1 YIL ÖNCE.. Yine beni çıldırtan o ses. Çalar saatlerden daha çok kin beslediğim başka bir şey daha var mı acaba diye düşünerek uyandım yine bu sabah. Cevabı belliydi aslında. Ama çalar saatler olmasaydı 12 yıllık eğitim hayatım 14 yıla aksayabilirdi. Çünkü ben muhtemelen sabahları uyanamaz, dolayısıyla ilk derslere yetişemez ve büyük ihtimalle devamsızlıktan sınıfta kalırdım. Bir anda en çok nefret ettiğim şey en çok teşekkür ettiğim şeye dönüşmüştü. Bu basit bir örnekti ama bir anda tersine dönen çok şey olabilirdi hayatta. Tıpkı çalar saat nefretimin minnete dönüşmesi gibi.
Kalktığımda servisin gelmesine yaklaşık 20 dakika vardı. Bu da demek oluyordu ki 5 dakikada üstümü giyinmeliyim, geriye kalan 15 dakikada da dağınık saçlarıma şekil vermeliyim. Sonra karnımdan gelen acayip sesler duydum. Sanırım karnım saçlarıma ayırdığım vakitten yakınıyor ve onunla da ilgilenmem gerektiğini söylüyordu kendince. Peki o zaman üstümü 3 dakikada giyinirim 2 dakikada da kahvaltı yaparım.
Her sabahki tempolu hazırlanışımın ardından uyuyan annemin yanağına bir öpücük kondurdum ve aşağı indim. Servis beni bekliyordu. Umarım uzun zamandır beklemiyordur diye düşünecektim ki dün beni beklemeden bırakıp gittiğini hatırladım. Şimdi ödeşmiştik işte, soföre acımama gerek kalmamıştı. Herkese günaydın dedikten sonra her sabah oturduğum yere geçtim. Sondan bir önceki koltuk cam kenarı.. Yanımda da bizden bir alt dönemde okuyan bir kız oturuyordu. Aslında yanıma kimin oturduğunun pek de bir önemi yoktu çünkü ben genelde serviste uyurdum. Sonucta 45 dakika sürüyordu yol. Uyumak için ideal bir zamandı bence.
Uykulu bir şekilde servisten indim. Kendime gelebilmek için temiz havayı çektim içime. 4 yıldır bu okula geliyordum, 4 yıldır aynı hocalardan ders alıyordum ve 4 yıldır sabahtan akşama kadar aynı insanlarla aynı ortamı paylaşıyordum. Neyse ki 4 yıl ne kadar çabuk geçti triplerine girmek için gereğinden fazla uykuluydum.Ben bunları düşünürken birinin bana seslendiğini duydum, etrafıma bakındım ama kimse bana sesleniyormuş gibi görünmüyordu. Herkes kendi alemindeydi. Sanırım zihnimden adımı sayıklıyordum. Omuzuma geçirilen büyük bir yumrukla bunun zihnimin bir oyunu olmadığını, bir işkencenin başlangıcı olduğunu anlamıştım.
-Sana seslenenlere cevap vermiyor musun artık?
Hayır. Sabah sabah Aslının gevezeliğini çekemem, keşke hiç duymasaydım diye düşünürken, Aslı son sürat anlamsız şeylerden bahsetmeye bdevam etti.
-Kızım dün noldu biliyomusun? Alp beni aradı. Sonra birşeyler söyledi ama şimdi anlatmayacağım azcık merak et. Tamam tamam şaka yaptım anlatıyorum hazırmısın?
İşte o an kulağımda görünmez bir kulaklık olmasını her şeyden çok istedim. Arap Şükrü bile çalsa kabulumdu. Allah'ım beni kurtar yalvarırım dememe kalmadı proje hocasının beni çağırdığına dair bir anons duydum. Başka bir şey istesemiydim acaba o anda? Ama hiç bir şey Alp ve Aslının istikrarsız ilişkilerini dinlemek zorunda kalmamamdan daha çok sevindiremezdi beni. Hele ki Aslı'dan dinlemek ayrı bir zulümdu. Her şeyi abartarak anlatmaya bayılırdı. Olmamış şeyleri olmuş gibi göstermek en büyük hobisiydi. Tabi yapmacıklığını saymıyorum bile.
Proje hocasının yanına giderken beni neden çağırmış olabilir diye düşünüyordum. Beni özlemiş olabilir miydi? Bu sabah yaptığım en gereksiz espriydi bu, hiç de gerçekci değildi ayrıca. Beni özlemeyi bırak o kadının kendi küçük bebeğini özlediğinden bile şüpheliydim ben. Onu hiç heyecanlı bir şekilde birine bir şeyler anlatırken görmedim. Küçük bebeğinden bahsederken bile gözleri hiç ışıldamıyordu. Bir de onu gülerken gördüğümü hiç hatırlamıyorum. Tabi bütün bunlar onu duygusuz ilan etmem için yeterli sebepler değildi. Onu çok iyi tanımıyordum ama öyle hissediyordum ve hislerime çoğunlukla güvenirdim. Güvendiğim hislerim başımı sürekli belaya soksa bile.
Hocanın kapısının önünde proje arkadaşım Sinan'ı gördüm. işte bunun tek bir açıklaması olabilirdi. Her şey çok güzel olacaktı. Bütün lise hayatım boyunca beklediğim o haberi mi alacaktım yoksa.?
Nurettin ve crt; yorumlarınızı esirgemediğiniz için çok teşekkür ederim. Beğenmenize çok sevindim
.