Okuduğumuz Kitaplardan En Beğendiğimiz bölümler...

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan emine38
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
"Gerçekten de  , kahraman büyük insandır ; şimşektir. Ancak Halk kitleleri de balçık yığını ya da kuru ot tınazları değildir.
Onlar şimşeği meydana getiren bulutlardır. Bulut elektrik yüklüyse  , şimşek çakar. Eğer bulutta elektirk yoksa şimşek hiç çakmaz...
Bulut sadece su buharlarının yoğunlaşmış hali olarak kalır. Halk da böyledir: Eğer içinde büyüklük ve kahramanlık varsa , halkın arasından büyük insanlar, kahramanlar çıkar. Eğer halk kitleleri soğuk ve rutubetli bir buhar yığını ise, hiç bir güç ondan şimşek çıkaramaz.

Beyaz zambaklar ülkesi  (Grigory Petrov)
 
"Rehber,timsah derisi ayakkabılarıyla,dehşetli,tipik bir İtalyan.Bizi Roma'da küçük bir çeşmeye götürdü.
"Bu çeşmenin suyu,bütün İtalya'daki,en tatlı sudur." dedi içtik.Fena değil, hafif bir suydu.Birden aklıma geldi ve sordum :
"Neden en tatlı su bu? "  "Çünkü ben bu mahallede doğdum" " .... :)


                                                                                Fuji Dağı'yla Konuştum kitabından alıntı.
 
Şehirlerin değişmesiyle birlikte değişir insan fikrini daha yakın buldu kendine...Kimi zaman insan,yetişemez şehirlerin değişimine ...Alıp başını giderler,her gün görüp alıştığın bir yerin,günün birinde aniden başka bir biçime girdiğini görürsün...Gözün kolay alışmaz yeni duruma,mantığın yeniyi reddeder çoğu zaman,eskiyi ararsın...Ararsında boşuna bir çaba,bir süre sonra o değişime ayak uydurur,olan biten her şeyi kanıksarsın...



ancak umut yoksulun ekmeğiydi...umudunu yitirmeyecekti...en lezzetli ilik,en sert kemikteydi....




Yılmaz ERDOGAN...yılmaz (portresinden)
 
"Biz hayatatn şikayet etmeye alışmışız.
Erkekler asık suratla dolaşmanın karizma olduğunu sanıyorlar. Kızlar sanki bize küsmüş gibi, yüzlerine bir sinek çarpsa bin parçaya bölünecek şekilde dolaşmayı hava olarak algılıyor. Özellikle biraz güzel bir kızın birilerini her an dövecekmiş gibi dolaşması lazım nedense.
Galiba sürekli olarak, "Aman kızım fazla gülme, yılışık olma, sırıtma, sonra seni hafif kadın sanırlar." sözleriyle büyüdüklerinden olacak...
Bir tatil köyünde plajda oturan insanlara bakın, ne demek istediğimi anlarsınız. Sanki bütün bu insanlar buraya güzel bir şey yapmaya gelmemişler de toplama kampına zorla konulmuş ve ne zaman ölüme gideceği belli olmayan tutsaklar...
Tanımadıklarına neredeyse dövecekmiş gibi bakmalarıda bir yana, birbirlerinmden nefret edermiş gibi bir halleri var. Birbirlerine davranışları, konuşmaları, seslenişleri hep kavga eder gibi.
Şık bir lokantada başbaşa yemeğe gelmiş çiftler görüyorum. Yüzler düşmüş, homur homur konuşan bir adam, önüne bakan bir genç kız...
İşyerlerinde bütün gün yanyana masalarda oturanlarında farkı yok.
Çalışma hayatım boyunca işyerinde eğlenilmiyorsa verimli olunmadığına inandım.
Gülümseyerek yaptıramayacağımız şey yokken biz kavga eder gibi konuşarak, birbirimize terslenerek, homurdanarak iş yaptırmaya çalışıyoruz.
Kimi zaman hiç tanımadığı halde gülerek selam veren birini ya da yeni tanıştığı anda bile pozitif bir hava yaratan insanları gördüğümde şaşırıyorum.
Herhangi birşeyi yaparken ya da çalışırken o andan zevk almayı öğrenmek galiba hayatta çok öenmli bir şeyi öğrenmek anlamına geliyor.
Bu aslında bir şeyi yaparken hakkını vermeyi de beraberinde getiriyor.
Yani hiç bir şeyi laf olsun diye yapmamak.
Böylece yaptığımız işten keyif almayı, o işi ve o iş için harcanan zamanı hayattan silinen, geçiştirilmiş zaman dilimi olarak değil de hayatımıza katkı olarak görmeyi de öğrenebiliriz."


