Çağdaş Liderin Özellikleri

  • Konbuyu başlatan mehmetd
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Kim, Neyi, Nasıl Başardı? kategorisinde mehmetd tarafından oluşturulan Çağdaş Liderin Özellikleri başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 9,814 kez görüntülenmiş, 2 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Kim, Neyi, Nasıl Başardı?
Konu Başlığı Çağdaş Liderin Özellikleri
Konbuyu başlatan mehmetd
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan crt
M

mehmetd

Kullanıcı
23 Şub 2007
En iyi cevaplar
0
0
Kadim çağların devlet, ordu ve az da olsa şirket yönetimiyle ilgili vazedilmiş ilkelerinin birçoğu günümüz siyaset ve ekonomi dünyaları için de geçerli. İşte örnek alınan liderlik vasıfları:
MUSTAFA ÖZEL’in yazısı Klasik komutan Çagdaş lider Kadim çağların devlet, ordu ve az da olsa şirket yönetimiyle ilgili vazedilmiş ilkelerinin birçoğu günümüz siyaset ve ekonomi dünyaları için de geçerlidir. Hun hükümdarı Atilla, Moğol hakanı Cengiz veya Çin bilgesi Lao Tzu’nun savaş (strateji) sanatıyla ilgili sözlerinin bugün Batı yöneticilik dünyasında adeta ezberleniyor olması sebepsiz değildir. ”Enbaü’l-yevm mislü enbaü’l-ems, lâ cedid tahteş-Şems” demiş Araplar: Bugünün haberleri tıpkı dünküler gibidir; güneş altında yeni birşey yok! Çağdaş bir Arap ilim adamı, el-Kıyâdetu’l- Askeriyye fi Ahdi’r-Rasûl adlı itinalı çalışmasında, İslamiyette komutanlığın (askeri liderliğin) beş temel niteliğini şöyle sıralıyor: 1. Kıdem ve fedakârlık; 2. Tecrübe; 3. Cesaret ve takvâ; 4. Beceri; 5. Cömertlik. Bu nitelikleri, çağdaş yönetim bilimcilerin şirket liderlerinde aradıkları niteliklerle karşılaştırmak öğretici olabilir. Kıdem ve fedakârlık çok önemlidir Komutanın birinci vasfı, Müslümanlığı daha önce kabul etmiş ve inancı uğrunda fedakârlık yapmış olmakla temayüz etmektir. Mesela, Mûte savaşında herkes (tecrübe ve cesaretine binaen) Halid bin Velid’in komutan olması beklerken, Resûllulah komutanlığa önce Zeyd bin Hârise’yi, sonra da başkaları tayin etmişti. Bunun sebebi, Hz. Halid’in inanç dairesine yeni girmiş olmasıdır. Diğer komutanların iman ve fedakârlıkları ise, o zamana kadar tescil edilmiş bulunuyordu. İtimat, ölüm kalım meselelerinde başka her şeyden önce gelir. Warren Bennis, liderliğin en temel bileşenlerinden birinin itimat olduğunu söyler. ”Bazıları liderlerin insanları sürükleyebilmelerinin sebeninin karizma olduğunu söylerler. Ben aynı kanaatte değilim. Tanıdığım şirket liderlerinden çoğunun hiç te karizması yoktu, ama sayısız insanı peşlerinden sürükleyebiliyorlardı. Bunlar, beraber çalıştıkları insanlarda imrenilecek bir itimat ve sadakat duygusu uyandırmışlardı. İnsanları böylece kendi saflarına çekmekle, örgüt kültürlerinde gerekli değişiklikleri yapabilmekte, rehber vizyonları hayata geçirebilmekteydiler.” Bennis’e göre, itimadı doğuran şeyler şunlardır: Karakter değişmezliği. Liderler ne tür şaşırtıcı hadiselerle karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, kendi adamları şaşırtacak hareketlerden uzak durmalıdırlar. Rüzgârgülü olmak onlara göre değildir. Ahenk. Liderler, özü sözü bir olanlardır. Açıkladıkları