hayal_12'nin Kaleminden

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan hayal_12
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Sevgili 'n_i_s_a' ve 'kardelen_87' çok teşekkür ederim sizlere.. İnsanın içi, yazdıklarının en azından bir kişi tarafından bile olsa, anlaşılmasını okunmasını gördüğü zaman daha çok yazma isteği ile doluyor.. Paylaşımlar devam edecek inşallah.. Bu aralar biraz yavaşlayabilirim; e malum sınav zamanı!.. Rabbe emanetsiniz...

Ve sen 'yarence', haklısın değemeycek insanlara akıtıldı o gözyaşları.. Dediğin gibi, "keşke o gözyaşlarının kıymetini anlasak da değmeyecek insanlar için asla akıtmazdık..", aynen öyle işte.. Ama her şeyi farklı görünüyor "o an"da.. Pembe bulutlar dört bir yanı sarıyor ve akıl gerçeği görme yetisini kaybediyor.. Zaman geçtikten sonra diyorsun ya, düğüm de orası işte.. ZAMAN GEÇMEDEN DOĞRUYU ANLAMAK.. Yine de artık onlara "eski" demek bile, gerid ekaldıklarını gösteriyor bize.. Evet geride kaldı her şey.. Bugün yaşanan ise sadece olması gereken.. Oldu ve bitti.. Demek ki hayırlı değildi, demek lazım bazen...  ;)
 
Verdiğim rahatsızlık/kafa karışıklığı için herkesten özür dilerim...

Ne yazacağımı bilmiyorum.. Aslında canım hiçbir şey yazmak istemiyor.. Kalemi kırıp atmak ve kendimi güneşin kavuruculuğuna bırakmak istiyorum.. Yanmak istiyorum! Aklım çok ama çok karışık.. Kulağımda boğuk sesler var.. Her yanım ateşe tutulmuşçasına yanıyor.. Bir edebiyat abidesi olmak geliyor bazen içimden.. Herkesin sevdiği, herkesin "bu benim" dediği bir yazar olmak ya da.. Bir öykü yazmak, bir şiir yazmak.. Ve o yazdığımda da her şeyi anlatmak! Aşkı, sevdayı, yalnızlığı, ezilmişliği, adaleti, kanı, gözyaşını, kızları, erkekleri, çocukları, kedileri, cevizleri, hamamböceklerini, kuşları, atları, isyanı, ateşi, yanmışlığı, Yusuf'u Züleyha'yı, Mem'i Zin'i, kendimi, herkesi anlattığım bir şiir ya da öykü.. Ah ne iyi olurdu! O var biliyorum; o şiir var o öykü var.. Sezai Karkoç Üstadımın dediği gibi, "o şiir var ve ben onu yakalayacağım.." Canım çok sıkkın bu sabah.. Yorgunluğumun arşındayım yine.. Hiçbir kahvaltıyı kendisine değişmeyeceğim sıcak çorbam bile beni kendime getirmedi.. Neyim var acaba? Hasta mıyım, yalnız mıyım, aşık mıyım, yaşıyor muyum, bilmiyorum.. Bir bildiğim var, o da, iyi olmadığım.. Belki de iyiyim aslında, bir "yazar oyunu" yaparak, okuyucuyu kendi halime ortak edip onu da üzmek istiyorum.. Ya da hiçbiri.. Karşıtlık, kafa karışıklığı; ahh, kulağında bir şarkıyla yazmak ne iyi! Gözlerimi kapatıyorum.. Mavi denizlerin tam üstünden geçiyorum.. Aşağıya bir bakış atıyorum.. Küçük kafaların taşıdığı küçük insanlar görüyorum.. Bir de bakıyorum benim gibi ne çok "uçan" varmış oysa.. Yalnız değilmişim; yaşasın, oh ne mutluyum! Yere iniyorum şimdi.. Bir dost sesi arıyorum; ama heyhat, o da yok! Ne çok şey var hayatımızda, bizi "yokluk"la terbiye eden.. Her şeyimiz var; aşkımız, maaşımız evimiz kalemimiz, annemiz babamız, elbisemiz, çantamız, hatta bazılarımızn küçük bir kaplumbağası bile var.. Ya huzur??? O kimde var? Yalnızlığı bölen bir arı'nızın olmasını ister miydiniz? Neyse sorularıma kimse cevap vermek zorunda değil.. Zaten sorular da kimseye değil, sadece kendime.. "Edebiyat yapmak çok kafa karıştırmak ve çoğu zaman da anlaşılmamaktır" demişti zamanın birinde, beyaz mintanlı bir yaşlı amca.. Ben edebiyat yapmıyorum.. Ben yazar değilim.. Ben şair de değilim.. Ben ben'im sadece.. Ben Yavuz'um.. Ben Müslüman'ım.. Ben insanım.. Sahi Hz. Adem hangi ırka mensuptu???
 
