hayal_12'nin Kaleminden

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan hayal_12
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
yarence' Alıntı:
teşekkürler hayal gerçekten içten gelerek  ve hissedilerek yazılan bi şiir bu kadar güzel olabilir.

kelime oyunu.gerçekten öyle bilmeden,hissetmeden hiçbişi olmuyo.oyunu bilmelisin ki güzel oynayabilesin.kurallarına göre oynayabilesin.

ne güzel benzetmişsin yakıştırmışsın hayalinde ne güzel bir yere oturtmuşsun o insanı ki sana bu içtenliği yaşatabilmiş.onada sana bu duyguları yaşatarak bizimle bu güzel duyguları paylaşmana vesile olduğu için teşekkürler

güzel şiirlerni bekliyorum şahsen ben bekliyorum.tekrar teşekkürler

Teşekkürler 'yarence'.. Sen şahsen bekle ben de şahsen ekleyeyim; zaman nispetinde!.. Buyur bakalım; az ama öz bir şiirciktir...

Sen ordaki..
Hayali kız..
Serseri kurşun gibisin..
Gel gir ruhuma..
Acıt içimi..
 
teşekkürler hayal

ah ah hayal eskiler geldi aklıma güzel ve acı dolu günler tekrar teşekkürler çok güzel az ve öz  :(
 
Evet bu da son şiirdir.. Benden bu akşamlık bu kadar.. Bırakın sevgi ruhunuza üflensin.. Zararlı çıkmazsını.. Çıksanız da kardasınız!!!

Seni kalbime gömdüm/
Dün gece sabaha karşı/
Üstüne de kırk kilit vurdum/
Her bir kilit kırk defa okundu/
Kırk defa paklandı/
Çık çıkabilirsen/
.
.
.
Ve ben uyandım/
Rüyaymış/
Uyandım/
Bitti/
 
Ama dur! O da ne! Bir gariplik var.. Sayfaların hepsi birbirinin aynısı.. Hepsine aynı şeyi defalarca yazmışım.. Alıyorum birini elime ve ağlaya ağlaya okumaya başlıyorum, iki cümleyle doldurulmuş sayfaları: “Ölüm var ey dost! Ölenler hep yaşlı mı?...”  hayal kardeşim tek kelimeyle muhteşem yazıyorsun. hele bu yeşil yaptığım yer orası içimi öyle acıttı ki anlatamam  :(  bugün fazlasıyla ölümü gördüm ve yaşadım şu ölümlü dünyada... ölümle ilgili;  duyduğum her söz, oynadığım her oyun, okuduğum her yazı içimi acıttı... ve gözlerim bugün fazlasıyla yandı... en sonda senin yazın beni ağlattı ve unutulmaması gereken ölümü birkez daha hatırlattı... :'(
bu beden ölümü bir kez daha tattı
 
Ben teşekkür ederim 'yarence', ilgin için..

Ve sen 'fıstık'.. Ölümle yoğrulmuş kalbinin eseri cümleler kurmuşsun.. Yanan sadece gözler değil; kalbin ta kendisidir.. Kalp bir yandı mı, başka bir şeye benzemediği için asla sönmek bilmez.. Ölüm de "yanmak" dnene şeyin en alasıdır.. Unutulmaya gelemz.. gelse de bir şeye yaramaz ya.. Çünkü "o" hep bir yerlerde karşımıza çıkmasını bilecektir.. Attığımız her adımda, yediğimiz her lokmada.. Çok düşünmeye de gelmez.. Zira oynatmak tehlikesi vardır.. En iyisi unutmakla unutmamak arasındaki o ince çizgiyi bilip, öyle yaşamayı seçmektir.. Ölümlü dünyada, ölümü unutmadan ve ölmeden yaşamayı becerebilen "sen" yürekli herkese sevgi ve saygılar...
 
hayal_12 demiş ki:
Şimdi daha iyi anlıyorum.. Bakışlarını derlemekmiş en iyi yaptığım şey... 


