G
GulsahToptas
Kullanıcı
Türkiye’nin en köklü inşaat şirketlerinden Dumankaya’nın dinlemeye değer bir öyküsü var. Küçük yaşta babalarını kaybeden, aileyi geçindirmek için hamallıktan, ameleliğe kadar pek çok işi yapan Halit ve İbrahim Dumankaya’nın başarısı gizli bu öyküde. Şirketi yoktan var eden kardeşler, şimdi işlerini oğulları Ali ve Uğur Dumankaya ile birlikte yürütüyor. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Halit Dumankaya ve Yönetim Kurulu Üyesi oğlu Uğur Dumankaya “İki kuşağın bilgileri şirkette bir sentez oluşturdu” diyor. Babalar Günü vesilesiyle bir araya geldiğimiz baba-oğul, iki kuşağın kesiştiği ve ayrıldığı noktaları, yönetim anlayışlarını ve hedeflerini anlattı.
Dumankaya inşaat’ın yokluklardan var olan ilginç bir öyküsü var. Şirketi bu konuma getirene kadar ne tür zorluklar yaşadınız?
Halit Dumankaya: Rize’nin İkizdere ilçesinde doğdum ben. Babam ben küçük yaştayken öldü, ağabeyim hamallık, kalfalık, amelelik yaparak okuttu beni. Liseden sonra ona yardım etmeye başladım, bir taraftan da iktisadi ve idari bilimler akademisine gidiyordum. Sonra ağabeyimle yap-sat işine girmeye karar verdik, ilk işimizi Eskişehir’den aldık. Daha sonra Kütahya’da, İstanbul’da konutlar yapıp satmaya başladık. 1963’te Dumankaya İnşaat’ı kurduk; çocuklarımızla daha da büyüteceğiz.
İnşaat işçiliğinden patronluğa giden süreçte sizi başarıya götüren, hırslandıran duygu ne oldu?
H.D: Çok çalışmaktan hiç gocunmadım, nikâh saatime kadar çalıştığımı bilirim. Hep daha iyiye ulaşmak için uğraştım. Bir elin parmağının arasına gireceksin her zaman. Yani bir işi yapıyorsan, en iyisini yapacaksın.
Uğur Bey, babanızdan bu hikâyeyi dinlediğinizde neler hissediyorsunuz?
Uğur Dumankaya: Onların zorluklar karşısındaki duruşu beni hep motive etmiştir. Biz babam ve amcam gibi zorluk çekmedik ama ben de küçük yaşlarda şirkette çalışmaya başladım. İlkokul yıllarından beri her hafta sonu babamla işe giderdim. Yaz dönemlerinde, hafta sonları şirketteki çalışandan daha fazla çalışırdım.
H.D: Çünkü ileride yönetici olacaktı ve tepeden inme bir yönetici olmasını istemedim, çekirdekten yetişsin istedim.
Okulla beraber zor olmuyor muydu?
U.D: Kafamda bir gün bu şirketin yöneticisi olma fikri hep vardı. Okumak ise yöneticilik yapmak için bir araç oldu. İki üniversite bitirdim, çok çalıştım. Çünkü babam bir gün şirketi bana devrettiğinde yüzünü kara çıkarmamalıyım diye düşünüyordum.
H.D: Çıkarmadı da. Ben eğitime çok önem veren biriyim. Her zaman çocuklarıma okumalarını öğütledim.
Küçük yaşlarda şirkette çalışmaya başlamanız ne tür avantajlar sağladı size?
U.D: Babamın ve amcamın tecrübelerinden faydalanarak iş hayatına hazırlandım.
H.D: Hiçbir çocuğuma “Sen okulu bitirdin gel şirkete müdürü ol” demedim. Gerçekten çocuklar ter dökerek, hak ederek elde ettiler mevkilerini. Zaten öyle olmasaydı başarmaları mümkün olmazdı.
Peki, oğlunuzla beraber çalışmak nasıl bir duygu?
H.D: Onları görünce gurur duyuyorum. Bugüne kadar hiçbir yanlış davranışları olmadı, bu da bir baba için çok gurur verici bir şey.
