hayal_12'nin Kaleminden

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan hayal_12
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Yüreğine sağlık yavuz.. sizinkiler bugun aradı pazartesi geliyoruz diye.. keşke sende istanbulda olsaydın..
 
Safari' Alıntı:
Yüreğine sağlık yavuz.. sizinkiler bugun aradı pazartesi geliyoruz diye.. keşke sende istanbulda olsaydın..

Sağol kardeşim.. Beğenmene sevindim.. Hımm demek pazartesi ordalar ha.. Valla ben de orda olmak isterdim ama olmuyor işte ;)
 
Yazacak hiçbir şeyim yok bu gün.. Var da yok işte.. Hani yazmak istersiniz de kelimeler gelir ağzınıza tıkılır da kağıda değmez ya, bu gün öyleyim işte.. Tek bir şey yazmak istiyorum günceye: "BEN BU GÜN AĞLADIM SEVGİLİ GÜNCE'M..."
 
Başını ellerinin arasına aldı ve düşünmeye devam etti; dönüp durduğu için ısınan yatağında.. "Hayat mı çok karışık, yoksa ben mi hayatı anlamayacak kadar aptalım" dedi yalnızca kendi duyabileceği  bir sesle.. Acaba hayatın anlamı nedir? İnsanoğlunun varolduğundan beri cevabını bulmaya çalıştığı en önemli soruydu bu.. Hayatın anlamı nedir?? Çok çalışmak, aşık olmak, sevmek, sevilmek, çoluk çocuk sahibi olmak, yaratana ibadet etmek.. Acaba nedir hayatın anlamı?? Yatağına uzandı.. Düşünmeye başladı.. Eski yeni yaşadığı her şeyi bir anda film şeridi gibi gözlerinin önüne getirdi.. Sokrates, "hayatın anlamı yok olmaktır" demişti dedi kendi kendine.. Eski günlerine gitti.. Yeni günlerine geldi.. Yoktu!.. Hayatın anlamı, hayatının anlamlı ya da anlamsız hiçbir safhasında yoktu.. "Kafayı yiyeceğim ya" dedi isyan edercesine.. Kalktı mutfaktan bir bardak su içti.. Suyu tam kafasına dikti.. Birden bardağı yere fırlattı.. Diğer odada yatanların uyanıp uyanmadığını kontrol etti, korkakça.. "Ne aptalım ya, umarım kims euyanmamıştır.." Oysa bardak çok ses çıkarmıştı.. evet sevinmişti.. Zira hayatın anlamını bulmuştu.. "Yaşasın hayatın anlamını artık biliyorum" dedi.. Bir zamanlar ona yaşlı bir temizlik işçisi hayatın anlamı için, "şu an yanındayım.. sen konuşuyorum.. işte hayatın anlamı tam da budur.." demişti.. Evet aynen öyleydi hayatın anlamı "an"da saklıydı.. "An"ı yaşamak hayatın anlamının içinde bir nokta olmaktır aynı zamanda.. Yaşıyorsunuz şu an.. Konuşuyorsunuz.. Yazıyorsunuz.. İçiyorsunuz.. Yürüyorsunuz.. İşte hayatın anlamı budur.. Yani hayatın en gizemli sorusunun cevabı, "an"ı yaşamakta gizlidir...
 
eski ve yeni.iki zıt kavram.eskilere niyedir ki bu özlem ???.sanırım bende eski bayramlara özlem duyanlardanım :(.hayal_12 yüreğine sağlık.
 
Büyüdükçe yalnızlaşıyor insan ve daha çok anılarına sığınmaya başlıyor. Çocuk masumiyetimiz ve saflığımız da giderek kayboluyor. Büyümekle elden giden bunlar, ya kazanımlar diyecek olursanız, bulunduğunuz 'an'ı huzurla yaşamaktır.Zaten mutluluk bu değil mi? 'an'ı yaşamak.Çünkü zaman bir daha geri dönüp gelmiyor, serilmiyor önümüze bereketli sofralar gibi...
 