teorik fikirlerle, yaşadıkları hayat arasında uçurum yoktur. Güvenilirlik. İşe yarar zamanda, elemanların arkasındadırlar; onları yalnız bırakmazlar. Dürüstlük. Lider, taahhüt ve vaatlerini tutan adamdır. Tecrübe, dindarlıktan önce gelir! Komutan olacak kişinin geniş askeri tecrübesinin olması, savaş strateji ve taktiklerini iyi bilmesi gerekmektedir. Hz. Peygamber’in şöyle dediği rivayet edilir: ”Bir toplulukta, onların başına komutan olarak atadığım kişiden daha hayırlı kimseler bulunabilir. Ancak, o kişi, topluluğun en uyanık ve savaşı en iyi bileni olması yüzünden bu göreve getirilmiştir.” Dolayısıyla Hz. Peygamber, komutan atanırken dini hususlarda daha faziletli olma özelliğinden çok, askerliği iyi kavrama ve savaş idaresi konusunda basiretli olma özelliğinin dikkate alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Hz. Peygamber, aralarında Hz. Ebubekir ile Hz. Ömer’in de bulunduğu ordunun başına Amr bin As’ı atadı ve Zâtü’s-Selâsil’e gönderdi. Muharebe yerine vardıklarında, Amr ateş yakmamaları emretti. Bunun üzerine sinirlenen Hz. Ömer, komutana saldırmaya kalkıştı. Hz. Ebubekir ona engel olarak, ”Rasulullah, Amr’ı senin başına savaş yönetmeyi daha iyi bildiği için seçti” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer sakinleşti. Yukarıda anılan Mûte savaşında, kıdemi dolayısıyla komutan atanmayan Hz. Halid, muharabenin ileriki safhalarında ashâb tarafından komutanlığa seçilmiş ve büyük bir ustalıkla (askerin ön ve arka safları yer değiştirip, düşmana yeni bir ordu korkusu vermek suretiyle) savaşı kazanmıştı. Max DePree’nin liderlik için şart koştuğu 12 niteliğin çoğu tecrübeyle kazanılmıştır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: -Tefrik kabiliyeti: Lider keskin bir içgörü, marifet ve yargıgücüne sahiptir. -İnsan ruhundan anlamak: Lider, insan ruhunun kıvrımları okur; ihtimam, özlem ve mücadeleleri iyi anlar. -Zaman bilinci: Lider geçmişi anlar, bugünü hesaba katar, geleceğe saygı duyar. Bugünle yarın arasında mütemadiyen mekik dokur. Ve kendinden öncekilerin tecrübesini daima akılda tutar. -Fikri enerji ve tecessüs: Lider kendinden geçercesine, vecd içinde öğrenme sorumluluğunu hisseder. - Öngörülebilirlik: Lider kapristen uzaktır; insanları şaşırtan davranışları olmaz. Vizyon genişliği: Örgütün neler başarabileceğine dair liderlik vizyonu, bütün katılımcıları hesaba katacak kadar geniş olmalıdır. Bütünlük: Lider, davranışında bütünlüklü ve dürüsttür. Hassasiyet: Başkaların yeteneklerine güvenir lider; onların ellerinden geleni ortaya koymalarına meydan açar. Belirsizlikten yılmamak: Lider, kaosa anlam veren, belirsizlikten ürkmeyen, aksine bunlardan kuvvet bulan kişidir. Ortada olmak: Lider, örgütün dört bir yanında hazır ve nazırdır. Sorar ve kendine sorulmasına fırsat verir. Sabırlıdır. Sorunları dinler, nüansları yakalamaya çalışır. Mizah duygusu: Lider şefkatli bir mizah duygusuna sahiptir; birçok bakış açısı hesaba katan geniş bir perspektifi vardır. İlişkilerde cesaret: Yeri geldiğinde sert kararlar vermekten çekinmez. Acımasız dürüstlük içinde hareket eder. Cesaret, takva, beceri ve cömertliği haftaya konuşalım. Yeni Şafak

