorumluluğundan kaçıştı bu. Böyle bir durumda ne yapılacağını ben ne bilebilirdim. Sonuç olarak bir anne idim ben. Her şey bu noktada düğümleniyordu zaten. Madem anne idim, madem bir çocuğu büyütme sorumluluğunu üzerime almıştım, çocuklarda sık görülen böyle bir durumda ne yapılması gerektiğini de öğrenmem, bilmem gerekirdi. Başkalarının çocuklarının başına gelen benimkine gelmeyecek diye bir koşul yoktu.
Ne yapılacağını bilmediği için sorumluluktan kaçış!
Ve hastane personelinin sakinliği karşısında kızması...
Zaten ne olduğunu anlayamamış, ve artık en emin yerde. Eğer yaşam tehlikesi söz konusu olsa, inanın hiç kimse bu kadar sakin davranmıyor hastanelerde.
Hatalı davranışları okuduğumuz hastaneler elbette var, benim söylemim geneli kapsar.
Sonuçta yapılması gereken mutlaka hastaneye gitmektir.

Ve yine kendi hatasını, daha sonra yine kendisi anlayan anne bunu da ifade ediyor;

Şimdi düşünüyorum da, iyi ki doktorlar, benim telaşımdan etkilenmemişler. Ancak, ilk zamanlar, doğal olarak, şimdiki aklımla düşünemiyordum. Böyle bir hasta ile defalarca karşılaşmış, bu hastalığı bilen ve telaşlanmadan işlerini yapan insanları, 'Neden acele etmiyorlar?' diye suçluyordum.
Çok güzel bir noktaya daha değinmiş;
Konu komşunun, verilecek önemli bir kararda etkinliğinden söz etmiş.
Neden?
Çünkü, yukarıda dediğim gibi, çocuğu sadece besleyeceği, giydireceği, yaşamına hareket getirecek bir varlık olarak kabul etmiş, onun hangi tehlikeli hastalıklara, engellere maruz kalabileceğini düşünüp araştırmamış bile!
O zaman böyle felaket senaryoları yazılır, çizilir ve aileler, bu işin uzmanlarına kulak verecekleri, açıp araştırabilecekleri kaynaklara başvurmak yerine, bu senaryoların karanlığında geciktikçe gecikirler!

Hanım çok güzel bir şekilde örneklemiş zaten, tamamen katılıyorum;

Birincisi, biz ulusça yardımseveriz. Ama yardım severliğimiz sanki gerçekten yardım etmek için değil de, yardım eder gibi görünmek için. Yol sorduğunuz kişilere dikkat edin. Hepsi adeta yolu tarif etmek için çırpınırlar. Fakat nedense tarifi alan kişi hep kaybolur. Çünkü doğru yol tarif edene rastlamanız tesadüf işidir. Kimse bilmiyorum demez. Hep tarif eder.

İkincisi, bizler gerçek sorunun ne olduğunu pek merak etmiyoruz. Tek isteğimiz sorunun sorumluluğundan kurtulmak. Bunun için de bir suçlu arıyoruz.
İşitme engelliler Okulu'nda çalıştığım yıllarda, işitme testi bitip, aileye çocuğunun işitme engelli olduğunu açıkladığımda, yaşadığım olayları anımsıyorum;
Anne babanın birbirini suçlaması, ki bu suçlamaların çoğu trajikomiktir, daha yaşlı aile bireylerinin gelinlerini "senin yüzünden!" diye dövdüklerini bilirim ben.

Çocuklarla ilgili her yorumumda, aile eğitiminin çocuk eğitiminden önce geldiğini vurgularım.
Anne baba olmak sorumluluk ister, bilinç, bilgi ister.
Bunun için "Bizim ülkemiz koşulları belli, bizden bu kadar, zaten zar zor geçiniyoruz, bir de kitap mı alıp okuyalım, eğitim seminerlerine mi gidelim, internette bu bilgileri aramakla vakit mi kaybedelim?" vb yanıtlar verilirse, ben de derim ki;
"İnsan yetiştireceksiniz!"
Bir kitap parası nedir ki, bir seminere katılmanın, alacağınız notların yararlarını başlangıçta anlamayabilirsiniz ama inanın yararını görecek olan siz ve sizin çocuklarınız hatta onların yetiştireceği çocuklardır.



 
superisi23

superisi23

Kullanıcı
30 May 2008
En iyi cevaplar
0
0
Zynep harika yorumlarının karşısında bende bir anne olarak destek veriyor ve seni tebrik ediyorum. :alkis :alkis :alkis :alkis
 
Z

Zynep

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
Rica ederim superisi... :)
Bir şey daha eklemeliyim, aslında bu çok zor biliyorum ama, çocuğumuzun başına ne gelirse gelsin, çok soğukkanlı düşünüp, yapabileceğimiz en mantıklı yolu seçmeliyiz.
 
superisi23

superisi23

Kullanıcı
30 May 2008
En iyi cevaplar
0
0
Zynep' Alıntı:
Rica ederim superisi... :)
Bir şey daha eklemeliyim, aslında bu çok zor biliyorum ama, çocuğumuzun başına ne gelirse gelsin, çok soğukkanlı düşünüp, yapabileceğimiz en mantıklı yolu seçmeliyiz.
muhakkak soğukkanlılık şart.
 
B

birtanem

Kullanıcı
30 Tem 2008
En iyi cevaplar
0
0
Yaşadıklarınız çok zor şeylermiş. Böyle durumlarda güçlü olmak soğukkanlılığı korumak gerekiyor ama ne yazık ki çoğumuz bunu başaramıyoruz. Bir anne olarak sizi ve çektiklerinizi çok iyi anlıyorum. Paylaşımınız için teşekkür ediyorum.
maxMESA' Alıntı:
çok uzun üstelik kırmızı yazılmış. okuyamıycağımm.
Okuyamayacağını yazmaya gerek yok diye düşünüyorum. Söyleyecek sözün yoksa susmasını bilmeli insan haksız mıyım.
 
D

dideM

Kullanıcı
5 Eyl 2007
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
superisi23' Alıntı:
Zynep' Alıntı:
Rica ederim superisi... :)
Bir şey daha eklemeliyim, aslında bu çok zor biliyorum ama, çocuğumuzun başına ne gelirse gelsin, çok soğukkanlı düşünüp, yapabileceğimiz en mantıklı yolu seçmeliyiz.
muhakkak soğukkanlılık şart.
Ya işte öyle anlarda soğukkanlı olmaıyorki insan! Yazıdaki gibi suçlama, sorumluluk, telaş,..vs. hepsi birleşiyor.
Zynep harika yorumlamışsın. Teşekkürler :)
 
B

bişileryapmaklazım

Kullanıcı
14 Kas 2008
En iyi cevaplar
0
0
İzmir
çocuk sahibi olmak isteyen anne-baba adaylarının bir çocuk nasıl yetiştirilir gereken sorumluluklar nelerdir bunların farkında olmasını özetleyen çok eğitici bir paylaşımdı ayrıca Zynep yorumun süperdi çok teşekkürler,
 
Üst