Haydarpaşa’yı Anımsamak
M. Mahzun Doğan
“Haydarpaşa Garı’nda / 1941 baharında / saat on beş. / Merdivenlerin üstünde güneş / yorgunluk ve telâş / … / Denizde balık kokusuyla / Döşemelerde tahtakurularıyla / gelir / Haydarpaşa Garı’nda bahar”
Nâzım Hikmet’in dev yapıtı “Memleketimden İnsan Manzaraları” böyle başlar..
Nâzım Hikmet’in genci yaşlısı, yoksulu zengini, ağası köylüsü, askeri memuru, gardiyanı tutuklusuyla Türkiye insanını anlattığı kitaba böyle başlaması boşuna değildir.
Çünkü Haydarpaşa Garı, trenlerin taşıdığı insanlarla, her gün yaşanan yolcu değişimiyle, dahası Gar çalışanlarıyla, esnafıyla, simitçisiyle Türkiye fotoğrafının bir özeti gibidir. Bunun ayrımındadır usta şair. O nedenle, Haydarpaşa’dan görünümlerle başlatır destanını… Aynı nedenledir ki,
Haydar Ergülen, “İstanbul’un kapısı hâlâ Haydarpaşa’dır.” der. Ve bu kapının ardında birçok şehrin durduğunu söyler. Evet birçok şehir, bütün bir Anadolu vardır o kapının ardında.
Şiirlerden romanlara dek bir çok edebiyat ürününde de karşımıza çıkar Haydarpaşa Garı. Edebiyatımızda Haydarpaşa üzerine bir araştırma yapılsa ve seçki hazırlansa ciltler tutar.
Refik Halit Karay’dan Ahmet Hamdi Tanpınar’a, Attilâ İlhan’dan Ali Cengizkan’a dek birçok yazarın, şairin yazdıklarında, Haydarpaşa bazen hüzünle, bazen görkemiyle anılır, anlatılır.
Edebiyat yapıtlarında aldığı yerin ötesinde, Gar Lokantası’nın duvarlarında ise Muzaffer Buyrukçu’dan Selim İleri’ye, Cemal Süreya’dan Behzat Ay’a dek birçok edebiyatçımızın kahkahaları çınlamaktadır hâlâ… Ya da hüzünleri saklıdır…
Günümüz romancılarından Tuna Kiremitçi’nin “Git Kendini Çok Sevdirmeden” adlı kitabının roman kişisi Arda Akad, Mavi Tren’le ilk kez İstanbul’a gelişini anlatırken, şöyle der:
“…Çantalarımızı sürükleyerek Haydarpaşa Garı’nın çıkışlarından birine doğru yürüdük. Filmlerdeki göçmenlerin hemen önünde durup şehre şaşkın şaşkın baktıkları, geniş merdivenleri olan çıkış değildi bu.”
Kurmaca bir kişi olan Arda Akad’a yazarın, ilk izlenimlerini aktarırken filmleri anımsatması boşuna değil. Türk filmlerinin de vazgeçilmez mekânlarındandır Haydarpaşa Garı. Halit Refiğ’in “Gurbet Kuşları”ndan Tayfun Pirselimoğlu’nun “Hiçbiryerde” filmine dek… Özetle, edebiyatta ve sinemada, hatta resimlerde Haydarpaşa, başlıbaşına birer inceleme konusu…
***
Bazı mekânlar vardır ki, tek tek kişilerin, ama sayısız kişinin ve dolayısıyla giderek toplumun ortak belleğinde apayrı bir yer edinir. Artık o bina, toplumsal / siyasal sürecin, tarihin tanığı bir bellek nesnesine dönüşmüştür. Müze deriz ya, işte öyledir. Haydarpaşa Garı ve liman alanı da bunlardan birisi. Çünkü, “hem yolun sonu hem de başlangıç noktası”. Batı ile Doğu’yu buluşturan bir simge. 1908 yılından bu yana uzanan süreçte, birçok özel kişinin yaşamında yer edinip, belleklerine imgesini yerleştirmekle birlikte, toplumsal, siyasal olaylara mekân olmuş ve böylece, siyasal bir simgeye de dönüşmüştür.
Bu tarihsel bina ve alanın, tarihini, öyküsünü anlatan belgesel bir çalışma var elimizde: Mutlu Binark, Gani Çulha ve İshak Kocabıyık’ın imzasını taşıyan yapıt, “Zaman ve Uzam İçinde Haydarpaşa Garı / Görsel ve Sözlü Tanıklık” adını taşıyor. Kitap, Mülkiyeliler Birliği Yayınları’ndan çıktı.
Bu ortak çabayı gerçekleştirenlerden Mutlu Binark, Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesi, Gani Çulha, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde lisans öğrencisi. İshak Kocabıyık’sa, T.C.D.D. çalışanı.
Gani Çulha, Haydarpaşa’nın yirmidört saatine görsel tanıklık yapmış. Siyah beyaz karelerde, yüzelli fotoğraflık bir arşiv oluşturularak altmışikisi seçilmiş. İshak Kocabıyık’sa, sözlü tanıklığı gerçekleştirmiş. Otuz ayrı kişiyle görüşmüş. TCDD çalışanlarından Gar’ın geçici konuklarına dek…
Çalışmanın sonucunda, seçilen fotoğrafların yanı sıra, garın tarihini, edebiyatta ve görsel sanatlardaki yerini anlatan metinler de fotobloklara dönüştürülmüş. Bunlar ilk olarak Ankara’da, Çankaya Belediyesi’nin Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde sergilenmiş. Sergi daha sonra, Ankara’daki çeşitli okullarda izleyicilerle buluşturulmuş. Dahası Kocaeli, İstanbul, İzmir ve Malatya’yı gezmiş. Şimdi ise, bir belgesel kitap olarak elimizde…
Kitapta, Haydarpaşa Garı’nın, bunca önemine karşın yok edilmekle karşı karşıya olmasına da değiniliyor elbette… Marmaray Projesi ve kentsel dönüşüm uygulamaları çerçevesinde Haydarpaşa Garı’nın işlevsiz hale getirilmek istendiğine dikkat çekiyor kitap... Orada yeni bir rant alanı yaratılmak istendiğine…
Kitap, bu yok etme girişimine karşı bir tavır aynı zamanda. Bir uyarı… Yazarlar, “toplumun kolektif belleğinin değersizleştirilmesi”ne karşı kamusal özneyi, yani halkı, bizleri, mekânlarımıza, belleğimize sahip çıkmaya çağırıyor…
Haydarpaşa Türk toplumunun, yalnızca Türk insanının değil, dünyanın ortak belleğinde müthiş bir imgedir. Haydarpaşa’yı yok etmek, toplumu belleksizleştirme yönünde atılmış, geri dönüşü olanaksız bir adımdır. Andığımız kitapsa, buna karşı, ortak belleğimizi savunan, insanlar gibi toplumların da anılarının yok edilmemesi gerektiğini gösteren bir çalışma.
Yazımı, kitabın tüm gelirinin Mülkiyeliler Birliği Vakfı Öğrenci Burs Fonu’na aktarılacağını da belirterek, Behçet Aysan’ın dizeleriyle bitireyim. Nurettin Rençber’in besteleyerek türkü olarak da söylediği, (Gerçekten, şiirin ruhuna uygun bir bestedir.) dahası bir albümüne ad yaptığı “Ay Düşünce” şiirinden dizelerle…
Ay düşünce denize Seni hatırlarım ..İnce ince yağan
yağmur,iskeleye ..Yanaşan vapur ..Haydarpaşa garı ..Seni hatırlarım ..