Okuduğumuz Kitaplardan En Beğendiğimiz bölümler...

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan emine38
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

"Niye yasak kitapları saklıyorsun ki?"diye haykırdım hışımla içim burkularak..."Niye Jond Dee için burada kitap saklayacakmışsın ki?"

Yüzü kibarlığını bozmadı..."Çünkü bir ülke kargaşa içinde olduğunda bütün kitaplar yasaklanıverir...Köşe başlarında darağaçaları kurulur,okunması yasak olan şeylerin listesi asılır..
Bunların hepsi her daim bir arada yürür...
Jon Dee,Lord Robert,hatta Daniel ve sen bile,evladım bilğiye adım atmış insanlarsınız ve aniden kanunlara karşı gelenlerin arasında yeralırsınız...
Bizi okumakdan alıkoyabilmek için bütün el yazmalarını yakmak zorunda kalacaklar...Ama kafamızda yasak düşüncelerin varlığını engellemek için kellemizi uçurmak zorundalar."
-Bu doğru değil!
-"Doğru yada yanlış diye bir şey yok," dedi.."Sadece kazanamyı sevenlerle kaybetmeyi sevenler vadır."



Kraliçenin Soytarısı /  Phılıppa GREGORY..
 
ilişkimizin hastalandığına,mikrop kaptığına,iyileşme ihtimalinin de çok az olduğuna inanıyorum artık..
en kıymetli varlığımızda bu hastalık oldu.

Ahmet Altan/ En Uzun Gece
 


Erdal,sabah ezanından yatsıya kadar öğrürüp duruyordu bir köşede...Durup dururken ağzından bir şeyler tükürmeye başlıyordu...
"-Ne yedinde tükürürsün oğul?" diye soruyordu git gide gözünün önünde eriyen oğluna bulamadığı çaresiz gözleler bakarken anası...
"-Dürümü pişirmeden mi attın ağzına yoksa?"
"-Yok ana."
"-Ne tükürüyorsun öyleyse,aşeren karılar gibi?"

Yanıtlamıyordu oğlu..."Ana,mayına çarptığımızda Ömer üstümde parçalandı ya,etleri ağzıma doluşmuştu..O gün bü gündür onun kanlı parçalarını tükürür dururum," diyemiyordu anasına... :-[

Ayşe KULİN/ Köprü
 
Aşk Rüzgarın Söylediği Bir Şarkıdır (Önsöz den)


...Rüzgar, sonbaharda hep aynı şarkıyı söyler. pencerenin camlarında gezinen titreyiş, kasımpatlarının gövdelerini okşayan fısıltı, karanlıkta gümüşi yaralar açan çığlık, yağmuru hızlandıran deli ıslık, yüzümüzde patlayan haykırış, denizi ürperten mırıltı, kaç renk, kaç çeşit, kaç ton sesi varsa, rüzgar sonbaharda hep aynı şarkıyı söyler.

Buna şarkı demek de doğru değildir; çoğu zaman bir ağıttır. Güzelin kısacık ömrüne, gidenin çekiciliğine, sevgilinin hayaline yakılmış bir ağıt. Her yıl tekrarlanmasına ragmen yıpranmamış, dipdiri kalmış, hüznünü zerrece yitirmemiş bir ağıt...

..... Rüzgar çiçekleri sevmez.. Onlara dokunmayı onlarla sevişmeyi doyurucu bulmaz. Rüzgar yaprakları sever. Dünya kurulalı beri bu sevdadan vazgeçmediğine göre de çektikleri ona yetmemiş, bu aşk onu doyurmamıştır. Bu her zaman dile getirilmese da böyle bilinir. Rüzgarın sevgisini göstermesi için yapraklara ihtiyacı vardır. Sadece sevgisini göstermek için mi? Şiddetini, acımasızlığını, öfkesini göstermek içinde... Zavallı yapraklar bu delişmen aşıgın her halini, hiç seslerini çıkarmadan vefakar bir sevgili gibi çeker..

...Yapraklar, rüzgarın ezgisini duymadan dökülmezler, hava ne kadar soğuk olursa olsun, yağmur ne kadar şiddetli yağarsa yağsın, onların tutundukları dallardan kopmaları için rüzgarın şarkısını duymaları gerekir. Tuhaf bir paradokstur yasanan. Rüzgar yaprakların dökülecegini bildiği için sarkısına başlamıştır. Yapraklarsa döküleceklerinden habersiz, rüzgarın ağıda benzer ağıdını duyunca dayanamayıp bırakmıslardır kendilerini asagıya.

