Harun
Kullanıcı
Bazen içinde bulunduğumuz koşullar bizi oldukça rahat hissettirir. Hiç bir şeyi sorgulama ve araştırma gereği duymayız. İşte o zaman garip bir körlük başlar. Suyumuzun ısındığının farkına vardığımızda herşey için çok geçtir.
Bir kurbağayı kaynar suya koyduğunuzda hemen dışarı
zıplar can havliyle. Ama eğer kurbağayı oda sıcaklığında suyun içine
koyar ve korkutmazsanız, öylece kıpırdamadan duracaktır. Bu arada
suyun sıcaklığını da yavaş yavaş arttırırsanız, çok ilginç bir şey
olur. Sıcaklık yükselirken kurbağa hiçbir şey yapmaz. Tersine,
halinden keyfi çok yerinde gibi görünmektedir. Sıcaklık yavaş yavaş
arttıkça, kahramanımız gittikçe daha da sersemler, ta ki kaptan
dışarı çıkacak hali kalmayana kadar. Dışarı çıkmaktan alıkoyacak
hiçbir şey yoktur ama bizim kurbağa orada oturup haşlanmayı
bekleyecektir!
Niye? Çünkü hayata yönelik tehditleri algılayan iç aygıtı, kendi
çevresindeki ani değişimlere programlanmıştır, yavaş kademeli
değişmelere değil.
Bizler, her türlü medya bombardımanıyla uyutulurken aslında; bir
televole vadisinde, aynı 500 kişinin gerçek olmayan hayatlarıyla
erozyona uğratırken hayallerimizi; silikon vadisi vücut
müsveddelerini, estetik operasyonlar sonucu birbirinin aynı olmuş
yaratıkları izleyerek kaybetmekte iken gerçek güzelliği; analarımız
her sabah gözlerini göbek atan şarkıcılarla açıp, babalarımız işini
bilip köşeyi dönmedikçe saygı görmezken; küçücük çocuklar ekmek
çaldığı için cezalandırılıp, milyonları yoksulluğa itmiş hortumcular
VIP olarak karşılanırken mekanlara; yasanın yerini mafya, devletin
yerini derin bir el almışken; paradan başka Tanrı, güçten başka
imparator kalmamışken etrafta; aşkın yerine birkaç gecelik seviyeli
ilişkiler tahta oturmuş, karşılıklı hesaplar alıp yürümüşken
paylaşımlarda, kurbağanın suyu yavaş yavaş kaynamaktadır aslında...
Hayatta kalmaya yönelik kademeli oluşan bu tehditlere ters anlamda
adapte olmak öylesine yaygındır ki unuturuz onları. Ne zaman ki
ortalığı tecavüzcülerin, hırsızların, kapkaççıların sardığı bir
şehirde yaşamaktayızdır artık başımızı şöyle bir uzatırız dışarı.
Daha çok intihar edilir, daha çok cinayet işlenir olmuştur etrafta.
Lise öğrencisi, küçücük kuzenini fidye karşılığı kaçırıp öldürürken
ilkokul öğrencileri dayakla çözer olmuştur sorunları. Mafya
babalarıdır yeni idoller. O uyuşturucu batağına saplanmış çocuk
sizin oğlunuz, 15 yaşında makyajdan yüzü görünmeyen ve estetik diye
tutturan da sizin kızınızdır artık. Katiller elini kolunu sallayarak
kaçabilmekte, biricik takımınızın yöneticileri yardımcı olmaktadır
onlara. Sokakları bir lokma ekmek için kağıt toplayan adamlar, evsiz
insanlar sarmıştır. Çoğunluk işsiz, yoksul, eğitimsiz, paradan başka
isteği olmayan kurak, çorak insanlardır artık. Arkadan gelen koca
bir genç nüfusun ne yapacağını düşünürsünüz çaresiz...