Evet mutluluk odur; 'an'ı yaşamak!.. Güzel yorumun için sağol 'n_i_s_a'..  :)
 
İlk kez görmüştü onu, kalın dut ağacının altına serilmiş bezin üzerinde.. Duvarın arkasından çıkmış ve oturanlarla gözgöze gelmişti birden bire.. Ve bir de onunla.. İlk kez kez görüyordu onu.. Dondu kaldı.. Nefesi kesildi.. İçinde ateşler yanıyormuşçasına kıvranmaya başladı ruhu.. Aman Allah'ım! Bu nasıl bir güzellik, bu nasıl gözler böyle.. Hele o bakışlar; delici bakışlar.. Usulca gözlerden kayıp giden bakışlar.. Bir an için ne yapacağını nasıl hareket edeceğini şaşırdı.. Hayat durdu sanki.. Her şey farklıydı şimdi.. Ağaçların rengi değişmiş, kuşlar başkalaşmıştı.. Hayat durmuştu sanki; sadece o vardı gözlerinin tam karşısında.. Çok sonra kendine geldi ve bir şeyler yapması gerektiğini düşündü.. Yavaşça oturanlara doğru yürüdü.. Önce onun annesine "hoşgeldiniz" dedi.. Ablasına, sonra da ona.. Hayat yine durmuştu.. Yüzü kıpkırmızı kesilmiş, kelimeler gelip boğazında en açılmaz düğümü oluşturmuştu.. "Hoşbulduk, nasılsın?" dedi oturan kız.. "İ.. İyi.. İ-yiyim, sen na-sıl-sın?" dedi kekeme bir şekilde.. Sevinçten gözleri parlıyordu.. Yan tarafta oturan annesi, 20 yaşına gelmiş ve o güne kadar karşı cinsle hiçbir surette adı dahi anılmayan oğlunun yüzündeki aydınlanmayı ve sevinci görmüştü.. Yalnızca o görmüştü bunu.. İlk kez olmuştu.. Oğlu köyün, ilçenin hatta ilin en efendi en çalışkan en ailesine bağlı çocuğuydu.. Kimse onun hakkında "kötü" diymezdi.. Dese de kimse inanmazdı, zira o herkesin gözünde "büyümüş de küçülmüş" olarak yer edinmişti.. Efendi, kişilikli, yerinde konuşur, yerinde susar, gerektiğinde yumruğunu masaya indirir, herkesin hakkına hukukuna saygılıydı o.. Kimse onun adının bir kızla anıldığına şahit olmamıştı.. Okul okuyordu.. Çok çalışkandı.. Gerek köyde gerekse de okulda birçok genç kız onu gördüklerinde yürekleri hopluyordu.. Çok yakışıklı sayılmazdı ama çok iyi bir insandı ve çok anlayışlıydı.. Birçok kız ona açılmış, onunla olmak istediğini söylemişti.. Özellikle okulda, onun bir sözüyle ölüme bir atlayacak kızlar vardı.. Ama o hepsine hayır demişti, nedenini kimse bilmiyordu ve çok merak uyandırıyordu.. Ayşe, Gülşah, Raziye, Sevda, İlknur, İdil, Yağmur, Semiha ve daha niceleri.. Adı Recep'ti bu kahramanımızın.. Bazen kızlar Recep'in kimden hoşlandığı konusunda tartışmalara giriyor, sonu kavgaya varan acayiplikler yapıyorlardı.. Recep, farklıydı.. Tüm erkek arkadaşları "manita" peşinde koşarken, o "yapmayın ya.. sizin de kardeşleriniz bacılarınz var.. Evlenmeyecekseniz hiç başlamayın.." diyordu.. Arkadaşları ona, "örümcek kafalı" diyordu ama o bundan memnundu.. "Sizin gibi olmaktansa ağlarımla yaşarım daha iyi" diyordu.. "Siz, okulun demir parmaklıklarını aşıp, beş para etmeyen zevk uğruna günaha koşarken nasıl olur da efendi, kendi halinde, helal süt emen bir kız arayabiliyorsunuz evlenmek için, o da ilerde güya?" diye soruyordu devamlı.. "Siz ne kadar iyisiniz ki iyi olanı isteme cürretinde bulunyorsunuz" diye defalarca kafalarına kafalarına indiriyordu sözcükleri.. Hepsi de sonunda "tamam sen kazandın.. Haklısın ama bu zamanda böyle.. Zevk bu, yaşayacaksın.." diyorlardı.. İşte Recep böyle biriydi.. Annesi onu iyi tanıyordu ve gözlerindeki o parıltının neden kaynaklandığını iyi anlamıştı.. Zaten anneler hep böyledir; çocuğunun en ufak davranışını bile anında anlarlar.. Recep vuruldu kalbinden.. "İşte yıllardır kendimi ona sakladığım kız.. Duygularımı, sözlerimi, ruhumu, bakışlarımı her şeyimi onun için sakladığım kız bu!.." dedi içinden.. Sonra içeri gitti.. Kapıdan girerken döndü baktı geriye, yine gözgöze geldiler ve hayat yine durdu.. Adı Nisanur'du kızın.. Uzaktan bir akraba kızıydı.. Recep ilk görüşte sevmişti onu.. İçeri giti ve yıllardır "günlük" olarak tuttuğu defterine şu satırları yazdı:

evet o sensin
sensin güzel kız
hayaliyle tutuştuğum
bir sözüne can verdiğim
rüyalarımda gözlerini öptüğüm
o kız
sensin
biliyorum ben
sensin o
gözlerinden
gülleri ağlatan bakışlarından anladım
sensin o


Hayal'in Notu: Yaşanmış, gerçek bir hikayedir...
 
bir zamane şarıkısıdır dilimde barış
bizde olmayan
kapımıza her geldiğinde tekmelediğimiz
ve yine
bir zamane haykırışıdır dilimde aşk
ruhumuzu terkeylemiş
yüreğimize her dokunuşunda canını yaktığımız
aşk ve barış
bizde olmayan
biz'siz büyümüş
iki koca çınar
ikisi de yalan olmuş
ikisi de benim kadar hayal olmuş
varsın gelsin ölüm
neyleyim
aşksız barışsız yaşamı
 
hayal süper birşey bu.keşke o kızın yerinde ben olabilseydim :(ama bu güncenin devamını bu öykünün devamını bekliyorum.neden dersen merak ediyorum kızın tutumunu.kesin recebin sevgisine karşılık vermemiştir bu kız...hep öle olur ya... :'( :'(

tekrar teşekkürler hayal.yüreğine sağlık
 
haklısın yarence; kim onun yerinde olmak istemezki... öylesine samimi birine Leyla olabilmek... ve o büyük sevdayı yaşatabilmek... sonuna gelince maalesef bende senin gibi düşünüyorum aslında her zaman mutlu sonla bitiririm bu tür hikayeleri ama şimdi içimden gelen sesler daha başka... hayal_12 teşekkürler... devamını da bekliyoruz. ???
 
'tnctrkcll', 'safari', 'yarence' ve 'fıstık' sizler de çok sağolun.. Beğenmenize gerçekten sevindim.. Aslında hikayelerim daha geniş ve daha dolu da, şiir ve söz bakımından.. Ama hepsini buraya yazamıyorum işte.. Aklımdan her geçeni yazmak isterdim ama biliyorum ki olmaz!.. Ha bi de fazla yazınca, "iki satırı okumaktan aciz" olanların hemen, "bu çok uzun okuyamam ben, kasamam kendimi" deme olasılığı da vardır.. Bir Bingöl sitesinde başıma gelmişti de- anladın sen onu safari :)-

Devamı gelecek inşallah.. Tahmin ettiniz; sonu iyi bitmiyor maalesef.. 'yarence' sen de onu anladın ;)
 