U.D: Ben de çocuğumu babamın beni yetiştirdiği gibi yetiştirmek istiyorum. Zorlukları görmezse onlarla nasıl baş edeceğini öğrenemez. Bizim de yönetimde yer almamızla beraber şirket kurumsallaştı, sistematik bir yönetim anlayışı oluştu. İki kuşağın bilgileri şirkette bir sentez oluşturdu, 3. kuşakla bu daha da güçlenecek.
İş hayatında uyumlu musunuz?
H.D: Uğur ve Ali şirketin yönetim kurulu üyeleri, yönetim kurulunda bizi acımasızca eleştirebilirler, fikirlerini çok rahat söyleyebilirler. Şirketin kapısından içeri girdiğimizde yalnızca iş arkadaşıyızdır, şirketin kapısından çıktığımız an ise baba-oğul ilişkimiz başlar. Biz ataerkil bir aileyiz, oğlumun iş dışında bana karşı gelmesini, eleştirmesini kabul etmem.
Çeliştiğiniz konular olduğunda nasıl çözüyorsunuz?
H.D: Fikir ayrılıklarımız saygısızlık boyutuna gelmez, zaten pek uzatmıyoruz. Şirket kararlarının yüzde 99’unu ittifakla alırız, yönetim kurulu toplantısında fikirler ortaya serilir, çoğunluğun kararı kabul edilir. Kimi zaman kuşak çatışması yaşasak da arkadaş gibiyiz ve birbirimizden çok şey öğreniyoruz.
Yeni kuşak şirkete yöneticilik anlamında neler kattı?
H.D: Çocuklarımız şirketin başına geçmeseydi ne yapardık diye konuşuyoruz ağabeyimle. Bu işi bu kadar büyütebilir miydik? Hayır, yapamazdık. Biz daha tutucu ve eli sıkıyız. Gençler bizden daha açık fikirli, teknolojiyi daha iyi kullanıyorlar. Şirketimizi bir aile şirketi olmasına rağmen, bu sayede kurumsal bir yapıya kavuştu.
Şirketi babanızdan devralırken başarısız olurum korkusu yaşadınız mı?
U.D: İş hayatına başlarken oldu tabii. Babam milletvekilliği yapıyordu o dönem, 5 sene şirkete hiç gelmedi. Kararlar alırken yalnızdım, başlangıçta insanların sadece patron çocuğu olarak görmesi hırslandırdı beni, kendimi kanıtlama çabasına girdim. Daha sonra yaptıklarım ve fikirlerimle geçmişten gelen bilgilerden de faydalanarak çabuk kalifiye oldum. Yani kimse bana yetki bana vermedi, ben kendim aldım.
Uğur Bey nasıl bir yönetici?
H.D: İyi bir teorisyendir.
U.D: Bu laf sanki uygulamada başarısızımmış gibi algılanacak.
H.D: Hayır, güçlü teorileri vardır, demek istedim. Genelinde Uğur hakikaten açık sözlüdür, düzgün bir yapısı vardır. Hileyle hurdayla işi olmaz, adil bir yöneticidir.
U.D: Babam hep güç ve başarıdan yanadır. Yaptığımız işi beğenmezse kesinlikle inisiyatif vermez. Öğretici bir yapısı yok babamın. Kendin mücadele ederek alacaksın, görerek yapacaksın. Övmez de kesinlikle, översem şımarırlar diye düşünür. Ben iki üniversite bitirmişim niye şımarayım ki, bizim böyle bir beklentimiz de yok, övsün diye. Bayramlarda yapı mağazamız vardı orayı tek başıma açardım. Ama babam bir kere aferin oğlum iyi yapmışsın, demedi.
Çocuklarınızı neden övmüyorsunuz?
H.D: Siyasi hayatımda da öyleydi, herkesin yüzüne eleştirilerimi yapardım, ama beğendiğim yönlerini yüzüne söylemezdim, kapı kapandığında başkalarına överdim. Çocuklarıma aynı şekilde davrandım, yapı itibariyle kimseyi yüzüne karşı övmem. Doğrusunun da bu olduğuna inanıyorum.
