Düşünce ve İnsan!

  • Konbuyu başlatan GulsahToptas
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde GulsahToptas tarafından oluşturulan Düşünce ve İnsan! başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,949 kez görüntülenmiş, 4 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Düşünce ve İnsan!
Konbuyu başlatan GulsahToptas
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan korsan
G

GulsahToptas

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
gulsaht.blogcu.com
İnsanın insanlaşma öyküsü, Humonoid dediğimiz insanımsı yaratıkların, bundan otuz milyon yıl kadar önce dik yürümeye başlamaları ve serbest kalan ellerinin ne işe yarayabileceğini düşünmeleri ile başlar. İşte bu düşünebilme ayrıcalığından dolayı, aynı gezegeni paylaştığı diğer canlılardan çok farklı bir evrim geçirmiştir insan. Bu evrimin ileri aşamalarında, düşüncenin kendisini incelemeye başlaması ile insan, evrendeki mevcudiyetinin anlamını ve nedenini fark edebilmiş ve bu yolda edindiği bilgiler ona, kendi kozmik geleceğini belirleyebilme hakkını ve imkanını tanımıştır. Bireysel düzeyde ise insan, kendi düşüncelerini objektif biçimde irdeleyip kontrol ederek, bir anlamda yönlendirerek kendi yaşam koşullarının ve geleceğinin belirlenmesinde daima birinci derecede etkili rol oynayabilmiştir.

İnsanın, çoğu zaman da yeterince önem vermeden, alışkanlık üzere yerine getirdiği bu önemli faaliyet, çeşitli şekillerde ortaya çıkar. Günümüzde en çok kabul gören tarifi ile Düşünme, bir sonuca varmak amacıyla bilgileri, kavramları incelemek, karşılaştırmak ve aralarındaki ilgilerden yararlanarak başka düşünceler üretmek işlemidir. Bu işlem sonunda, tipik olmayan bir durumun hemen kavranmasına “Zekâ” diyoruz. Eğer zihin belli problemleri tasarlar, onları kavramlarla anlatır ve bunlar arasında ilişkiler kurarsa, düşünmenin bu şekli “Akıl” olarak tarif edilmekte. Herhangi bir mantıksal yöntem kullanılmadan ruhsal algılama yoluyla yapılan düşünmeye bir başka deyişle zekâ ve içgüdünün beraberce düşünme aracı olarak kullanımına “Sezgi” diyoruz. Eğer düşünme, hiçbir kayıt ve koşula bağlı kalmadan oluşursa ortada sadece bir “Hayâl” vardır. Bu işlemlerin neticesinde ortaya çıkan zihinsel ürüne de “Düşünce” diyoruz.

Günümüzde, yanlarına gelişen tıp teknolojisinin desteğini de alan Nöroloji uzmanları özellikle sar’a tedavisi konusunda incelemelerden elde edilen verilere dayanarak, düşüncenin yalnızca maddesel bir etkinlik olduğunu ve kaynağının da insan beyninde oluşan elektro-kimyasal faaliyetler olduğu şüphesine yer vermekteler. Bu görüşe göre, düşünce beynin maddesel bir ürünüdür. Eski materyalist iddialar bu kez teknolojik verileri de yanlarına alarak tekrar karşımıza çıkmakta sanki. Teknolojik verilerden yola çıkılarak böyle bir noktaya varılabilmiş olması ilk bakışta oldukça rahatsız edici. Ama yine aynı araştırmalar bize gösteriyor ki, aynı zamanda düşünce de, içinde oluştuğu maddeyi, yani beyni, büyük ölçüde etkilemektedir. Bir başka deyişle, beyin zihni oluştururken aynı anda zihinsel faaliyetler de interaktif bir biçimde beyne etki etmekte ve dolaylı olarak vücudu ve hatta devamında kişinin çevresel şartlarını da büyük ölçüde etkilemektedirler. Tam bir Yumurta/Tavuk ikilemi. Ve bizim, düşünce ve madde, zihin ve beyin, ruh ve beden gibi Dualist tanımlarla yola çıktığımız sürece, insan düşüncesini anlama yolunda çok da mesafe kat edemeyeceğimiz meydanda.

