HASAN DAVUTOĞLU
Kullanıcı
İki meyve ağacı düşünün...
Biri; gözden ırak, kimsenin uğramadığı bir yerde yaşıyor. Bu ağaç, her sene meyve veriyor.
İkinci meyve ağacı, insanların yoğun olarak bulunduğu merkezi bir yerde yaşıyor. O ağaç da her sene meyve veriyor.
Peki, sizce bu iki meyve ağacından hangisi mutlu? Hangi ağaç daha verimli? Sizce, iki meyve ağacından hangisi daha uzun ömürlü olur? Biraz düşünün, lütfen!
“İkinci meyve ağacı!” dediğinizi duyar gibiyim. Cevabınız, doğru! Sizi tebrik ederim!
İki ağaç da her yıl meyve vermiş, vermesine ama birincisinin verimi sürekli düşmüş. Neden mi?Çünkü gözden ırak olan bu ağacın yetiştirdiği meyveleri kimse tadamamış. Önceleri bu, ağaç için bir avantaj olarak görülmüş: O, albenisi meyvelerini kimselerle paylaşmak istememiş. Ama yıllar geçtik sonra bunun ne kadar da yanlış bir düşünce olduğunu acı çekerek anlamaya başlamış.
Birinci ağaç, sevgiden, saygıdan yoksun kalmış. Ona, ilgi gösterecek, sulayıp gübreleyecek, zamanı geldiği zaman budayacak, hatta onunla dert ortağı olacak bir kişi bile yokmuş!
Kimsenin uğramadığı, gözden ırak bir yerde yaşam bulması ağacın suçu değilmiş. Fakat suçlu aramak da artık geçmiş. Çünkü ağaç kurumuş!..
İkinci meyve ağacı, çok mutluymuş...
Yetiştirdiği meyvelerinin tadılması, beğenilmesi, yılda bir meyveleri için değil her zaman hatırlanması, ona ilgi gösterilmesi, her tür bakımının aksatılmadan yapılması, onu mutlu ediyormuş.
İkinci meyve ağacı, o kadar mutluymuş ki her sene verimliliği, bir öncekinden daha da iyi oluyormuş. Bunun nedeninin, düzenli sulanıp gübrelenmesi ve zamanı geldiği zaman budanmasından değil, ona gösterilen sevgi ve saygıdan kaynaklandığını biliyormuş.
Yeni meyveler yetiştirmesi için ona yapılan aşılara o kadar çok seviniyormuş ki bunu, verimliliğinin en büyük ödülü olarak kabul ediyormuş.
Yıllar geçmiş.
Öyle bir zamana gelinmiş ki insanlar çok değişmiş. Artık ters giden bir şeylerin olduğunu anlamış, ağaç. Dallarına yapılan her aşının yeşermesi için doğa üstü çaba sarfeden ağaç, bir sonraki yıl tahminlerin de ötesinde verimli oluyormuş. Buna rağmen insanların kendisine olan ilgisinin giderek azaldığını farketmiş.
Artık yılda bir meyvelerini toplamak için hatırlanır hale gelen ağaç, en çok insanlar tarafından taşlanmasına üzülüyormuş.
İkinci meyve ağacı, karar aşamasına gelmiş: Ya kuruyup kimilerinin şöminelerinde ısınılacak
odun olarak külleşecek, ya da her şeye rağmen verimliliğini artırmaya devam edecek.
Meyve ağacı, kendisine yakışan en doğru kararı vermiş: “Verimliliğimin artarak devamı için farklı bir yere kök salmalıyım!” demiş.
Bir gece, herkesin uykuda olduğu bir saatte, meyve ağacı, o zamana kadar görülmemiş bir doğa mucizesini gerçekleştirmiş: Kimseyi uykusundan uyandırmadan köklerini dışa çekerek yola koyulmuş. Geride de ne bırakmış biliyor musunuz? “Belki hatırlanırım!” düşüncesiyle çok sayıda meyve ve fidanlara aşı vurulmak üzere budak bırakmış.