...Rüzgar elinden gelse tükürüp atacaktır dilinden bu acılı sarkıyı, çekip gidecektir buralardan. Ama bunu bu güne kadar basaramamıstır, bundan sonra basaracagı kuskuludur.

...Bir an sadece bir an umutlanır rüzgar. Ağıdı bırakır, damarlarında gizlenen çürümeye ragmen güzelliğini koruyan yerdeki yaprakları canlandırmak ister. Bütün bedeniyle dokunur yapraklara, bu dokunus öyle yumusak, öyle kırık dökük, öyle çaresizdirki agaclarda kalan yaprakların aklının çeler, onlarda kaldırıp atarlar kendilerini rüzgarın kollarına. Artık nemli topragın üzerinde ölümcül bir dans baslamıstır. Tan doğumundan öğle ortasına, ikindiden aksam alacasına, gece karanlıgına, son yaprak dökülene kadar sürecektir bu dans.

...Düsen mutlu düşer, ne de olsa son nefesini sevdiğinin kollarında vermiştir. Yaşayana ise çıldırmak kalır. Yapraklarını koruyamadıları için ağaçları kökünden söker, duyarsız sokaklarda naralar atarak dev binalara saldırır. Takatı tükeninceye kadar kendini granit dağlara, buzdan denizlere, sisli ovalara, derin göllere çarpar. Sonra... sonra birden rüzgarın içi bosalır, solugu kesilir, gökyüzü ile topragın arasında öylece durur. Ne yapraklara dokunacak gücü kalır, ne şarkısını sürdürecek inadı. Rüzgar, tıpkı bir insan gibi aniden ölüverir..



Ahmet ÜMİT / Aşk köpekliktir....
 
"Yahu Numan kadınları kendine nasıl bağlıyorsun?" diye sordum..
Keçi sakalının kırçıl tüylerini keyifle okşayarak,"Ben matematikçiyim oğlum" dedi..."Kadınlar çözülmesi gereken bir problem olarak ele alırım..Her problem farklı bir yaklaşım  gerektirir...Ben onlara farklı yaklaşırım...Mesleğimi kötü yaptığım da söylenemez..
Yani senin anlayacağın,yeryüzünde Numan kardeşinin çözemeyeceği kadın yoktur..."

Kadınlar üzerindeki etkisinden o kadar emindi ki sözlerinde en ufak bir kararsızlık yoktu...
Söylediklerine tamamen inanıyordu,sadece o mu,bende inanıyordum..Çünkü onca yıllık yaşamında bir kere bile kadınlar tarafından reddedildigini görmemiştim..Onun çözemeyecegi problem,elde edemeyeceği kadın yoktu...Bu nedenle yaşamının en bürük hatasını  yaptı,probleme sahip olmak istedi..

Ama yanılıyordum,Numan da yanılıyordu..onunda çözemeyeceği biri vardı..Adı Müge'ydi..


Ahmet ÜMİT /"Aşk köpekliktir" kitabından...
 


Bazen soruyorum kendime:Neden bu örtülü yazıyla tutuyorum bu günlüğü,kimsenin hiç bir zaman onu okumayacağımı bildiğime göre?Üstelik kimsenin onu okumasını temenni etmediğime göre?Çünkü bu düşüncelerimi hemde anılarımı netleştirmeye yarıyor bu günlük,onları yol arkadaşıma açarak kendimi ihanet etmeme gerek bırakmadan..

Başkaları konuştukları gibi yazarlar,ben sustuğum gibi yazıyorum...


Amin Maalouf / Yüzüncü ad
 
"Aşk içinde yanarken edindiğim kanatlarla,
Uçup gideceğim ışığa doğru,
Hiçbir gözün bakamadığı."
                                  Gustav Mahler.
                                    Bağdat'ta Ölüm Hallac-ı Mansur
Orjinal isim: Tod in Bagadad oder Leben und Sterben des al-Halladsch
Wolfgang Günter Lerch
 


