H
HASAN DAVUTOĞLU
Kullanıcı
1. Bölüm
Bir varmış, bir yokmuş. Sadece güzellikleri savunan ve yaşatan genç bir adam varmış. Adı, Güzellikler Savunucusu'ymuş. Kan hastasıymış. Buna rağmen yaşama dört elle sarılıyormuş. Kişiliği, onun için en değerli varlıkmış. Kişiliğini koruyabilmek için çok mücadeleler veriyormuş. Yalnız kaldığı sayısız gün olmuş. Yine de çirkinliklere alet olmamış. Bu uğurda çok bedel ödemiş. Pollyannacılık oynamayı öğrenmiş. Yaşadığı her sorunun onu biraz daha olgunlaştırdığına inanıyormuş.
İnsanlık adına herkese yardım ediyormuş. Kendini sürekli geliştiriyormuş. Onun için yaşam; üretmek, paylaşmak ve desteklenmek demekmiş. Hasta yatağında olduğu günlerde bile üretmekten uzak duramıyormuş. Yazarmış. Güzellikler adına öyküler, hikayeler yazıyormuş. Yazdıklarını çevresindekilerle paylaşıyormuş. Yazılarında vermeye çalıştığı mesajların daha geniş kesimlere ulaşması için internetteki saygın sitelerden de yararlanıyormuş.
Güzellikler Savunucusu, bekarmış. Evliliğe çok önem veriyormuş. Yaşı, 33'e dayanmış. Buna rağmen evlenmekte acele etmiyormuş. Doğru zamanda doğru kişiyi bularak evlenmek istiyormuş. Kimi zaman dualarında, “Allah'ım” diyormuş, “Eş olmayı, hatta baba olmayı hak etmeyen sayısız insan var. Ne olur, bana bir şans ver! Karıma ve doğmasını istediğim çocuklarıma sadece güzellikleri yaşatabilmek için bana olanak sağla. En azından karım olamasa bile değer verdiğim birisine sevgimi kanıtlamama izin ver.”
Yazarın duaları, çok geçmeden kabul edilmiş. Genç bir bayanla tanışmış. Ona, kişiliğinden, öykülerinden ve hastalığından bahsetmiş. Genç bayan da yazara, kendi geçmişini özetlemiş. Dünyaya gelmeden annesiyle babası ayrılmış. Doğduğu zaman ise annesi, onu, hastanede bırakarak kaçmış. Yaşamı boyunca kimi sevmişse onu hep terketmişler. Bu nedenle insanlara güveni kalmamış...
Güzellikler Savunucusu, genç bayanla her gün görüşmeye, onunla güzellikleri paylaşmaya başlamış. Arkadaşına, Güzellikler Prensesi adını vermiş...
Güzellikler Prensesi, özel bir şirketin muhasebecisiymiş. Geçmişi hep hüzünlü geçtiği için hayata dair pek hedefleri yokmuş. Bir tek kendi giyim mağazasını açmayı hayal edip duruyormuş.
Yazar, genç bayanla tanıştıkları günün mübarek Ramazan ayının ilk gününe denk geldiğinin farkındaymış. Bunu, arkadaşına seslendirmiş ve eklemiş: “İlk kız arkadaşımsın! İlk gibi tek kalmanı istiyorum. Tanışmışlığımız nasıl ki mübarek Ramazan ayının başlangıcına denk geldi, arkadaşlığımızın da özel ve daimi olmasını istiyorum.”
Güzellikler Prensesi'nin doğum günü gelmiş. Yazar, bundan haberdar değilmiş. Görüştükleri sırada öğrenmiş. Doğum günü hediyesi olarak ona öykü yazmış. Ardından ona çiçek almış.
Genç bayan, her gün görüşüyor olmalarına rağmen Güzellikler Savunucusu'nun varlığına bir türlü inanamıyormuş. Arkadaşı yanında, ama o karakterde birinin dünyada hâlâ yaşıyor olduğundan şüpheliymiş. Bunu seslendirmiş de: “Sen, bu dünyaya ait olamazsın!”
Yazar, her gün arkadaşına sürprizler yapıyormuş. Onu mutlu edebilmek için sürekli çaba sarf ediyormuş.
