hayal_12'nin Kaleminden

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan hayal_12
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
tam anladım diyordum ki bu seferde son cümleyi anlamadım... bugün kusuruma bakmayın  :)
"Aynı yer" neresi 'fıstık', Allah'ına kurban olayım senin...    ???  :)
 
Ne kusuru 'fıstık'.. Sanırım bugün benim anlaşılmazlığım üstümde..  :-[ Bu dünyadan sonraki yerimizi kastetmiştim ama sanırım tam olarak anlatamadım, o yüzden anlamadın.. Yani dedim ki farklı yollardan gidiyoruz ama ölüm denen şey birgün hepimizi bir alanda toplayacak.. Allah'a gidiş yolunu söylemeye çalıştım.. Hakkını helal et, kafanı karıştırmak istemezdim...  :-[:-X
 
estağfirullah, hak varsa helaldir... şimdi daha iyi anladım aslında en başta bu nokta aklıma gelmişti ama 'susmak' konusundan buraya gelindiği için pek alakasını anlayamamıştım... şimdi anlaşıldı teşekkürler  :)
 
ey hayali sevdiğim
hayatımda 'sen' kadar
özlem çektiğim
sen kadar hayatımda az bulunan
bir ikinci şey yok
tek 'az'ım
tek eksiğim 'sen'sin
elimde mavi kalemimle
denizler yazarken
kara toprakların yüzlerine
inan
tek korkum
beni gözlerinden uzak tutacak
bir fırtınanın beni boğmasıdır
akşam oldu
yolcu yolunda gerek
göçebeyiz ya nasılsa
gidiyorum işte
bir günü daha 'sen'siz
devirdim işte
her şeyin sahibine emanetsin
ey hayal'im



 
ayrılık.çok güzel anlatmışsın hayalcim teşekkürler ayrılığı....öyle iç acıtıcı yakıcı bir duygudur ki o anı yaşamak insan çok şey söylemek ister ama söyleyemez engel olur bişiler.bilemezsin nedenini ama engel olur işte.zaman geçer unuttuğunu zannedersin.çünkü öyle hissettirir.ama sadece üzerine kapı kapanmıktır aslında.istediğin her anda açılabilecek bir kapı.olur olmaz yerde açıldı mı tekrar o kapı tekrar yaşarsın o taze acıyı...çoğu zamn o acıyı tatmamak içn birçok şeyden fedakarlık yaparız.ama ayrılık vakti geldimi ne fedakarlık dinler,ne gözlerden akan yaşı,ne feryatları,nede üzüntüleri....zordur ayrılık ama insanoğlu ayrılığı yaşamaya herzaman mecburdur... :'(
 
yoksa sen miydin
bu gece ruhumu çalan
buğuluydu her şey
bir görüntü takıldı
mahmur gözlerime
sen sandım
ya da gölgen
elini sol yanımdan içeri soktu
kalbimden ruhumu ayırıp aldı
canım çok yandı
ama sevindim
ruhumu 'sen' aldın diye
ne gerek vardı
ey hayali sevdiğim
o ruh
zaten sendeydi
 
hayal_12' Alıntı:
duydum ki
üç satır geriye düşürmüşler seni
ey mezopotamyam
yoksa seni bırakacağımızı mı sandın
o ağzı kanlı zorbalara
eyvah!
kötü düşünmüşsün sen
ey mezopotamyam
bırakır mıyız seni
bastırır mıyız gözlerine
zorba ayakları
düşünme öyle!
bak burdayız
bak bir iken bin olduk
say bizi mezopotamya
say ki
ruhuna inen tekmelerin izleri
kimlerde nakşolmuş
say da gör!

hayalcim bu dörtlükler çok güsel ve  çok güsel anlamlkar yüklüyorsun kelimelere ewt mezopotamyamızı üç kuruşa satacak ve başkalarına yar edicek değiliz biz onla varız onsuz olamayacağımız gibi.. >:(
 
kargalar güldü
bugün 'sen'siz halime
ne varmış
diye baktım da
güneş aynasından kendime
yıkılmış, harap, divane ve
gözlere meftun bir savruk adam
gözlerine şiirler yazarken
tanımadan 'sen'i
meğer
ben sen olmuşum da
bilenim yok
öyle ya
sen de haraptın
sen de yıkılmıştın
şimdi farkımız kalmadı birbirimizden
ne sen benden
bir adım öndesin
ne de ben senden
yanyana
yanyanayız
güvercin bakışlım
yanyana ve
elele
hayalde osla bile
elele
 