Bir kez daha anladım ki, derlediğim bakışlarını gecelerden toplayıp, gündüzlere serpiştirmek en mutlu olduğum anlarmış...[/b]
 
Akşam erkenden yatmıştı.. Her zaman olduğu gibi saatin 12’yi geçmemesine oldukça dikkat etmişti.. Sabah, tam “kendi vakti”nde uyandı yine: 07.15… Aslında bu bir alışkanlık olmuştu ve artık hangi devirden kaldığı belli olmayan bir pagan töreni gibi, akşam 12’e bir iki kala yatıyor; sabah 07.15, ya da 13’te uyanıyordu.. Bazen kendi “dakikliği” ne hayret etmiyor da değildi.. Kendi kendine, “Bu nasıl iştir yahu? Yıllardır aynı saatte yatıp aynı saatte kalkıyorum. Herhalde okul’dan kalma aptal bir hatıradır...” diye söylendi.. Çok yorgundu.. Karşı yatağa baktı, akrabası Ferit yatıyordu.. Pencere açıktı ve içerisi hoş bir havayla doluyordu.. Dışarıda da henüz çoluk, çocuk ve balkondan balkona dedikodu yapan kadınlar yoktu.. Sanki “ölüm sessizliği”ne yatmıştı mahalle.. Bu sessizliği bozan tek “ayrık” ise Ferit'in sırtını o garip hışırtıyla kaşımasıydı.. “Hışırrr, hışırrr…” Sesler odanın her tarafında yankılanıyordu.. Ayağa kalkmaya çalıştı.. Saate baktı; yine şaşırtmamıştı, saat aynı:07.14.68… Elini akşamdan kalma günlüğe attı.. Birden elini hızla çekti.. Aman Allah’ım! Bu defter yakıyor… Elini çeker çekmez ağzına götürdü ve yanan kısımları emmeye öpmeye başladı.. Belki acısı hafifiler diye.. Hayret etmişti.. “Nasıl olur da bir defter insanın elini yakabiliyor?” diye düşünmeye başladı.. Deftere tekrara dokunup dokunmamak arasında gel’meler-git’meler yaşıyordu.. Korka korka tırsa tırsa parmağını sarı çarşafın üzerindeki deftere doğru götürdü.. Parmak uçları nemlenmeye başlamıştı.. Korku, parmak uçlarına bile sinmişti.. Titremeye başladı.. Ve dokundu.. Yine elini hızla çekti.. Hala yakıyordu bu defter.. Ferit'i uyandırmayı aklından geçirdi bir an için.. Sonra nedense vazgeçti.. Belki de O’na olan kırgınlığı yüzündendi.. Çok kırılmıştı O’na birkaç gündür.. Hatta mecbur olmasaydı onunla aynı evde kalmazdı ama eli mahkumdu.. Düşünmeye başladı; bu defter niye böyle yakıcı olabilir diye.. Hem madem defter “ısınmış” ve yakıyor; o halde neden çarşafları yakmıyor, neden her tarafı tutuşturmuyor.. Kafası bu şekilde karışık bir halde, yavaşça çöktüğü yerden kalktı ve içinden, “Tamam be, buldum. Anladım niye böylesin. Sen de haklısın” dedi… Anladı ki, bu yakıcılık akşam yazdığı yazıdan kaynaklanıyor.. Canına okurcasına yazmıştı akşam, içindeki fırtınayı bir nebze olsa deftere döktürmeye çalışarak.. Demek ki iyi “döktürmüştü..” Nerden bilsindi defterin bu denli canının acıyacağını ve akşamdan beri yana yana kor haline geldiğini! Bilememişti işte.. Sonra, “Madem sorunun ne olduğunu anladım. O zaman defterin ateşi düşmüş olmalı. Şimdi bakabilirim” dedi ve dediğini de yaptı.. Deftere dokundu.. Evet, bu sefer yakmamıştı.. Sevindi.. Ve hızla sayfaları çevirmeye başladı.. Defterin artık sonlarına yaklaşmıştı, bitmek üzereydi.. Yeni bir defter almak şart olmuştu desene!.. Hemen akşam yazdıklarını göz gezdirmeye başladı.. Gözlerinden iki damla yaş düştü.. Defter yanmakta haklıydı, evet haklıydı.. Sadece kendisi duyacak şekilde hafif yüksek sesle son satırları okumaya başladı.. “…Ferit sevdiğim kızla çok mutlu. O’nu sevdiğimi bile bile, yakınlaştı ve ne ettiyse baştan çıkardı. Hem de bu yakınlaşmayı, benim için yaptığını söyleyerek. Güya kızı bana ayarlamaya çalışıyor. Meğer kendisi için çalışıyormuş. Akşamüzeri işten eve gelirken ikisini sokakta kol kola gördüm. Öldüm be defterim. Bir tarafta yıllardır sevdiğim ancak bir tek O’na söyleyemediğim kişi, diğer tarafta akrabam Ferit! Söyle defter ne yapayım? Ölmek istiyorum defter. Mezarlığında yer var mı bana be defterim?? Ha var mı?...” Deftere mezar soruyordu.. Öyle ya; en iyi mezar defterde olurdu... Son yazdıklarını okurken artık hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı.. Ferit uyandı.. “Ne o lan. Yine namaz kılarken ağlamaya mı başladın? Sabah sabah bu ne namazı ya?..” dedi ve tekrar fravunvari yatışına geri döndü.. “Evet” dedi kendi kendine.. “Namaz kılıyordum. İbadetle meşguldüm..” diye fısıldadı defterin kulağına.. Defteri sıkıca göğsüne bastırdı ve gözlerini kapadı.. O an rüya gördü.. Annesine sesleniyordu.. O’nu dinleyen tek insan annesi, yine dinliyordu “kuzucuğunu..” Anne her zaman olduğu gibi dinlemedeydi ve o ağlaya ağlaya tek bir sözü mırıldanıyordu defalarca: “Anne ben ölüyorum.. Ölüyorum.. Ölüüyy.. Ölüü.. Öl.. .. …”