Güzellikler Savunucusu, kaybederken değil, varlığı devam ederken değerlerin farkında olan birisiymiş. Arkadaşına, “Ben, başkalarına benzemiyorum. Haklısın! Belki de bu dünyaya ait olmayabilirim. Yine de bilmeni istiyorum ki seni terk eden annen ve diğer sevdiklerine sadece acıyorum. Böylesi bir değeri göremedikleri için!..”
Genç adam, ölümden dahi korkmuyormuş. Hayattaki tek endişesi, geç kalmakmış. Sonrasında “keşke”yle başlayan pişmanlıklar duymamak için sürekli çaba sarf ediyormuş. Arkadaşına da geç kalmadan evlenme teklifinde bulunmuş. Kız arkadaşı önce şaşırmış. Sonra demiş ki “Benim için çok özelsin. Geçmişde yaşadığım olumsuzluklardan dolayı insanlara güvenemiyorum. Bu nedenle evliliğe hazır değilim.”
Güzellikler Savunucusu, arkadaşını anlayışla karşılamış. Onun güvenini kazanabilmek için daha fazla çaba sarf etmeye başlamış.
Güzellikler Prensesi, yazarın her geçen gün daha da artan sevgisinden mutluymuş. Bu mutluluğu kaybetmek istemiyormuş. Sır olarak sakladığı gerçeği öğrenmesi halinde arkadaşının, onu terk edeceğinden korkuyormuş.
Güzellikler Savunucusu, bir gün arkadaşıyla görüştüğü sırada onun, sabah, hastaneye gittiğini öğrenmiş. “Hayırdır!” demiş heyecanla “Neyin var?” Genç bayan, “Önemli bir şey yok!” diyerek geçiştirmek istemiş. Yazar ısrarlı davranmış. “Benim de senin gibi kanım düşük!” demiş Güzellikler Prensesi, “Haftada 2 gün serum alıyorum.” Sağlığa çok önem veren yazar, arkadaşının rahatsızlığına üzülmüş. Sağlığına kavuşması için gerekli her tür yardımı yapmaya hazır olduğunu söylemiş. Ve eklemiş: “Hastalığım gereği kan bağışında bulunamam. Ama Allah korusun, günün birinde kana ihtiyacım olursa inan ki seni yaşatmak için ölümü seçer ve sana kanımı helâl ederim!”
Günlerden arefe günüymüş. Güzellikler Savunucusu, o gün, arkadaşına ulaşamamış. Ters giden bir şeylerin olduğunu fark etmiş. Arkadaşını defalarca aramasına rağmen telefonlarına yanıt alamamış. Ne yapacağını şaşırmış. Gecenin ilerleyen saatlerinde arkadaşının telefonuna SMS mesajı göndermiş: “Sana ulaşamıyorum. Lütfen benimle bağlantı kurar mısın?”
Kısa bir süre sonra mesajına yanıt gelmiş: “Ablam, hastanede! Merak etmeyin. İyidir. İş çıkışı eve gelirken baygınlık geçirmiş. Mahalleli onu hastaneye kaldırmış.”
Küçük bir köyde yaşayan yazar, arkadaşının yanına gitmek istemiş. Telefonla görüştüğü kardeşi buna izin vermemiş. Ablasının hangi hastenede olduğunu da gizlemiş.
Güzellikler Prensesi, günler öncesinden arkadaşına, “İlişkimizden ailemin haberi yok. Ne olursa olsun, bana ulaşamayacağın zaman yanıma gelmeni istemiyorum” demiş ve ona söz vermesini istemiş. Güzellikler Savunucusu, söz vermeye vermiş, ama, o gün böylesi bir talebin kız arkadaşından gelmesine anlam verememiş.
Yazar, arefe gecesini uykusuz geçirmiş. Ramazan Bayramı'na hüzünlü girmiş. İçinden kimseyle bayramlaşmak gelmiyormuş. Telefonla arkadaşını aramış. Yanıt alamamış. SMS mesajı göndererek arkadaşının sağlığı hakkında haberdar edilmeyi rica etmiş.
