Mevlânâ’nin karsisina zamanin beylerinden bir bey gelmis. Mevlânâ, hiç konusmamis. Böyle basi egik, elleri cübbesinin yeninde böyle durmus. Karsisindaki bey, sultan, mevki makam sahibi insan; hiç iltifat etmiyor, böyle duruyor. Adam durmus durmus, terlemis, kizarmis, bozarmis, demis ki:
’--Efendim bana bir nasihat etseniz!’’
O da ne kadar zalim olsa gene iyi insan ki, Mevlânâ’yi ziyaret ediyor, bir de nasihat istiyor...
’’--Evlâdim, sana ben ne diyeyim? Seni Rahman sultan eylemis, sen seytana kulluk ediyorsun!.. Rahman seni sultan etmis, Rahman’a kulluk edecekken, seytana kulluk ediyorsun, seytana uyuyuyorsun; olur mu böyle sey?.. Halki sana ismarlamis, havale etmis bunlara sefkat eyle, hizmet eyle diye; sen onlara zulmediyorsun. Ben sana ne diyeyim?’’ diye adamcagiza öyle agir sözler söylemis ki, hüngür hüngür aglamis adam...
Cesarete bak!.. Kimseye eyvallahi yok, hak sözü gümbür gümbür söylüyor.
Varligi elden koyacak, mevki düsünmeyecek, makam düsünmeyecek, zengin oldugunu düsünmeyecek.