Ö
ölüdeniz
“Ben sıradan bir kişi değilim, olmak da istemiyorum. Olaylara herkesten farklı bakabiliyor ve bundan keyif alıyorum. Yeni fikirlerim var. Ancak bunları hem paylaşmaktan çekiniyor, hem de nasıl hayata geçebileceklerini bilmiyorum, ne yapmalıyım?”
Fikir Atölyesi’nde bana gelen mail’lerin büyük bir çoğunluğu işte bu soruyu soruyor. Şimdiye kadar farklı yazılarda bu konuyu ele almış olsak da, bu kez dilerseniz daha kapsamlı ve farklı bir yöntem deneyelim.
Yöntem sohbet olsun, konuk da bu sorunun cevabını vermiş ve hayatına içselleştirmiş biri olsun. Türk olsun, genç olsun. Şımarmamış ve gözü de dolar işaretinden çok güzellikleri görebilecek yetenekte olsun. Yaratıcılığı sadece projelerinde değil, hayatının her alanında kullanan biri olsun.
İşte böyle biri kim olabilir diye kendime sormamla cevabını bulmam eş zamanlı oldu.
O; İTÜ İşletme Mühendisliği okurken blog tutmaya başlayan ve bu (Türkçe ve İngilizce) blog sayesinde kendi vizyonunu bulan biri. Bir fikir avcısı. Birçok markaya danışmanlık veren, uluslararası yayınlarda yazıları yayınlanan bir trend gözlemcisi. Örneğin trend avcılarının en önemli network’ü sayılan Springspotters‘da tüm dünyada en fazla gözlemi yayınlanan kişi.
“Flickrpreneur” gibi pazarlama dünyasına hediye ettiği kavramlar var. Geçen sene yapılan Kariyer Net’in Fikir Yarışması birincisi, Lovemark Konferansı paralelinde yapılan “Türkiye Marka Aşklarını Arıyor” yarışma birincisi, Second Life Business Plan yarışması dünya ikincisi.
Google Earth üzerinde yarattığı farklı CV çalışması ile binlerce kişinin dikkatini çeken, şimdi de bu binleri milyonlara çekecek “Google Bize Logo Yapsana!” projesi ile gündeme gelen bir genç. Marmara Üniversitesi İşletme’de yüksek lisans yaparken, aynı zamanda 41 29 isimli dijital pazarlama ajansında yarı zamanlı çalışıyor. Yaşı 24.
Adı Özgür Alaz.
İki saati aşkın karşılıklı bir sohbetimiz oldu geçen gün. Bazıları sıkıştırmak amaçlı da olsa aklıma gelenleri sordum, o da tüm içtenliği ile cevapladı. Şimdi alın elinize kahvenizi, siz de katılın sohbete.
– Özgür, kimsin sen?
Fikir avcısı olarak tanımlıyorum kendimi. Dünyada yeni ne var, insanların neye ihtiyacı var, çevremi sürekli gözlemleyip bunlardan faydalı fikirler çıkarmaya çalışıyorum. Bu yüzden okuyorum, bol bol geziyorum, bol bol soru sorup merak ediyorum.
– Fikir avcılığı diye profesyonel bir iş var mı?
Evet. Danışmanlıktan veya filozofluktan biraz daha farklı, belki de ikisinin karışımı. Buna biraz da proje yönetimini katınca kendim için veya dünya için faydalı bir şeye dönüştürmek diyebiliriz.
– Kim para veriyor sana?
Şuanki modelde amacım öncelikle kendimi geliştirmek. Tunç, daha doğrusu bu benim bir eğlencem aslında. Ticari anlamda ise markaların trend’lerini izleyip ajanslarla çalışıyorum. Şirketler bunun için para veriyor çünkü fikir değerli onlar için de.
– Özgür, diğer bir söylemle sen ajanslara ve şirketlere fikir mi satıyorsun?
Yeni fikirler ve projeler. Onlara para kazandıracak yeni fikirler, yeni ürün veya servisler geliştirmelerine yardım ediyorum.
– Yaptığın, gerçek hayattan bir örnek verebilir misin? Fikri senin bulduğun, geliştirdiğin, daha sonra bir şirkete satıp hayata geçen bir örnek…
Bugüne kadar bunu daha çok ajanslar aracılığı ile yaptım. Youth Republic isimli ajansla 1.5 yıl çalıştım. Burada Turkcell, Cafe Crown, Pepsi, Nivea gibi bir çok markaya güzel işler yaptık. Ajans olduğu için daha çok reklam ve promosyona yönelik fikirlerdi bunlar. Youth Republic bu dönemde altı kat büyüdü. Şimdi de 41 29′da part-time benzer işler yapıyorum.