Güneşin kendini iyice hissetmeye başladığı saatlerde yazarın telefonuna SMS mesajı gelmiş. Mesaj, arkadaşındanmış. Güzellikler Prensesi, sağlığının iyi olduğunu belirtmiş. Mesajına, hastaneden taburcu olduğunu, müsait olduğu zaman onu arayacağını da eklemiş. Genç adam, arkadaşından gelen mesajla buruk sevinç yaşamış.
O yılki Ramazan Bayramı, yazar için kötü geçmiş. 3 günlük bayram süresince arkadaşıyla bir kez bile görüşememiş. Mesajlarına yanıt alamamış. Kız arkadaşının ev adresini bilmediği için de kendi kendini suçlamış. Aslında Güzellikler Prensesi'nin ev adresini defalarca istemiş. Genç bayansa her seferinde, “Bunu benden isteme!” diyerek arkadaşının talebini geri çevirmiş.
Bayram ertesi telefonla görüşmüşler. Güzellikler Prensesi, sabah hastaneye gittiğini, rahatsızlığının tespiti için bazı tetkikler yapıldığını anlatmış. Sonuçların 2 gün sonra çıkacağını söylemiş. Genç adam, arkadaşıyla yüz yüze görüşmek istemiş. Güzellikler Prensesi bunu kabul etmemiş. Yazar, bunun üzerine, iş yerinde olan arkadaşına çiçek göndermiş. Kırmızı güllere, onun için yeni yazdığı öyküyü eklemiş:
“Bir varmış, bir yokmuş. Lügatında çirkinlik kelimesi yazmayan, yaşantısında çirkinliklere yer vermeyen GÜZELLİKLERİN SAVUNUCUSU adıyla bilinen biri varmış. Bir gün melekler kadar iyilikler dağıtan, cennet kadar güzel mi güzel bir prensesle tanışmış. Ona, GÜZELLİKLER PRENSESİ adını vermiş.
Arkadaş olmuşlar. Bu, sıradan bir arkadaşlık değilmiş. Yeryüzünde bugüne kadar kimseye nasip olmamış bir arkadaşlıkmış, onlarınki.
Arkadaşlığın güzelliklerini paylaşmaya kararlıymışlar. O kadar kararlıymışlar ki mükemmellikten de öte devam eden arkadaşlıklarını daha da anlamlı kılmak için sürekli anlaşmalar yapıyorlarmış. Dünyada barışın sağlanması, sorunların giderilmesi, maddi menfaatlerin artırılması için yapılan anlaşmalara meydan okuyorlarmış. "Bizimkisi, arkadaşlığın güzelliklerini daha fazla yüceltmenin anlaşmasıdır!" diyorlarmış.”
Beklenen gün gelmiş! Güzellikler Prensesi'nin tetkik sonuçları belli olmuş. Yazar, sonuçları almak için arkadaşıyla birlikte hastaneye gitmek istemiş. Genç bayan buna müsaade etmemiş. “Babamla birlikte gideceğim!” demiş.
Güzellikler Prensesi, yine terk edileceği korkusuna kapılmış. Yazarla yüz yüze görüşmeye cesaret edememiş. Aranılacağını biliyormuş. Telefonla da görüşemeyeceğini fark etmiş. Gözlerinden yaşlar dökülerek hastalığının ne olduğunu arkadaşına e-posta mesajıyla bildirmiş: “Sağlığımı merak ediyorsun. Söyleyim: Beyin tümörü!”
Güzellikler Prensesi, beynindeki urun ruhsal bozukluk ve kişilik değişikliklerine neden olduğunu belirtmiş. “Tek şansım” demiş, “Erken teşhis. Ameliyat risk açısından daha tehlikeli. Ameliyat sonrası felç veya kör olma olasılığım var. Beynimdeki tümörün ilaçlarla kontrol altına alınıp alınamayacağı ya da ilaçlı tedavinin ne kadar süreceği belli değil... Al! Öğrendin işte. Sırf bu yüzden benle konuşmanı istemiyorum. Her an kalbini kırabilirim. Tek sen değil! Yanımda kimsenin olmasını istemiyorum. Farkında olmadan canım kadar sevdiklerimi kırıyorum. Bunu anladığım zaman da canım çok acıyor. İşte şimdi anladın mı, niye değiştiğimi? Nasıl değişmek istemesem de bir an için değişiyor olduğumu...” HASAN DAVUTOĞLU
Bir varmış, bir yokmuş. Sadece güzellikleri savunan ve yaşatan genç bir adam varmış. Adı, Güzellikler Savunucusu'ymuş. Kan hastasıymış. Buna rağmen yaşama dört elle sarılıyormuş. Kişiliği, onun için en değerli varlıkmış. Kişiliğini koruyabilmek için çok mücadeleler veriyormuş. Yalnız kaldığı sayısız gün olmuş. Yine de çirkinliklere alet olmamış. Bu uğurda çok bedel ödemiş. Pollyannacılık oynamayı öğrenmiş. Yaşadığı her sorunun onu biraz daha olgunlaştırdığına inanıyormuş.