Ah 'yarence' ah, öyledir ya.. Ayrılık öyle zordur ki, yaşayıp yaşamadığını bile anlamayacak hale gelirsin.. Bedenin serseri gibi dolaşır durur ama ya ruhun.. Ruh dolanır durur hayal aleminde, belki birgün döner diye!.. Ama dönmez.. Ayrılık girmiştir bir kere araya.. Zaman geçer, yaralar kabuk bağlar, mevsimler kovalamaca yaşar ama o şey, o yürekteki "ayrılık hüznü" hep vardır hep içtedir.. Bazen kendini sıyırmak istersin ya dünayadan hani.. Ne olursa olsun, çekip gideceğim buralardan, dersin ya.. Hani kimse görmese de kendimce sessizce doya doya ağlayıp yaşasam dersin ya.. İşte o "ayrılık hüznü"dür hep.. Ama dediğin gibi 'yarence', zordur ama bir yerde de mecburdur ya da "mecbur olmaya mecburdur!.." güzel yorumun için teşekkürler.. Dua ile...  :)
 
hep hayalinle yaşadım ben
hayalindi seni bana getiren
kavuşmka zor olucak biliyorum
çünkü hayalin aşık olduğum
sen gelsen dursan karşımda şimdi
kırardım seni, git derdim belki
aşık olduğum sen misin yoksa hayalin mi
anladım yar anladım
sen hayal oldun şimdi
üzgün değilim sevdiğim
aşkın benle bir bütün
ama kavuşmak yar bu aşkı öldürür

aklımdan geçenleri yazdım bende şiirin beni bu düşüncelere sürükledi bi an :)
 
Niye yüzün kızardı be 'WANTED' kardeşim?? Bak burdayız işte, sen gül de, biz de gülelim...  ;)
 
İyi sürüklemiş o zaman.. 'Yanmış' yüreğine sağlık 'ayben'.. E şimdi bana da yazmak düşer di mi :)

ben 'sen' kadar hayalim
sen de 'hayal' kadar gerçek
ne gündüzün kara bulutları
ne de gecenin beyaz günahları
sensizlik kadar korkutmaz beni, bilesin
gerçeğin gözlerine hayali öpücükler kondururken
hiç görmediğim, bilmediğim senin
gözlerine de şiirler döktürdüm
kimisi yanmış
kimisi külden geriye kalan, kül
kavuşmak öldürmez aşkı
inan bana ey 'hayali' sevdiğim
vuslattır belki de
hakiki aşka yol çıkan
ahh
bir de
kavuşmaktan korkmasaydık
ne iyi olurdu değil mi
'hayali' sevdiğim



 
hmm bak gene yazıyorum bende  :)

ey hayalim duy beni
sar beni bu soğuk gecede
al benide yanına kavuşalım
sona ersin bu hasret dinsin gözyaşlarım
yıldızlarda buldum seni
aldım gene yatağıma
sardım koynuma ve konuştum bütün gece
anlattım seni onlara ama anlamazlar beni yar
senin kadar güsel ama senin kadar uzaklar bana
paylaştım gene acılarımı
dindirdim kanayan yaramı
ama olmaz yar hiç bir şey doldurmaz yerini
çünkü sevdim bi kere seni
herşey boş mu dünya da herşey yalan
sanki bir sen varsın benden yana
gerisi yalan ewt öyledir niceleri bilir
yalandır hayat
bir senn ve bir benn
gerisi hep yalan


 
Bir arkadaşım nerden bulmuşsa bu hikayeyi bana da göndermiş.. Bu tür hikayeler yazdığımı ve de çok sevdiğimi bildiği için yapmış.. Ben de sizinle paylaşmak istedim.. Yazarını bilsem yazardım, gelen mailde de bir şey yazmıyor.. Birçok kelime ve cümle hataları vardı; onları düzeltip, kendimce önemli bulduğum yerleri bolt yaptım..  Bu güzel hikayenin, tanımadığımız yüreği geniş yazarına sonsuz teşekkürler ederim.. Belki görmez bu yazdıklarımızı ama ya hissederse??...