... Defterine satırlarını yazdıktan sonra, heyecanla olanları düşünmeye ve "nerede olduğunu" tahmin etmeye çalıştı.. "Evet" dedi, "Sanırım o da bana karşı bir şeyler hissetti.. Yoksa öyle bakmasının anlamı neydi? Gözgöze her geldiğimizde öyle içten baktı ki.." Kakltı, defteri ailesinden sakladığı o gizli bölmeye güzelce yerleştirdi.. Balkona çıktı, oturanları görebiliyordu.. Onun kime baktığı ise zaten belliydi; biricik sevdiği, narin kelebeği, nazlı ceylanı, beyaz güvercini Nisanur'a bakıyordu.. Nedense bakmıyordu şimdi.. Bozuldu biraz ama onun utanabileceğini düşünerek hakkını da vermeyi ihmal etmedi.. Oturanların arasında yer alan yengesi, aynı zamanda kızın da halasıydı.. Yenge Fidan kalktı geldi yanına.. Yengesi, Recep'in hayatında en samimi olduğu insandı.. Karşı cinsle ilgili konuşacağı çok şeyi olmasa da başka her konuda çok iyi anlaşırlar, yengesi de kendi sorunlaırnı ona açıyordu çoğu zaman.. O da hep, sabır etmesini ve Allah'ın çizdiğinden başkasının olamayacağını belirtiyordu.. Fidan, "Recep ne oldu sana böyle? Rengin değişmiş.. Yoksa Nisanur aklını mı aldı utangaç çocuk?" diye takıldı.. Aslında gerçekleri söylediğinin farkındaydı ama yine de o güne kadar hep "farklı" olan Recep'in birden bire nasıl böyle "yumuşadığını" alaylı şekilde anlamaya çalışıyordu.. "O da senden hoşlandı" dedi Fidan.. Yüzü kıpkırmızı oldu Recep'in.. "Onun da yüzü kızarıyor.. Seni görünce gözlerinin içi gülüyor" dedi.. Böyle böyle akşam oldu.. Sabah oldu ve Nisanur artık gidecekti.. Recep, arabanın kalkacağı yere gitti; akrabalarını yolcu etme bahanesiyle!.. Herkes arabaya bindi, o bir saniye bile kaçırmadan ona bakıyordu.. Her halini hafızasına kaydediyordu adeta.. Gözleri, gülümseyişi, dudaklarını büküşü, minik parmakları, başında özenle sarılmış örtüsü kısaca her şeyini anında hafızasına alıyordu.. Yanına yaklaştı, "iyi yolculuklar Nisanur.." dedi, kalbi yerinden fırlayacakmışçasına.. "Sağol.." dedi Nisanur.. Ama sanki biraz soğuktu, "Sağol.." Yüreği burkuldu.. Araba yol aldı, gitti gitti ve gözden kayboldu.. Recep eve döndü.. Yengesi ona, "Aşkam biraz Nisanur'a takıldım.. Recep seni, sen de Recep'i sevdin diye.. Nedense çok kızdı.. Seni sevdiğinden adım gibi eminim.. Şimdiye kadar onun da hiç erkek arkadaşı olmamış, biraz çekiniyor galiba ama ne bilim sanki bu kızda negatif bir şey var gibime geldi.." dedi Fidan, hayal kırıklığına kendisi uğramışçasına.. Recep'in ruh haline düşünmek bile istemiyorum şu anda bu satırları yazarken, "yazan" olarak.. Tek kelimeyle söyleyelim o an ve daha birkaç ay daha devam eden halini: "Ö-lüy-dü.." Yaklaşık iki-iki buçuk ay devam eden bu zaman diliminden sonra yengesi Recep'e, onun telefon numarasını verdi ve aramasını, her şeyi açık açık konuşmasını söyledi.. Recep kabul etti.. Telefona bol bol kontör yükledi, mübarekler çabuk bitiyordu zira.. Telefonu eline aldı, numarayı kaydetti ilk önce.. Adını "Meleğim" koydu.. Kalbi takır takır atıyordu.. Her an düşüp kalpten gidebilirdi, dilini ısırmasaydı eğer.. "Allah'ım bana yardıme et.. Nasıl konuşacağımı bilmiyorum.. Ne olur yardım et.. Onu ne kadar sevdiğimi bir tek sen bilirsin.. Yardım et.." diye fısıldadı.. Karşı taraftan bir klik sesi çıktı ve "efendim.." dedi.. "Efendim..", dedi Recep.. Sesine bitmişti, bayan deyimiyle.. "Şey.. Merhaba Nisanur.. B.. Bbb.. Ben Recep.. Nasılsın?.." dedi ve derin bir nefes çekti, onun duymaması içn yavaşça.. Karşı taraf, "Merhaba.. iyiyim, sen nasılsın?.." dedi.. Recep, "iyiyim" dedi, "sana bir şey söylemek için aradım.." Dizlerinin titrediğini, ellerinin terlediğini, kulaklarının yandığını hissetti Recep.. "Bak Recep.. Eğer söyleyeceğin şey,beni sevdiğini söylemek ise hiç söyleme sen.. İstemiyorum.. Senle olmaz.." dedi telefonun öbür ucundaki Nisanur.. Recep yıkıldı.. Gözlerinden iki keskin damla yaş döküldü.. Yanaklarından süzülüp ağzına girdi; tuzlu.. "Ama.. Şey.. Ben, ben seni.." diyebildi ancak.. "Sevgin umurumda değil Recep.. İstemiyorum o kadar.. Beni bir daha sakın rahatsız etme.." dedi Nisanur.. Recep, bir şey diyemedi.. Kelimeler boğazında yumruk olmuştu adeta.. O söz yazarı, okulun en iyi şiir yazanı, okuduğu ilde il birincisi olmuş kompozisyonun sahibi tek kelime edemedi.. Telefonu yavaşça kapattı.. "Niye böyle yaptı ya? Ben onu çok seviyordum ve onun da bana karşı boş olmadığını biliyorum.. Ama neden, neden böyle yaptı? Başkası olsaydı hayatında bana öyle bakmazdı ki, yüzü öyle kızarmazdı ki.." dedi, kendini teselli ederken Recep.. Hikaye burda başlıyor aslında.. Recep'in yürek yakan hikayesi.. Ama bu kadar yeter, zira Recep çok konuşulmayı, çok göze batmayı ya da göze girmeyi sevmiyor.. Hatta öyle ki dikkatlar üzerine gelmesin diye asla renkli giyinmez.. Renkleri bellidir; donuk mavi, maviyle karışık beyaz, morun her türü gömlekler, ve asla giymediği kolsuz tişörtler.. Recep şimdi, o olaydan kimbilir kaçıncı gün ve aydan sonra tekrar defterinin başında işte.. Birkaç satır yazmış, birlikte okuyalım:

ah meleğim
öylesine çok sevdim ki seni
güllere dokunan bülbül ağladı halime
leyla kalktı ağıt yaktı, ferhat kazmasını suya attı, mem aşkının peşini bıraktı
ben seni sevdim seveli
yağmur muydun sen, rüzgar mı bilmem
geldin
gittin
ağlasam gülmek sanılıyor
gülsem deliyim sanılıyor
sen
sen bu halin sebebisin
bu efsanenin iki kahramanı yok
yalnız ben varım
yüreği sokaklarda un misali
dağılmış ben
sensiz bir yaşayan olan
ölü ben


Hayal'in Notu: Hikaye burda bitmiştir.. Devamı roman olmayı bekliyor...


 
aşk
sevgilinin olmayan sözüne bile ölmektir
demiş meçhul'ün biri
doğrudur
aşk, sevgiliye ölmektir
olmayan sözüne
olmayan bakışına
ve içinde o olmayan hayaline
belki hiç görmeden
tanımadan
kokusunu almadan
gözlerine gömülmeden sevmektir
aşk
olmayan sevgilinin
olmayan ruhunu sevmektir
herkesten sakladığı
bir şeyi varmış gibi
yüreğinin en gizemli bölmesine kilitlemektir
kısacık bir bakışını
ve aşk
erimektir
suda yanan ateş
buzda eriyen demir
güneşte üşüyen kar olmaktır
aşk
kendin olmaktır!

 
Geri
Üst