Verdiğim rahatsızlık/kafa karışıklığı için herkesten özür dilerim...
sevgili hayal_12  yazılarınla rahatsızlık verdiğini kastettiysen eğer öyle bir durum olduğunu zannetmiyorum... bizi farklı dünyalara götüren, yazının sonuna kadarda olsa,  sözünü ettiğin kahramanların yerine geçmek, onların acılarını ve sevinçlerini bizmişcesine yaşamak bizleri farklı dünyalara götürüyor ve "tek ben değilmişim meğer" dedirtiyor... bu nedenle rahatsızlığın aksine ancak fazlasıyla memnuniyet söz konusu olabilir. teşekkürler :)
...ne yazacağını bilmemek; bazen hissettiklerini anlatmakta kelimelerin kifayetsiz kalacağını bilmekten, bazen duyguların bendini aşan suya dönüşmesinden dolayı hangisini anlatacağını bilememekten, bazen de kendini kendine bile itiraf etmek istememekten kaynaklanır... hiçbir şey anlatmayacağım, bilmeye korktuklarımı gizlemeye devam edeceğim demek bile benliğinin kapılarını açar dünyaya... işte o zaman yalnızlık gemin ayrılmıştır limanından.. artıkYalnız değilmişim; yaşasın, oh ne mutluyum!" dersin ve ilk başlarda vızıltı halinde gelen, ruhunu sıkan sesin, aslında sana kim olduğunu hatırlatan, yalnızlığını yok eden kadife sesli dosta ait olduğunu görürsün...
hz. Adem'in hangi ırktan geldiği sorusuna gelince; cevabını bende merak ettim insanlık değeri adına bir şey değiştirmeyecek olsa bile...

 
hayal_12' Alıntı:
Verdiğim rahatsızlık/kafa karışıklığı için herkesten özür dilerim...

Ne yazacağımı bilmiyorum.. Aslında canım hiçbir şey yazmak istemiyor.. Kalemi kırıp atmak ve kendimi güneşin kavuruculuğuna bırakmak istiyorum.. Yanmak istiyorum! Aklım çok ama çok karışık.. Kulağımda boğuk sesler var.. Her yanım ateşe tutulmuşçasına yanıyor.. Bir edebiyat abidesi olmak geliyor bazen içimden.. Herkesin sevdiği, herkesin "bu benim" dediği bir yazar olmak ya da.. Bir öykü yazmak, bir şiir yazmak.. Ve o yazdığımda da her şeyi anlatmak! Aşkı, sevdayı, yalnızlığı, ezilmişliği, adaleti, kanı, gözyaşını, kızları, erkekleri, çocukları, kedileri, cevizleri, hamamböceklerini, kuşları, atları, isyanı, ateşi, yanmışlığı, Yusuf'u Züleyha'yı, Mem'i Zin'i, kendimi, herkesi anlattığım bir şiir ya da öykü.. Ah ne iyi olurdu! O var biliyorum; o şiir var o öykü var.. Sezai Karkoç Üstadımın dediği gibi, "o şiir var ve ben onu yakalayacağım.." Canım çok sıkkın bu sabah.. Yorgunluğumun arşındayım yine.. Hiçbir kahvaltıyı kendisine değişmeyeceğim sıcak çorbam bile beni kendime getirmedi.. Neyim var acaba? Hasta mıyım, yalnız mıyım, aşık mıyım, yaşıyor muyum, bilmiyorum.. Bir bildiğim var, o da, iyi olmadığım.. Belki de iyiyim aslında, bir "yazar oyunu" yaparak, okuyucuyu kendi halime ortak edip onu da üzmek istiyorum.. Ya da hiçbiri.. Karşıtlık, kafa karışıklığı; ahh, kulağında bir şarkıyla yazmak ne iyi! Gözlerimi kapatıyorum.. Mavi denizlerin tam üstünden geçiyorum.. Aşağıya bir bakış atıyorum.. Küçük kafaların taşıdığı küçük insanlar görüyorum.. Bir de bakıyorum benim gibi ne çok "uçan" varmış oysa.. Yalnız değilmişim; yaşasın, oh ne mutluyum! Yere iniyorum şimdi.. Bir dost sesi arıyorum; ama heyhat, o da yok! Ne çok şey var hayatımızda, bizi "yokluk"la terbiye eden.. Her şeyimiz var; aşkımız, maaşımız evimiz kalemimiz, annemiz babamız, elbisemiz, çantamız, hatta bazılarımızn küçük bir kaplumbağası bile var.. Ya huzur??? O kimde var? Yalnızlığı bölen bir arı'nızın olmasını ister miydiniz? Neyse sorularıma kimse cevap vermek zorunda değil.. Zaten sorular da kimseye değil, sadece kendime.. "Edebiyat yapmak çok kafa karıştırmak ve çoğu zaman da anlaşılmamaktır" demişti zamanın birinde, beyaz mintanlı bir yaşlı amca.. Ben edebiyat yapmıyorum.. Ben yazar değilim.. Ben şair de değilim.. Ben ben'im sadece.. Ben Yavuz'um.. Ben Müslüman'ım.. Ben insanım.. Sahi Hz. Adem hangi ırka mensuptu???
Gel imdadına yetiş, çünkü onun o kadar çok derdi var ki kağıt, mürekkeb ve yazı onun için ağlamakta!
 