"Askerlerim hemen geri dönmeliler!" Diye haykırdı Elizabeth...
"Geri dönemezler,Majesteleri," dedi Cecil...
"Geri dönmek zorundalar,kaderimizde İskoçyayı kaybetmekde varmış," dedi.."Şimdi herkes gencecik askerleri ölüme gönderen bir katil oldugumu söyleyecek..."
"Savaş her zaman ölüm demektir," dedi Cecil dümdüz bir sesle..Bunu en başından beri biliyorduk.."
Cecil söylediklerinin Elizabeth için bir anlam ifade edemeyecegini sonradan anladı...Bu,tutkulu olduğu kadar korku dolu genç kadın hayatı boyunca tek bir  savaş meydana dahi görmemişti ki...Bir damla su için yalvaran yaralı askerlerin arasında dolaşmış mışmıydı hiç?Elizabrth gibi bir kadın,bir erkeğin neleri göğüs gerdiğini bilmeyeceği gibi,ondan bir kralın nelere göğüs gerdiğini bilemeyeceği gibi,ondan bir kralın istikrarı ve iradesiyle davranması da beklenemezdi...
"Bir kral kadar cesur olmalısınız," dedi Kraliçe'ye kararlı bir şekilde..."Özellikle de şimdi,kaybetmekden korktugunuzu biliyorum ama unutmayın ki,"savaşta kazanan taraf kendine en çok güvenen taraftır."

Philippa Gregory - Bakirenin aşığı
 


"Hayattan öğrendiğim bir şey var.Her yerde kötülük çok kuvvetli ve zor yeniliyor.iyilik daha zayıf kalıyor."

"Kaygılanma," dedim,"var gücümüzle mücadele edeceğiz.Bu adada kötülük egemen olmayacak."
Bana bakan ela gözlerinde,dediklerime inanmadığına dair bir işaret görmedim.Bunun üzerine biraz daha ısrar etme gereğini duydum,çünkü onu üzüntülü görmeye hiç katlanamıyordum.Kumral şaçlarını okşayarak"sevgilim" dedim,"belki de haklısın;belki değil,yüzde yüz haklısın.Dünyada kötülük daha örgütlü ve daha planlı.İyiliğin içinde zaten bir saflık var.Bu yüzden dünyanın her yerinde kötülük saflığı yeniyor."



Son Ada/ Zülfü LİVANELİ

 
^^Sana hiçbi zaman gülbahçesi vadetmedim ben!hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim ve hiçbir zaman huzur ya da mutlulukta vadetmedim.Sana ancak bütün bunlarla savaşma özgürlüğüne  kavuşmanda yardımcı olabilirim.Sana sunduğum tek gerçeklik savaşım! ve sağlıklı olmak gücünün yettiği kadarıyla,bu savaşımı kabul etmemekte özgür olmak demektir.Ben yalan şeyler vadetmedim hiç.Kusursuz güllük gülistanlık bi dünya masalı koca bir yalandır . . . üstelik böyle bir dünya çok can sıkıcı bir yer olur!^^

Joanne Grennberg'in Sana gül bahçesi vadetmedim kitabından.
 
" Hiç unutmam sanıyor insan...
Ve üstelik bin kez yaşasa da benzer karanlığı, bir daha olmaz sansa da oluyor işte.
  Geçenlerde bir akşam, bir yemek masasın da, yemeğin sonunda, kahveler içilirken artık " unutuyor insan" demek istdim...
Bir fark ettim ki unuttuğumu bile unutmuşum...
Nasıl bir silindir bu üzerimizden geçen?
Nasıl bir dar alandır insan kalbi sadece en unutulmazı içine alan?
Neyi unutmak zor geliyor insana?
...... "


                                                                                                Evlerin Işıkları Bir Bir Yanarken / İclal Aydın
 
Hayatı boyunca hiç kaybetmeyen tek adamım ben.
Bir ölümsüz gibi yaşamayı başardığımı düşünüyorum ve öleceğime hiç inanmıyorum ; ama olur da
bir gün ölürsem , benden bahsederken sakın "Hayatını Kaybetti." diye bir ifade kullanmayın ;
çünkü ben ölmüşsem asla hayatı kaybetmemişimdir
Ben ölmüşsem mutlaka ölümü kazanmışımdır.

Kash Barkudza
Naravenya Cumhuriyeti
Devlet Başkanı

SADECE BAŞBAKAN OKUSUN /// Erdal DEMİRKIRAN
 
İlk okuduğum kitap dedemin sıkı eğitiminden geçmiş olduğum için terminoloji idi ve bana yabancı degildi...

