H
Harun
Kullanıcı
Aşağıda sizlere aktaracağım yazıyı bir makaleden derledim. Tam olarak benim yaş grubuma (22-30) hitap eden bir yazı. Yani ne çocuk olmak ne de büyük olabilmek. İçinizden sokaklarda bağırarak koşmak gelir ama etraftan ne demezler diye öylece kalakalırsınız. Senin aklında neler vardır, annen baban ne zaman evlencek çoluk çocuk sahibi olcak diye bekler durur.
Ergenlikten yetişkinliğe geçiş dönemi olarak gençlik
" 19 yaşımdaydım ve şimdiden yorgunum "
ABD de Kent üniversitesindeki olaylar sonrası konuşan bir genç kız.
Ergenlik çağına ulaşan çocuk, ana - babanın güçlü imgelerini yıkma çabasında ilk adım olarak, çoğu kez, onların yerine geçecek başka kişiler arar. Ancak bir süre sonra, aradığını bu yoldan bulamayacağının bilincine varır. Giderek, yetişkinliğe ulaşmak için gerekli olan gücü kendi içinde yaratma zorunluluğunu kabul etmeye başlar. Ergenin önemli çabalarından biri de toplumun onayladığı değerlere uygun varsayımlar geliştirebilmektir. Doğru ve yanlış kavramlarının oluşturulmasında bu kez kullanılan ölçütler,çocuğunkinden farklı ve yetişkin yaşamın gereksinimlerine yöneliktir. Dolayısıyla yetişkinliğe adım atmadan önce özdenetim mekanizmalarını yeterince geliştirmiş olması gerekir.Ne var ki, hızlı değişen çağdaş toplumlar için geçerli değerlere ulaşabilmek pek de kolay olmaz ve başarı ile atlatılamayan kimlik bunalımı ergende, toplum içindeki rolü ile ilgili birşaşkınlık yaratır.Ergen bir yandan yetişkin erkek ya da kadının bedensel özelliklerini kazanırken, öte yandan toplumun kendisimden beklediği kadın ya da erkek rolünü benimsemekle yükümlüdür. Çağdaş ergen bu aşamayı yetişkinlerin çoğu kez yetersiz rehberliğinden çok, kendi esnekliğinden ve yenilikler arama isteğinden yararlanarak tamamlar.
Ergenin çözmek zorunda olduğu bir diğer sorun, öğrenimine ve gelecekteki mesleğine ilişkin kalıcı bir seçim yapma zorunluğudur. Freud'a göre olgunluk iki ölçütle belirlenir : sevebilmek ve çalışabilmek. Kendisine uygun bir öğrenim ve meslek seçimi yapabilen ergen bu ölçütlerden birini yerine getirmiş olur.
Tüm bu içsel çatışmalar ergenin büyüme isteğinin normal sonuçlan olarak ortaya çıkar. Ergenlik geçici bir rol kararsızlığı dönemidir. Çeşitli roller düşünülür, değerler denenir, benimsenir, sonra terkedilir ve yenileri aranır. Bir dönemi için benimsenen değerlerden kısa bir süre sonra tümden vazgeçilir.Bazen yıkıcılığa dek varabilen kararlı bağımsızlık, bir diğer an bebeksi bir bağımlılık gösterebilen ergen sürekli olarak ileriye ve geriye gider gelir.
Ergenlikten yetişkinliğe geçiş yeterli bir benlik yapısının geliştirilmesini gerektirir. Yeterli bir benlik gelişimi, insanın kendisine sorduğu üç temel soruyu yanıtlayabilmesine bağlıdır : Ben kimim ? Nereye yönelmeliyim ? ve Neden?
İşte bu soruların yanıtlarını arama zorunluğu, "gençlik" adı verilen ve kendine özgü karakteristikleri olan, ancak evrensel olmayan bu dönemin de yaşanmasına neden olur.