fıstık' Alıntı:
Verdiğim rahatsızlık/kafa karışıklığı için herkesten özür dilerim...
sevgili hayal_12  yazılarınla rahatsızlık verdiğini kastettiysen eğer öyle bir durum olduğunu zannetmiyorum... bizi farklı dünyalara götüren, yazının sonuna kadarda olsa,  sözünü ettiğin kahramanların yerine geçmek, onların acılarını ve sevinçlerini bizmişcesine yaşamak bizleri farklı dünyalara götürüyor ve "tek ben değilmişim meğer" dedirtiyor... bu nedenle rahatsızlığın aksine ancak fazlasıyla memnuniyet söz konusu olabilir. teşekkürler :)
...ne yazacağını bilmemek; bazen hissettiklerini anlatmakta kelimelerin kifayetsiz kalacağını bilmekten, bazen duyguların bendini aşan suya dönüşmesinden dolayı hangisini anlatacağını bilememekten, bazen de kendini kendine bile itiraf etmek istememekten kaynaklanır... hiçbir şey anlatmayacağım, bilmeye korktuklarımı gizlemeye devam edeceğim demek bile benliğinin kapılarını açar dünyaya... işte o zaman yalnızlık gemin ayrılmıştır limanından.. artıkYalnız değilmişim; yaşasın, oh ne mutluyum!" dersin ve ilk başlarda vızıltı halinde gelen, ruhunu sıkan sesin, aslında sana kim olduğunu hatırlatan, yalnızlığını yok eden kadife sesli dosta ait olduğunu görürsün...
hz. Adem'in hangi ırktan geldiği sorusuna gelince; cevabını bende merak ettim insanlık değeri adına bir şey değiştirmeyecek olsa bile...

Güzel yorum.. Üye olduğum iki sitede yazanlar arasında "acaba bugün ne yazmış" diye merak ettiğim bir kaç kişiden birisn 'fıstık', yüreğine sağlık... Hz. Adem'İn hangi ırktan olduğu sorumu ben tüm insanlığa sormuştum.. Cevabını ben de bilmiyorum.. Bildiğim şey ise "kardeş" olduğumuz, Adem ve Havva'dan kaynaklanan..  ;)

Ve sen sevgili 'n_i_s_a' belli ki yanmış bir yüreğe sahipsin.. Zira yazdıkların yanmış sözüdür.. Hep öyle ol.. esen kal...
 
