
SaVaŞ..!
Savaş yıkıcı, yıpratıcı, yok edici bilimsel, teknolojik, zihinsel, kılgısal bir olgudur.
Uygarlık, üretici, yaratıcı, yapıcı, yüceltici bilimsel, teknolojik, tarihsel, zihinsel, kılgısal bir başka olgudur.
Savaş ve uygarlık birbirinin karşıtı, birbirinin yok edicisi, ancak aynı anda aynı tarihsel boyutta olabilen ikilidir.
Uygarlık ve Savaş’ın yaratıcısı, üreticisi, yeniden üreticisi insandır.
Her iki olgunun yaratımında, tarihsel, güncel ama her zaman toplumsal ekonomi politik başat rol oynamıştır, oynamaktadır.
Savaş, insan doğasına aykırıdır. İnsanı doğası dışında savaş eylemine sürükleyen şey, insanın tarihsel, sosyoekonomik bölünmüşlüğüdür.
Savaşı üreten ile savaşı yapan bu bölünmüşlüğün iki yanıdır.
Savaşanın savaştan hiçbir çıkarı yoktur.
Savaşan, yani ölen ve öldüren, ölüp öldürdüğü ile kalır.
Savaşın acılarını, savaşanlar ile onların yakınları çeker.
Savaşın acılarını, doğa, diğer canlılar, ve özellikle çocuklar çeker.
Savaş cinayettir.
Cani, savaşanlar değildir.
Savaşan çoğu kere, ne için savaştığını ya da savaşması gerekip gerekmediğini bilmez.
Bu bilmezliktir ki, milyon milyon insanı savaşa sürebilmeye olanak sağlar.
Ölen ve öldüren gerçekte, hangi gerçek için savaştığını bilmez; bilse kesinlikle savaşmaz.
Demek ki, savaşanın olması için, bilisizliğin olması gerek. Bilen ile savaş olanaksızdır.
Ölen ve öldüren, kesinlikle kendisi için bir şey yapmaz. Ancak bunu da bilmez.
Savaşan, ölen, öldüren, yıkan, yakan ama bilisiz insan gerçekte uygarlığın kaynağıdır.
Savaşı üreten, savaşı yayan, ama savaşmayan ise bölünmüşlüğün diğer yanındakilerdir.
Savaşlar, savaşanların onlarca, yüzlerce, binlerce yılda ürettiği uygarlığı birkaç saat, birkaç gün, birkaç hafta, birkaç ay içinde yerle bir eder.
Savaş, savaşanın ürettiğine de düşmandır.
Savaş üretenin aklına da düşmandır.
Savaş üretenin aklını kullanma olanağı vermeyendir.
Aklını kullanma olanağı olmayan kolaylıkla savaştırılabilir.
Aklını kullanmayan, ama savaşan; din için, mezhep için, tanrı için, vatan için, millet için savaştığını sanır. Ona böyle belletilir. O savaşır, ölür öldürür ama; dini, mezhebi, milleti, tanrıyı başkaları yaşar, başkaları yararlanır.
Savaş salt akılsızlık değil; ahlaksızlıktır da.
Savaş ahlakı çökertir. Savaş öncesi, savaş süreci ve savaş sonunda ahlaksızlık aklı aşar.
Savaşta insan, insan değildir.
Savaş sonunda ise, insanın ne olduğu belli değildir. Dağılmış, bozulmuş, çökmüş, dönüşmüştür, çürümüştür.
Savaşta insan ürettiği, yarattığı, maddi, manevi, yararlı, ahlaksal, estetik, bilimsel, sanatsal, kültürel, dinsel ne kadar değer varsa, yani neyi var, neyi yok hepsini yitirir ya da kullanamaz duruma gelir.
Savaşta savaşan tanrısız, anasız, babasız, dostsuz, sevgilisizdir. Savaşta insan yapayalnızdır. Akılsızdır. Ahlaksızdır..
Sonuçta, savaş, bölünmüş insanlığın birinin diğeri zararına varlığını sürekli kılmak için ürettiği bilimsel teknolojik gelişmeye, uygarlığa koşut olarak yıkım gücü gelişen ve bugün salt insanın değil, doğanın, yerkürenin hatta galaksimiz için bir tehdit boyutuna varmıştır.
(alıntı