İkinci meyve ağacı, günün ilk ışıklarına kadar yine insanların yoğun olarak bulunduğu merkezi bir başka yere taşınmış.
O bölgenin insanları, bu ağacın nasıl oluyor da bir gecede yanlarına kök saldığını öğrenmek yerine hemen meyvelerini, yangından mal kaçırırcasına toplayarak tatmanın yarışına girmişler. Öyle bir yarış ki ağacın bir sonraki yıl vereceği verimlilik dikkate alınmadan dalları da kırılarak sürmüş.
Ağacın ayrıldığı merkezdeki insanlar ise onun yokluğunu pek önemsememişler. Çoğu, ağacın geride bıraktığı meyveleri toplayarak yemiş, kimisi de budakları alarak fidanlarını aşılamış. Ama o merkezdeki insanlar bir kere daha ne o lezzetli meyvelerden tadabilmişler, ne de o verimli meyve ağacı gibi bir ağaç yetiştirebilmişler.
İkinci meyve ağacı, taşındığı yeni bölgedeki insanlardan hiç memnun değilmiş. Verimli olmak için verdiği çaba senede bir meyveleri toplanmak için hatırlanıyor olmasından dolayı karşılık bulmamış.
Meyve ağacı, yine bir karar aşamasına gelmiş: Ya “Kaderim buymuş!” diyerek hayatının geri kalanını mutsuz bir süreç yaşayarak sonunun gelmesini hızlandıracak, ya da her şeye rağmen verimliliğini artırmaya devam edecek.
İkinci meyve ağacı, bir önceki kararı gibi geride, fidanların aşılanması için budak ve özellikle çocuklar için çok sayıda meyve bırakarak, yine insanların yoğun olduğu başka bir bölgeye göç etmiş.
Meyve ağacı, bunu yapmak zorundaymış. Çünkü yaşamın, toprağa düşen bir tohumun yeşerip olgunlaştıktan sonra ağaç olması, az veya çok meyve vererek günü geldiği zaman da kurumaktan ibaret olmadığını birilerine öğretmeye yemin etmiş!.. HASAN DAVUTOĞLU
Biri; gözden ırak, kimsenin uğramadığı bir yerde yaşıyor. Bu ağaç, her sene meyve veriyor.
İkinci meyve ağacı, insanların yoğun olarak bulunduğu merkezi bir yerde yaşıyor. O ağaç da her sene meyve veriyor.
Peki, sizce bu iki meyve ağacından hangisi mutlu? Hangi ağaç daha verimli? Sizce, iki meyve ağacından hangisi daha uzun ömürlü olur? Biraz düşünün, lütfen!
“İkinci meyve ağacı!” dediğinizi duyar gibiyim. Cevabınız, doğru! Sizi tebrik ederim!
İki ağaç da her yıl meyve vermiş, vermesine ama birincisinin verimi sürekli düşmüş. Neden mi?Çünkü gözden ırak olan bu ağacın yetiştirdiği meyveleri kimse tadamamış. Önceleri bu, ağaç için bir avantaj olarak görülmüş: O, albenisi meyvelerini kimselerle paylaşmak istememiş. Ama yıllar geçtik sonra bunun ne kadar da yanlış bir düşünce olduğunu acı çekerek anlamaya başlamış.
Birinci ağaç, sevgiden, saygıdan yoksun kalmış. Ona, ilgi gösterecek, sulayıp gübreleyecek, zamanı geldiği zaman budayacak, hatta onunla dert ortağı olacak bir kişi bile yokmuş!
Kimsenin uğramadığı, gözden ırak bir yerde yaşam bulması ağacın suçu değilmiş. Fakat suçlu aramak da artık geçmiş. Çünkü ağaç kurumuş!..
İkinci meyve ağacı, çok mutluymuş...
Yetiştirdiği meyvelerinin tadılması, beğenilmesi, yılda bir meyveleri için değil her zaman hatırlanması, ona ilgi gösterilmesi, her tür bakımının aksatılmadan yapılması, onu mutlu ediyormuş.