sevmeyi bilmeyen
sevdadan korkan zalimlere inat
sevgiyle kalmayı becerebilenler
hep mutlu kalacaklardır
yaşamanın her denli zorluğuna rağmen...
 
Her telden çalarız... Şiirse şiir, hikayeyse hikaye, romansa roman.. Bak bir iki tane daha geliyor...
 
Oysa yalnız değillerdi, gecenin en siyahında kara dut gölgesi yaşamlarından sıyrılıp, dünyanın en merkezinin içine tükürenler. Başkaları da vardı, hemen bir başka kara yaşamın bir başka parçasının bir başka i-n-s-a-n-y-u-t-a-n bilgisayarının başında. Ve onlar da tükürürlerdi böylesi bir yaşamın içine. Bazen olur klavye tarumar olurdu. Onlar zafer kazanmış Cengiz-Timur-Selahattin-Yavuz misali klavyelerine bakıyorlar ve tükürüğe buladıkları "savaş meydanı"ndan sağ çıkmanın zevkini çıkarıyorlardı.
Yalnız değillerdi. Başkaları da vardı. Ve olacaklar hep. Hemen forumun diğer ucunda. Bazen gelemeyecekler belki ama kalpleri hep orda olacak. Ve dilinden en güzel koronun söylediği sözler olacak. Koro da tam koro ha!
'yarence', 'okyanusya', 'fıstık', 'aliCann', 'safari', WANTED' ve nedense hep annelerinin fistanı altına saklanmış olmayan koronun olmayan yıldızları diğer bay bayanlar...
Hadi hep beraber söyleyelim şarkımızı: "Edebiyat dostluğu sonsuza dektir gülüm, bilmez misin..."
 