Fikir satıyor musun sorusuna ise cevabım ben şimdi Avea, Evyap ve yurtdışındaki bazı trend ajanslarına aylık trend raporları hazırlıyorum. Trendleri gözlemleyip bu markalar için ne yapılabilir, bunları sunuyorum. Trend gözleme, trend analistliği de bu zaten.
– Firmalara “senin müşterilerin yakında bunları sevecek, bunları isteyecek” demek midir bu? Ağırlıklı olarak internetten olup biteni izleyip markalara uyarlamak mı bu diğer bir deyişle?
Aslında dünyada bir yenilik patlaması var. Ve yenilikler sadece senin içinde bulunduğun sektörden gelmiyor. Standartları koyanlar farklı sektörlerden gelebilir, mesela mağazacılıkta Apple iyi bir örnek. Apple müşteri hizmetini “Genius Bar” isimli bir konsept’le sunuyor. Müşteri temsilcileri burada birer barmen gibi, müşterilerle sohbet ediyor, ikramlarda bulunuyor. Rahat bir atmosferde müşterilerini dinliyor ve çözüm üretiyor. Müşteri servisleri ön planda olan (bilgisayar veya gsm sektöründe olduğu gibi) firmalara ’siz de buna benzer hizmetler sunabilirsiniz’ tarzı raporlamalar yapıyorum.
– Dolayısıyla sen başkasının hayata geçirdiği bir fikri araştırıp buluyor ve sonra da uygun bir markaya uyarlıyorsun?
Doğru. Yeni fikir denen şey zaten birşeyle birşeyi bağlamak. Evet yurtdışında böyle bir konsept var, burada da böyle bir ihtiyaç var; o ikisini bağlayıp bize özgü yeni bir fikir, yeni bir servis veya yeni bir kampanya haline getirmek yaptığım.
– Mesela “Google Bize Logo Yapsana!” projenizin de bir benzeri yapılmış mıydı başka bir ülkede?
Hayır. Bunun için daha önceden bir ülkede kampanya yapılmamış, bu bir ilk. Google farklı ülkelerin özel günlerinde farklı logolar tasarlayıp bunu o ülkenin Google sayfasında yayınlıyor. Bunun için özel bir talepte bulunan bir ülke bildiğim kadarıyla daha önce yok.
– Peki bu güzel fikri Google’a bizzat gidip anlatmak yerine neden kendine taraftar bulma yöntemini seçtin. Onlar zaten fikri senden duyup harekete geçebilirlerdi?
Talep yaratmanın çok önemli olduğunu düşündük. Türkiye’de internet kullananların % 99′u Google kullanıyor, biz de kendimizi ‘Google Sever’ olarak nitelendiriyoruz. Fikrim geldi diyen herkes Google neden bizim için logo yapmıyorsun diyebilirdi.
Ancak “fikrim geldi” demekten “benim bir projem var” demeye ince bir çizgi var, o da harekete geçmek. Herkesin onlarca fikri var, bu belki başka kişilerin de daha önce aklına gelmiştir ancak uygulama, yani harekete geçmek çok önemli. Bir fikri (talep toplayacak şekilde) herkese yaydığınız zaman Google zaten bunu kendisi fark edecek.
Biz bunu yapmayıp onlara direkt gitseydik; bir; ulaşamayabilirsin, iki; seni dinlemeyebilirler, üç; biz bunu zaten düşünmüştük diyebilirler.
Ancak olaya ters yönden bakarsak, yani bir kişi yerine milyon kişinin aynı fikir için Google’a gittiğini düşünürsen şansın çok artıyor. Bu onların ister istemez öncelik listesine giriyor. Milyon kişiye ne kadar kayıtsız kalabilirsin?
– Dolayısıyla sen olayın biraz da hız kazanmasını istedin. Bu onların işleri arasında ufak bir proje olarak kalmasın, bu zaten şu aşamada onların değil senin projen. Dolayısı ile “ben onlara gidip sadece anlatmakla yetinemezdim, harekete geçmek, hızlanmak, biraz da insanların tepkisini görmek istedim” mi diyorsun?
Evet Tunç, aynen öyle.
– Biraz da heyecanını da yaşamak istiyorsun sanırım. Gidip onlara anlatmayı denesen ve bunda başarılı olsan, belki onlardan en fazla bir teşekkür veya bir plaket alacaktın. Fikir hayata geçseydi de; kendi arkadaşlarına “bu fikri esasında onlara ben verdim” demenin ötesinde sırtın sıvazlanmayacaktı, heyecanın da çok kısa ömürlü olacaktı. Oysa bu yöntemle hem taraftar topluyorsun, hem de çok sayıda kişiden takdir görüyorsun. Yaratıcılığın en büyük ödüllerinden biri de alkış alabilmek değil mi? Herşey para değil veya Google beni işe alsın diye bunu yapmıyorsun?