Mustafa ÖZEL


|

 
S

SERDARÖZ

Kullanıcı
10 Eki 2007
En iyi cevaplar
0
0
Katılıyorum, Lider '' güçlü kılandır.''
 
crt

crt

Kullanıcı
11 Eyl 2009
En iyi cevaplar
0
38
İstanbul
Çağdaş bir lider denildiğinde ilk anımsadığım isim Mustafa Kemal Atatürk oluyor..

********
Atatürk..
Ulusal  Mücadele'de millî birliği temin eden eşsiz bir lider, muharebe meydanlarında efsanevî bir kumandan, devlet kuran büyük siyaset ada·mı, milletin çehresini değiştiren kûdretli bir inkılâpçıdır. Bu vasıflarıyla, insanlık tarihinin tanıdığı en büyük adamlardan biri olduğunda şüphe yoktur. Kahramanlık ve yüksek insanlık meziyetlerini en yüksek seviyede taşıdığında dünya tarihçileri ve fikir adamları tereddütsüz birleşmektedir. Tarihin büyük tanıdığı şahsiyetlerle mukayesesi yapıldığı zaman türlü bakımlardan bariz üstünlükleri göze çarpmaktadır. Bir kere bütün bu dehalara üstün tarafı, hem fikir hem hareket adamı oluşudur. O, fikri ve hareketi kişiliğinde birleştirmiş bir lider idi. Fikir ve düşüncelerinin özünü oluşturan Atatürkçülük, her türlü dogmatik unsurdan sıyrılmış akılcı bir dünya görüşüdür. Memleket gerçeklerinden kaynaklanan, problemler karşısında aklın ve ilmin rehberliğini kabul eden bu gerçekçi görüş, gerek Türk Bağımsızlık Savaşı'nın gerekse onu izleyen Türk çağdaşlaşma hareketi'nin esasını oluşturmaktadır.

Atatürk, milletin tarihî seyrini değiştirebilecek üstün meziyetleri sayesinde, memleketi askerî ve siyasî zaferlerle uçurumun kenarından kurtarmıştır. Dünya tarihirıde, her türlü imkânsızlığa rağmen inandığı fikri tatbik sahasına dökmüş. "Ya istiklâl, ya ölüm!" parolası ile bir Millî Mücadele kazanınış, arkasından yepyeni hüviyette bir çağdaş millet ve devlet yaratmış adam azdır. İçinde bulunduğu şartları değerlendirmede, engelleri ortadan kaldırmada gösterdiği büyük başarı Atatürk'ün ayrı bir özelliğini teşki1 etmektedir. Diyebiliriz ki Atatürk, Türk toplumunda sadece çağdaşlaşma gereğini gördüğü için değil, bu çağdaşlaşmayı en kısa zamanda gerçekleştirecek yolu gösterdiği için ve nihayet çağdaşlaşmaya engel olan etkenleri cesaretle bertaraf ettiği için büyüktür. Esasen "Modern Türkiye'nin Kurucusu" sıfatını da işte bu büyüklüğünden almaktadır.

Büyük Nutkun sonlarında, Türk gençliğine hitaben çizdiği tablo, aslında, kendisi mücadeleye atıldığı zaman, memleketin içinde bulunduğu tablodur. Atatürk, en güç şartlar altında bile, herşeyin bitti zannedildiği bir zamanda bile, Türk milletine güven hissinin kaybolmaması gerektiği gerçeğirri, eseriyle ispatlamış bir millî kahramandır; onun için sembol olmuştur, onun için bayrak olmuştur.

