Z
Zynep
Kullanıcı
YAŞAMI ERTELEMEYİN
Yaşam doğrudan zamana bağlıdır.
Durdurulamayan, yavaşlatılamayan, istesek de, istemesek de aynı hızla akıp giden ve ömrümüzü tüketen zamana.
Hepimiz ölümlüyüz. Elimizdeki en sınırlı kaynak, akışını durduramadığımız zamandır.
Dolayısı ile bir insanın kendi yaşamı bakımından yapapileceği en iyi şey "zamanını iyi değerlendirmektir.
Anne, babalar ve öğretmenlerin, aslında çocukların ve gençlerin yaşama iyi hazırlanmaları, başarılı olmalarını hedefleyen, yani temelde iyi niyetli olsa da yaptıkları bir hata var.
Bu çağlarda verilen öğütler, sürekli olarak yaşamı ertelemeye dair öğütler;
Hadi bakalım önce derslerini yap, şimdi zamanı değil, eve geç kalma, sinemaya gideceğine derslerine çalış, roman okuyacağına ödevlerini yap gibi.
Ve sonra yaşamayı, daha uzun zaman zaman dilimlerine bağlı olarak erteleten öğütler, sınırlamalar, kısıtlamalar;
O işi tatilde düşünürüz, hele bir sınavlar bitsin de, o zaman..., büyüyünce yaparsın, kendin para kazanınca yaparsın, gibi.
Sanki yaşam hakları yokmuşcasına, sadece ödevlerden ve görevlerden örülmüş bir davranış kalıbı!
Tabi ki çalışacağız.
Ama bunu yaparken, yaşamayı unutmayacağız.
En kısa tanımıyla, yaşamak, hayattan zevk almaktır.
Bu kimi zaman bir çiçeğin kokusu, kimi zaman bir müzik parçasının ruhumuzu okşayan melodisi, bazen de sevdiğimiz bir insanın gülümseyişi gibi doğanın ve insanın güzelliklerine katılmak, ya da en azından onlara tanık olmaktır.
Veya yüzmek, dans etmek, film izlemek, okumak, uyumak, yemek yemek, sevişmek gibi, bize zevk veren davranışları yapmaktır.
Hayattan zevk alan yani iyi yaşayan insan, aynı zamanda ruhsal açıdan doyuma ulaşmış olduğu için iyi insan olur.
Çünkü kendisi mutlu olduğu için, çevresindekilere de mutluluk aşılar.
Buna karşılık, arzuları sürekli ertelenen, ruhsal doyuma ulaşamamış mutsuz kişi, yaşamı sadece sıkıcı, hatta acılı bir uğraş olarak gören insan, çevresine karşı olumsuz duygularla yüklenir ve kötü insan olur.
Aslında çocuklara ve gençlere sürekli olarak yaşamı ertelemeyi öğreten büyüklerin çoğu, kendileri de yaşayamamış, ve bilinçaltlarında mutsuzluğun kalın çizgileri kazılmış insanlardır.
Kısaca, yaşama hazırlık aşamasında bir yandan ödevlerimizi, görevlerimizi yerine getireceğiz, ama öte yandan, sonra yaparım demeden, yaşamdan zevk almamızı sağlayacak etkinlikleri yapmaktan da geri durmayacağız.
Güzel bir kitap okumak, iyi bir film ya da tiyatro izlemek, sevdiği bir şarkıyı dinlemek niçin yaşam kavgası sırasında yapılamayacak işler olsun?
Eğlenmek, dinlenmek, yaşamdan zevk almak, ayıp değildir.
Tam tersine, yaşamdan zevk almak, bizi iyi insan yaptığı için, mutlaka tadılması gereken bir duygudur.
Üstelik, yaşama sadece para ya da başarı kazanmak için çalışmak olarak bakanlar için söyleyelim:
Eğlenmek, dinlenmek, yaşamdan tat almak, iş yaşamında ki verimi ve dolayısı ile başarıyı artıran bir tutum ve davranıştır.
Zaman yavaşlatılamayacak ve durduralamayacak bir tempo ile gözümüzün önünde akıp gidiyor.
Ve unutmayalım ki ikinci bir yaşamımız olmayacak.