Tabii ki… Orada daha büyük bir resmi de düşündük esasında. Günümüz sıradan bir kişinin bile dünyayı harekete geçirebilmesi, milyon dolar kazanabilmesi, firmalara, hatta ülkere meydan okuyabilmesi dönemi.
Eğer bir milyon kişi bir araya gelebilirse Google, kendi hazırladığı logo dışında, sıradan bir kişinin, bir kullanıcısının hazırladığı logoyu anasayfasına taşıyabilir. Bizler de onların gözünde sonuçta sıradan kişileriz. Bakalım sıradan kişiler Google gibi bir deve meydan okuyabiliyor mu, bunu da görmek istedik.
– “Google Beni Dinleyecek Misin?” hikayesi ile Aaron Stanton’dan ilham aldın mı?
Yöntem olarak evet, bunu Fikir Atölyesi’nde okuduktan sonra, özellikle taraftar toplama ve teşekkür listesini hazırlama konularında Aaron’dan etkilendik. Bu aslında basit bir fikir ve neredeyse bedava. Biz dört arkadaş ve sadece bir domain parasına yaptık bunu ve üç gün içerinde 150 bin kişiye ulaştık.
Bu aynı zamanda viral marketing açısından da örnek bir çalışma. Tanıtım olarak msn listelerimize ve 2 blogumuza yazmak dışında bir şey yapmadık. Tanıtım hep bizi destekleyenlerden geldi, çünkü biz insan dokunuşu sağladık, onları teşekkür listemizle katılımcı olarak aldık.
Bunun dışında büyük, heyecan veren hedefler koyduk ve bunları şeffaf olarak paylaştık. 1 milyon ziyaretçi, 10 bin yorum, YouTube video’muzun 100 bin kere izlenmesi, gazete ve televizyonlarda haber olmak gibi büyük hedefler insanları da heyecanlandırıyor. Sonuçları da yine güncel olarak şeffafca paylaşıyoruz.
Yüzlerce de logo geliyor. Tüm Türkiye’yi ilgilendiren (siyasi olanlar hariç) logoları da yayınlıyoruz. Başarının geldiğini şimdiden görüyoruz ve bunun da katlanarak devam edeceğini düşünüyoruz.
Fikir Atölyesi’nde bana gelen mail’lerin büyük bir çoğunluğu işte bu soruyu soruyor. Şimdiye kadar farklı yazılarda bu konuyu ele almış olsak da, bu kez dilerseniz daha kapsamlı ve farklı bir yöntem deneyelim.
Yöntem sohbet olsun, konuk da bu sorunun cevabını vermiş ve hayatına içselleştirmiş biri olsun. Türk olsun, genç olsun. Şımarmamış ve gözü de dolar işaretinden çok güzellikleri görebilecek yetenekte olsun. Yaratıcılığı sadece projelerinde değil, hayatının her alanında kullanan biri olsun.
İşte böyle biri kim olabilir diye kendime sormamla cevabını bulmam eş zamanlı oldu.
O; İTÜ İşletme Mühendisliği okurken blog tutmaya başlayan ve bu (Türkçe ve İngilizce) blog sayesinde kendi vizyonunu bulan biri. Bir fikir avcısı. Birçok markaya danışmanlık veren, uluslararası yayınlarda yazıları yayınlanan bir trend gözlemcisi. Örneğin trend avcılarının en önemli network’ü sayılan Springspotters‘da tüm dünyada en fazla gözlemi yayınlanan kişi.
“Flickrpreneur” gibi pazarlama dünyasına hediye ettiği kavramlar var. Geçen sene yapılan Kariyer Net’in Fikir Yarışması birincisi, Lovemark Konferansı paralelinde yapılan “Türkiye Marka Aşklarını Arıyor” yarışma birincisi, Second Life Business Plan yarışması dünya ikincisi.
Google Earth üzerinde yarattığı farklı CV çalışması ile binlerce kişinin dikkatini çeken, şimdi de bu binleri milyonlara çekecek “Google Bize Logo Yapsana!” projesi ile gündeme gelen bir genç. Marmara Üniversitesi İşletme’de yüksek lisans yaparken, aynı zamanda 41 29 isimli dijital pazarlama ajansında yarı zamanlı çalışıyor. Yaşı 24.
Adı Özgür Alaz.