Günümüz genci için bu soruların yanıtlarını bulmak hiçde kolay değildir. Çünkü dünyanın çoğu köşesinde denetimden çıkmışçasına yaşanmakta olan yaygın toplumsal değişimler, kurumların ve değer yargılarının bir insanın yaşam süresi boyunca geçerliklerini sürdürmelerine olanak vermemektedir.Giderek karmaşıklaşan bir toplumsal yapı kazanan dünyanın herbir yanından anında iletilen bilgiler ve hızlı dönüşümler bireylerin varsayım sistemlerini sürekli olarak sarsmaktadır.Günümüz genci de bu değişimleri bir yandan kendi kişiliğine yansıtmakta, bir yandan da bunların çoğuna karşı çıkmaktadır.
Genç insan ben kimim sorusuna yanıt bulabilmesi için, öncelikle aile ve toplumun, bireyin kendisine ilişkin olumlu birimge geliştirebilmesi için gerekli koşulları sağlamış olmaları gerekir. Kusurlu ana-baba tutumları, yoksulluk vb. etmenler gencin kendisini düşman bir dünya içinde, yetersiz ve güçsüz bulmasına yol açabilir. Üstelik, sürekli değişen bir çevre içinde bir insanın kimliğinin tutarlılığını koruyabilmesi de oldukça güçtür.
Nereye yönelmeliyim sorusunun yanıtı ise ergenlik ve gençlik döneminde, yetişkin yaşam için gerekli olan yeteneklerin edinilmesini amaçlayan tasarıların geliştirlebilmesine bağlıdır.Eğer birey tasarısız ya da tasarıları gerçekdışı ise güçlükler başgösterir. Anlamlı tasarılar geliştirilse dahi, eğer bireyin bunları gerçekleştirecek ego gücü yoksa, engellemelerle karşılaşır ve bunları aşamadığında değersizlik ve umutsuzluk duyguları ortaya çıkar.
Neden herhangibir yaşam tasarısı değil de diğeri seçilir sorusunun yanıtı bireyin kendisine ve dünyasına anlam verebilmek için geliştirdiği varsayımlar sistemine göre değişir. Eğerbireyin varsayımları yetersizse, algılaması ve düşünceleri de olumsuz yönde etkilenir ve seçtiği yollar gerçekçi olamaz, dola-yısıyla her an dengesini yitirme tehlikesini yaşar.
Gençlik dönemini ve bu dönemin kendine özgü bunalımlarını alışılagelmiş psikolojik kavramlar içerisinde tanımlamak oldukça güçtür.Bazı araştırıcılar bu bunalımları gecikmiş bir ergenlik dönemi tepkisi olarak yorumlarken, diğerleri genç yetişkinlik terimini yeğlemektedir. Aslında her iki terimin de bu olguyu tanımlamaya yeterli olduğu söylenemez. Çünkü bu gençlerin çoğu ergenlik döneminin karakteristik başkaldırma tepkilerini daha önce yaşamış kişilerdir. Öte yandan toplumda, bu gençlerle aynı yaşta olduğu halde/durulmuş, belirli bir işte çalışmakta olan, hattâ evli ve çocuk sahibi yetişkin gençler de bulunmaktadır. Sayıları giderek artan bir azınlık olan bunalımlı gençliğin en belirgin özelliği ise bazı soruların yanıtlarını bulamamış olmalarıdır. Bunlar, daha önce de belirtildiği gibi, süregelen toplumsal düzen, meslek seçimi ve iş olanakları, toplum-sal rol ve yaşam biçimine ilişkin sorulardır. Önceki kuşaklarda bu sorulara yanıt bulunduğunda yetişkinlik dönemine ulaşılmış olurdu. Ancak, sorulara yanıt bulmak da günümüzde olduğundan çok daha kolaydı.