Bizler, bir dursak ve zihnimizin frekansını bir değiştirebilsek
sorarız belki: Ne zamandır kaynıyor bu su? Kaçabilecek miyim
kurbağanın kaderinden.
------------
bir kaç siteden alıntı,derleme.
Bir kurbağayı kaynar suya koyduğunuzda hemen dışarı
zıplar can havliyle. Ama eğer kurbağayı oda sıcaklığında suyun içine
koyar ve korkutmazsanız, öylece kıpırdamadan duracaktır. Bu arada
suyun sıcaklığını da yavaş yavaş arttırırsanız, çok ilginç bir şey
olur. Sıcaklık yükselirken kurbağa hiçbir şey yapmaz. Tersine,
halinden keyfi çok yerinde gibi görünmektedir. Sıcaklık yavaş yavaş
arttıkça, kahramanımız gittikçe daha da sersemler, ta ki kaptan
dışarı çıkacak hali kalmayana kadar. Dışarı çıkmaktan alıkoyacak
hiçbir şey yoktur ama bizim kurbağa orada oturup haşlanmayı
bekleyecektir!
Niye? Çünkü hayata yönelik tehditleri algılayan iç aygıtı, kendi
çevresindeki ani değişimlere programlanmıştır, yavaş kademeli
değişmelere değil.
Bizler, her türlü medya bombardımanıyla uyutulurken aslında; bir
televole vadisinde, aynı 500 kişinin gerçek olmayan hayatlarıyla
erozyona uğratırken hayallerimizi; silikon vadisi vücut
müsveddelerini, estetik operasyonlar sonucu birbirinin aynı olmuş
yaratıkları izleyerek kaybetmekte iken gerçek güzelliği; analarımız
her sabah gözlerini göbek atan şarkıcılarla açıp, babalarımız işini
bilip köşeyi dönmedikçe saygı görmezken; küçücük çocuklar ekmek
çaldığı için cezalandırılıp, milyonları yoksulluğa itmiş hortumcular
VIP olarak karşılanırken mekanlara; yasanın yerini mafya, devletin
yerini derin bir el almışken; paradan başka Tanrı, güçten başka
imparator kalmamışken etrafta; aşkın yerine birkaç gecelik seviyeli
ilişkiler tahta oturmuş, karşılıklı hesaplar alıp yürümüşken
paylaşımlarda, kurbağanın suyu yavaş yavaş kaynamaktadır aslında...
Hayatta kalmaya yönelik kademeli oluşan bu tehditlere ters anlamda
adapte olmak öylesine yaygındır ki unuturuz onları. Ne zaman ki
ortalığı tecavüzcülerin, hırsızların, kapkaççıların sardığı bir
şehirde yaşamaktayızdır artık başımızı şöyle bir uzatırız dışarı.
Daha çok intihar edilir, daha çok cinayet işlenir olmuştur etrafta.
Lise öğrencisi, küçücük kuzenini fidye karşılığı kaçırıp öldürürken
ilkokul öğrencileri dayakla çözer olmuştur sorunları. Mafya
babalarıdır yeni idoller. O uyuşturucu batağına saplanmış çocuk
sizin oğlunuz, 15 yaşında makyajdan yüzü görünmeyen ve estetik diye
tutturan da sizin kızınızdır artık. Katiller elini kolunu sallayarak
kaçabilmekte, biricik takımınızın yöneticileri yardımcı olmaktadır
onlara. Sokakları bir lokma ekmek için kağıt toplayan adamlar, evsiz
insanlar sarmıştır. Çoğunluk işsiz, yoksul, eğitimsiz, paradan başka
isteği olmayan kurak, çorak insanlardır artık. Arkadan gelen koca
bir genç nüfusun ne yapacağını düşünürsünüz çaresiz...
Bizler, bir dursak ve zihnimizin frekansını bir değiştirebilsek
sorarız belki: Ne zamandır kaynıyor bu su? Kaçabilecek miyim
kurbağanın kaderinden.
------------
bir kaç siteden alıntı,derleme.