İki saati aşkın karşılıklı bir sohbetimiz oldu geçen gün. Bazıları sıkıştırmak amaçlı da olsa aklıma gelenleri sordum, o da tüm içtenliği ile cevapladı. Şimdi alın elinize kahvenizi, siz de katılın sohbete.
– Özgür, kimsin sen?
Fikir avcısı olarak tanımlıyorum kendimi. Dünyada yeni ne var, insanların neye ihtiyacı var, çevremi sürekli gözlemleyip bunlardan faydalı fikirler çıkarmaya çalışıyorum. Bu yüzden okuyorum, bol bol geziyorum, bol bol soru sorup merak ediyorum.
– Fikir avcılığı diye profesyonel bir iş var mı?
Evet. Danışmanlıktan veya filozofluktan biraz daha farklı, belki de ikisinin karışımı. Buna biraz da proje yönetimini katınca kendim için veya dünya için faydalı bir şeye dönüştürmek diyebiliriz.
– Kim para veriyor sana?
Şuanki modelde amacım öncelikle kendimi geliştirmek. Tunç, daha doğrusu bu benim bir eğlencem aslında. Ticari anlamda ise markaların trend’lerini izleyip ajanslarla çalışıyorum. Şirketler bunun için para veriyor çünkü fikir değerli onlar için de.
– Özgür, diğer bir söylemle sen ajanslara ve şirketlere fikir mi satıyorsun?
Yeni fikirler ve projeler. Onlara para kazandıracak yeni fikirler, yeni ürün veya servisler geliştirmelerine yardım ediyorum.
– Yaptığın, gerçek hayattan bir örnek verebilir misin? Fikri senin bulduğun, geliştirdiğin, daha sonra bir şirkete satıp hayata geçen bir örnek…
Bugüne kadar bunu daha çok ajanslar aracılığı ile yaptım. Youth Republic isimli ajansla 1.5 yıl çalıştım. Burada Turkcell, Cafe Crown, Pepsi, Nivea gibi bir çok markaya güzel işler yaptık. Ajans olduğu için daha çok reklam ve promosyona yönelik fikirlerdi bunlar. Youth Republic bu dönemde altı kat büyüdü. Şimdi de 41 29′da part-time benzer işler yapıyorum.
Fikir satıyor musun sorusuna ise cevabım ben şimdi Avea, Evyap ve yurtdışındaki bazı trend ajanslarına aylık trend raporları hazırlıyorum. Trendleri gözlemleyip bu markalar için ne yapılabilir, bunları sunuyorum. Trend gözleme, trend analistliği de bu zaten.
– Firmalara “senin müşterilerin yakında bunları sevecek, bunları isteyecek” demek midir bu? Ağırlıklı olarak internetten olup biteni izleyip markalara uyarlamak mı bu diğer bir deyişle?
Aslında dünyada bir yenilik patlaması var. Ve yenilikler sadece senin içinde bulunduğun sektörden gelmiyor. Standartları koyanlar farklı sektörlerden gelebilir, mesela mağazacılıkta Apple iyi bir örnek. Apple müşteri hizmetini “Genius Bar” isimli bir konsept’le sunuyor. Müşteri temsilcileri burada birer barmen gibi, müşterilerle sohbet ediyor, ikramlarda bulunuyor. Rahat bir atmosferde müşterilerini dinliyor ve çözüm üretiyor. Müşteri servisleri ön planda olan (bilgisayar veya gsm sektöründe olduğu gibi) firmalara ’siz de buna benzer hizmetler sunabilirsiniz’ tarzı raporlamalar yapıyorum.
– Dolayısıyla sen başkasının hayata geçirdiği bir fikri araştırıp buluyor ve sonra da uygun bir markaya uyarlıyorsun?
Doğru. Yeni fikir denen şey zaten birşeyle birşeyi bağlamak. Evet yurtdışında böyle bir konsept var, burada da böyle bir ihtiyaç var; o ikisini bağlayıp bize özgü yeni bir fikir, yeni bir servis veya yeni bir kampanya haline getirmek yaptığım.
– Mesela “Google Bize Logo Yapsana!” projenizin de bir benzeri yapılmış mıydı başka bir ülkede?
Hayır. Bunun için daha önceden bir ülkede kampanya yapılmamış, bu bir ilk. Google farklı ülkelerin özel günlerinde farklı logolar tasarlayıp bunu o ülkenin Google sayfasında yayınlıyor. Bunun için özel bir talepte bulunan bir ülke bildiğim kadarıyla daha önce yok.
– Peki bu güzel fikri Google’a bizzat gidip anlatmak yerine neden kendine taraftar bulma yöntemini seçtin. Onlar zaten fikri senden duyup harekete geçebilirlerdi?