Gençlik, dünyanın her toplumunda ergenlikten yetişkinliğe "geçiş" döneminde olan milyonlarca insanı kapsayan bir kavramdır. Gençlik döneminin en önemli kaygısı, toplumla benlik arasındaki gerilimden kaynaklanır. Ergen ne olduğunu tanımlamak için çabalar, genç ise ne olduğunu artık farketmeye başlamıştır. Ancak bu kez, ne olduğu ile toplumun kendisinden ne beklediği arasındaki çelişkiyi yaşamak zorundadır.
Gençliğin bir diğer özelliği de toplumsallaşmayı ve süregelen kültürü benimsemeyi reddetmesidir. Genç insan herşeyi kabul etmeden önce iyice anlamaya çalışma çabasında olduğundan, giderek toplum ve kültürün kendi kişiliği üzerindeki yoğunetkisini farketmeye başlar ve de bundan tedirgin olur. Bu ne-denle, zaman zaman toplumun kendisine verdiği rolleri kabul etmek istemez, kültürünü ve tarihini reddetmeye çalışır.
Gençliğin yetişkinliğe bakış açısı da bu duyguların etkisi altındadır. Genç insana göre ana - babası hemen hemen hiç değişmez. Oysa yetişkin insanın yavaş tempodaki değişimi, çocuklarının hızlı değişimi için gerekli ortamı sağlar. Ancak, genç insan için yetişkinlik duraklama anlamına gelir. Genç insan içinise duraklama yok olmakla eşanlam taşır.
Gençlik döneminin en ciddi davranış bozukluklarından biri olan depresyon da bu olgudan kaynaklanır. Genç insan kendisini "durdurulmuş" ya da "yolu kapatılmış" hissettiğinde depresyon ortaya çıkar, özellikle, hareket etmek istemesine karşın hareket edemediği duygusuna kapılmak, böyle bir durumun yaşanmasında başlıca etmendir.
Hareketin ne anlama geldiği bir gençten diğerine değişir. Kimi için başarıya ulaşmak hareketi simgeler; kimi kendi kişiliği içinde bir devrim yapmak ister, başaramazsa, kendisini belirli bir kişilik yapısı içerisinde tutuklanmıcasına yaşar. Gençlik depresyonlarından çıkışın tek yolu yeniden hareket kazanmaktır.
Prof.Dr. Engin Geçtan
Ergenlikten yetişkinliğe geçiş dönemi olarak gençlik
" 19 yaşımdaydım ve şimdiden yorgunum "
ABD de Kent üniversitesindeki olaylar sonrası konuşan bir genç kız.
Ergenlik çağına ulaşan çocuk, ana - babanın güçlü imgelerini yıkma çabasında ilk adım olarak, çoğu kez, onların yerine geçecek başka kişiler arar. Ancak bir süre sonra, aradığını bu yoldan bulamayacağının bilincine varır. Giderek, yetişkinliğe ulaşmak için gerekli olan gücü kendi içinde yaratma zorunluluğunu kabul etmeye başlar. Ergenin önemli çabalarından biri de toplumun onayladığı değerlere uygun varsayımlar geliştirebilmektir. Doğru ve yanlış kavramlarının oluşturulmasında bu kez kullanılan ölçütler,çocuğunkinden farklı ve yetişkin yaşamın gereksinimlerine yöneliktir. Dolayısıyla yetişkinliğe adım atmadan önce özdenetim mekanizmalarını yeterince geliştirmiş olması gerekir.Ne var ki, hızlı değişen çağdaş toplumlar için geçerli değerlere ulaşabilmek pek de kolay olmaz ve başarı ile atlatılamayan kimlik bunalımı ergende, toplum içindeki rolü ile ilgili birşaşkınlık yaratır.Ergen bir yandan yetişkin erkek ya da kadının bedensel özelliklerini kazanırken, öte yandan toplumun kendisimden beklediği kadın ya da erkek rolünü benimsemekle yükümlüdür. Çağdaş ergen bu aşamayı yetişkinlerin çoğu kez yetersiz rehberliğinden çok, kendi esnekliğinden ve yenilikler arama isteğinden yararlanarak tamamlar.