Kürşat BAŞAR / Çok Güldük Ağlamayalım
 
Sen duyduklarına inanıyorsun...
Söylenmeyene inan,çüki insanın sessizliği,
sözcüklerinden daha yakındır gerçeğe...

(...Halil CİBRAN,iNSANOĞLU İSA...)
 
Kürbat BAŞAR'ın bütün kitapları evde mevcud ama,daha okuma sırası gelmedi...kızım Kürşat BAŞAR'ı çok sever,müjdeyi vereyim bu kitabı bizde mevcud değil alsın okusun..
her ne kadar gülümsememizi atsakda içimize( asıl gülümseme gözlerimizde)  :)

Kısacık gülümseyici not: Bu yaz Antalya gezisinde,hiç plaja giderken ailesek,hiç tanımadığımız birinin bize gülümseyerek selam verişi geldi aklıma,yukarda geçen sözü okuyunca..:) demek her gülümseyişde bir anlam aranmıyormuş...desemde,kendi adıma bunu yapabilirmiyim derseniz yapamam heralde..Düşüneyim bir,plaja dogru gidiyorum,karşıdan ailesi ile gelen 5 kişilk bir gurup ve ben yanalrından geçerken,gülümseyerek merhaba diyorum...Ne düşünür acaba eşi:) kavga çıkarmı sonra bu kimdi,neden gülümseyerek selam verdi diye.. :) Bazen gülümsemelerimizi kendimize saklamalıyız..tabi bu iş ortamalrında asık suratla gezen,sokakda yanından geçerken yokmuşun gibi davranan insanalr gibi olmamak şartı ile,somurtmadan,gülümse :)
 
Beş kişilik bir aileden yalnızca aile babasına gülümsersen vahim bir durum olabilir ama beşine birden gülümseme denenebilir pericim...
dedikten sonra bu kitabı mutlaka okuyun, çok seveceksiniz diyorum.
 
" İlk tanışmalarında, Ryuta ve Çisato adına,Çisato ,anneme origami sanatıyla yapılmış küçük kağıttan bir kuş hediye etti.Annem kutuyu açıp baktığında bana doğru onların anlayamayacağı bir şekilde konuşarak," Japonya'dan bana kağıt mı getirmişler ? " diye espri yaptı."Bende senin gibi düşünüyordum anne ,ancak sonra karşılık vermek esastır.Eğer pahalı bir hediye verilirse,belki karşı taraf da bize bu türden hediye vermek zorunda kalabilir.Onları zor durumda bırakmayalım,diye düşünürler.Ben bunu sonradan öğrendim." ,dedim."



                                                                  Fuji Dağı'yla Konuştum kitabından alıntı.

 
Sevgi,verdiğiniz cömertlikle size geri dönen bir duygu degildir...

(İnci ARAL...MOR kitabından...)
 
Başarı güzel bir kadına benzer,onu tutkuyla sevmesseniz ona sahip olamazsınız,hem tutkuyla sevip hem de sahip olduğunuzda ise,artık kontrol ona geçmiştir...
Onu sevmek onun karşısında zayıflatır sizi...Belki bu yüzden Çinliler,"Kadın peşinde koşmanın zararı yoktur,zarar veren onları yakalamaktır!" demiştir..
Aynı söz bazı başarılar içinde geçerlidir...Başarı peşinde koşmanın insana bir zararı yoktur,insan baştan/yoldan çıkaran başarıya ulaşmaktır!


( Mümin SEKMAN...Limitsizsiniz kitabından...)
 
İnsan düşündükleri degil,yaptıkları kadardır...Sınırlarını zorladığı kadardır...Yapamayacağını sandıkları degil,yapmayı zorladıkları kadardır...

(Mümin SEKMAN...Limitsizsiniz kitabından...)
 