U.D: Yüzüne karşı övmek bazen tehlikeli olabiliyor.
Yöneticilikte babanızdan neler öğrendiniz?
U.D: Ben babam gibi olmayı çok isterdim, çok çalışkan, kimse hakkında kötü düşünmeyen bir insan. Babamdan öğrendiğim en büyük şey adalet. Hiç kimseye taviz vermeden doğru bildiğin yolda yürümeyi öğretti bana. Elemanlar arasında adil olabilmeyi, disiplinli çalışmayı, işi hiçbir zaman hafife almamayı öğrendim babamdan.
Dumankaya’nın hedefi ne olacak?
U.D: 5 yıl içerisinde Türkiye’nin en büyük 5 inşaat şirketinden biri olmak. Biz Türkiye’nin en büyük inşaat şirketi olmak istemiyoruz, en iyi inşaat şirketi olmak istiyoruz. Ve bunun için çalışmalarımızı yapıyoruz. 5 yılda da 15 bin konut hedefimiz, ciddi ve farklı projelere imza atıyoruz.
--------------------------------------------------------------------------------
‘SİYASETİ KİMSEYE TAVSİYE ETMEM’
Halit Bey, bir dönem milletvekilliği de yaptınız. Siyasete girme nedeniniz neydi?
H.D: Okul yıllarından beri siyasetle ilgiliydim. Anavatan’dan milletvekilliği yapana kadar pek çok görevde yer aldım. 1990 yılında üniversitede okuyan kızımı kaybedince bu üzüntüyü siyasetle atlatmaya çalıştım ve milletvekili adayı oldum. Çok rahat bir milletvekilliği geçirmedim, zor ve çileli geçti aslında.
“Siyasete girmemin faturası ağır oldu” demişsiniz. Pişman mısınız?
H.D: Hem de fazlasıyla. Öncelikle işlerimde çok büyük aksamalar oldu, çünkü çocuklar küçüktü ve ağabeyim yalnız kalmıştı. Muhalefet olduğumuz dönemlerde üzerime çok gelindi, şirkete zarar vermeye çalışanlar oldu. Siyasete girdiğim için pişman oldum ve kimseye tavsiye etmiyorum. O kadar sevilecek bir yer değil orası.
Babanız gibi siyasete girmeyi düşünüyor musunuz ileride?
U.D: Siyaseti kesinlikle düşünmüyorum.
H.D: Çocuklarımın siyaseti düşünmüyor olması onlar için büyük bir kazanım.
--------------------------------------------------------------------------------
“TAVLA OYNAMAYI SEVERİZ”
Nasıl bir baba-oğul ilişkisi var aranızda?
H.D: Evde çok iyi anlaşırız. Her konuda birbirimizin fikrini alırız. Birbirimizi bir gün görmesek merak ederiz. Bunun dışında tavla oynamayı çok severiz.
U.D: Sürekli beraberiz, babamın yokluğu hayatımda büyük boşluk yaratır.
H.D: Büyük bir aileyiz biz. Ailemiz arasındaki bağ çoğu kişiyi şaşırtır.
Halit Bey, şirketi çocuklara bırakayım emekli olayım gibi bir düşünceniz yok mu?
U.D: Yapamaz ki babam, çalışmadan durmaz. Belini incitmişti bir keresinde, Doktor “Bir ay iş yasak” dedi. 3 gün evde kaldı, onu da bahçeyi çapalamakla geçirdi. Babamın emekli olma şansı yok.
H.D: Aslında yavaş yavaş emekliliğe doğru gidiyoruz. Ama benim mutlaka bir çiftlikte toprakla uğraşmam gerekiyor.
Uğur Bey, iş dışındaki zamanınızı nasıl geçirirsiniz?
U.D: Tenis oynarım, eskiden boks yapıyordum ama şimdi zaman bulamıyorum.
H.D: Sinemaya gidiyorsun.
U.D: Evet film izlemeyi severim. Aslında yaşamı derinleştirebilmek için hobi edinmek gerek ama iş o kadar zaman alıyor ki yapamıyoruz.
esengül metin