Atatürk gerçeğin adamıdır; sağduyunun ve ince görüşün adamıdır. Nerde ne yaptı, neye karar verdi ise daima en iyisini yapmış, en hayırlısına karar vermiştir. Halkın eğilimlerini çok iyi sezen ve ruhlara sızmasını bilen usta inkılâpçılığı sayesindedir ki müşterek arzu ve eğilimler kolayca millî ülkü haline gelebilmiştir. Giriştiği mücadelenin başından sonuna kadar Türk milletinin yüksek vasıflarına güvenmiş, kazanılan her türlü zaferin milletin eseri olduğunu söylemiştir. Bütün teşebbüslerinde millet sevgisine dayanmış, kudretli kişiliği ve gerçeği sezişe dayanan ikna kuvvetiyle kütleleri sürükleyebilecek bir lider olduğunu göstermiştir. Millî kurtuluşa bayrak olan fikirleri, görüşleri ve ölmez eseriyle, tesirleri memleket sınırlarını aşmış, mazlum milletlerin bağımsızlık ve hürriyet mücadelesinde manevî kuvvet olmuştur.

Atatürk yaratıcısı, yapıcısı olduğu "Türk İnkılâbı"nı ifade ederken: "Bu inkılâp, yüksek bir insanî ülkü i1e birleşmiş vatanperverlik eseridir. Çocuklarına bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve aynı zamanda bütün sefaletlere acımak sanatını öğretmektedir" diyordu. Kendisi de yarattığı inkılâbın imanlı bir yapıcısı sıfatıyla bütün dünyaya açık yürekle, samimiyetle ve dostlukla bakıyordu. Gerçekten, "Ne Mutlu Türküm diyene!" vecizesiyle kalplere millî iman perçinleyen Atatürk, aynı zamanda insanlık idealinin ve insan sevgisinin de sembolü idi. Yabancıların, "Düşmanlarınız kimlerdir?" sorusuna, "Biz kimsenin düşmanı değiliz; yalnız insanılığın düşmanı olanların düşmanıyız!" cevabını veriyordu. İşte bu insancıl yönü iledir ki tamamen millî nitelik taşıyan "Atatürk İnkılâbı" aynı zamanda bütün insanlığın hayranlığını da üzerinde toplamaktadır.

Atatürk'ün insanlık değerlerine içten ve büyük saygısı vardı. O, bütün insanlığın asırlar boyu övdüğü ııe övündüğü meziyetleri üstün kişiliğinde toplamıştı. Hayatı boyunca gösterdiği davranışlar bu meziyetleri sergiliyordu. Şöyle ki:

-Muzaffer Başkomutan olarak İzmir'e girdiği gün, önüne serilen düşman bayrağını, "Bayrak bir milletin bağımsızlık alâmetidir; düşmanın da olsa saygı göstermek gerekir!" diyerek, onu yerden kaldırtan,

-Bir milleti hürYiyet ve bağımsızlığa kavuşturan büyük eserinin haşmeti karşısında, memleketin büyük sanatkârları, şairleri, tiyatro sanatçıları elini öpmek istedikleri zaman "Sanatkâr el öpmez; sanatkârın eli öpülür!" cevabını veren ,

-Çanakkale'de kendisine karşı savaşırken bir kolunu kaybeden ünlü Fransız Generali Gouraud'ya, yıllar sonra Ankara'da karşılaştıkları zaman -Generalin boş kolunu. işaret ederek- : "Türk topraklarında yatan şerefli kolunuz, memleketlerimiz arasında son derece kıymetli bir bağdır!"diyen ,

- Çanakkale şehitleri törenine konuşma yapmak üzere giden bir Bakanına, harpte ölen diğer millet askerleri için de: "Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur içinde uyuyunuz!" diye not yazdıran,

- Mısır elçisine, bir sabah, Çankaya sırtlarından doğmakta olan güneşi göstererek: "Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Şu anda günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Bu milletler, bütün güçlüklere, bütün engellere rağmen mânileri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini milletler arasında hiç bir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir âhenk ve işbirliği çağı alacaktır!"