SEVGİNİN GÖZYAŞLARI Hikayesi

Delikanlı yiyecek bir şeyler almak Burger King standına yaklaşınca, standın arkasındaki bir kız dikkatini çekti.

Siyah saçlı,beyaz tenli genç kız, müşterilerine siparişlerini verirken daima güleryüzlü, sıcacık bir şekilde hizmet veriyordu. Nur yüzlüydü. Delikanlı bu kızdan çok etkilenmişti. Neredeyse ilk bakışta aşık olunabilecek bir kızdı. Yaşı olsa olsa 17-18 idi. Siparişleri yetiştirebilmek için bir o yana, bir bu yana koşuşturuyordu.

Bu arada yüzündeki gülücükler hiç eksik olmuyordu. Delikanlı standa iyice yaklaştı. Özellikle de genç kızın olduğu standa gelmişti. Genç kız ona siparişini sorduğunda, elindeki kağıdı ona doğru uzattı. Kağıda ne almak istediğini yazmıştı:

"Bir Tavuk Burger menü, Sprite, bir ketçap ve bir acı sos istiyorum, lütfen."

Genç kız delikanlıya biraz buruk ama yüzündeki gülümsemeyi hiç kaybetmeden "Hemen efendim" dedi.

Ardından da "150.000 TL fark ödeyerek büyük seçim ister misiniz?" diye sordu. Delikanlı ise "Hayır"
anlamında başını salladı.

Kredi kartını uzatıp hesabını ödedi. Siparişlerini alıp uzaklaşırken "Teşekkür ederim" misali bir gülücük attı kıza. Tavuk Burgerini alıp masasına giderken, arkasına baktığında, genç kızın tatlı bir gülümsemeyle arkasından bakmakta olduğunu farketti. Belli ki kendisi sıradan bir müşteri olmamıştı. O gün yemeğini yerken, genç kızla bir iki defa göz göze geldi. Her ikisi de bundan gayet hoşnut olmalıydı ki, birbirlerine bakarlarken, yüzlerindeki gülümseme hiç eksik olmamıştı. Delikanlı akşam eve döndüğünde aklı genç kızda kalmıştı. Göğsündeki plakadan kızın adının Selma olduğunu öğrenmişti. Aslında delikanlı konuşabiliyordu, ama neden böyle bir şey yaptığını da anlamamıştı. Bir türlü konuşup da sipariş verememiş, sonunda kağıda yazmıştı isteğini!

Yine de hiç renk vermemiş, bu oyun hoşuna gitmişti. Sanırım Selma'dan hoşlanmıştı. Aradan iki gün geçmişti. Tekrar Bakırköy-Galleria'ya gitmiş ve yine elinde bir kağıtla doğruca Burger King'e gitmişti. Bu sefer kağıdın başına
"Merhaba Selma" demeyi unutmamıştı.

Selma'nın olduğu kasaya gitti ve gülümseyerek kağıdı ona uzattı. Genç kız onu gördüğünde hayli sevinmiş bir halde kağıdı aldı, "Merhaba, hoş geldiniz" diyerek siparişini hazırlamaya koyuldu. İki gün önceki durumu arkadaşlarına anlatmış olacaktı ki, herkes onlara bakıyordu. Siparişi hazır olunca, tekrar kredi kartını uzattı ve hesabı ödedi. Selam vererek oradan ayrılıp, masalardan birine oturdu. Bu durumun gün geçtikçe hoşuna gitmeye başladığını farketti. Gerçi daha önce aynı yerden alışveriş yapmıştı ama Allah'tan kimse bunun farkına varmamıştı konuşabildiğinin. Bir yandan sevinirken, diğer yandan genç kıza karşı dürüst olmadığını üzülmüştü. Aslında kötü bir niyeti yoktu.