Kelimelerin içi kıpır kıpırdı.. Bir an önce zihnimden dökülüvermek istiyorlardı.. Önce aklımdan soyutlandılar, sonra da hafifi bir tebessüm eşliğinde dilimden dökülüveriyorlar.. Ordan parmak uçlarıma bir selam atıyor ve "hadi bizi kağıda dök" diye haykırıyorlar.. İçlerinden en hızlısı, "hadi be Meçhul abim bir güzellik yap da önce beni yaz" diye üstelemeye başladı.. Sırasını beklemiyordu kereta!.. "Abi bak aliCann, yarence, okyanusya, fıstık ve diğerleri nasıl da yazıyorlar. Serbest bırak beni ilk önce ben dökülüvereyim, bembeyaz sayfanın en ortasına.." diye söylenmeye başladı şimdi de.. Onları kıskanıyor, biliyorum ben.. Onları dediğim, kelimeleri yani.. Nasıl olur da onlar daha evvel yazılıyorlar diye çatlıyordu adeta.. Tamam dedim, "Önce seni yazacağım.." Klavyeye dokunmaya başladım an, bir ses işittim.. Daha önce hiç duymadığım bir sesti bu!.. Hafiften korkmaya başladım, nedir bu ses yahu!.. İyice kulak kesildim, dinlemeye başladım.. Baktım ses, klavyeden geliyor.. "Yazma o kelimeyi. Yakıcı bir kelime o. Ne olur dinleme onu!" diye haykırıyordu yüzüme karşı.. Bu nasıl olabilir diye düşünmeye fırsatım olmadı.. Sadece "şeyy.. ee.. evet haklısın.. tamam yazmiiiyca.. camm..." diyebildim aklım karışık bir halde.. Bir yandan da seviniyordum içten içe.. "Aha işte dünyada konuşan tek klavye bende! Yaşasın!" diye sevindirik oldum.. Sonra da yaşasın diye içimden geçirdiğimde kaynaştırma ünsüzleri sırasıyla gözlerimin önüne geldiler.. y-ş-s-n'dı bu kelimenin en sevmediği!.. Karar verdim, yazmayacaktım.. Bıraktım, "bir çay içsem iyi olacak" dedim.. "Hiç iyi değilim.." Çay içerken "o kelime"yi düşündüm.. Evet.. Evet çok yakıcı bir kelime.. Ve onunla örgülü çok isyan kokan bir şiirin başlangıcı.. O şiir var biliyorum ben.. İsyan kokan, beni anlatan, aşkı, sevdayı, adamlığı, ölümü, yokluğu, yarence'yi, fıstık'ı, aliCann'ı, okyanusya'yı anlatan bir şiir.. mavi bir şiir.. İşte o şiir "o kelime"yle başlıyordu.. Klavye yazmak istemedi ve ben vazgeçtim.. Bu yüzden yazmadım o isyan şiirini.. Affet beni defterim.. Sana söz vermiştim, "Aklıma ne gelirse yazacağım" diye.. Ama sözümü tutamadım işte.. Tutamazdım da! Çünkü klavyenin canı çok yanacaktı...
 
hayal_12  Estiriyon yinee Teşekkürler.Kardeşim :) ;)

Hadi hep beraber söyleyelim şarkımızı: "Edebiyat dostluğu sonsuza dektir gülüm, bilmez misin..."
 
Ben teşekkür ederim arkadaşlar.. Benim şimdi çıkmam laızm.. Yeter ki isteyin siz, paylaşılaşacak çok şey var çıkınımda..  :) Güneşiniz bol olsun.. Sevgiyle kalın...
 
hayal_12' Alıntı:
Ben teşekkür ederim 'yarence', ilgin için..

Ve sen 'fıstık'.. Ölümle yoğrulmuş kalbinin eseri cümleler kurmuşsun.. Yanan sadece gözler değil; kalbin ta kendisidir.. Kalp bir yandı mı, başka bir şeye benzemediği için asla sönmek bilmez.. Ölüm de "yanmak" dnene şeyin en alasıdır.. Unutulmaya gelemz.. gelse de bir şeye yaramaz ya.. Çünkü "o" hep bir yerlerde karşımıza çıkmasını bilecektir.. Attığımız her adımda, yediğimiz her lokmada.. Çok düşünmeye de gelmez.. Zira oynatmak tehlikesi vardır.. En iyisi unutmakla unutmamak arasındaki o ince çizgiyi bilip, öyle yaşamayı seçmektir.. Ölümlü dünyada, ölümü unutmadan ve ölmeden yaşamayı becerebilen "sen" yürekli herkese sevgi ve saygılar...
hayal_12 dediğin oynatma tehlikesini atlattım şkr :D ama dün çok şey üst üste gelmişti ve aslında bu bana iyi bir ders oldu...şimdi ise ÖLÜMLÜ DÜNYADA, ÖLÜMÜ UNUTMADAN VE ÖLMEDEN YAŞAMAYA alışmaya çalışıyorum inş.  :)
o güzel ve anlayışlı yüreğinle mükemmel açıklamışsın... diğerleride çok güzeller..yüreğine sağlık...devamını bekliyoruz inş.  :cool:
 
Geri
Üst