Emre Kongar/ Kızlarıma Mektuplar adlı Kitap'ından
Derleyen: Zynep
Yaşam doğrudan zamana bağlıdır.
Durdurulamayan, yavaşlatılamayan, istesek de, istemesek de aynı hızla akıp giden ve ömrümüzü tüketen zamana.
Hepimiz ölümlüyüz. Elimizdeki en sınırlı kaynak, akışını durduramadığımız zamandır.
Dolayısı ile bir insanın kendi yaşamı bakımından yapapileceği en iyi şey "zamanını iyi değerlendirmektir.
Anne, babalar ve öğretmenlerin, aslında çocukların ve gençlerin yaşama iyi hazırlanmaları, başarılı olmalarını hedefleyen, yani temelde iyi niyetli olsa da yaptıkları bir hata var.
Bu çağlarda verilen öğütler, sürekli olarak yaşamı ertelemeye dair öğütler;
Hadi bakalım önce derslerini yap, şimdi zamanı değil, eve geç kalma, sinemaya gideceğine derslerine çalış, roman okuyacağına ödevlerini yap gibi.
Ve sonra yaşamayı, daha uzun zaman zaman dilimlerine bağlı olarak erteleten öğütler, sınırlamalar, kısıtlamalar;
O işi tatilde düşünürüz, hele bir sınavlar bitsin de, o zaman..., büyüyünce yaparsın, kendin para kazanınca yaparsın, gibi.
Sanki yaşam hakları yokmuşcasına, sadece ödevlerden ve görevlerden örülmüş bir davranış kalıbı!
Tabi ki çalışacağız.
Ama bunu yaparken, yaşamayı unutmayacağız.
En kısa tanımıyla, yaşamak, hayattan zevk almaktır.
Bu kimi zaman bir çiçeğin kokusu, kimi zaman bir müzik parçasının ruhumuzu okşayan melodisi, bazen de sevdiğimiz bir insanın gülümseyişi gibi doğanın ve insanın güzelliklerine katılmak, ya da en azından onlara tanık olmaktır.
Veya yüzmek, dans etmek, film izlemek, okumak, uyumak, yemek yemek, sevişmek gibi, bize zevk veren davranışları yapmaktır.
Hayattan zevk alan yani iyi yaşayan insan, aynı zamanda ruhsal açıdan doyuma ulaşmış olduğu için iyi insan olur.
Çünkü kendisi mutlu olduğu için, çevresindekilere de mutluluk aşılar.
Buna karşılık, arzuları sürekli ertelenen, ruhsal doyuma ulaşamamış mutsuz kişi, yaşamı sadece sıkıcı, hatta acılı bir uğraş olarak gören insan, çevresine karşı olumsuz duygularla yüklenir ve kötü insan olur.
Aslında çocuklara ve gençlere sürekli olarak yaşamı ertelemeyi öğreten büyüklerin çoğu, kendileri de yaşayamamış, ve bilinçaltlarında mutsuzluğun kalın çizgileri kazılmış insanlardır.
Kısaca, yaşama hazırlık aşamasında bir yandan ödevlerimizi, görevlerimizi yerine getireceğiz, ama öte yandan, sonra yaparım demeden, yaşamdan zevk almamızı sağlayacak etkinlikleri yapmaktan da geri durmayacağız.
Güzel bir kitap okumak, iyi bir film ya da tiyatro izlemek, sevdiği bir şarkıyı dinlemek niçin yaşam kavgası sırasında yapılamayacak işler olsun?
Eğlenmek, dinlenmek, yaşamdan zevk almak, ayıp değildir.
Tam tersine, yaşamdan zevk almak, bizi iyi insan yaptığı için, mutlaka tadılması gereken bir duygudur.
Üstelik, yaşama sadece para ya da başarı kazanmak için çalışmak olarak bakanlar için söyleyelim:
Eğlenmek, dinlenmek, yaşamdan tat almak, iş yaşamında ki verimi ve dolayısı ile başarıyı artıran bir tutum ve davranıştır.
Zaman yavaşlatılamayacak ve durduralamayacak bir tempo ile gözümüzün önünde akıp gidiyor.
Ve unutmayalım ki ikinci bir yaşamımız olmayacak.
Emre Kongar/ Kızlarıma Mektuplar adlı Kitap'ından
Derleyen: Zynep