"Bakalım nereye kadar sürecek" diyerek bunu devam ettirmeye karar verdi. Galleria evine yakın olduğu için sürekli oraya gidiyordu. Bu durum iki hafta bu şekilde sürdü. Ama artık sipariş için kağıt uzatmasına gerek kalmamıştı. Selma'yı gördüğünde, doğrudan onun yanına gidiyordu. Selma da sanki onu beklermiş gibi, karşısında onu görünce birden gözleri parlıyor, hemen "Hoş geldin" diyordu. Delikanlının kağıdı uzatmasına fırsat vermeden "Bir tavuk Burger menü, normal seçim, sprite, ketçap ve acı sos...; hemen hazırlıyorum."
Bu durumdan her ikisi de çok memnun görünüyordu. Delikanlı kısa zamanda Burger King'de tanınan biri haline gelmişti. O gün siparişini aldığında genç kıza bir kağıt uzattı ve oradan ayrıldı. Masalardan birine oturduğunda, Selma'nın küçük not kağıdını okuduğunu gördü:
"Özür dilerim Selma. Beni lütfen yanlış anlama. Eğer yemek paydosun varsa,biraz beraber oturabilir miyiz? Bu teklifimi kabul edersen çok mutlu olurum."

Selma notu okuduktan sonra Emre'ye bakarak "Evet" anlamında başını salladı. Eliyle de "Yarım saat sonra" diye işaret yaptı. Bunu gören Emre çok sevinmişti. Kısa bir süre sonra da Selma'nın kendisine doğru geldiğini görünce, eli ayağının birbirine dolandığını hissetti. Çok heyecanlanmıştı. Nasıl davranacağını bilemiyordu. Her ne kadar bu oyunu kendisi başlattıysa da, işin buralara varabileceğini tahmin etmemişti.

"Acaba nasıl davransam" diye düşündü. Selma o kadar tatlı, o kadar sıcakkanlı biriydi ki, onu kesinlikle kırmak, üzmek istemiyordu. Yine de şimdilik hiçbir şey açıklamamaya karar verdi. Selma gelip de yanına oturduğunda, 'ağzımdan bir şey kaçırırım' diye çok korkuyordu. Umarım kendisini tanıyan biri çıkmazdı. Bu arada Selma gelmeden cep telefonunu da kapatmış ve saklamıştı. Fazla zamanı yoktu genç kızın. Şefinden ancak yarım saat için izin alabilmişti. Masanın üzerine kağıt kalem koymuştu Emre. Genç kız konuşarak biraz kendisinden bahsetti. 18 yaşına yeni girmişti. Üniversite sınavına hazırlanıyordu. Dersane parasını ödeyebilmek ve ailesine yük olmamak için de burada çalışıyordu. Fındıkzade'de oturuyordu. O da delikanlı gibi sigara içiyordu. Birer sigara yaktılar. Delikanlı kağıdı, kalemi alıp kendisiyle ilgili bir şeyler yazmaya başladı. 25 yaşındaydı, üniversiteden mezun olalı birkaç yıl olmuştu. Genç kızın üniversiteye hazırlandığını öğrenince, belki yardımcı olabilirim diye düşündü. Ancak daha sonra bunu açıklamaktan vazgeçti. Öyle ya, konuşamıyordu. Ona nasıl yardımcı olabilirdi ki! Bu yüzden üniversite mezunu olduğundan bahsetmedi. Yazdığına göre herhangi bir yerde çalışmıyordu. Bu şekilde yaklaşık yarım saat konuştuktan sonra, Selma kalkması gerektiğini söyledi. İki gün sonra Pazar günü tekrar buluşmak üzere ayrıldılar. Aslında bir işi vardı ve o gece de işe gidecekti. Birkaç yıldır turistik bir otelde çalışıyordu. Pazar günü buluştuklarında delikanlı durumu açıklamaya karar verdi.

