Hasan Davutoğlu'nun Kaleminden/ÇOBANIN SIRRI

  • Konbuyu başlatan HASAN DAVUTOĞLU
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Edebiyat kategorisinde HASAN DAVUTOĞLU tarafından oluşturulan Hasan Davutoğlu'nun Kaleminden\/ÇOBANIN SIRRI başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 5,545 kez görüntülenmiş, 14 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Edebiyat
Konu Başlığı Hasan Davutoğlu'nun Kaleminden\/ÇOBANIN SIRRI
Konbuyu başlatan HASAN DAVUTOĞLU
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan eftelya
H

HASAN DAVUTOĞLU

Kullanıcı
4 Ağu 2007
En iyi cevaplar
0
0
Güzellikler diyarından
Bir varmış, bir yokmuş. Ülkenin birinde 100 nüfuslu dağlık bir köy varmış. Bu köyde yaşayanlar hayvancılık ve çiftçilikle geçimlerini sağlarlarmış.

Köydeki çobanlardan biri, diğerlerine hiç benzemiyormuş. 32 yaşındaymış. Bekarmış. Ailesinin baskılarına, köylünün alayına rağmen evlenmiyormuş.

Köyün tek okumuşu, oymuş. Gazetecilikten mezunmuş. Mesleğinin ilk yıllarında bile çok başarılı olmuş. Haber müdürlüğüne kadar yükselmiş. Ama bir gün müdürlükten istifa ederek köyüne dönmüş. Ata mesleği çobancılıkla ekmeğini kazanmaya karar vermiş.

Mektebini okumuş, mesleğinde ülkenin en başarıları arasında gösterilmiş birinin köyüne kesin dönüş yapmasına kimse anlam verememiş. Ailesi bile yıllarca onunla alay etmiş. O ise “Son gülen, iyi güler!” anlayışıyla tamamen yeni işine sarılmış.

Genç adam, her sabah gün ağarmadan uyanır, diğer çobanlardan önce koyunlarını güdermiş. Akşamları da köye en geç dönen yine kendisiymiş.

Köylü, keçi beslemeyi tercih ediyormuş. Koyunları olan bir tek kendisiymiş. Köyün geleneğini değiştirerek koyun beslediği için hep eleştiriliyormuş.

Genç çoban, her ay 1-2 kez eve ya pijamalı, ya da iç çamaşırlı dönermiş. Akşamları eve geç geldiği için çobanın bu durumunu önceleri ailesi fark etmiş. Nedenini tüm ısrarlara rağmen söylememiş. Zamanla bu, tüm köylünün diline malzeme olmuş. Köylü artık her akşam çobanın pijamalı halini görüp alay etmek için yolunu gözlüyormuş.

Sizce, çoban, ailesinin bile onunla alay etmesine rağmen neden ayda 1-2 kez eve pijamalı, ya da iç çamaşırlı olarak dönüyor? Ülkenin en başarılı gazetecilerinden biriyken neden ata mesleğini tercih etmiş? Köyün geleneğinde keçi beslemek varken o neden koyun beslemeyi tercih etmiş? HASAN DAVUTOĞLU

DEVAM EDECEK!
 
H

HASAN DAVUTOĞLU

Kullanıcı
4 Ağu 2007
En iyi cevaplar
0
0
Güzellikler diyarından
Değerli okuyucu, bu sitede daha önce yayınladığım hikaye ve öykülerimi okumuşsanız, masal diliyle yazmaya özen gösterdiğime dikkat etmişsinizdir, mutlaka. Hikaye ve öykülerimi, gerçek yaşamdan örnekler alarak yazıyorum. Her hikaye ve öykü, mesajlar içeriyor. Kimisi o mesajları doğru algılıyor. Kimisiyse yazılanlara bile inanmıyor. İşte bu nedenle masal diliyle yazıyorum. Yani inanmayanlar için dikkate almaya bile değmez masal olması için!
 
B

berrak

Kullanıcı
28 Tem 2007
En iyi cevaplar
0
0
pembe...
vayyy ilginç yaa emeğinize sağlık devamını bekliyoruz  ;) hatta merak ettim neden acaba keçi yerine koyun yada pjama olayı ilginç....
 
C

CaspeR

Kullanıcı
27 Ara 2006
En iyi cevaplar
0
0
Cok güzel bir konuydu geçekten ilgimi cok çekti HASAN DAVUTOĞLU Paylaşımlarınızı cok seviyorum.. iyi paylaşımlarda buluşmak dileğiğle.. Teşekkürler.
 
Safari

Safari

Kullanıcı
7 Haz 2007
En iyi cevaplar
0
36
İstanbul
merak ettim doğrusu..
ama köye dönüş sebebi kendi içinde verdiği duygusal savaşlar olabilir diye düşünüyorum.
 