İkinci meyve ağacı, o kadar mutluymuş ki her sene verimliliği, bir öncekinden daha da iyi oluyormuş. Bunun nedeninin, düzenli sulanıp gübrelenmesi ve zamanı geldiği zaman budanmasından değil, ona gösterilen sevgi ve saygıdan kaynaklandığını biliyormuş.
Yeni meyveler yetiştirmesi için ona yapılan aşılara o kadar çok seviniyormuş ki bunu, verimliliğinin en büyük ödülü olarak kabul ediyormuş.
Yıllar geçmiş.
Öyle bir zamana gelinmiş ki insanlar çok değişmiş. Artık ters giden bir şeylerin olduğunu anlamış, ağaç. Dallarına yapılan her aşının yeşermesi için doğa üstü çaba sarfeden ağaç, bir sonraki yıl tahminlerin de ötesinde verimli oluyormuş. Buna rağmen insanların kendisine olan ilgisinin giderek azaldığını farketmiş.
Artık yılda bir meyvelerini toplamak için hatırlanır hale gelen ağaç, en çok insanlar tarafından taşlanmasına üzülüyormuş.
İkinci meyve ağacı, karar aşamasına gelmiş: Ya kuruyup kimilerinin şöminelerinde ısınılacak
odun olarak külleşecek, ya da her şeye rağmen verimliliğini artırmaya devam edecek.
Meyve ağacı, kendisine yakışan en doğru kararı vermiş: “Verimliliğimin artarak devamı için farklı bir yere kök salmalıyım!” demiş.
Bir gece, herkesin uykuda olduğu bir saatte, meyve ağacı, o zamana kadar görülmemiş bir doğa mucizesini gerçekleştirmiş: Kimseyi uykusundan uyandırmadan köklerini dışa çekerek yola koyulmuş. Geride de ne bırakmış biliyor musunuz? “Belki hatırlanırım!” düşüncesiyle çok sayıda meyve ve fidanlara aşı vurulmak üzere budak bırakmış.
İkinci meyve ağacı, günün ilk ışıklarına kadar yine insanların yoğun olarak bulunduğu merkezi bir başka yere taşınmış.
O bölgenin insanları, bu ağacın nasıl oluyor da bir gecede yanlarına kök saldığını öğrenmek yerine hemen meyvelerini, yangından mal kaçırırcasına toplayarak tatmanın yarışına girmişler. Öyle bir yarış ki ağacın bir sonraki yıl vereceği verimlilik dikkate alınmadan dalları da kırılarak sürmüş.
Ağacın ayrıldığı merkezdeki insanlar ise onun yokluğunu pek önemsememişler. Çoğu, ağacın geride bıraktığı meyveleri toplayarak yemiş, kimisi de budakları alarak fidanlarını aşılamış. Ama o merkezdeki insanlar bir kere daha ne o lezzetli meyvelerden tadabilmişler, ne de o verimli meyve ağacı gibi bir ağaç yetiştirebilmişler.
İkinci meyve ağacı, taşındığı yeni bölgedeki insanlardan hiç memnun değilmiş. Verimli olmak için verdiği çaba senede bir meyveleri toplanmak için hatırlanıyor olmasından dolayı karşılık bulmamış.
Meyve ağacı, yine bir karar aşamasına gelmiş: Ya “Kaderim buymuş!” diyerek hayatının geri kalanını mutsuz bir süreç yaşayarak sonunun gelmesini hızlandıracak, ya da her şeye rağmen verimliliğini artırmaya devam edecek.
İkinci meyve ağacı, bir önceki kararı gibi geride, fidanların aşılanması için budak ve özellikle çocuklar için çok sayıda meyve bırakarak, yine insanların yoğun olduğu başka bir bölgeye göç etmiş.
Meyve ağacı, bunu yapmak zorundaymış. Çünkü yaşamın, toprağa düşen bir tohumun yeşerip olgunlaştıktan sonra ağaç olması, az veya çok meyve vererek günü geldiği zaman da kurumaktan ibaret olmadığını birilerine öğretmeye yemin etmiş!.. HASAN DAVUTOĞLU