Günden güne ondan hoşlanmaya başlamıştı ve bu yüzden onun duygularıyla oynamak istemiyordu.
Çünkü bu durum ileride daha kötü sonuçlar doğurabilirdi. Hem daha ne kadar saklayabilirdi ki! Ya da neden saklama gereği duysun. Artık arkadaş olmuş, çıkıyorlardı. Ayrıca kendisi henüz söyleyemeden, Selma bu durumu başkasından öğrense; işte o zaman çok kötü olurdu. Kışın en soğuk günleri yaşanıyordu. Delikanlı arabasına binip, Selma'yla buluşacağı yere erkenden gitti. Bu soğukta onu bekletmek istemiyordu. Oraya vardıktan kısa bir süre sonra Selma da geldi. İlk defa biniyordu Emre'nin arabasına. Kağıt kalem her zamanki gibi hazır duruyordu. Sinemaya gitmeye karar vermişlerdi. Sinemada "Meet Joe Black" isminde, Brad Pitt'in oynadığı bir film gösterimdeydi.

Filmi izlerken Emre genç kızın ellerinden tuttu. Selma da başını Emre'nin omuzuna koymuş, bu şekilde filmi izliyorlardı.
Tam üç saat sürmüştü film. Sinemadan çıkarlarken hava biraz kararmıştı. Saat henüz dörttü ama günler o kadar kısaydı ki! Çok duygusal ve güzel bir filmdi. Her ikisi de filmi çok beğenmişlerdi. Filmin etkisiyle öyle mutlu görünüyorlardı ki, eve dönene kadar hiçbir şey konuşmadılar, yazmadılar.

Emre de bu güzel anı bozarım korkusuyla yine hiçbir şey açıklayamamıştı. Tam o sırada delikanlının cep telefonu mesaj sinyali verince, yüzü sapsarı olmuştu. Onu arabanın torpido gözünde unutmuştu. Neyse ki sadece mesaj gelmişti. "Ya telefon çalsaydı" diye düşündü.
Selma Emre'nin telefonunu görünce, o da çantasından bir telefon çıkardı. Telefon ablasına aitti. Artık eve varmışlardı. Birbirlerine telefon numaralarını verdiler. Mesaj göndereceklerdi. Vedalaşıp ayrıldılar. Daha arabadayken ilk mesaj gelmişti: "Seni özledim."
Dışarıdaki buz gibi havayı ısıtan sıcacık bir mesajdı bu. Tarih 14 Şubat 1998; yani Sevgililer Günü. Emre ve Selma tanışalı iki buçuk ay olmuştu. Ve genç kız hala onun konuşabildiğini bilmiyordu. Bu şekilde tam iki buçuk ay geride kalmış, birbirlerine öyle bağanmışlardı ki! Kah cep telefonuyla birbirlerine mesaj yolluyorlar, kah ellerinde kağıt kalem anlaşıyorlardı. İki buçuk ay önce, belki de bir muziplik olarak başlayan oyun sayesinde, bugün birbirlerini çok seven ve her ne olursa olsun ayrılmamaya karar veren iki sevgili olmuşlardı. Ve delikanlı bu süre içerisinde, bu oyunu biraz da 'Selma'yı kaybederim' korkusuyla açıklamaya korkmuş, bugünlere kadar gelmişlerdi. O gün sevgililer günüydü. Her sevgili gibi onlar için de çok önem taşıyordu.

Kış olmasına rağmen hava o gün çok güzeldi. Kendilerini hemen şehrin gürültüsünden uzak, kırlarda bir ağacın altına attılar. Güneş ara sıra bulutların arasından parlayarak ortaya çıkıyor, sanki onları ısıtmak istercesine çabalıyordu. Ancak onlar zaten birbirlerine sarılarak ısınıyorlardı. Her ikisi de Sevgililer Günü için hediye almışlardı. Selma üzerinde "Seni Seviyorum" yazılı, kalp şeklinde kırmızı bir yastık almıştı. Arabasına koymasını istemişti.