S

saricadi

Kullanıcı
14 Eki 2007
En iyi cevaplar
0
0
İzmir
Hikayeleri masal tadında okumak, keyifli bana göre.. ancak çıkarılması gereken ders, sonunda verilmeliydi.. Verilmediyse bile tamamını okumak isterdim, dersi kendim çıkarabilirim düşüncesiyle..
Sonunda sorulan soruların cevabını bulmak için, konuda yeterli done olmadığını sanıyorum.. Ya da ben mi bulamadım ?

Umarım devamını biran evvel okuruz.. Eline sağlık..
 
D

derman86

Kullanıcı
2 Eki 2007
En iyi cevaplar
0
0
Ankara
devamını ne zaman yazacaksın bence koyun beslemesi keçiye göre daha kolay. keçiler biraz inatçı olurlar birde baba mesleği diye. İkincisi neden pijamalı ve iç çamaşırlı olarak dönmesi biraz garip. acaba başka bir ailesi mi var ? ya da kıyafetlerini başkasına mı veriyor. Hasan Bey hikayenin devamını en kısa sürede yazarsanız seviniriz.
 
R

re-Member

Kullanıcı
16 Ağu 2007
En iyi cevaplar
0
0
Ankara
herkesin yaptığını yapmak yerine hani denirya sürü psikolojisine uymak diye..işte bu masaldaki kahraman sürü psikolojisine uymamış ve kendi düşünceleriyle  yolunu belirlemiş özgün bi kişilik olduğu için bildiğini okumuş...
güzel bi hikaye devamını da bekliyoruz....teşekkürler...
 
H

HASAN DAVUTOĞLU

Kullanıcı
4 Ağu 2007
En iyi cevaplar
0
0
Güzellikler diyarından
Bir varmış, bir yokmuş. Ülkenin birinde 100 nüfuslu dağlık bir köy varmış. Bu köyde yaşayanlar hayvancılık ve çiftçilikle geçimlerini sağlarlarmış.
Köydeki çobanlardan biri, diğerlerine hiç benzemiyormuş. 32 yaşındaymış. Bekarmış. Ailesinin baskılarına, köylünün alayına rağmen evlenmiyormuş.
Köyün tek okumuşu, oymuş. Gazetecilikten mezunmuş. Mesleğinin ilk yıllarında bile çok başarılı olmuş. Haber müdürlüğüne kadar yükselmiş. Ama bir gün müdürlükten istifa ederek köyüne dönmüş. Ata mesleği çobanlıkla ekmeğini kazanmaya karar vermiş.
Mektebini okumuş, mesleğinde ülkenin en başarıları arasında gösterilmiş birinin köyüne kesin dönüş yapmasına kimse anlam verememiş. Ailesi bile yıllarca onunla alay etmiş. O ise “Son gülen, iyi güler!” anlayışıyla tamamen yeni işine sarılmış.
Ülkesindeki basın, farklı siyasi partilerin yayın organıymış. O, tarafsız gazetecilik yapamamış olmanın üzüntüsüyle kariyerinin doruğunda çobanlık yapmaya karar vermiş. Gösterdiği duyarlılığı kimse anlayamadığı için sessiz kalmayı yeğlemiş.
Genç adam, her sabah gün ağarmadan uyanır, diğer çobanlardan önce koyunlarını güdermiş. Akşamları da köye en geç dönen yine kendisiymiş.
Köylü, keçi beslemeyi tercih ediyormuş. Koyunları olan bir tek kendisiymiş. Köyün geleneğini değiştirerek koyun beslediği için hep eleştiriliyormuş.
Aslında o, keçilerin doğaya verdiği zarara üzülüyormuş. Köylüler, bu gerçeği kabul etmek istemiyormuş. Onlarla sürekli tartışmaktansa sonucu önceden belli düşüncelere saygı duymayı tercih etmiş. Koyun besleyerek doğanın korunmasına katkı sağlamak istemiş.
Genç çoban, her ay 1-2 kez eve ya pijamalı, ya da iç çamaşırlı dönermiş. Akşamları eve geç geldiği için çobanın bu durumunu önceleri ailesi fark etmiş. Nedenini tüm ısrarlar rağmen söylememiş. Zamanla bu, tüm köylünün diline malzeme olmuş. Köylüler artık her akşam çobanın pijamalı halini görüp alay etmek için yolunu gözlüyormuş.
Genç adamın köyüne komşu 2 köy ötede kaplıca varmış. Birçok hastalığa derman olduğuna inanılan kaplıcanın ünü dünyaya yayılmış. Kaplıcaya, dünyanın 6 kıtasından turistler geliyormuş. Kaplıca o kadar berrakmış ki suda ne varsa çıplak gözle net görülebiliyormuş.
O yörenin çocukları ve çocuk aklındaki yetişkinleri, yapacak başka işleri kalmamış gibi turistleri röntgenliyorlarmış. Bu yetmiyormuş gibi kaplıcaya giren turist bayanların elbiselerini de çalıyorlarmış.
Genç çoban, kaplıca bölgesinde de koyunlarını otlattığı için çoğu kez turist bayanların elbiselerinin çalınmasına tanık olmuş. Her ne kadar da yapılanın yanlışlığını seslendirmiş olsa da onu dinleyen olmamış.
Genç adam, ne zaman elbisesi çalınan turist bayanla karşılaşsa üzerindeki kıyafeti ona veriyormuş. Pijamalı, hatta iç çamaşırlı eve dönüşlerine, köylünün alayına rağmen o insanlığın ölmediğini göstermek istiyormuş. HASAN DAVUTOĞLU
 