İnsanlık adına herkese yardım ediyormuş. Kendini sürekli geliştiriyormuş. Onun için yaşam; üretmek, paylaşmak ve desteklenmek demekmiş. Hasta yatağında olduğu günlerde bile üretmekten uzak duramıyormuş. Yazarmış. Güzellikler adına öyküler, hikayeler yazıyormuş. Yazdıklarını çevresindekilerle paylaşıyormuş. Yazılarında vermeye çalıştığı mesajların daha geniş kesimlere ulaşması için internetteki saygın sitelerden de yararlanıyormuş.
Güzellikler Savunucusu, bekarmış. Evliliğe çok önem veriyormuş. Yaşı, 33'e dayanmış. Buna rağmen evlenmekte acele etmiyormuş. Doğru zamanda doğru kişiyi bularak evlenmek istiyormuş. Kimi zaman dualarında, “Allah'ım” diyormuş, “Eş olmayı, hatta baba olmayı hak etmeyen sayısız insan var. Ne olur, bana bir şans ver! Karıma ve doğmasını istediğim çocuklarıma sadece güzellikleri yaşatabilmek için bana olanak sağla. En azından karım olamasa bile değer verdiğim birisine sevgimi kanıtlamama izin ver.”
Yazarın duaları, çok geçmeden kabul edilmiş. Genç bir bayanla tanışmış. Ona, kişiliğinden, öykülerinden ve hastalığından bahsetmiş. Genç bayan da yazara, kendi geçmişini özetlemiş. Dünyaya gelmeden annesiyle babası ayrılmış. Doğduğu zaman ise annesi, onu, hastanede bırakarak kaçmış. Yaşamı boyunca kimi sevmişse onu hep terketmişler. Bu nedenle insanlara güveni kalmamış...
Güzellikler Savunucusu, genç bayanla her gün görüşmeye, onunla güzellikleri paylaşmaya başlamış. Arkadaşına, Güzellikler Prensesi adını vermiş...
Güzellikler Prensesi, özel bir şirketin muhasebecisiymiş. Geçmişi hep hüzünlü geçtiği için hayata dair pek hedefleri yokmuş. Bir tek kendi giyim mağazasını açmayı hayal edip duruyormuş.
Yazar, genç bayanla tanıştıkları günün mübarek Ramazan ayının ilk gününe denk geldiğinin farkındaymış. Bunu, arkadaşına seslendirmiş ve eklemiş: “İlk kız arkadaşımsın! İlk gibi tek kalmanı istiyorum. Tanışmışlığımız nasıl ki mübarek Ramazan ayının başlangıcına denk geldi, arkadaşlığımızın da özel ve daimi olmasını istiyorum.”
Güzellikler Prensesi'nin doğum günü gelmiş. Yazar, bundan haberdar değilmiş. Görüştükleri sırada öğrenmiş. Doğum günü hediyesi olarak ona öykü yazmış. Ardından ona çiçek almış.
Genç bayan, her gün görüşüyor olmalarına rağmen Güzellikler Savunucusu'nun varlığına bir türlü inanamıyormuş. Arkadaşı yanında, ama o karakterde birinin dünyada hâlâ yaşıyor olduğundan şüpheliymiş. Bunu seslendirmiş de: “Sen, bu dünyaya ait olamazsın!”
Yazar, her gün arkadaşına sürprizler yapıyormuş. Onu mutlu edebilmek için sürekli çaba sarf ediyormuş.
