HAYATA TERSTEN BAŞLAMAK

  • Konbuyu başlatan Kristal
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde Kristal tarafından oluşturulan HAYATA TERSTEN BAŞLAMAK başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 9,747 kez görüntülenmiş, 35 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı HAYATA TERSTEN BAŞLAMAK
Konbuyu başlatan Kristal
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan TopraKanA
T

tnctrkcell

(not:arama yaptım bu yazı kesin paylaşılmıştır deyip ,ama paylaşılmamış )
Basit Yaşamak Gerek Hayatı

Can Yücel’in eski ama güzel bir fantezisi var. Hayatı tersten yaşasaydık ya diyor.
Dirilmek doğum, doğum da ölüm olsaydı…
Kendim için hayal ettim nasıl olurdu bu… Hayal etmek zorladı zorlamasına da, düşündürttü bir o kadar da. Başkasının yaşamı değil, kendi hayatımdı oysa fantezisini kurmaya çalıştığım.
Neyse, önce dilerseniz Can Yücel’in o yazısını bir hatırlayalım, sonrasında da devam edelim:

“Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş şeklidir. Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mı?Cami’de uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içersinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette.Tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun ve ağırbaşlı olarak. Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar, torunlar hepsi hazır.Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz. Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev…

Altmışlı yaşlara kadar herşey garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz. Sağlığınız gittikçe düzeliyor. Kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün size hoşgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz..Ve Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak işe başlıyorsunuz. Herkes karşınızda elpençe divan.

Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor. Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz. Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade… Aman ne güzel günler başlıyor…Derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor. Bu arada babanız ortaya çıkmış, “fazla çalıştın” diyor “artık eve dön, işi bırak, okumaya başla, harçılığın benden olsun…”

Keyfe bakar mısınız?

Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden su gölden bir dönem başlıyor. Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık…
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, “evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna” diyorlar…
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor. Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor sıcacık yumuşacık gürültü ve patırsız bir ortamda yaşıyorsunuz.Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.Ve günün birinde müthiş keyifli bir orgazm ile hayatınız bitiyor…”

——-
Şimdi kendimize uyarlasak bu hayali.Ben başlıyorum, sonra da siz devam ediyorsunuz =)100+ yaşlarındayım, cami’de uyanıyorum.Sayıca fazla değil karşılayanlar ama hepsi epey bir renkli kişilikler. Yüzlerinde hoş bir tebessüm var. Ağlayan yok.Bekliyorduk der gibiler, zamanı gelmişti…Hepsinin ortak yanı biraz yorgun olmaları. Akşamdan kalmalar sanki.
Sonradan öğreniyorum. Dün gece de buradaki herkes berabermiş. Birlikte yiyip içmişler. Ortak konuları ben olsam da, herkesin kendince anlattıkları farklı olmuş. Değişik ve hoş bir geceymiş. Uyanmayla beraber ilk işim, yanımda elimi sımsıkı tutan hatunun gözlerindeki yaşları silmek oluyor. Engel olamadığı yaşlar onlar.

Kızlı erkekli torunlu torbalı kalabalık bir grup var hemen yakınımda. Bunlar çocuklarım ve torunlar olmalı. Güreşmeye başlıyoruz hemen oracıkta. Yorulunca da basıyorum birinin kıçına tekmeyi. Kahkaha sesleri geliyor çevreden…Annemle babam yoklar ama ortada. Soruyorum… Sonra gelecek onlar diyolar.Deniz kenarına tahtadan yapılmış ufak bir eve geçiyoruz. Bol hayvan ve bitkinin olduğu… Şehre ne çok uzak, ne de yakın. Yetiştirdiklerimizle besleniyoruz. Her daim gelen gideni bol, hoş sohbetlerin döndüğü, keyifli tartışmaların olduğu bir mekan…

