Elif şafak'ın son kitabı "AŞK"

  • Konbuyu başlatan su perisi
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Kitap Önerileri kategorisinde su perisi tarafından oluşturulan Elif şafak'ın son kitabı \"AŞK\" başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 36,802 kez görüntülenmiş, 79 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Kitap Önerileri
Konu Başlığı Elif şafak'ın son kitabı \"AŞK\"
Konbuyu başlatan su perisi
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan rehnüma
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
Tavsiyen için teşekkür ederiz Sevgi de,keşka konu açmadan önce arama yapsaydın...Bir alt başlıkda mevcuddu..
 
B

burciin

Kullanıcı
7 Kas 2008
En iyi cevaplar
0
0
Adana
yani sende su perisi insanları bozmak zorunda değilsin :mad:arkadaşımız paylaşmak istemiş ne olursa olsun
 
S

spiritualsigns

Zaman gazetesinde ki köşe yazılarından pek bir farkı yoktur sanırım... Okumadım... Mevlana ve Şems aşkını okuyabileceğimiz daha sağlam kaynaklar var... Bir arkadaşım hediye olarak onu almamı istedi ancak merak ettiğim bir eser değil.
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
'AŞK'IN RENGİ SOLDU



Yayımlanışından beri çok satanlar listesinin bir numarasına oturan Elif Şafak’ın son romanı Aşk’la ilgili ilginç bir gelişme var. Daha önce haberleri çıkmıştı, belki görmüşsünüzdür. Aşk’ın kapak rengi pembeydi. Bazı erkek okurlar pembe renkli bir kitabı umuma açık yerlerde, toplu taşıma araçlarında falan okumaktan utandıklarını dile getirmişlerdi. Eskiden sol içerikli kitaplarda olduğu gibi kapağı görünmesin diye gazeteyle kaplayarak yanlarında taşıyorlarmış romanı.

Hem Elif Şafak, hem de yayımcısı Doğan Kitap çareyi kitabın yeni basımını erkekler ya da pembe rengi sevmeyenler için kül rengi, yani gri kapaklı yapmakta bulmuşlar.
Elif Şafak’a ulaştım e-posta yoluyla. Merak ettiğim soruları sordum ve o da sağolsun beni kırmayıp cevapladı. Bu da Kültürazzi’nin ilk röportajı olmuş oldu.

PEMBE KALBİMİZİN ENERJİ HALESİNDEKİ RENK

Aşk büyük ilgi gördü ve 200 bin gibi bir sayıya ulaştı. Bazı erkek okurların kapak rengine itirazı oldu. Bu itirazı duyunca ne düşündünüz?
-İlk başlarda bunun üzerinde durmadık. Ama sonra baktık ki mesele ciddi. Pembe rengin bazı erkek okurları bu kadar rahatsız edeceğini hiç tahmin etmemiştik.
Aşkın rengi pembe olmalı diye düşünerek mi karar verdiniz yoksa kız çocuk sahibi olmanın getirdiği bir durum muydu bu?
-Evet, ilk defa bir kitabım pembe kapakla çıktı. Pembe edebiyat dünyasında çok kullanılan bir renk değil. Hele böyle tek başına. Ama neden olmasın diye düşündük. Pembenin bu tonu kalp çakrasının yaydığı pembe. Kalbimizin enerji halesindeki ton. Biz de bunu korumak istedik.
Nüfus kağıtlarıyla başlıyor daha renklerin cinsiyetlere göre belirlenmesi. Ne diyorsunuz bu ayrımcılığa?
-Kundaktan başlıyor pembe-mavi ayırımı. Kız çocuklarını pembe, oğlan çocuklarını mavi giydirerek daha ilk günden başlıyoruz ayırmaya. Erkek adama pembe yakışmaz diye öğretiyoruz. Halbuki erkeğe de pembe, kadına da mavi yakışır. Herkese her renk yakışır. Hepimizin içinde bütün renkler mevcut.
Aşk renk değiştirir mi gerçekten?
-Aşkın aşamaları varsa şayet, ki bence var, o zaman evet. Aşk da renk değiştirir. Aşk ivme kaybedip monotonlaşınca pembeden kahverengiye; dostluğa dönüşünce turuncuya; çatışmaya dönüşünce koyu laciverte dönüşür.
Elif Şafak’ın renklerle arası nasıldır, mesela sizin renginiz hangisi?
-Benim üç temel rengim var. Kılık kıyafette siyah, enerjide mor ya da eflatun severim. Bir de sarının belli bir tonunu çok severim. Ama pek dışa vurmam bu sevgiyi. Öyle platonik bir sevgi. İçe kapanık bir yanım var. Kaç yaşıma gelirsem geleyim bir tarafım hep yabani. Ama hayal dünyama çekildiğim zaman bütün renkler en ışıklı halleriyle zihnimde beliriyor. Benim için hayal alemi “gerçek” dünyadan daha renkli.
Aşk kriz döneminde best-seller oldu. İyi kitap kriz dinlemez diyebilir miyiz?
-Aşk iki K’ya rağmen best-seller oldu: Kriz ve korsan. Bu kitabı best-seller yapan tek bir kaynak var: Okurlar. Kulaktan kulağa yapılıyor kitapların tanıtımı. En samimi reklam okurun yaptığı reklam. Okurla beraber yaratıyoruz aslında manayı. Ben okur dendiği zaman aktif olarak yazma, yaratma sürecine dahil olan birini anlıyorum. 

