...
Başını ellerinin arasına aldı ve akşamdan kalma yorgunluğun da etkisiyle bir iki sendeledi. Odanın ortasında, perçemini kaybetmiş bir mezopotamya kızı gibi dolanmaya başladı.
Nicedir böyle olmamıştı!
Önce çok yoruluyor ve yorulduğu gecenin en karanlık anlarında da defalaca uyanıp aynı şeyi hayal ediyordu. Sanki, yolda yürürken bir gün önce arkasından gelen garip sesleri ve çıtırtıları duyan ve ''yine mi?'' diye soran bir hamile kadının korkusuydu, şu an hissettikleri.
Çok korkuyordu!
''Ben kimim? Ben aslında yokum. Ben ben değilim. Derdim ne bilmiyorum. Hastayım, çok ateşim var. Ama işin aslı gerçek hastalığım nedir onu da bilmiyorum. Belki bir melankolik, belki şizofrenik ve evet belki de bir yalnız'ım ben..'' diye haykırdı seslice. Sonra sustu birden; acaba yan taraftan dinleyen var mı diye kulağını duvara dayadı.
Hayır! Kimse dinlemiyor, demek ki herkes tüm insanların yaptığı ve bazen yaptığı için pişmanlık duyduğu ama aynı insanı en çok dinlendiren ve mutlu eden, uyku denen üstün vazifeyi ifa ediyordu! ''Neden bu kadar derin uyuyorlar ki? Acaba onlar da benim gördüğüm kabusları görüorlar mıdır ve hemen hergece aynı kahrolası korkuyla uyanıyorlar mıdır?'' dedi içinden, bu kez daha dikkatli bir şekilde.
Çok yalnızdı, evet çok! Kısa bir süre önce sevgilisi onu 'hiçten' bir sebeple, ya da hiçten değil de 'açıklayamadığı' bir sebeple onu terketmişti! O gün bugündür, kabuslarla boğuşuyordu. Özellikle gündüzünd çok yorulduğu gecelerde, üstünde bir ağırlık hisediyordu önce. Sonra da derin nefes alışverişler, bağırdığı ve ama kimsenin sesini duyamadığı anlar, sürekli düştüğü duvarlar.. Allah'Im ne oluyordu ona böyle! Yoksa deli mi oluyordu? Ya da hep teveziyonlarda filmlerde ya da gazetelerin üçüncü sayfalarında okuduğu 'o insnalar'a mı benziyordu?
Kafası sorularla doluydu.
''Neden yalnızım ki şimdi? Neden bir başıma bıraktı beni? Oysa o beni sevdiğini söylerdi ben de onu. Peki ama ne oldu?''
Ahh sorular, sorular..
''Yüzümü yıksama iyi olacak. Beni bu halde bir gören olsa, filmlerin en berbat kahramanı dışarı fırlamış die kovalara beni herhalde..'' dedi gülümseyerek.
Bütün günahlarını temizleyip süpürmüşçesine bir avuç su alıp uzun uzun baktı.
''Ne güzelsin sen su. Bana yardım etmek ister misin? Çok yalnızım...''
Birden suyu boşalttı ve hemen yanıbaşında duran havluyla elini kuruttu.
Aynaya iyice yaklaştı. Gürleşen sakallarına ve ukusuzluktan kızarmış gözlerine baktı. Gözlerinin ta içine bakmaya çalışıyordu ama beceremiyordu.
Çünkü hiçbir ayna insanın kendi içindekini tam yansıtmıyordu!
Anladığı ve gördüğü kadarıyla teşhis koydu kendine kendine.
''Ben çok yalnızım. Dört duvar arasına sıkışmış ürkek bir güvercin kadar teş başına...''