Bugün başkacaydı, diğer günlere göre.. Sabah erken kalktım, her zamanki gibi.. Her şeye rağmen sabah gözlerini açmak çok güzel.. Ya hiç açamasaydık; Allah korusun.. Düşünsenize akşam yatıyorsunuz, sabah yoksunuz.. Aslında varsınız da yoksunuz.. Ölüm yokluk değil ki!.. Ama yoksunuz işte kimilerine göre.. Okul, dersler, arkadaşlar, sınıf, gıcık matematik hocası, kantin, çay, şeker, çanta, gezmeyi bilmeyen ama "ben boşum" dercesine gezen geveze kızlar.. Ama işte hayat bu ya, devam ediyor.. Gidiyor, gidenler var, gelecekler var daha.. Morlu bir kapıdan çıkmış pembe patikli nine edasıyla yavaş yavaş yürüyoruz.. Bazen geldiğimiz yeri, asıl olmamız gereken yeri unutsak da, yaşıyoruz işte.. Çokça dediğim gibi, "ölmeyecek kadar iyiyiz.." Kimimizin parası yok belki, kantinde çay içecek.. Kimimizin şansı yok.. Kimimizin ise her şeyi var.. Olan da yaşıyor, olmayan da..  Bugün umut doluyum, insanlıktan yana.. Neden ben de bilmiyorum.. Hani çocuklar der ya, "öle iste aba..", öyle işte.. Ahhh, karışık haldeyim ama yine de iyiyim.. İyi olmaları, iyi olmam gerektiğine inanıyorum da, onun için "iyi" olamyı deniyorum.. Hayatın hep renkleriyle değil, farklı renkleriylede oynuyorum.. Bazen maviyi, bazen kırmızıyı bazen de yeşili deniyorum.. Hayattan zevk almadığını söyleyenlere şaşıyor ve döktükleri kiralık gözyaşlarına da inanmıyorum!.. Hep aynı olmak zorunda mısınız ki böyle tekdüze yaşyorsunuz?? Sıkmıyor mu sizi hayata beyazla başlayıp beyazla veda etmek.. Pembe ne güne duruyor, sarı, mor, kahverengi, ya da diğerleri.. Denesenize!.. Bugün iyilik dolu olmak istiyorum.. İyiliğin iyi olduğunu biliyorum.. Beni saracak beni sevecek ve beni bereketli kılacak.. Yarın doğacak güneş, belki de benim için, sizin için, onlar için doğuyor.. Hayır diyemezsiniz.. Çünkü siz insansınız.. Ve sizi düşünen "O biri" bunları size verdi.. Güneş sizin, ay sizin, gece sizin, gündüz sizin, aşk sizin, kalp sizin.. Bugün iyi bir gündü.. Sonu ne olur bilmem.. Ama iyiydi işte.. Hayata umutla bağlanan, iyi olanı aramak yerine iyi olmayı seçen, kendini bilen'i bilen, 'bir'i seven, ağlamasını, gülmesini, özür dilemesini, teşekkür etmesini ve rica etmesini bilen, "iyi" olan herkesi bu sıcak günün ardından, yüreğinden öpüyorum...
 
teşekkürler hayal....çok güzel paylaşımlar gerçekten....
hayata farklı açılardan bakmak.hep beyazı değil pembeyi,sarıyı,moru ve diğerlerinide yaşamak....ne güzel anlatmışsın hayal.sen güzel anlatmışsın ama biz güzel uygullayabailiyormuyuz.bunu yapabiliyormuyuz acaba???????????
ben kendi adıma cvp verirsem  HAYIR....
hayat uğraşlarıyla o kadar boğmuşki bizi ne pembesi ne morunu yaşatıyo.sanki bunu buldun ya daha ne istiyorsun der gibi...
belki beyazın varlığının yanında pembenin morun ve diğerlerinin varlığının olduğunu,onları yaşayabileceğimizi düşünmekte yani umud etmekte o beyazlığın içinden çıkmaktır birazda ne dersin:)
pembe,mor ve diğerleriylede tanışmak ümidiyle...teşekkürler....
 
Az gayret be 'yarence' yaparsın sen.. HAYIR kolay bir kelime ve ağıazdan çıktığında çoğu zaman kişinin zararına olabiliyor.. Her şey insanın şu sol tarafında yer alan küçük ama bir o kadar da büyük "şey"de bitiyor..  ;)

'WANTED' ve 'fıstık' siz de çok sağolun..  :)

Ya "edebiyat/şiir" başlığı açılmış.. güzel oldu da.. Acaba bu günce oraya taşınamaz mı?? Hem gereksiz yere yer işgal edilmemiş olur, hem de her başlık kendi alanını bulmuş olur.. Ne der acaba 'safari'm???  ;) :)
 
Buğulanan cam...