Güzellikler Savunucusu, kaybederken değil, varlığı devam ederken değerlerin farkında olan birisiymiş. Arkadaşına, “Ben, başkalarına benzemiyorum. Haklısın! Belki de bu dünyaya ait olmayabilirim. Yine de bilmeni istiyorum ki seni terk eden annen ve diğer sevdiklerine sadece acıyorum. Böylesi bir değeri göremedikleri için!..”
Genç adam, ölümden dahi korkmuyormuş. Hayattaki tek endişesi, geç kalmakmış. Sonrasında “keşke”yle başlayan pişmanlıklar duymamak için sürekli çaba sarf ediyormuş. Arkadaşına da geç kalmadan evlenme teklifinde bulunmuş. Kız arkadaşı önce şaşırmış. Sonra demiş ki “Benim için çok özelsin. Geçmişde yaşadığım olumsuzluklardan dolayı insanlara güvenemiyorum. Bu nedenle evliliğe hazır değilim.”
Güzellikler Savunucusu, arkadaşını anlayışla karşılamış. Onun güvenini kazanabilmek için daha fazla çaba sarf etmeye başlamış.
Güzellikler Prensesi, yazarın her geçen gün daha da artan sevgisinden mutluymuş. Bu mutluluğu kaybetmek istemiyormuş. Sır olarak sakladığı gerçeği öğrenmesi halinde arkadaşının, onu terk edeceğinden korkuyormuş.
Güzellikler Savunucusu, bir gün arkadaşıyla görüştüğü sırada onun, sabah, hastaneye gittiğini öğrenmiş. “Hayırdır!” demiş heyecanla “Neyin var?” Genç bayan, “Önemli bir şey yok!” diyerek geçiştirmek istemiş. Yazar ısrarlı davranmış. “Benim de senin gibi kanım düşük!” demiş Güzellikler Prensesi, “Haftada 2 gün serum alıyorum.” Sağlığa çok önem veren yazar, arkadaşının rahatsızlığına üzülmüş. Sağlığına kavuşması için gerekli her tür yardımı yapmaya hazır olduğunu söylemiş. Ve eklemiş: “Hastalığım gereği kan bağışında bulunamam. Ama Allah korusun, günün birinde kana ihtiyacım olursa inan ki seni yaşatmak için ölümü seçer ve sana kanımı helâl ederim!”
Günlerden arefe günüymüş. Güzellikler Savunucusu, o gün, arkadaşına ulaşamamış. Ters giden bir şeylerin olduğunu fark etmiş. Arkadaşını defalarca aramasına rağmen telefonlarına yanıt alamamış. Ne yapacağını şaşırmış. Gecenin ilerleyen saatlerinde arkadaşının telefonuna SMS mesajı göndermiş: “Sana ulaşamıyorum. Lütfen benimle bağlantı kurar mısın?”
Kısa bir süre sonra mesajına yanıt gelmiş: “Ablam, hastanede! Merak etmeyin. İyidir. İş çıkışı eve gelirken baygınlık geçirmiş. Mahalleli onu hastaneye kaldırmış.”
Küçük bir köyde yaşayan yazar, arkadaşının yanına gitmek istemiş. Telefonla görüştüğü kardeşi buna izin vermemiş. Ablasının hangi hastenede olduğunu da gizlemiş.
Güzellikler Prensesi, günler öncesinden arkadaşına, “İlişkimizden ailemin haberi yok. Ne olursa olsun, bana ulaşamayacağın zaman yanıma gelmeni istemiyorum” demiş ve ona söz vermesini istemiş. Güzellikler Savunucusu, söz vermeye vermiş, ama, o gün böylesi bir talebin kız arkadaşından gelmesine anlam verememiş.
Yazar, arefe gecesini uykusuz geçirmiş. Ramazan Bayramı'na hüzünlü girmiş. İçinden kimseyle bayramlaşmak gelmiyormuş. Telefonla arkadaşını aramış. Yanıt alamamış. SMS mesajı göndererek arkadaşının sağlığı hakkında haberdar edilmeyi rica etmiş.