Yazan : kültürazzi

 
E

ebruliyn

Kullanıcı
29 Nis 2008
En iyi cevaplar
0
0
Dün kitapçıda gördüm şaşırdım hem pembe renklisi var hemde siyah,sanırım genel istek üzerine siyah kapaklısınıda çıkarmışlar,kitabın içeriğinden çok rengi gündeme geldi ama olsun reklamın iyisi kötüsü olmaz derler. Elif Şafağı tanıyan tanımayan rengi sayesinde kitabından haberdar oldu ::)
 
F

Flamingo

Kullanıcı
31 Ağu 2008
En iyi cevaplar
0
0
İzmir
Bu kitabı okumak geldi birden içimden.
Onu da okursam bu yaz toplamda 5 kitap okumuş olacağım.
Tabi daha yaz bitmedi.
Seviyorum okumayı ya  :)
 
S

spiritualsigns

İşin içine ticari kaygılar girdiğinde herşeyden soğuyorum.
 
M

MERALL

Kullanıcı
7 Ağu 2008
En iyi cevaplar
0
0
bundan tam bi hafta önce bitirdim o kitabı..ve inanırmısınız hala etkisi üzerimde..bu yaşımda hayata bakış açımı değiştirdi resmen..AŞK ın tarifi yok gerçekten ama bu bambaşka bişey..ayrıca okuyanlar dikkat ettimi bilmiyorum ben kitabın cildinde bi ayrıntı farkettim(yada sadece benim bakış açım=))  kitabı ters tuttuğunuzda ön yüzündeki o iki yaprak dua eden eller görünümünü alıyo çok dikkatli bakar ve görmek isterseniz eğer...
 
M

mutluluk-için

Kullanıcı
30 Tem 2009
En iyi cevaplar
0
0
Kocaeli
Selamlar.Ben yeni bir üyeyim,ancak bir yılı aşkın süredir siteyi takip ediyorum.Ve Elif Şafak'ın AŞK romanını bir solukta okuyamadım.Öyle güzel yazılmış ki,sindire sindire okuma ihtiyacı hissettim.Öyle bir solukta okunup kaldırılacak bir kitap değil,defalarca okunması gereken bir kitap bence..Herkes okumalı ve kendi hayatına bir büyüteç tutmalı bence...
 
G

gökteki yıldız

Kullanıcı
13 May 2009
En iyi cevaplar
0
0
Antalya
mutluluk-için' Alıntı:
Selamlar.Ben yeni bir üyeyim,ancak bir yılı aşkın süredir siteyi takip ediyorum.Ve Elif Şafak'ın AŞK romanını bir solukta okuyamadım.Öyle güzel yazılmış ki,sindire sindire okuma ihtiyacı hissettim.Öyle bir solukta okunup kaldırılacak bir kitap değil,defalarca okunması gereken bir kitap bence..Herkes okumalı ve kendi hayatına bir büyüteç tutmalı bence...
hoşgeldin ;)
Kitabı iyice merak ettim...
 
S

spiritualsigns

Bende ısrarla kitaba baktığımda (sadece bakıyorum okumayı düşünmedim) kendimi, beğenilerimi, farklılığımı ve kendimi ne kadar sevmem gerektiğini görüyorum. Ona keza burada yapılan yorumlardan ve kitapla ilgili eleştirilerden, kitabı yazan şahsın gazetede ki çalışmalarından çıkardığım sonuçtur bu... Ben aynı renk olmayı reddediyorum... Yazar muhterem kişisi gibi pembe rengin korkusu gibi değil bu... kendime özgü bir renk olmak gibi... kitapçılarda en çok okunan kitaplar bölümüne değilde raf aralarına bakıp kendime özgü olanı bulma çabası veriyorum...

