N
n_i_s_a
ÖZLEM
Geçen gün çok sevdiğim bir dostumdan aldığım mektubun ilk cümlesini okuyunca coşku,irkilti, hüzün ve özlem gibi duyguları belki de en karmaşık halleriyle yaşadım ruhumda.
Cümle aynen şöyle:”Hiç kimse özlemiyorsa da özlemin güzel olduğu bir yerdir burası.” Taşı gediğine koyma diye buna derler herhalde. Yaklaşık bir aydır üzerinde hassasiyetle titrediğim, manasını ve yaşayabilme tarzını ruhumda hissettiğim ve bundan dolayı da yazmayı planladığım, hatta ilk paragrafını çoktan yazdığım bir mevzuya ne güzel açıklık getiriyordu bu cümle.
İnsanın mısralarda ve satır aralarında kendisini bulması ve sezmesi geçici de olsa güzel bir tat.”Tamda bani anlatıyor” lar önceki yaşayanların yaşadıklarıyla şimdikilerin paralellik arz etmesinden ibaret değil midir zaten.
Ne olursa ve nerede ne pahasına olursa olsun böylesine geliştirisel ve hayata anlam kazandırıcı duyguları, özlerini muhafaza etmek koşulu ile yaşamak ve yaşatmak gerek. Yarın duygusuz kalmamak ve o duygulardan anlamıyor olmamak için... Bu gün vicdansızlığa duçar kalmamak için...
Evet, gönül hazinesinin ağzı bila perva açılabilseydi ve içindekiler dile gelip kaleme boyun eğdirebilselerdi, durum muhakkak ki daha farklı olacaktı ancak “hiç yoktan iyidir” düsturunca yalpalanmalarla beraber elde olanla iktifa etmek de güzel sayılır.
Özlemi dile getirmek ateşle ateşte yürümek kadar zordur. Hasreti kelimelerin dar ve sıkıcı kırışıklıklarına serpiştirmek, duygu yoğunluğu içerisindeki insanlara sıkıcı gelmiyor mu zannediyorsunuz? Özlemi doya doya yaşamak varken, onu dar sokaklarda aramak ve onu yanlış sokaklara sürüklemek beni de zor durumda bırakıyor. Dile gelmez ki her zaman içteki kaynamalar. Gelse de geçtiği yollardaki soğukluklardan ötürü, ılık olarak yansır dış ve düş dünyamıza.
Şair ne güzel ifade etmiş bu dermansız hastalığı;
“Ağlarım ağlatamam;hissederim söyleyemem;
Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım”
M.Akif
Özlem, mest eden bir his, yok eden bir düşünüş, bitmeyen bir seziş ve serzeniş, yakıcı bir ateş ve küle çeviren bir kor yüreklerde. Devamlı atak durumdaki bu duygu ile tanışma şerefine nail olmayanların, bir yanlarının hep eksik kalacağını düşünüyorum. Öyle ki neresinde acı çekeceğini, neresinde hüzünlenip neresinde ağlayacağını ve neyine nasıl sevineceğini bilemeyeceğin bir ateştir o. Kaburgaları kırılmış hasret desek olur mu adına acaba? Tahassür ya da Daüssıla diye yâd etmişler eskiler. Şimdikiler daha fantastik takılıyorlar. Kim ne derse desin ve adına ne derseniz deyin o, ancak yaşayarak öğrenilebilecek bir duygudur. Zira ateş düştüğü yeri yakar.
İnsanın dilinin tutulduğu, gönlünde sevinç, acı ve keder karışımı duyguların nalân ettiği ve şiddetli bir şekilde duyumsamak, yaşamak ve koklamak istediği anların belirtisinden yahut yakalanmasından ibarettir özlem.
Böyle zamanlarda gözlerin önünde tüllenen manzaralardan kaçamaz ve bardaktan boşanırcasına dökülürse gözyaşları, belki o zaman biraz rahatlar insan.
Yetiştiriciliğine inanılıyorsa, özlenen ile zaman ve mekân olarak mesafe olsa da, kurtulmak da istemez insan bu acımsı ve dağidar eden hülyadan.
