Sıkıntı
Bazen boşluğa düştüğünüz zamanlarda hayat ne kadar da sıradan gelir öyle değil mi? Yaptığınız ya da yapmak zorunda olduklarınızdan tiksinme duymaya başlarsınız. Ya bu sizin hayatınız değildir ya da rolünüz kişiliğinize göre belirlenmemiştir. Ama oynamıyorum diye kaçma şansınız gerçekten var mı?
Sıkılsanız da oyunu sonuna kadar devam ettirmek zorundasınız. Ruhunuzun sizden alınmasını bilerek yaşamaya da alışmalısınız. İsterseniz siz ben farklısını yapacağım diyebilirsiniz. Beklide gerçekten yapabilirsiniz. Kimin umurunda, sizden başka.
Saatler, günler, haftalar, aylar, yıllar bunları tüketince ne olduğunu düşündünüz mü hiç? Koskoca bir pişmanlık. Keşkeler ve iç çekmeler. Tüm bunları şimdiden tahmin edipte hiçbir şey yapmamak daha acı vericimi geliyor size de. Belki korkuyorsunuzdur kendinizden ama haberiniz olmadan. Kimseye söylemeden, bilmeden.
Çocuk sorar hocasına yaprakları sallanan ağaca bakarak “yapraklar kendiliğinden mi sallanır yoksa onları sallayan rüzgar mıdır?”. Hocası cevap vermez hikayenin sonunda kendi öğrenmesi için. En acı tarafı da bazı şeyleri kendimizin öğrenmesi değil midir?