C

CaspeR

Kullanıcı
27 Ara 2006
En iyi cevaplar
0
0
Genç adam, ne zaman elbisesi çalınan turist bayanla karşılaşsa üzerindeki kıyafeti onlara veriyormuş. Pijamalı, hatta iç çamaşırlı eve dönüşlerine, köylünün alayına rağmen o insanlığın ölmediğini göstermek istiyormuş.
İnsanlık için tam bir ele alınacak bir konu! ama günümüzde böyle insanlar veya buna benzer insanlar yok denecek kadar az. etkileyici bir konuydu Teşekkürler.. ;Hasan DAVUTOĞLU
 
D

derman86

Kullanıcı
2 Eki 2007
En iyi cevaplar
0
0
Ankara
hasan bey ma ben sonunu bilmişim hikayenin ;)
 
H

HASAN DAVUTOĞLU

Kullanıcı
4 Ağu 2007
En iyi cevaplar
0
0
Güzellikler diyarından
derman86' Alıntı:
bence koyun beslemesi keçiye göre daha kolay. keçiler biraz inatçı olurlar birde baba mesleği diye. İkincisi neden pijamalı ve iç çamaşırlı olarak dönmesi biraz garip. acaba başka bir ailesi mi var ? ya da kıyafetlerini başkasına mı veriyor.
"Derman" Hanım, haklısınız! Çobanın sırrını doğru tahmin ettiniz. Tebrik ederim.

3 YILLIK AYAKKABININ SIRRI ( http://www.kendinigelistir.com/forum/index.php/topic,1905.0.html ) başlıklı hikayemde olduğu gibi ÇOBANIN SIRRI'nı da yazarken 2 amacım vardı: Birincisi, insanları ne kadar tanıyor olduğumuzu test etmekti. En önemli amacım ise güzelliklerin hâlâ var olduğunu, insanlığını yitirmemiş birilerinin yaşıyor olduğunu vurgulamaktı.

Yazdıklarıma ilgi gösteren, görüşleriyle renk katan tüm üyelere teşekkür ederim. Saygılarımla... HASAN DAVUTOĞLU
 
H

HASAN DAVUTOĞLU

Kullanıcı
4 Ağu 2007
En iyi cevaplar
0
0
Güzellikler diyarından
Bir varmış, bir yokmuş. Ada ülkelerinden birinde, dünyanın en zengin çiçek türleri yetiştiriliyormuş. O kadar çok çiçek yetiştiriliyormuş ki ülkenin en önemli geçim kaynağını oluşturuyormuş. Ülkenin üçte iki coğrafi alanı çiçek tarlalarından oluşuyormuş. Çiçeklerin yetiştirilmesinde mektepli bahçıvanlar çalışıyormuş. Tarım mühendislerinin denetimindeki bahçıvanlara, belli dönümlerde ekili olan çiçeklerin her tür sorumluluğu verilmiş. Çiçek tarlalarında o kadar çok renk ve türde çiçek varmış ki kokuları bir yana görüntüleri bile insanın başını döndürecek güzellikteymiş.

Çiçekler arasında eşi benzeri olmayan Latoye adında bir çiçek varmış. O çiçeği kimse sevmiyormuş. Yaşıtları defalarca çiçek açmış olmasına rağmen o bir kez bile çiçeğinin nasıl bir güzellik olduğunu gösterememiş. Etrafındaki çiçekler onunla sürekli alay ediyormuş. Bahçıvan bile onu söküp atmaya yeltenmiş. Ama her defasında bir güç onu engellemiş.

Latoye sürekli mutsuzmuş. Ağladığı günlerin sayısını bile unutmuş. Sevgiye hasretmiş. Etrafındaki çiçeklere gösterilen ilginin onda birine de razıymış. Ama nerde?