Özlem; acıtan, dağıtan ve kanatan yanlarıyla aşkın yakın bir akrabası değil midir zaten? Âşıklar tüm zahmetlerine rağmen vazgeçmeyi düşünmüşlerimidir sevdalarından?
Ayrılık hissettirir özlemi en çok. Zaten o, ayrılığın kollarında büyür ve gelişir. Varmak istediğimize doğru yol almak isterken önümüze çıkan engelleri gördüğümüzde, özlem yolumuzu kesiverir.
Özlemin ızdıraplı yanlarını dostlardan ve sevilenlerden müfarakatın getirdiği yalnızlıkla daha iyi yaşarız. ‘Oysa ne çok sevmiştim’ diyenin zamanla ‘Ne çok özlüyorum’ diyeceğini duyar gibi olursunuz. Sözlerin tesir gücünü ve insanı ne çok hırpaladığını... Derin bir kuyunun sağına soluna çarpa çarpa gelen ve en tepe noktasında insanı kendisine doğru çeken muhteşem bir yankı... Tatlı-sert bir atmosfer... Özlem böyle sessiz bir haykırıştır işte.
Onu asıl ruhta yaşamak gerek, darmadağın bir hal içerisinde ve daha tam da dağılmamışken.
Ya da onu ruhlarında yaşayanların ruhlarında aramak gerek. Selahaddinin Kudüs’ü ruhunda nasıl başkalaştırdığına, Fatihin İstanbul’u içinde nasıl yaşattığına bakmak gibi. Oralarda aramalı bir de onu, damla damla...
Tarihe iz düşürenlerin, iz bırakırlarken geçtikleri yollara bakıldığında adım adım özlemin döşeli olduğu görülecektir.
Tek taraflı görülse de bazen aşk gibi
Bir yürekte yaşasa da çoğu zaman
Paylaşılmasa da
Yaşatılamasa da bir başka yürekte
Özlem yine güzeldir.
Özlenen özlemiyorsa da…
-alıntı-
Geçen gün çok sevdiğim bir dostumdan aldığım mektubun ilk cümlesini okuyunca coşku,irkilti, hüzün ve özlem gibi duyguları belki de en karmaşık halleriyle yaşadım ruhumda.
Cümle aynen şöyle:”Hiç kimse özlemiyorsa da özlemin güzel olduğu bir yerdir burası.” Taşı gediğine koyma diye buna derler herhalde. Yaklaşık bir aydır üzerinde hassasiyetle titrediğim, manasını ve yaşayabilme tarzını ruhumda hissettiğim ve bundan dolayı da yazmayı planladığım, hatta ilk paragrafını çoktan yazdığım bir mevzuya ne güzel açıklık getiriyordu bu cümle.
İnsanın mısralarda ve satır aralarında kendisini bulması ve sezmesi geçici de olsa güzel bir tat.”Tamda bani anlatıyor” lar önceki yaşayanların yaşadıklarıyla şimdikilerin paralellik arz etmesinden ibaret değil midir zaten.
Ne olursa ve nerede ne pahasına olursa olsun böylesine geliştirisel ve hayata anlam kazandırıcı duyguları, özlerini muhafaza etmek koşulu ile yaşamak ve yaşatmak gerek. Yarın duygusuz kalmamak ve o duygulardan anlamıyor olmamak için... Bu gün vicdansızlığa duçar kalmamak için...
Evet, gönül hazinesinin ağzı bila perva açılabilseydi ve içindekiler dile gelip kaleme boyun eğdirebilselerdi, durum muhakkak ki daha farklı olacaktı ancak “hiç yoktan iyidir” düsturunca yalpalanmalarla beraber elde olanla iktifa etmek de güzel sayılır.