Talep yaratmanın çok önemli olduğunu düşündük. Türkiye’de internet kullananların % 99′u Google kullanıyor, biz de kendimizi ‘Google Sever’ olarak nitelendiriyoruz. Fikrim geldi diyen herkes Google neden bizim için logo yapmıyorsun diyebilirdi.
Ancak “fikrim geldi” demekten “benim bir projem var” demeye ince bir çizgi var, o da harekete geçmek. Herkesin onlarca fikri var, bu belki başka kişilerin de daha önce aklına gelmiştir ancak uygulama, yani harekete geçmek çok önemli. Bir fikri (talep toplayacak şekilde) herkese yaydığınız zaman Google zaten bunu kendisi fark edecek.
Biz bunu yapmayıp onlara direkt gitseydik; bir; ulaşamayabilirsin, iki; seni dinlemeyebilirler, üç; biz bunu zaten düşünmüştük diyebilirler.
Ancak olaya ters yönden bakarsak, yani bir kişi yerine milyon kişinin aynı fikir için Google’a gittiğini düşünürsen şansın çok artıyor. Bu onların ister istemez öncelik listesine giriyor. Milyon kişiye ne kadar kayıtsız kalabilirsin?
– Dolayısıyla sen olayın biraz da hız kazanmasını istedin. Bu onların işleri arasında ufak bir proje olarak kalmasın, bu zaten şu aşamada onların değil senin projen. Dolayısı ile “ben onlara gidip sadece anlatmakla yetinemezdim, harekete geçmek, hızlanmak, biraz da insanların tepkisini görmek istedim” mi diyorsun?
Evet Tunç, aynen öyle.
– Biraz da heyecanını da yaşamak istiyorsun sanırım. Gidip onlara anlatmayı denesen ve bunda başarılı olsan, belki onlardan en fazla bir teşekkür veya bir plaket alacaktın. Fikir hayata geçseydi de; kendi arkadaşlarına “bu fikri esasında onlara ben verdim” demenin ötesinde sırtın sıvazlanmayacaktı, heyecanın da çok kısa ömürlü olacaktı. Oysa bu yöntemle hem taraftar topluyorsun, hem de çok sayıda kişiden takdir görüyorsun. Yaratıcılığın en büyük ödüllerinden biri de alkış alabilmek değil mi? Herşey para değil veya Google beni işe alsın diye bunu yapmıyorsun?
Tabii ki… Orada daha büyük bir resmi de düşündük esasında. Günümüz sıradan bir kişinin bile dünyayı harekete geçirebilmesi, milyon dolar kazanabilmesi, firmalara, hatta ülkere meydan okuyabilmesi dönemi.
Eğer bir milyon kişi bir araya gelebilirse Google, kendi hazırladığı logo dışında, sıradan bir kişinin, bir kullanıcısının hazırladığı logoyu anasayfasına taşıyabilir. Bizler de onların gözünde sonuçta sıradan kişileriz. Bakalım sıradan kişiler Google gibi bir deve meydan okuyabiliyor mu, bunu da görmek istedik.
– “Google Beni Dinleyecek Misin?” hikayesi ile Aaron Stanton’dan ilham aldın mı?
Yöntem olarak evet, bunu Fikir Atölyesi’nde okuduktan sonra, özellikle taraftar toplama ve teşekkür listesini hazırlama konularında Aaron’dan etkilendik. Bu aslında basit bir fikir ve neredeyse bedava. Biz dört arkadaş ve sadece bir domain parasına yaptık bunu ve üç gün içerinde 150 bin kişiye ulaştık.
Bu aynı zamanda viral marketing açısından da örnek bir çalışma. Tanıtım olarak msn listelerimize ve 2 blogumuza yazmak dışında bir şey yapmadık. Tanıtım hep bizi destekleyenlerden geldi, çünkü biz insan dokunuşu sağladık, onları teşekkür listemizle katılımcı olarak aldık.
Bunun dışında büyük, heyecan veren hedefler koyduk ve bunları şeffaf olarak paylaştık. 1 milyon ziyaretçi, 10 bin yorum, YouTube video’muzun 100 bin kere izlenmesi, gazete ve televizyonlarda haber olmak gibi büyük hedefler insanları da heyecanlandırıyor. Sonuçları da yine güncel olarak şeffafca paylaşıyoruz.
Yüzlerce de logo geliyor. Tüm Türkiye’yi ilgilendiren (siyasi olanlar hariç) logoları da yayınlıyoruz. Başarının geldiğini şimdiden görüyoruz ve bunun da katlanarak devam edeceğini düşünüyoruz.