Ergenin çözmek zorunda olduğu bir diğer sorun, öğrenimine ve gelecekteki mesleğine ilişkin kalıcı bir seçim yapma zorunluğudur. Freud'a göre olgunluk iki ölçütle belirlenir : sevebilmek ve çalışabilmek. Kendisine uygun bir öğrenim ve meslek seçimi yapabilen ergen bu ölçütlerden birini yerine getirmiş olur.
Tüm bu içsel çatışmalar ergenin büyüme isteğinin normal sonuçlan olarak ortaya çıkar. Ergenlik geçici bir rol kararsızlığı dönemidir. Çeşitli roller düşünülür, değerler denenir, benimsenir, sonra terkedilir ve yenileri aranır. Bir dönemi için benimsenen değerlerden kısa bir süre sonra tümden vazgeçilir.Bazen yıkıcılığa dek varabilen kararlı bağımsızlık, bir diğer an bebeksi bir bağımlılık gösterebilen ergen sürekli olarak ileriye ve geriye gider gelir.
Ergenlikten yetişkinliğe geçiş yeterli bir benlik yapısının geliştirilmesini gerektirir. Yeterli bir benlik gelişimi, insanın kendisine sorduğu üç temel soruyu yanıtlayabilmesine bağlıdır : Ben kimim ? Nereye yönelmeliyim ? ve Neden?
İşte bu soruların yanıtlarını arama zorunluğu, "gençlik" adı verilen ve kendine özgü karakteristikleri olan, ancak evrensel olmayan bu dönemin de yaşanmasına neden olur.
Günümüz genci için bu soruların yanıtlarını bulmak hiçde kolay değildir. Çünkü dünyanın çoğu köşesinde denetimden çıkmışçasına yaşanmakta olan yaygın toplumsal değişimler, kurumların ve değer yargılarının bir insanın yaşam süresi boyunca geçerliklerini sürdürmelerine olanak vermemektedir.Giderek karmaşıklaşan bir toplumsal yapı kazanan dünyanın herbir yanından anında iletilen bilgiler ve hızlı dönüşümler bireylerin varsayım sistemlerini sürekli olarak sarsmaktadır.Günümüz genci de bu değişimleri bir yandan kendi kişiliğine yansıtmakta, bir yandan da bunların çoğuna karşı çıkmaktadır.
Genç insan ben kimim sorusuna yanıt bulabilmesi için, öncelikle aile ve toplumun, bireyin kendisine ilişkin olumlu birimge geliştirebilmesi için gerekli koşulları sağlamış olmaları gerekir. Kusurlu ana-baba tutumları, yoksulluk vb. etmenler gencin kendisini düşman bir dünya içinde, yetersiz ve güçsüz bulmasına yol açabilir. Üstelik, sürekli değişen bir çevre içinde bir insanın kimliğinin tutarlılığını koruyabilmesi de oldukça güçtür.
Nereye yönelmeliyim sorusunun yanıtı ise ergenlik ve gençlik döneminde, yetişkin yaşam için gerekli olan yeteneklerin edinilmesini amaçlayan tasarıların geliştirlebilmesine bağlıdır.Eğer birey tasarısız ya da tasarıları gerçekdışı ise güçlükler başgösterir. Anlamlı tasarılar geliştirilse dahi, eğer bireyin bunları gerçekleştirecek ego gücü yoksa, engellemelerle karşılaşır ve bunları aşamadığında değersizlik ve umutsuzluk duyguları ortaya çıkar.
Neden herhangibir yaşam tasarısı değil de diğeri seçilir sorusunun yanıtı bireyin kendisine ve dünyasına anlam verebilmek için geliştirdiği varsayımlar sistemine göre değişir. Eğerbireyin varsayımları yetersizse, algılaması ve düşünceleri de olumsuz yönde etkilenir ve seçtiği yollar gerçekçi olamaz, dola-yısıyla her an dengesini yitirme tehlikesini yaşar.