Diyen Büyük Atatürk, gerçekten insan sevgisinin ve insanlık idealinin kolay erişilemeyecek bir örneği idi. Bu davranışlar, belki de insanlık tarihinde eşi olmayan şeylerdi ve O'nun büyüklüğünü, O'nun genişliğini, O'nun engin hoşgörüsünü simgeliyordu.

"Yurtta barış, cihanda barış" için çalışmak, Atatürk için dünyamızda yaşayan bütün insanları birbirine daha çok yaklaştırmak, daha çok sevdirmek yolundaki çabaların bir parçası idi. O, "İnsan herşeyden önce mensup olduğu milletin varlığı ve mutluluğu için çalışmalı; fakat başka milletlerin de huzur ve refahıni düşünmelidir" derken, işte bu çabasını dile getiriyordu. Atatürk'e göre "Dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak, demekti". Çünkü, "dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdu". İşte Atatürk'ün "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesinin kökleri böyle insancıl bir .düşünceden, böyle insancıl bir idealden kaynaklanıyordu.

Atatürk'e göre "Milletleri idare edenlerin vazifesi, hayatı mutlu kılmak hususunda milletlerine yol göstermekti. Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar mutsuzdiı. Hayatta mutluluk, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı ve huzuru için çalışmakla mümkündü. Natta bir devlet adamı böyle hareket ederken "Benden sonra gelecekler, acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekter mi diye bile düşünmemeliydi."

O, karşılık beklemeksizin, insanlığın mutluluğuna hizmet edebilecek adam yetiştirmenin, en büyük zevk olduğunu söylüyor ve şöyle diyordu: "Bahçesinde çiçek yetiştiren insan, bu çiçekten birşey bekler mi? Adam yetiştiren insan da, çiçek yetiştirendeki hislerle hareket etmelidir. Ancak bu tarzda düşünen ve çalışan adamlardır ki memleketlerine, milletlerine ve bunların geleceğine faydalı olâbilirler".
Atatürk'e göre, milletler arasında düşmanlıkların yerini akrabalık bilinci almalı idi. Kıta'alar ve milletler arasında ırkçı ve şoven yaklaşımlar, yerini bütün insanlığın paylaştığı bazı ortak değerlere terk etmeli idi. "İnsanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirine yaklaştırarak, onları birbirlerine sevdirecek karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarıyan hareket ve enerji idi. Dünya barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve muvaffak olmasıyla mümkün olacaktı. Dünya vatandaş(arı kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmeli, insanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerini almalıydı." Bütün milletlerin çağdaş uygarlık düzeyinde birleşmesi, bu ortak uygarlığa dahil olması Atatürk'ün en samimî arzusu idi. Çünkü O, insanlığın hepsini bir vücut ve her milleti bunun bir organı sayıyordu.

Atatürk'e göre, insanlar arasında artık hiçbir renk, din ve ırk ayırımı tanımayan bir ahenk ve işbirliği çağı açılmalı, milletler bağımsızlıklarını, millî niteliklerini, millî kültürlerini kaybetmeksizin, her türlü emperyalist görüşün dışında, insanlığın ortak değerlerinde birleşmeli idi. Bu ortaklaşa değerlerin kıtaları birbirine bağlaması, insanları renk, ırk ve din farkı gözetmeksizin birbirine yaklaştırması lâzımdı. Çünkü insanlığın yükselmesi, insanlık idealinin gerçekleşmesi bu şuurun ayakta tutulmasına bağlı idi. İşte Atatürk, görüş ve düşünceleriyle, bu yönüyle de insanlık tarihi önünde aşılamayacak bir büyüklüğü temsil etmektedir.

Son söz olarak diyebiliriz ki, Atatürk'ün hayatı, şahsiyeti ve eseri incelendiği zaman, insanoğlu, hayranlığını gizleyememekte; bu millî kahramanı kutlamakta, bu kutsal mücadelenin önünde saygı ile eğilmektedir.

(Alıntı)
 
Üst