Özlemi dile getirmek ateşle ateşte yürümek kadar zordur. Hasreti kelimelerin dar ve sıkıcı kırışıklıklarına serpiştirmek, duygu yoğunluğu içerisindeki insanlara sıkıcı gelmiyor mu zannediyorsunuz? Özlemi doya doya yaşamak varken, onu dar sokaklarda aramak ve onu yanlış sokaklara sürüklemek beni de zor durumda bırakıyor. Dile gelmez ki her zaman içteki kaynamalar. Gelse de geçtiği yollardaki soğukluklardan ötürü, ılık olarak yansır dış ve düş dünyamıza.
Şair ne güzel ifade etmiş bu dermansız hastalığı;
“Ağlarım ağlatamam;hissederim söyleyemem;
Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım”
M.Akif
Özlem, mest eden bir his, yok eden bir düşünüş, bitmeyen bir seziş ve serzeniş, yakıcı bir ateş ve küle çeviren bir kor yüreklerde. Devamlı atak durumdaki bu duygu ile tanışma şerefine nail olmayanların, bir yanlarının hep eksik kalacağını düşünüyorum. Öyle ki neresinde acı çekeceğini, neresinde hüzünlenip neresinde ağlayacağını ve neyine nasıl sevineceğini bilemeyeceğin bir ateştir o. Kaburgaları kırılmış hasret desek olur mu adına acaba? Tahassür ya da Daüssıla diye yâd etmişler eskiler. Şimdikiler daha fantastik takılıyorlar. Kim ne derse desin ve adına ne derseniz deyin o, ancak yaşayarak öğrenilebilecek bir duygudur. Zira ateş düştüğü yeri yakar.
İnsanın dilinin tutulduğu, gönlünde sevinç, acı ve keder karışımı duyguların nalân ettiği ve şiddetli bir şekilde duyumsamak, yaşamak ve koklamak istediği anların belirtisinden yahut yakalanmasından ibarettir özlem.
Böyle zamanlarda gözlerin önünde tüllenen manzaralardan kaçamaz ve bardaktan boşanırcasına dökülürse gözyaşları, belki o zaman biraz rahatlar insan.
Yetiştiriciliğine inanılıyorsa, özlenen ile zaman ve mekân olarak mesafe olsa da, kurtulmak da istemez insan bu acımsı ve dağidar eden hülyadan.
Özlem; acıtan, dağıtan ve kanatan yanlarıyla aşkın yakın bir akrabası değil midir zaten? Âşıklar tüm zahmetlerine rağmen vazgeçmeyi düşünmüşlerimidir sevdalarından?
Ayrılık hissettirir özlemi en çok. Zaten o, ayrılığın kollarında büyür ve gelişir. Varmak istediğimize doğru yol almak isterken önümüze çıkan engelleri gördüğümüzde, özlem yolumuzu kesiverir.
Özlemin ızdıraplı yanlarını dostlardan ve sevilenlerden müfarakatın getirdiği yalnızlıkla daha iyi yaşarız. ‘Oysa ne çok sevmiştim’ diyenin zamanla ‘Ne çok özlüyorum’ diyeceğini duyar gibi olursunuz. Sözlerin tesir gücünü ve insanı ne çok hırpaladığını... Derin bir kuyunun sağına soluna çarpa çarpa gelen ve en tepe noktasında insanı kendisine doğru çeken muhteşem bir yankı... Tatlı-sert bir atmosfer... Özlem böyle sessiz bir haykırıştır işte.
Onu asıl ruhta yaşamak gerek, darmadağın bir hal içerisinde ve daha tam da dağılmamışken.
Ya da onu ruhlarında yaşayanların ruhlarında aramak gerek. Selahaddinin Kudüs’ü ruhunda nasıl başkalaştırdığına, Fatihin İstanbul’u içinde nasıl yaşattığına bakmak gibi. Oralarda aramalı bir de onu, damla damla...
Tarihe iz düşürenlerin, iz bırakırlarken geçtikleri yollara bakıldığında adım adım özlemin döşeli olduğu görülecektir.
Tek taraflı görülse de bazen aşk gibi
Bir yürekte yaşasa da çoğu zaman
Paylaşılmasa da
Yaşatılamasa da bir başka yürekte
Özlem yine güzeldir.
Özlenen özlemiyorsa da…
-alıntı-