Bir gün beklenmedik bir gelişme olmuş. Latoye'nin de ekili bulunduğu tarlanın sorumluluğu ilk kez mektepsiz istihdam edilen bir gence verilmiş. Genç adam, bahçıvanlar tarafından sürekli dışlanmış. Onun başarısız olması için bahçıvanlar ellerinden geleni ardına bırakmamışlar.

Genç bahçıvan, her tür olumsuzluğa rağmen işine dört elle sarılmış. İlk günden itibaren Latoye dikkatini çekmiş.  O, Latoye'nin çok değerli bir çiçek olduğunu, mektepsiz olmasına rağmen anlamış.

Bahçıvanın, Latoye'ye göstermekte olduğu sevgi, diğer çiçekleri kıskandırmaya başlamış. Çiçekler, böylesi bir sevgiyi o güne kadar hiç görmemişler. Bahçıvanlar bile genç adamın Latoye'ye olan ilgisini farketmişler. Genç adamın bekar oluşu, bahçıvanların alay konusu olmuş: Onun için “Bula bula beş para etmeyen çiçekle arkadaş olmuş!” diyorlarmış.

Genç adamla Latoye çok iyi arkadaş olmuşlar. Gencin sevgisi, Hasan DAVUTOĞLU'nun, “Güzeli yaşatan güzelliklerdir” özdeyişini doğrularcasına Latoye'ye can vermiş. Kimsenin beğenmediği, hatta sökülerek yaşamına son verilmek istenen Latoye, çiçek vermeye başlamış. Öyle çiçekler açıyormuş ki kokusu ada geneline, güzelliği dünyaya ün salmış.

Latoye'ye değer üstüne değer biçilmeye başlanmış. Etrafındaki çiçekler, güzelliği bozulmasın düşüncesiyle sökülmüş. Dünyanın her kıtasından turistler bir tek onu görmek için geliyormuş.

Latoye bu kadar yoğun ilgiden sıkılmaya başlamış. En çok da ona hayat veren genç bahçıvanın, “Dünyanın en güzel çiçeğine bakacak eğitime sahip değildir” gerekçesiyle işten atılmasına üzülüyormuş.

Genç adam, her gece, koruma altına alınan Latoye'yi, demir parmaklıkları aşarak gizlice ziyaret ediyormuş. Her ziyaretinde ona olan sevgisini artırarak gösteriyormuş. Bir sefer bile kendi üzüntülerini, Latoye'yi mutsuz etmemek için anlatmamış.

Latoye, yıllarca özlemini duyduğu gerçek sevginin genç adamın da ihtiyacı olduğunu anlamış. “Sana, senden fazla değer veriyorum!” diyen genç adam için dua etmeye başlamış. “Allah'ım” diyormuş Latoye, “Mutlu olabilmek için etrafımdaki çiçeklere gösterilen ilginin onda birine bile razıyken dünyanın en güzel çiçeği oluverdim. Bana kim olduğumu öğreten, bana hiçbir çiçeğin sahip olamacağı sevgiyi veren o genç adamı mutlu etmek istiyorum. Dünyanın en güzel çiçeği olmaktansa onun kölesi olmaya razıyım!”

Bir gece, Latoye'yi, her zamanki saatte ziyaret etmeye hazırlanan genç adamın kapısı çalmış. Genç adam, birisini beklemiyormuş. Doğrusu, gecenin bir vakti evine misafir gelmesine değil, Latoye'ye yapacağı ziyaretin gecikebileceğine üzülmüş. Merakla kapıyı açmış. Karşısında dünyanın en güzel bayanı duruyormuş. “Merhaba!” demiş, gülümseyerek, “Benim adım, Latoye. Senin hayat verdiğin çiçek!”

Genç adam ne yapacağını şaşırmış. Yeşil gözleri, bayanın mavi gözlerine takılıp kalmış. Kendine gelmesi saatler almış.

Latoye, dışlanmışlıktan dünyanın en güzel çiçeği olmasını sağlayan genç adama sevgisini vermiş. O da Latoye'ye, “Seni, sen olduğun için sevdim. Ömrümün geri kalan bölümünü sadece sana güzellikleri yaşatmak için ayırmak istiyorum. Benimle evlenir misin?” diye sormuş. Masal bu ya yıllarca özlemini duydukları sevgiye kavuşan gençler, ömür boyu mutlu yaşamışlar. Bir de kızları olmuş. Adını, Sevgi koymuşlar... HASAN DAVUTOĞLU
 
C

CaspeR

Kullanıcı
27 Ara 2006
En iyi cevaplar
0
0
''Sevginin gücü bu olsa gerek..'' çok beğendim cidden çok güzel bir paylaşım emeğine yüreğine sağlıklar dilerim..

HASAN DAVUTOĞLU
 
Üst