Herkesin sevdiği benim sevdiğim olmayacak asla...
 
F

feride kar

Kullanıcı
24 Şub 2008
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
uzun zamandır bu kadar zevk alarak okuduğum bir  kitap olmadı. bir yandan elimden hiç bırakmak istemiyorum bir yandan da hemen bitmesini istemiyorum tuhaf bir duygu. genelde çok karamsar çok olumsuz bir insanım. ama bu kitap beni biraz olsun bu karanlık düşüncelerimden sıyırdı. umarım bu etki bende kalıcı olur.
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
Aynı hisleri tek ben hissetmemişim :)
Bir yandan merak ediyor elimden bırakamıyorum,diger yandan bitmesini istemeyip aklım kalarak köşede bırakıyorum....

Bu ay iki tane daha aldım,hediye etmek için..Kitapçımda alıştı artık,hangi kitap oldugunu sormadan direk verirken  :)
 
H

hatice keser

Kullanıcı
15 Eki 2008
En iyi cevaplar
0
0
kayseri
kitabı yeni aldım başladım ve daha başındayken aldı  beni... her kelimesinden bişe çıkıyor sevdim yani tavsiye edrim
 
S

spiritualsigns

Neden ingilizce yazmış ve neden kitabının kapağını değiştirme gereği duymuş bilen var mı?
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
Bildiğin soruyu neden soruyorsun bende onu merak ettim... :)
 
S

spiritualsigns

Su Perisi' Alıntı:
Bildiğin soruyu neden soruyorsun bende onu merak ettim... :)
bende ne demek istediğini merak ettim... Bildiğin soru derken cevabını bildiğin soru mu demek istedin?

Bu  hanımefendiyi sıkça duyarım adını sanını... ancak hiç bir kitabı nasip olmadı okumak için... çünkü adı siyasetle ve cemaatlerle anılan bir şahsiyetin eserlerini okumak adetim değildir pek...

Kendisi neden ingilizce yazmış Türkiyede yaşıyor ve Türkiyede basılıyorsa bu kitap... ?? Sorduğum bu... ben cevabı bilmiyorum... biliyorsan yaz aydınlanalım değil mi? Ben yazar profilleri ile ilgilenirim sevgili su perisi... Benim için önemlidir... Elimi atıp hadi şu kitabı okuyayım demem...    Sanırım sebep bu.. Stil ve yaklaşım önemlidir benim için... ordan burdan alıntıyla bende kitap yazıyorum... Şahsın edebi lisanından hariç yazdıkları havada kalmış göz gezdirdiğinizde zaten karşılaşıyorsunuz bu gerçeklerle... Zira çevirmene hayranım ben güzel çeviri yapmış... yazardan ziyade kendisiyle tanışmak çevirilerinden faydalanmak isterim...

Teşekkürler.
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
Elif ŞAFAK yazmış olduğu romanlar ve almış olduğu ödüllerle sık sık kendinden bahsettiriyor doğrudur...
Romanlarında iki kültürde birden yetişmesinden etkilenmiş olsa gerek ( Strasbourg doğumlu Türk romancı ) kurgulanmış birkaç anlatı düzleminde romanlarınada yansıtışı farklı kültürleri Türk kültürüyle kalema almasıyla okuyucu kitlesini artırmış  ve beğeni de  kazanmıştır...

Cemaat ve Siyasetle anılmasından dolayı yazarın kitaplarını okumadıgını ve okumayacağını belirtmişsin, yazarın bir tane bile romanını okumadan yapılan eleştirilere karşı önyargılı davranman beni üzdü...Keşke okusaydın da öyle tartışsaydık..
Ve şunuda eklemek isterim yazar, siyasetle adının anılmasında ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümünü bitirmesi ve yüksek lisansını aynı üniversitede ODTÜ Siyaset Bilimi bölümünde doktorosunu tamamladıgı ve ve "Baba ve Piç" adlı romanıyla 301. maddeden dolayı yargılanıp dava açıldıysa da, suçun yasal unsurlarının oluşmadığı ve delil bulunmadığı gerekçesiyle beraat ettiğini kitabının yayınlandığında okumuştum...
Genç yaşına rağmen  bence başarılı bir yazar ve almış olduğu ödüllerlede okuyucu kitlesini günbe gün artırmakda ve ele almış oldugu romanlarındaki konularlada  ve iki büyük ödülüyle
1998 Mevlana Büyük Ödülü "Pinhan" ile 2000 Türkiye Yazarlar Birliği Roman Ödülü "Mahrem" ile
dediğin kadar havada asılı kalmadıgını belirtmek isterim...
Yazarın her halikarda koyu takipcisiyim..Uslubunu ve konulara yaklaşımını yap-boz gibi parçadan bütüne doğru akışıyla farklı çizgisini seviyorum...