Emre ise, camdan yapılmış şeffaf, içinde kurutulmuş kırmızı bir gül bulunan kalp şeklinde bir biblo almıştı. Yanına da duygularını ifade eden bir mektup koymuştu: "Sevgilim, Şu anda o kadar mutluyum ki, bunu ifade edebilmem mümkün değil. Aslında bir o kadar da endişeliyim. Bu mutluluğu bozacağımdan korkuyorum. Sana nasıl anlatacağımı bilemiyorum.(Mektubu okudukça genç kızın yüzünde gittikçe şakınlaşan bir ifade beliriyordu.) Öncelikle senden özür dilemek istiyorum. Umarım beni anlarsın. Ne olursa olsun,benim için ne kadar değerli olduğunu bilmeni istiyorum. Seni işyerinde ilk kez gördüğüm gün, öylesine tatlı duygular içerisine girmiştim ki, o gün ne yapacağımı şaşırmıştım. Sanırım ne olduysa bu şaşkınlığım yüzünden oldu. Belki hayatım boyunca normal bir şekilde yapamayacağım bir şeyi, sırfa sana yakın olabilmek için bu yolla yapma cesaretine girdim. Şu anda, bu okuduklarından bir şey anlamamış bir şekilde yüzüme şaşkın şaşkın baktığını tahmin edebiliyorum. Ama ina ki hiçbir kötü niyetim yoktu.

Amacım ne seninle oyun oynamaktı,ne de duygularını incitmek. Her geçen gün sana ne kadar yakınlaştıysam, sana ne kadar bağlandıysam, içimde de o kadar yoğunlaşan bir korku oluştu. Çünkü seni gerçekten kaybetmekten korktum. Ama artık benim için de,senin için de böyle bir haksızlığa dayanamıyorum. Bana o kadar sevgi dolu yaklaştın ki, hep bu sevgine layık olmaya çalıştım. Senden her ayrılışımda, her tarafta gülümseyen yüzünü, gülen gözlerini gördüm. İşte ben de bu gülen gözlerde ve seven kalbinde kaybettim kendimi. Şimdi kendimi bulabilmem için lütfen yüzüme bak."
Selma, okuduğu mektuptan bir şeyler anlamaya çalışırcasına Emre'nin yüzüne baktı. Emre Selma'nın ellerini avuçlarına alıp, tüm cesaretini toplayarak genç kıza: " Seni seviyorum Selma, seni çok seviyorum. Sevgililer Günün kutlu olsun." der.

Az önceki şaşkınlığı iki kat artan Selma, ne yapacağını, ne diyeceğini bilmez bir halde Emre'nin yüzüne bakakalır. Emre konuşabilmektedir. Bir an ellerini Emre'nin avuçlarından çekmek istese de bunu başaramaz. Tam ağzını açıp bir şey söylemeye yeltenir ki, Emre parmağıyla onun dudağına dokunup, bir şey söylemesini engeller. Ancak, genç kızın, o her zaman gülen gözlerinden iki damla gözyaşının akmasına engel olamaz; şaşkınlığın, mutluluğun, sevginin gözyaşlarına...
Birbirlerine sımsıkı sarılarak arabaya doğru yönelirler...
 
Ben de yazardım ama başka zamana kalsın.. Çıkmam gerekiyor da  ::) Devamı gelecek inşallah.. Saygılarımla 'ayben'...
 
Emre gibi sevmek, Selma gibi, görüşüne, konuşumasına değil de sadece yüreğine değer verip sevmek.. Ahh ne yüce bir duygu.. Bir beklentisi olmadan.. Sadece sevmek.. Konuşup konuşmadığı değil, zengin ya da fakirliği de değil, yakışıklı olup olmaması da değil, ya da bir garson olması da değil, önemli olan sadece sevmektir, diyebilmek.. Ne yüce ne temiz bir ruh görüntüsü.. İnşallah bize de nasip olur...
 
harika bir hikaye çok etkilendim okurken tüylerim diken diken oldu ahh aşk ahhh sevgi işte bazen itirafı çok kolay mutluluğunu bozmamak için herşeye katlanıyor insan bu küçük oyunlar aşka heyecan katıyor kalp kırmadıktan ve duygularla oynanmadıkça insana büyük mutluluklar kazandırabiliyor tıpkı bu hikayede olduğu gibi
ewt ne olursa olsun sevdiğini kabullenmek sadece sen olduğunun için sevmek en yüce duyguya bir anlam daha yüklüyor hayatına fazlasıyla heyecen ve umut katıyor amaçlandırıyor..zaten insan sevgiyi yalın bir şekilde yaşarsa mutlu olur içerisine yalan riya girerse adı aşk ve sevgi olmaktan çıkar

paylaştığın için çok saol hayal :)
 
Geri
Üst