İlk okuduğum bölüm kader kavramıyla ilgiliydi...Eğer insanoğlunun kaderi alnına yazılmışsa,uğraşmasına ne gerek vardı sorusu soruluyordu...O zaman insanoğlunun işlediği günahın da,sevabın da sorumluluğu Allah'a ait değil miydi? Bu soru beni müthiş ilgilendirmişti...Çünkü hem varaşçuluk felsefesinin temel sorusuydu,hem de Balzac aynı soruyu öğretmenine sormuştu...

Said-Nursi adlı yazarın yorumu ve cavabı ilginçdi:Ay tutulmasına örnek gösteriyordu...İnsanlar Ay'ın hangi tarih ve saatinde tutulacağını bilirdi ama bu bilgi,insanların ay tutulmasına neden neden olduğu anlamına gelmezdi...Ay,kendi kuralları ve tabi olduğu disiplin gereğince tutulurdu,biz sadece bunu önceden bilirdik...Kader de aynı biçimdeydi...Tanrı katında önceden bilinirdi...Alın yazısı denilen şey buydu....



Zülfü LİVANELİ / Sevdalım Hayat.
 

Bir sabah toplantımıza orta yaşlı,esmer bir adam katıldı...Bu Bulgaristan'dan gelen Bilal ŞEN idi...Bilal,ünüversitede Marksizmin teorisini öğrenmişti..Bize katkısı bu yönde oldu..
Diyalektik materyalizmi anlattı:
"Hiç bir şey yekpare,simsiyah olmaz...orada muhakkak  bir beyaz nokta vardır...Hiçbir şey pespembe olamaz,orada bir karanlık nokta vardır...Bir toplumun içerisinde çelişkiler vardır ve daima çelişkiler olur." Bütün bunlarla bize,tek yönlü görüşün yanlış olduğunu,daima karşı görüşlere de yer vermek gerektiğini anlatıyordu..

Nazım HİKMET ile serteller....Yıldız SERTEL
 
gkcv' Alıntı:
İnsanın kendi dünyasına bakmak istemediği zamanlar bahaneler bulması dünyanın en kolay şeyidir. Dıştan bir suçlu her zaman vardı. Suçun -ya da daha iyisi sorumluluğun- yalnızca bize ait olduğunu kabullenmek çok cesaret ister. Gene de sana söylemiş olduğum gibi, ilerleyebilmek için tek yol budur. Eğer yaşam bir yolsa her zaman yokuş yukarı giden bir yoldur.

Yüreğinin götürdüğü yere git- Susanna Tamaro
Ben de Susanna Tamaro'nun "Büyülü Çember adlı kitabını okudum.
 
yalnızım..!bunca acı,tek bir söze nasıl sığabiliyordu...
                                                    cezmi ersöz(şizofren aşka mektup)
 

"Dilin yetersiz kaldığı bir öte boyut var..Aşkın sahasına adım atınca,kelimelere gerek kalmaz Kimyacım"...
"Keşke  bir gün ben de aşkın sahasına ulaşsam" Deyiverdim...Ağzımdan çıkanı kulaklarım işitince kıpkırmızı oldum..Teleşla düzeltmeye çalıştım.."Yani mecazi aşkın! ilahi aşkın! Kuran'ı daha derinden okumak için..."

Şems güldüğünü görmeyeyim diye başını çevirdi...Şayet mayanda varsa eminim orayada varırsın,akıntıya balıklama dalar;su olur;ırmak olur,çağıl çağıl akarsın..."

"Ne demek mayanda varsa?" Diye sordum..."Kaderinde varsa mı demek istiyorsun?"

"Öyle de denilebilir" dedi Şems kafasını sallayarak...

"Ben bu kader meselesini anlamıyorum" dedim..Halbuki söylemek istediğim şey başkaydı:"Benim kaderimde sen  var mısın acaba? diye sormak isterdim ona..."Şayet yoksan bileyim...Boş yere senin hakkında hayaller kurmayayım..."

"Kaderin ne olduğunu anlatamam" dedi Şems.."Ama ne olmadığını anlatabilirim..

Kader,hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir..Bu sebebden,"ne yapalım kaderimiz böyle" deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir...Kader yolun tamamını değil,sadece yol ayrımlarını verir...Güzerğah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir...Öyleyse ne hayatın hakimisin,ne hayat karşısında çaresizsin.."



Elif ŞAFAK / AŞK
 
Geri
Üst