Çok konuştum başınızı şişirdim ise affola...Görüş ve bakış açılarına saygı duyarım...

Son bir şey belirtmek isterim...neden İngilizce ve neden kapak rengini değiştirmiş diye sormuştun...üst mesajların birinde kapak rengindeki değişikliği açıklamıştı...Neden ingilizce? Sorusunada senin gibi merak edenlere yanıtını aynen aktarıyorum  :)




" Kitap  neden ingilizce yazıldı

Önce İngilizce yazılan ardından Kadir Yiğit Uz tarafından Türkçeleştirilen romanın ilginç bir macerası var:
Çeviriyi aldıktan sonra resmen oturdum yeniden yazdım. Bir anlamda bu kitap iki kez yazıldı. Okurların okudukları bu anlamda çeviri bir metin ama bire bir çeviri bir metin değil. Ben diller arası yolculuk yapmayı çok heycan verici buluyorum.Bir yazar için çok ufuk açıcı bir şey bu ama kolay bir şey de değil. Çünkü hiçbir zaman kendi ana dilinizde olduğunuz kadar rahat olamıyorsunuz
"Niçin romanlarınızı İngilizce yazıyorsunuz?"
O kadar çok karşılaşıyorum ki bu soruyla! Öncelikle küçük ama önemli bir düzeltme yapmam gerekiyor.
Ben romanlarımı İngilizce yazıp sonra da dümdüz ve kupkuru bir şekilde Türkçeye çevirttirmiyorum. AŞK bu anlamda bir "çeviri roman" değil. Türkçede satır satır yeniden yoğrulmuş, yani Türkçe yazılmış bir kitap. Ben aslında iki dilde yazıyorum. Bir romanı iki defa inşa ediyorum. Hem İngilizce hem Türkçe. İki kat mesai. İki kat emek. Uykusuz geceler, hummalı çalışmayla geçen saatler, bana yetmeyen gündüzler. Peki neden? Tek bir açıklaması var: "Sevdiğim için!" Sevmezsen eğer, keyif almazsan, yapılabilecek bir iş değil ki bu. Ancak dille oynamaktan müthiş keyif alıyorsan, kelimelerin ahengini yüreğinde duyuyorsan ve diller arası yolculuklar yapmaya meftunsan yapılabilecek bir iş. Aksi takdirde düpedüz delilik!
"İyi ama niçin İngilizce?"
sorusu tekrarlanıyor gene de. İçimde bir yerlerde bir fısıltı yükseliyor her seferinde: "Niçin bir başka dilde de yazmayayım? Niçin olmasın?" İngilizce benim için son derece matematiksel bir dil. Aklım ön planda. Türkçe ise son derece duygusal bir dil. Yüreğim ön planda. Akıl ve yürek, İngilizce ve Türkçe, matematik ve şiir ile kuruyorum romanlarımı. Zıtlıklardan beslenerek! "


Zaman ayırıp uzun yazımı okuma zahmetinde bulunduğun için şimdiden teşekkür ederim... :)
 
A

ayşe 83

Kullanıcı
2 Ağu 2009
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
Bende elif şafağın kitabını hal okumaktayım .ve gerçekten daha bitmeden hatta ortalarındayken bile çok etkiledi.Şimdi sonlarınayaklaştım hem sonun merak ediyprum hemde bitmesin istiyorum  :-[.Gerçekten okunması ve saklanması gereken bir kitab :).....
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
Elif Şafak'tan Aşk'ın 40 kuralı

Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.
Karşınızda Elif Şafak’ın “Aşk” romanında bahsedilen “40 kural”. Sizce kırk kuralın bu kadar özel olmasının, bizi kalbimizden vurmasının sebebi nedir?

Benim zeminimde bunun karşılığı, kendi içimizde özümüze yaptığımız yolculukta karanlıkta kaldığımız anlarda bize ışık tutan kurallar olduğudur. Duygularımızın iki tane ucu varsa biri korku ise diğeri sevgidir. 40 kural içimizdeki Öz’le birleşme, hakikati bulma yolculuğumu karşımızsa çıkan Aşk’ın kurallarıdır.