Yazıyorum ben de fırsat buldukça.Deniz ve kara arasında mekik dokuyorum. Her ikisi de güzel ama sanki denizde daha bir mutluyum.Bol bol gezmeler başlıyor sonra. Farklı, adı sanı duyulmamış yerler… Dağlar bayırlar…
Sonra “iş” adı altında koşuşturmaca artıyor biraz. Ama çok haz aldığım belli. Hobimi yapar gibiyim.Bir gün ansızın annemle babam geliyorlar. Çok mutlu oluyorum onları görünce. Sarsılıyorum biraz da.
Torunlar sepetler beliriyorlarlar ardı ardına. En heyecan veren ise üçüz çocuklarımızın haberi.Sonra okula alıyorlar beni. Bir takım dersleri anlatıyorum önce. Öğrencilerin hepsi arkadaşım. Ders verenden ders alan konuma geçmeyi biraz garipsesem de, sürekli ilginç şeyler öğreniyorum.Güzel olan ise; ilgimi çeken konulara odaklanmamı destekliyor herkes.Serserilikler başıma iş açıyor. Veletlik yılları hep haylazlıkla dolu.Sonrası anne karnı. En etkilendiğim yer. Hala çözemediğim bir mucize bu.

——
Siz de deneyin. Yazın kendi tersten yaşamınızı. Sınırsızca hayal kurarak hem de.Göreceksiniz, o kadar içinden çıkılmaz, karmaşık değil esasında hayat. Beklentilerimiz de.Bir kez daha fark ediyorum ki; hayatta en mutluluk veren şeyler gerçekten en basit olanlar.Basit yaşamak gerek hayatı. Kendin için öncelikle.Sonra sevdiklerine daha mutlu bir “sen” olacaksın, onların istediği de daha mutlu bir sen’in yanlarında olması değil mi?Önce sen.


TUNÇ KILINÇ tan alıntıdır.
 
Z

Zynep

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
Benzer konular tarafımdan birleştirilmiştir. Teşekkürler.
 
G

GulsahToptas

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
gulsaht.blogcu.com
Paylaşılan konu ve yazarı aynı olması fakat konu içinde yorumların bulunması nedeniyle konu tarafımdan birleştirilmiştir.
 
Z

Zynep

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
maxMESA' Alıntı:
birleşmiş millet gibi konu olmuş. paylaşım için teşekkürler.
:ahah

Hoş bir fantazi ama... :)
Hayatı tersten yaşamak yani. Arasıra dile getiririm bunu ama herhalde tatsız olurdu.
 
E

ebruliyn

Kullanıcı
29 Nis 2008
En iyi cevaplar
0
0
70yaşında doğsam annem 50 yaşında olsa,ben 25 yaşındayken annem 5 yaşında olacak bana bakamaz.O zaman çocuklara anneler değil,annelere mi çocuklar bakacak,kablolar yandı :D
 
E

efza

Kullanıcı
26 Eyl 2008
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
ebruliyn' Alıntı:
70yaşında doğsam annem 50 yaşında olsa,ben 25 yaşındayken annem 5 yaşında olacak bana bakamaz.O zaman çocuklara anneler değil,annelere mi çocuklar bakacak,kablolar yandı :D
Çok karışık bir durum ;D
 
E

ebruliyn

Kullanıcı
29 Nis 2008
En iyi cevaplar
0
0
Hayata tersten başlasak nasıl olur diye merak ediyorsanız;
Brad Pitt'in başrolünde oynadığı Benjamin Button'un Hikayesi filmini önerebilirim ;)
 
B

blt.cemile

Kullanıcı
11 Ara 2008
En iyi cevaplar
0
0
Can yücel'e hayranım.Çok güzeldi teşekküler
Ebru' Alıntı:
Hayata tersten başlasak nasıl olur diye merak ediyorsanız;
Brad Pitt'in başrolünde oynadığı Benjamin Button'un Hikayesi filmini önerebilirim ;)
Hımmm.İzlemeye çalışacam teşekküler Ebru.

