G
glsn_
Kullanıcı
Neden mutluluğun bu kadar çok tanımı varken, “huzur” sözlüklerden başka yerde tarif bulamaz kendine. Bu, mutluluğun göreceli, huzurun ise herkesin kabul ettiği bir hali anlatmasından mıdır? Yoksa mutlu olmak en büyük idealken, “huzur”un alıcısı daha az olmasından mı?
Çevremiz mutluluk arayışında olan insanlarla doludur:
Mutluluğu parada arayıp, parayı bulduğu halde mutluluğu bulamayanlar…
Lüks bir hayatla mutlu olacağını zannedip, lüks yanılgılar içinde yaşayanlar…
Şöhretin kollarında mesut günler bekleyip, mutsuzluğun güçlü kollarında ezilenler…
Başarıyla mutluluğu paralel görüp, mutluluğu göremeyenler…
Bütün bunları bilip, mutluluğu yine de tecrübelerden istifade etmeden aramaya devam edenler…
Ne çok talibi vardır mutluluğun. O sanki herkesin peşinde koştuğu, ama kimseye yüz vermeyen alımlı bir sevgilidir. Ona doğru atacağınız her adımla, sizden iki adım uzaklaştığını; siz ona yürüdüğünde, onun koştuğunu; yüzüne gülümsediğinizde, başını çevirdiğini düşünürsünüz.
Bu, mutluluğun şımarıklığından mıdır, yoksa bizim onu yanlış yerde aramamızdan mı?
Hâlbuki huzur, mahallenin en silik sakinidir. Öyle herkes fark etmez güzelliğini. Alımlı da değildir. Peşinden koşasınız diye hiçbir şey yapmaz. Sizin ayaklarınızı yerden keseceğini vaat etmez. Kalp atış hızınıza, nefes alış veriş sıklığınıza karışmaz. O sadece deliksiz uykular, güzel başlayan günler, her şeyi güzel görmeler ve ruh dinginliği vaat eder. Bir şey daha vaat eder. Ama onu sadece huzura erenler bilir: Mutluluğu…
Mutluluğa sorsanız gerçekte nerede olduğunu, o da “huzurda” diyecektir. Kâinatın, yaptığı yolculuğun, varacağı yerin farkında olup, her an kendini “huzurda” hisseden insan bulacaktır mutluluğu.
Bunları unutan gerçek mutluluğu hatırlayamayacak, kendini bilmeyen saadeti gördüğü halde tanımayacak, onunla tanışmaya “hazır” olmayan, mutlulukla asla karşılaşmayacaktır.
İnsanlık mutluluğu aramaktan hiçbir zaman vazgeçmeyecek. Saadet her zaman alımlı ve peşinden koşulan, huzur ise daima gözden ve ilgiden mahrum olacak. Çevremiz mesut olmak için çabalayan ve bir türlü başaramayan insanlardan geçilmeyecek. Ama…
“Huzur”suz mutluluk mümkün olabilir mi?
Çevremiz mutluluk arayışında olan insanlarla doludur:
Mutluluğu parada arayıp, parayı bulduğu halde mutluluğu bulamayanlar…
Lüks bir hayatla mutlu olacağını zannedip, lüks yanılgılar içinde yaşayanlar…
Şöhretin kollarında mesut günler bekleyip, mutsuzluğun güçlü kollarında ezilenler…
Başarıyla mutluluğu paralel görüp, mutluluğu göremeyenler…
Bütün bunları bilip, mutluluğu yine de tecrübelerden istifade etmeden aramaya devam edenler…
Ne çok talibi vardır mutluluğun. O sanki herkesin peşinde koştuğu, ama kimseye yüz vermeyen alımlı bir sevgilidir. Ona doğru atacağınız her adımla, sizden iki adım uzaklaştığını; siz ona yürüdüğünde, onun koştuğunu; yüzüne gülümsediğinizde, başını çevirdiğini düşünürsünüz.
Bu, mutluluğun şımarıklığından mıdır, yoksa bizim onu yanlış yerde aramamızdan mı?
Hâlbuki huzur, mahallenin en silik sakinidir. Öyle herkes fark etmez güzelliğini. Alımlı da değildir. Peşinden koşasınız diye hiçbir şey yapmaz. Sizin ayaklarınızı yerden keseceğini vaat etmez. Kalp atış hızınıza, nefes alış veriş sıklığınıza karışmaz. O sadece deliksiz uykular, güzel başlayan günler, her şeyi güzel görmeler ve ruh dinginliği vaat eder. Bir şey daha vaat eder. Ama onu sadece huzura erenler bilir: Mutluluğu…
Mutluluğa sorsanız gerçekte nerede olduğunu, o da “huzurda” diyecektir. Kâinatın, yaptığı yolculuğun, varacağı yerin farkında olup, her an kendini “huzurda” hisseden insan bulacaktır mutluluğu.
Bunları unutan gerçek mutluluğu hatırlayamayacak, kendini bilmeyen saadeti gördüğü halde tanımayacak, onunla tanışmaya “hazır” olmayan, mutlulukla asla karşılaşmayacaktır.
İnsanlık mutluluğu aramaktan hiçbir zaman vazgeçmeyecek. Saadet her zaman alımlı ve peşinden koşulan, huzur ise daima gözden ve ilgiden mahrum olacak. Çevremiz mesut olmak için çabalayan ve bir türlü başaramayan insanlardan geçilmeyecek. Ama…
“Huzur”suz mutluluk mümkün olabilir mi?