Düşüncenin düşünceyi nasıl etkilediğinin farkına varan insan için düşüncenin, hareketleri, karakteri, çevresel koşulları, vücut sağlığımızı, hayattaki amaç ve başarılarımızı, ve nihayette iç huzurumuzu ne denli etkileyebileceğini tahmin etmek hiç de zor değildir.

Bir insan gerçekte kendi kendisini düşündüğü gibidir, karakteri de düşüncelerinin toplamıdır. Düşüncelerinin hakimi olarak insan, karakterini şekillendirir, çevresel koşullarını oluşturur ve bir anlamda yazgısının yazar. Başarısızlıkları ile yüz yüze kaldığı anda ve en güçsüz göründüğü noktada dahi insan, gemisini karaya oturtan bilinçsiz bir kaptandan başka biri değildir. Gemisini tekrar yüzdürebilmesi, ilk önce düşünsel seviyede mümkündür. Önce düşüncelerindeki yanlışı bulur ve onları yaşam yasasına uygun hale getirirse gemisinin yani kendisinin sahip olduğu enerjiyi doğru yönde kullanarak saplandığı yerden kurtaran tecrübeli ve akıllı kaptan haline gelir.

Düşünce, insanın söylemek veya yapmak istediği şeylerin zihinsel bir provasıdır. Bu prova yapılırken var olan hürriyeti, kontrollü ve nihai amaca faydalı bir biçimde kullanan ve düşünce kontrolünü hiç elden bırakmayan insan, çevresel şartlarındaki ani değişikliğin derhal farkına varacaktır. Doğru düşüncelerin kötü ortamlar yarattığı hiç vaki değildir, ama insanlar genelde düşüncelerinden değil de ortamlarından şikayet ederler. Oysa şikayet ettikleri ortamı değiştirmek için yapmaları gerekli tek şey düşünüş tarzlarını değiştirmektir.

Bedensel sağlığımızla zihinsel dünyamız arasındaki doğru orantı ne kadar vurgulansa azdır. Hasta düşünceler sonunda hasta bedenler üretirler. Biliriz ki hastalık korkusu hastalığa en büyük davettir. Hastalıklar kendilerinden korkanlardan değil kendilerinden akılcı yöntemlerle korunanlara bulaşmaz. Buna mukabil kötü moral daima sonunda bedene yansır.

Kötü, zararlı duygu ve düşünceler çimlerin üzerine düşen ayrık otu gibidir. Ayrık otu ile savaşırken harcadığımız enerjinin çok küçük bir kısmını harcayarak, düşünce bahçemizi sağlıklı ve temiz tutabiliriz. Bu tür ayrık otlarının düşünce bahçemize düşmesine mani olmazsak veya düşse bile derhal yok edilmesi için çaba harcamazsak çok kısa bir zaman sonra düşünce bahçemiz kötü düşüncelerin istilasına uğrayacaktır. Biliyoruz ki ayrık otları çok uzun süre su görmeseler dahi ölmezler. Temiz ve bakımlı bir bahçede gezinmenin mutluğuna iç huzuru diyoruz. Ayağımıza dikenler batmadan, taşlara takılmadan zihin bahçemizde yapacağımız gezintinin sağlayacağı mutluluk, günlük yaşantımıza verimlilik ve çevreye faydalı olmak şeklinde derhal hareketlerimize yansıyacaktır
 
G

GulsahToptas

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
gulsaht.blogcu.com
Amaçsızlık aslında kötü amaca giden yolun başlangıcıdır. Belirgin hedefler koymak ve onlara ulaşmak için zihinsel ve bedensel topyekün bir kalkışma içersine girmek, hayatımızda başarıya giden en kısa yolu bulmak şeklinde tezahür eder.