 
G

gül_34

Kullanıcı
11 Mar 2010
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
Ben bu hikayeyi beğenmedim..sanki ölenler sadece yaşlılar gibi başlanmış ve hayatında herkes kariyer sahibi gibi devam etmiş sonrasında okul masraflarını dört dörtlük karşılayan baba...keşke olabilseydi.Tabi hayata tersten başlamak değilde derdin,kederin,yoksulluğun olmadığı,yalanın olmadığı,mutluluklar diyarına uyanabilseydi insanlar..güzel olurdu tabi..yağmurlar yağsaydı arkasından sıcacık güneş açsaydı ........keşke doğan her bebeğin hayat standartları eşit olabilseydi.....
 
B

blt.cemile

Kullanıcı
11 Ara 2008
En iyi cevaplar
0
0
Hayatımızın filmini tersine çevirme seçeneğimiz olsaydı neler olurdu acaba? Bu fikri hemen kendime uyguladım. Şu anda 40'ını aşmış bir ağabeyiniz olarak geri sarılması eğlenceli olacak uzunca bir hayat filmim var.

Evliyim; bir hanımefendinin eşi iki delikanlının ve bir küçük hanımefendinin babasıyım. Amcayım ve dayıyım da! Hayli kabarık sayıda yeğenim de var. Tanıyanım da çok. Memleketin hemen her yerine konferans ve söyleşiye çağrılıyorum. Sokakta gezerken beni birbirlerine parmakla gösteren hayranlarım var. Bir meslek sahibiyim. İşsiz değilim; birkaç işi birden yapabiliyorum. Aşırı yoğunluktan bile yakınıyorum. Zaten bildiğinizi tahmin ettiğim bütün bu detayları geriye doğru çevrilecek filmin en baş kısmını işaretlemek için kaydettim.

Şöyle bir beş yıl geriye gittiğimde mesela 2002 yılına geldiğimde ilk olarak kızım Zeynep'i kaybediyorum. Zeynep'i kaybettiğim için üzüleceğimi sanmayın. Zeynep ortalıktan kaybolurken benim de Zeynep'in etrafında ördüğüm hasretlerim sevinçlerim el etek çekiyor kalbimden. Zeynep kayboluyor ama Zeynep'in kayboluşuna dair hüznüm de kayboluyor. Zeynep'siz yaşadığım yıllar Zeynep'sizliği dert edineceğim yıllar değil ki! Az daha geriye gittiğimde ikinci oğlum Mustafa Ahmed pılını pırtısını toplayıp gidiyor. Öyle bir gitme ki ardından bakmıyorum bile. Mustafa Ahmed'sizlik benim 10 yıl öncem için zaten normal bir şey. Ne ben onu özlüyorum ne de o beni özlüyor. Tanışmıyoruz bile.

Filmin yarıya yakınını geriye doğru sardığımda büyük oğlum Furkan da gözden uzaklaşıyor. Gözden uzaklaştığı yetmiyor Furkan'ın gönülden de epey ırağa düşüyor. Furkan yok; yokluğunu dert edinen bir annesi ve babası da yok. Şimdilerde 15 yaşında olan delikanlının yokluğunu öylesine umursamaz haldeyiz ki Furkan bir bilse bize darılırdı. Hadi biraz daha saralım filmi birden ben ve eşim birbirimizi kaybediyoruz. Hayattayız hayatta olmasına ama tanışmıyoruz. Kalplerimizi birbirine bağlayan bağ çoktan çözülmüş. Bizi birbirimiz için vazgeçilmez eyleyen o muhabbet hepten buharlaşmış. Belki aynı otobüste yan yanayız ama sıradan birileriyiz. Belki aynı koridorda karşılıklı yürüyoruz ama hiç bakışmıyoruz. Birbirimizi aramıyoruz. Birimiz farz-ı muhal o dönemde ölecek olsa diğeri onun ardı sıra ağlamayacaktı bile.