Gençlik dönemini ve bu dönemin kendine özgü bunalımlarını alışılagelmiş psikolojik kavramlar içerisinde tanımlamak oldukça güçtür.Bazı araştırıcılar bu bunalımları gecikmiş bir ergenlik dönemi tepkisi olarak yorumlarken, diğerleri genç yetişkinlik terimini yeğlemektedir. Aslında her iki terimin de bu olguyu tanımlamaya yeterli olduğu söylenemez. Çünkü bu gençlerin çoğu ergenlik döneminin karakteristik başkaldırma tepkilerini daha önce yaşamış kişilerdir. Öte yandan toplumda, bu gençlerle aynı yaşta olduğu halde/durulmuş, belirli bir işte çalışmakta olan, hattâ evli ve çocuk sahibi yetişkin gençler de bulunmaktadır. Sayıları giderek artan bir azınlık olan bunalımlı gençliğin en belirgin özelliği ise bazı soruların yanıtlarını bulamamış olmalarıdır. Bunlar, daha önce de belirtildiği gibi, süregelen toplumsal düzen, meslek seçimi ve iş olanakları, toplum-sal rol ve yaşam biçimine ilişkin sorulardır. Önceki kuşaklarda bu sorulara yanıt bulunduğunda yetişkinlik dönemine ulaşılmış olurdu. Ancak, sorulara yanıt bulmak da günümüzde olduğundan çok daha kolaydı.
Gençlik, dünyanın her toplumunda ergenlikten yetişkinliğe "geçiş" döneminde olan milyonlarca insanı kapsayan bir kavramdır. Gençlik döneminin en önemli kaygısı, toplumla benlik arasındaki gerilimden kaynaklanır. Ergen ne olduğunu tanımlamak için çabalar, genç ise ne olduğunu artık farketmeye başlamıştır. Ancak bu kez, ne olduğu ile toplumun kendisinden ne beklediği arasındaki çelişkiyi yaşamak zorundadır.
Gençliğin bir diğer özelliği de toplumsallaşmayı ve süregelen kültürü benimsemeyi reddetmesidir. Genç insan herşeyi kabul etmeden önce iyice anlamaya çalışma çabasında olduğundan, giderek toplum ve kültürün kendi kişiliği üzerindeki yoğunetkisini farketmeye başlar ve de bundan tedirgin olur. Bu ne-denle, zaman zaman toplumun kendisine verdiği rolleri kabul etmek istemez, kültürünü ve tarihini reddetmeye çalışır.
Gençliğin yetişkinliğe bakış açısı da bu duyguların etkisi altındadır. Genç insana göre ana - babası hemen hemen hiç değişmez. Oysa yetişkin insanın yavaş tempodaki değişimi, çocuklarının hızlı değişimi için gerekli ortamı sağlar. Ancak, genç insan için yetişkinlik duraklama anlamına gelir. Genç insan içinise duraklama yok olmakla eşanlam taşır.
Gençlik döneminin en ciddi davranış bozukluklarından biri olan depresyon da bu olgudan kaynaklanır. Genç insan kendisini "durdurulmuş" ya da "yolu kapatılmış" hissettiğinde depresyon ortaya çıkar, özellikle, hareket etmek istemesine karşın hareket edemediği duygusuna kapılmak, böyle bir durumun yaşanmasında başlıca etmendir.
Hareketin ne anlama geldiği bir gençten diğerine değişir. Kimi için başarıya ulaşmak hareketi simgeler; kimi kendi kişiliği içinde bir devrim yapmak ister, başaramazsa, kendisini belirli bir kişilik yapısı içerisinde tutuklanmıcasına yaşar. Gençlik depresyonlarından çıkışın tek yolu yeniden hareket kazanmaktır.
Prof.Dr. Engin Geçtan