O en uç noktada öyle büyük bir sevgi vardır ki, olsa olsa adı ilahi sevgi olur. İşte bu ilahi sevginin bir diğer adı da her yerde aradığımız, özellikle karşı cinste buluruz sandığımız “AŞK''tır. Hayat ne ironik değil mi? Dışarda sandığımız şeyler, aslında içimizde durmakta ve bizim onların farkına varmamızı beklemekte.

40 KURAL

Birinci Kural: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sende korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok eğer Tanrı dendi mi evvele aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

İkinci Kural: Hak Yolu’nda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil!

Üçüncü Kural: Kuran dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahire manadır. Sonraki batıni mana. Üçüncü batıninın batınisıdır. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayesiz kalır tarif etmeye.

Dördüncü Kural: Kainattaki her zerrede Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi O’nu görüp ölen de yoktur. Kim O’nu bulursa sonsuza dek O’nda kalır.

Beşinci Kural: Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. ‘Aman sakın kendini’ diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: ‘bırak kendini, ko gitsin!’
Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!

Altıncı Kural: Şu dünyada çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.

Yedinci Kural: Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat’i keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

Sekizinci Kural: Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.

Dokuzuncu Kural: Sabretmek öyle durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.

Onuncu Kural: Ne yöne gidersen git, -Doğu, Batı, Kuzey ya da Güney -çıktığın her yolculuğun içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi sonunda arzı dolaşır.
On Birinci Kural: Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir “Sen” zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.

On İkinci Kural: Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.

On Üçüncü Kural: Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hoca şeyh şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.

On Dördüncü Kural: Hakk’ın karşısına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın.” Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir “diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

On Beşinci Kural: “Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldur. Tek tek hepimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, attığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.”

On Altıncı Kural: Kusursuzdur ya Allah, O’nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne layıkıyla sevebilirsin.

On Yedinci Kural: Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.

On Sekizinci Kural: Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara; dışında, başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir. Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükafat olarak Yaradan’ı tanır.

On Dokuzuncu Kural: Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı sevin. Yakında gül yollayacak demektir.

Yirminci Kural: Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.

Yirmi Birinci Kural: Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hak’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.

Yirmi İkinci Kural: Hakiki Allah aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.

Yirmi Üçüncü Kural: Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz.
Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Sufi daima orta yerde…

Yirmi Dördüncü Kural: Madem ki insan eşref-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.

Yirmi Beşinci Kural: Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeye başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.

Yirmi Altıncı Kural: Kainat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.

Yirmi Yedinci Kural: Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı bir laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.

Yirmi Sekizinci Kural: Geçmiş zihinlerimiz kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu an’ın hakikatini yaşar.

Yirmi Dokuzuncu Kural: Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten” ne yapalım kaderimiz böyle “ deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamı değil sadece yol ayırımlarını verir. Güzergah bellidir ama dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatın hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.

Otuzuncu Kural: Hakiki Sufi öyle biridir ki başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez.
Sufi kusur görmez. Kusur örter.

Otuz Birinci Kural: Hakk’a yaklaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık; kimi ayrılık acısı çeker; kimi maddi kayıp… Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise, ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.

Otuz İkinci Kural
: Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, Tanrı’ya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yakut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma. İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!

Otuz Üçüncü Kural: Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.

Otuz Dördüncü Kural: Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.

Otuz Beşinci Kural: Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya inanmayan kişi ise içindeki inananla. İnsan-ı Kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.

Otuz Altıncı Kural: Hileden, desiseden endişe etme. Eğer birileri san tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa, Tanrı’da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer.
O’nun bilgisi dışında yaprak bile kımıldamaz. Sen sadece buna inan!

Otuz Yedinci Kural
: Tanrı kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölme zamanı.

Otuz Sekizinci Kural: ’Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?’ diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.
Tek bir gün bile tıpatıp aynıysa yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.

Otuz Dokuzuncu Kural: Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden bir hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır, merkezinde… Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz.
Ölen her Sufi için Yeni bir Sufi daha doğar.

Kırkıncı Kural: Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalı, mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK’ın ise hiçbir sıfat ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.



Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.

Bu kuralların sadece ekranda okuduğunuz yazıdan ibaret olmamasını, hayatınızın içinde yer almasını ve karanlık noktalarınızı aydınlatan ışık olmasını dilerim.

Sevgiyle yazdım,
Saba Deniz
Yaşam Koçu


 
Üst