Bu arada yeğenlerimin çoğu da bir gölge gibi çekilmişler hayatımdan. Tanıyanlarım yanımdan yöremden uzaklaşmışlar. Hayranlarımın hiçbiri yok ortada. Eyvah; tanınmıyorum. Şehirde gideceğim bir yer yok. Evimin adresi kayboldu. Nerede oturduğumu bilmiyorum. Özleyeceğim çocuklarım da yok; çocuk özlemim de yok. Özleyemediğim için üzüldüğüm bir yuvam yok. Şimdilerde en çok özlediğim ayrı kalmaya tahammül edemeyeceğim kişileri ve şeyleri özlemiyorum; onları özlemeyi bile özlemiyorum. Filmi biraz daha geriye sardığımda mesleğimi de kaybediyorum. Zorlu bir üniversite sınavının ortasında terli elleriyle kurşunkalemini tutmaya çalışan bir yeniyetmeyim. Daha da geriye gittiğimde yüzümü yitiriyorum hayatımı kaybediyorum. Düşecek olsa çöpe atılacak birkaç yüz hücrelik biçimsiz bir su damlasıyım.

Filmin tam bittiği yerde bir insan bile değilim. Hayatım yok; varlığım yok. Benim annem ve babam da beni özlüyor değiller. Yokluğuma razılar; bensiz pekâlâ yaşayabiliyorlar. Yokum; öyle yokum ki yokluğum kimsenin umurunda değil. Eksiğim hayattan; öylesine eksiğim ki eksikliğimi kimse çekmiyor. Hiçbir işe lazım değilim; bir lüzumsuzum. Bir işin ucundan tutmamı beklemiyorlar. Ne bir baltaya sapım ne bir dış kapının mandalıyım. Olsam da bir olmasam da bir. Yokluğum bir yerde bir boşluk oluşturmuyor. Kapladığım bir alan yok.

Ama şimdi! Ama burada! Adımın bile hatırlanmamasına bozuluyorum. Cep telefonunda ismimin silinmesine içerliyorum. Kendimce eksikliğim ne çok şeyi eksiltir diye düşünüyorum. Kızımın gözündeki o kocaman baba hacmini ben dolduruyorum. Sevdiklerimin gönlünde yokluğuna asla razı olunmaz bir yer kapladığımı düşünüyorum. Eve geç kalırsam üzülecekler var sanıyorum. Bu hafta yazı yazmasam mahzun olacaklar var diye ümit ediyorum.

Kıl kadar varlığım bile yokken kılına zarar gelmesini istemediğim sevdiklerimle birlikte kılına bile dokunulmaz bir insan olarak var kılındığıma üstelik bunları fark edecek bir mümin olarak yaşatıldığıma şaşıyorum şükrediyorum. Üzerine de kaymaklısından bir sonsuz hayat bekliyorum.


Ne kadar çok oluyorum değil mi?


Senai DEMİRCİ   

 

 
F

Flamingo

Kullanıcı
31 Ağu 2008
En iyi cevaplar
0
0
İzmir
Güzel olurdu belki.
Ama doymayan insanoğlu bu sefer yine tersten başlamak isterdi bence  :-X
 
T

TopraKanA

Kullanıcı
20 Ocak 2010
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
Evet herşeyin zamanla zorlaşmasındansa kolaylaşması çekici ama doğumda beynimiz binbirtürlü şeylerle dolmuş olması ağır olurdu. Zamanla öğrenmek varken hepsine sahip olarak doğmak bi süre sonra yaşamın sıkıcılığını yüzümüze vurur sanki.
Yani bence böyle daha iyi.
Büyüyüp sonra küçülmek..
Herşeyi sil baştan gibi. Ölüp tekrar gelmek. Toprağa birşeyler bırakıp tekrar birşeyler biriktirmek, toprağa bırakmak için.
Zahmetli olsada uğraş en azından.
Yani herşeye değiyo bu yaşadıklarımız.
Böyle çok zevkli.
Şımartılarak büyüyüp şımartarak gitmek.
Evre..
Ölüm huzur olurdu o zaman.
Ama şimdi huzuru arayarak doğmuyoruz. Ne güzel. :)


Ben düzden yaşamakta ısrar ediyorum. :p
 
Üst