-Bana ne bakıyorsun?
-Martha olsa da olmasa da,ruhunun sesini dinlemedikden sonra hep mutsuz olursun...Eğer her şeyi mantıkla çözersek,o zaman kanatlarımızdan da vazgeçmeliyiz...En baştada benden vazgeçmen gerek!



Kızıla boyalı şaçlar... Kostas MOURSELAS...
 
İnsan düşündükleri degil,yaptıkları kadardır...Sınırlarını zorladığı kadardır...Yapamayacağını sandıkları degil,yapmayı zorladıkları kadardır...

bu kitabı bende okudum bu söz harika...

perisi ablası bu bölüm adeta senin olmus canımcım teşekkrler güzel alıntıların için kocaman :)
 
seca' Alıntı:
İnsan düşündükleri degil,yaptıkları kadardır...Sınırlarını zorladığı kadardır...Yapamayacağını sandıkları degil,yapmayı zorladıkları kadardır...

bu kitabı bende okudum bu söz harika...

perisi ablası bu bölüm adeta senin olmus canımcım teşekkrler güzel alıntıların için kocaman :)

Ben teşekkür ederim,begendigim sözleri sizin gibi kitap dostlarıyla paylaşmak büyük bir mutlulukdu canım..Sizinde begendiginiz bölümleri,sözleri görmek için sabırsızlanıyorum....Hazır gelmişken okudugum kitapdan begendigim sözüde ekleyebilirim:)
 
Kitabımı daha bitirmedim ama,altını çizdigim şu sözleri hemen aktarmak isterim...


-Kadının eğitim düzeyi düşdükçe tuzakalr daha derin,daha öldürücü oluyor...
-Kadının ve erkegin diye söylemek gerekli,diy etamamlıyor Ayhan..
-Aslında şöyle söyleyeyim.Aşk içinde yarattığımız insanın o insan olmadıgını,onda var saydıgımız degerlerin,birine bile sahip olmadıgını  anlamamız niye bu kadar uzun sürüyor,diye soruyorum sana..
-Aslında uzun sürmüyor,görüyoruz ama kabul etmek istemiyoruz...


(İnci ARAL...ÖLÜ ERKEK KUŞLAR...)
 
"Marco Polo,tek tek ehr taşıyla bir köprüyü anlatıyor...
"Peki köprüyü taşıyan taş hangisi?" diye sorar Kubilay Han...
"Köprüyü taşıyan su taş yada bu taş değil,taşların oluşturduğu kemerin kavisi," der Marco...

Kubilay Han sesiz kalır bir süre,düşünür...Sonra ekler:
"Neden taşları analtıp duruyorsun bana? Beni ilgilendiren tek şşey var oda kemer..."

Moeco cevap verir:"Taşlar yoksa kemerde yoktur."

( İtalo Calvino...Görünmez kentler...)
 
çok güzel bir alıntı yapmıssın ablacım...

bu bir kişisel gelişim kitabı gibi geldi bana...

yoksa romanın içinden bir alıntımı canımcım ::)
 
seca' Alıntı:
çok güzel bir alıntı yapmıssın ablacım...

bu bir kişisel gelişim kitabı gibi geldi bana...

yoksa romanın içinden bir alıntımı canımcım ::)

Model dünyanın masal anlatıcı diye bilinen İtalo Calvino,kişisel gelişim ile ilgili degil,tarihsel bir kitap diyebilecegimiz ve  Marko Polo ile Kubilay Han'ın satranç oyunları esnasında gerçekleşen sohbetlerinikonu alan harika bir eser. Sohbetler Marko Polo'nun gezileri üzerinedir. Anlatılan yerler, her birine bir kadın ismi verilmiş kurmaca kentlerdir. Calvino, anlatıyı göstergeler üzerine kurmuştur ve kitap göstergebilim açısından temel yazınsal yapıtlar arasında yer alır. Yapıtta, alıntı yaptıgım gibi diyalektik ikili karşıtlıklar ön plandadır.

Bu kitap paylaşılmamış ise hemen daha geniş kapsamlı paylaşayım:)
 
anladım canımcım acıklaman için teşekkrler...

ben artık her kitaptan bir kişisel gelişim modu cıkarıorum ya :D :D
 
Geri
Üst