Buğulanan cama ne yazarsınız? Seni unutamadım! Sen giderken ben geliyordum! Baba yalnız! Sensiz günler geçmiyor! Ya da başka şeyler.. Eminim herkesin yazacak farklı farklı bir şeyi vardır.. Ben en çok şunu yazmak isterdim: "Yanıldığını kabul etmeyenler; yalnızca ölüler ve aptallardır.." Çok severim bu cümleyi.. Madem buğulanan cam dedik, yaşama da öyle bakalım olmaz mı.. Hani yağmur yağmış da, dışarıdan içeri kaçmak isteyen damlacıklar gelmiş, cama toslamış.. Üzülüyorum onlara.. Ahh yağmur tanecikleri, siz çok güzelsiniz biliyorum ama çok da şanssızsınız.. Sıcacık bir ev istiyorsunuz belki de.. Olmuyor.. Şimdi camdan bakıyoruz;damlacıkları rahatsız etmeden.. Dışarda hayat devam ediyor.. Yağmur geçmiş, güneş yavaş yavaş gülümseyen yüzünü göstermeye başlamış.. Ne güzel!.. Simitçi çocuk, başına koyduğu tepsisiyle koşuyor.. Duraktaki yolcular beklerken acıkabilir ve belki bir simit alırlar umuduyla.. Koşuyor.. Belki de evinde beslemesi gereken yatalak bir annesi, küçük kardeşleri ve tüm bunlar olurken yalnızca "zıkkımlanan" babası var.. Kimbilir.. Şimdi bir öğrenciyleyiz.. Büyük ihtimalle okuldan kaçmış bir öğrenci.. İnternet kafeye yöneliyor.. Arasıra etrafına da bakmayı ihmal etmiyor.. Belli ki tanıdık birilerine yakalanmak istemiyor.. Halbuki getireceği karne onu olduğu gibi ele verecek.. Yani yakalatacak onu!.. Bir de kız var.. Hanım hanımcık; güzel genç bir kız.. Yağmurda ıslanmış eteklerinin uç kısımları grileşmiş.. Sanki taşımakta zorlanıyor.. Eteği oldukça yakışmış.. Etek dedim de aklıma geldi.. Artık yok eski eteklerden.. Hani o şiirlerde anlatılan, bir dalgalandı mı şairlerin yüreklerini kor eden etekler.. Yoklar şimdi!.. Kadın erkek gibi erkek kadın gibi giyiniyor.. Bazen saçlar da aynı; bakıyorum bakıyorum erkek mi kız mı anlamıyorum.. Eskiden böyle değildi.. Etekler vardı; kızlara yakışan, onları "onlar gibi" yapan.. Neyse tekrar camımıza gelelim.. Buğulu cama.. Ahh canım!.. Bir de kedicik varmış.. Tüyleri ıslanmış, yapış yapış olmuş.. Çok üşümüş, titremesinden belli.. Sonra yaşlı amcalar sonra okullu başka öğrenciler sonra kediler sonra öğretmenler sonra herkes.. Herkes geçiyor.. Buğulu cam yavaş yavaş eski haline dönüyor.. Dünya berraklaşıyor.. Yazılan her şey silindi, tüh!.. Bir tek şey silinmemiş, altınla kazıdığım: "Yanıldığını kabul etmeyenler; yalnızca ölüler ve aptallardır.."
 
Taşekkürler 'okyanusya'..  :) Güncenin buraya taşınması çok iyi oldu.. Bu arada halin "hasta" olarak görülüyor.. Geçmiş olsun..    ;)
 
teşekkürler hayal_12 yine çok güzeldi :)
"Yanıldığını kabul etmeyenler; yalnızca ölüler ve aptallardır.."
ne doğru bir söz... insanın  yanılgıda olduğundan bihaber  olması için ya aptal olması, ya ölü olması ya da uykuda olması-bi manada kör olması- gerek...
okyanusya geçmiş olsun canım  :)
 
yüreğine sağlık hayal_12...
bayramlar bayram olmaktan çıkmışken bayramlarda bayram edilmezken. o günlerin adı bayram olmuş, haberim olmuş olmamış ne farkeder!?!
  :-\
 
bence eski bayramları güzel yapan çocukken-çocukluk sevincimizle- yaşamamızdı o bayramları...çünkü genel olarak herkes geçmişe özlem duyar ama aslında şuan değişen bişey yoktur..değişen tek şey içimizdeki çoçukluk seviçlerimizin büyümesi ve dünyaya çoçuk sevinciyle,gözüyle, bakamamamız......sanırım bn de eski bayramları-çocukken yaşadığım-özledim..çocukluk sevinciyle yaşanan bayramlarda bi bayram heycanı olurdu...ama şimdi içimdeki çocukla birlikte o heycanda yok oluyo sanırım... :-[

teşekkürler,emeğine sağlık hayal_12
 
Teşekkürler, 're-Member'.. Senin de yüreğine sağlık, güzel açıklamışsın...
 
Geri
Üst