Düşünmeyenler, yaşam yasasının varlığını hissedemeyenler, olayları sebepleri ile beraber değil de yalnızca neticeleri ile algılayabilenler, “şans”, “kısmet” gibi kavramlara inanırlar. Hayatta iyi noktalarda bulunan insanlara bakarak, “ne kadar şanslı insan”, “ne kadar kısmetli insan ” diye düşünürler. Bu insanların şu an bulundukları o nokta ile önce düşüncelerinde buluştuklarını ve sonra hedefe ulaşmak için nasıl özveri ile çalıştıklarını ve gelinen noktanın sadece o insanın düşüncelerinin gerçekleşmesi olduğunu bilmezler ve olayı sadece şans ile açıklarlar.

Bilinç ve bilinçaltı gibi soyut kavramlar halinde algılamaya çalıştığımız düşünce dünyamız aslında bir bütündür. Orada düşünceler güneşin aydınlığında görünmeyen yıldızlar gibidirler, ama daima vardırlar. Bilinçaltımız kendine gelen her tür düşünceyi iyi kötü ayırımı yapmaksızın kabul ettiği için hasta düşüncelere daima açıktır. O zaman giriş çıkışı iyi kontrol etmeli ve bilinç altımızı aklın bekçiliğine emanet etmeliyiz. İyilik ve güzellik gibi duyguların sağlayacağı bağışıklık sistemi, bilinçaltımızı her türlü hastalıktan koruyacaktır. Çünkü iyi düşüncelerde kötü düşüncelerde kendi kopyalarını bir anlamda kendi mutasyonlarını üretirlerken kendilerinden sonraki düşüncelerin kendilerine benzemelerini sağlayacaklardır.

Bilinçaltımız asla uyumaz, dinlenmez, ve her zaman iş başındadır. Varmak istediğimiz herhangi bir hedefi net bir biçimde bilinçaltımıza aktarırsak onun mucizeler yaratan gücünü görürüz.

Bir insan kendi düşüncelerini kontrol amacıyla kendi içine dönebildiği oranda kendini tanıyabilir ve bu yolda ilerlediği sürece de kendini bilmenin getirdiği iç huzuruna kavuşabilir. İç huzuru daima sakin bir kişilik ile dışa vurur.

Kimi yaşlıların yüzlerinde sevgi ve mutlulukla dolu olarak yaşanmış bir ömrün yumuşak ve sakin izleri vardır, kimi yaşlıda ise tutku ve acının keskinleştirdiği derin çizgiler. Hangimiz ikisi arasındaki farkı söyleyemez?

Hayal kurmak da zihnimizin önemli faaliyetlerinden biridir. Bu gün, hakikat haline gelmiş insanlığın büyük başarılarının da bir zaman önce sadece hayal ve birer düşünceden başka bir şey olmadığını fark edersek, hayal gücü ve aklın birleşiminden neler doğacağını anlarız. İşte o zaman hayal diyip geçtiğimiz bu zihnin işlevini kendimize ve insanlığa yararlı bir biçimde kullanabiliriz.

İnsanlık, hayal güçlerini akıllarının ve edindikleri deneyimlerin ışığında kullanan besteci heykeltraş, ressam, düşünür ve bilim insanlarını hiç bir zaman unutmayacaktır, çünkü yaşadığımız dünya onlar bir zamanlar hayal etmiş oldukları için daha güzeldir.

Geleceğe şekil verme hakkına, sadece ona inananlar sahiptir. Bu bir ütopya değildir! Vardır, gerçektir, ama onun taşı sadece inananların taşçı kalemleri ile yontulabilir.

Attila TÖZÜN
08.07.2002

 
Ö

ölüdeniz

Ne zaman bu tür konuları okusam  Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin ''Kardeşim sen düşünceden ibaretsin geriye kalan et ve kemiksin. Gül düşünürsün , gülüstan olursun diken düşünürsün, dikenlik olursun'' sözleri aklıma gelir.TEŞEKKÜRLER


 
K

korsan

Kullanıcı
18 Kas 2007
En iyi cevaplar
0
36
Gaziantep
Gül düşünmekle olunmuyor,keza dikenlikte.
Düşündüklerini eyleme geçirirseen ihtimaldir.
Bilimsel analiz hehehehe
 
Üst