Güneşin kendini iyice hissetmeye başladığı saatlerde yazarın telefonuna SMS mesajı gelmiş. Mesaj, arkadaşındanmış. Güzellikler Prensesi, sağlığının iyi olduğunu belirtmiş. Mesajına, hastaneden taburcu olduğunu, müsait olduğu zaman onu arayacağını da eklemiş. Genç adam, arkadaşından gelen mesajla buruk sevinç yaşamış.
O yılki Ramazan Bayramı, yazar için kötü geçmiş. 3 günlük bayram süresince arkadaşıyla bir kez bile görüşememiş. Mesajlarına yanıt alamamış. Kız arkadaşının ev adresini bilmediği için de kendi kendini suçlamış. Aslında Güzellikler Prensesi'nin ev adresini defalarca istemiş. Genç bayansa her seferinde, “Bunu benden isteme!” diyerek arkadaşının talebini geri çevirmiş.
Bayram ertesi telefonla görüşmüşler. Güzellikler Prensesi, sabah hastaneye gittiğini, rahatsızlığının tespiti için bazı tetkikler yapıldığını anlatmış. Sonuçların 2 gün sonra çıkacağını söylemiş. Genç adam, arkadaşıyla yüz yüze görüşmek istemiş. Güzellikler Prensesi bunu kabul etmemiş. Yazar, bunun üzerine, iş yerinde olan arkadaşına çiçek göndermiş. Kırmızı güllere, onun için yeni yazdığı öyküyü eklemiş:
“Bir varmış, bir yokmuş. Lügatında çirkinlik kelimesi yazmayan, yaşantısında çirkinliklere yer vermeyen GÜZELLİKLERİN SAVUNUCUSU adıyla bilinen biri varmış. Bir gün melekler kadar iyilikler dağıtan, cennet kadar güzel mi güzel bir prensesle tanışmış. Ona, GÜZELLİKLER PRENSESİ adını vermiş.
Arkadaş olmuşlar. Bu, sıradan bir arkadaşlık değilmiş. Yeryüzünde bugüne kadar kimseye nasip olmamış bir arkadaşlıkmış, onlarınki.
Arkadaşlığın güzelliklerini paylaşmaya kararlıymışlar. O kadar kararlıymışlar ki mükemmellikten de öte devam eden arkadaşlıklarını daha da anlamlı kılmak için sürekli anlaşmalar yapıyorlarmış. Dünyada barışın sağlanması, sorunların giderilmesi, maddi menfaatlerin artırılması için yapılan anlaşmalara meydan okuyorlarmış. "Bizimkisi, arkadaşlığın güzelliklerini daha fazla yüceltmenin anlaşmasıdır!" diyorlarmış.”
Beklenen gün gelmiş! Güzellikler Prensesi'nin tetkik sonuçları belli olmuş. Yazar, sonuçları almak için arkadaşıyla birlikte hastaneye gitmek istemiş. Genç bayan buna müsaade etmemiş. “Babamla birlikte gideceğim!” demiş.
Güzellikler Prensesi, yine terk edileceği korkusuna kapılmış. Yazarla yüz yüze görüşmeye cesaret edememiş. Aranılacağını biliyormuş. Telefonla da görüşemeyeceğini fark etmiş. Gözlerinden yaşlar dökülerek hastalığının ne olduğunu arkadaşına e-posta mesajıyla bildirmiş: “Sağlığımı merak ediyorsun. Söyleyim: Beyin tümörü!”
Güzellikler Prensesi, beynindeki urun ruhsal bozukluk ve kişilik değişikliklerine neden olduğunu belirtmiş. “Tek şansım” demiş, “Erken teşhis. Ameliyat risk açısından daha tehlikeli. Ameliyat sonrası felç veya kör olma olasılığım var. Beynimdeki tümörün ilaçlarla kontrol altına alınıp alınamayacağı ya da ilaçlı tedavinin ne kadar süreceği belli değil... Al! Öğrendin işte. Sırf bu yüzden benle konuşmanı istemiyorum. Her an kalbini kırabilirim. Tek sen değil! Yanımda kimsenin olmasını istemiyorum. Farkında olmadan canım kadar sevdiklerimi kırıyorum. Bunu anladığım zaman da canım çok acıyor. İşte şimdi anladın mı, niye değiştiğimi? Nasıl değişmek istemesem de bir an için değişiyor olduğumu...” HASAN DAVUTOĞLU