Namus

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan crt
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

crt

Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Puanları
38
Konum
İstanbul
Namus.. 

Namus herkesi en az kendin kadar sevmektir,kavgada arkadaşını terketmemektir,güzel günler için düşünmeden yaşamını verebilmektir...
Sevmektir,
Sadakattir,
Emektir..
Bugünkü toplumumuzda yer alan "Namus" sözcüğü..
Erkek egemen toplumun kadınları mal gibi gören zihniyetin,bu gerçekleri örtmek ya da haklı göstermek için ürettiği,kandırmaca bir "afyondur"..
Namus, sadece cinsellikle ya da törelerle ölçülebilecek bir kavram değildir '
Helede şerefsizlerin şerefliymiş gibi göründüğü bir aldatmaca hiç değildir...
İnsan onuru...
Haysiyet, özsaygı, şeref, erdem, vakar, gurur, saygınlık, kendine saygı duyma ve başkalarını da kendine saygılı kılma
olarak açıklanmaktadır ki ..
Bu özellikler kişide (yer zanan ve koşullara göre ) değişkenlik göstertir ise düşünce ve davranışlarından ödün vermek devreye girerki
Artık onur ayaklar altına alınması an meselesidir...
ve işte o zaman durum vahimdir ve yapacak pekte bi'şey kalmamıştır!

namus,su,ve ateş.
Su, ateş ve nâmus arkadaş olmuşlar. Hep beraber gezerlermiş. Bir gün ayrılmak zorunda kalmışlar ve demişler ki:

“-Birbirimizi tekrar görmek istersek, nasıl buluşacağız?”

“-Nerde çayır-çimen görürseniz, eşeleyin, ben oradan çıkarım!..” demiş su…

Ateş:

“-Ben de duman gördüğünüz yerdeyim.” diyerek yerini söylemiş. Sıra üçüncü arkadaşları nâmusa gelmiş. O içini çekmiş ve:

“-Arkadaşlar, eğer ben gidersem, bir daha geri gelmem!..” demiş
 
ben gidersem bir daha geri gelmem :o takılı kaldım bu cümleye , namustan çok gururu çağrıştırdı... gitmek bu derece ağır mı yada bi o kadar basit? yani şimdi gitmekten daha sırlı olan geri dönme kavramı ''namus''un olmamasıyla mı ilişkilendirilmeli? ilginç...
 
Ahlak versiyonu..
Bknz: http://www.kendinigelistir.com/forum/index.php/topic,15795.0.html

Namus kavramına hiç girmeyeyim..
Keza fazlasıyla alakasız geldi konuda geçenler..
Neyse.. Siz yinede ahlak versiyonuna önem verin..
 
Ahlak versiyonu..
Bknz: http://www.kendinigelistir.com/forum/index.php/topic,15795.0.html
Ikisi birbiriyle baglantili degil mi zaten? Ne kadar ahlakliysan o kadar namuslu degil misindir? Yani bence oyle..

Namus kavramına hiç girmeyeyim..
Keza fazlasıyla alakasız geldi konuda geçenler..
Ilk paragrafi ben de anlamadim ama ozellikle "Emektir" den sonraki tanimlamalara katiliyorum.
 
dideM' Alıntı:
Ahlak versiyonu..
Bknz: http://www.kendinigelistir.com/forum/index.php/topic,15795.0.html
Ikisi birbiriyle baglantili degil mi zaten? Ne kadar ahlakliysan o kadar namuslu degil misindir? Yani bence oyle..
Sevgili Didem: )
Yazının sonunda yapmış olduğum alıntıyı (namus-su ve ateş)isterseniz silebilirsiniz .
"Su, Ateş ve Ahlâk "olarak evet başka bölümde de paylaşılmış .
 
Namus, sadece cinsellikle ya da törelerle ölçülebilecek bir kavram değildir '
Helede şerefsizlerin şerefliymiş gibi göründüğü bir aldatmaca hiç değildir

Güzeldi teşekkürler crt
 
Namus bir hastalık mıdır?


Sıradan bir konunun, en doğal parçalarımızdan birinin tutsağı olup çıkışımızın ve her şeyi ama her şeyi cinsellik merkezli algılayışımızın hayatımızı ne hale getirdiğini görmek üzüyor insanı.

Son dönemde namus adına işlenen cinayetlerin kan dondurucu dehşetine yürek dayanmaz hale geldi.
İnsanların adına namus dedikleri bir kültürel kabul üzerinden birbirlerini acımasızca katletmelerini izlemek beni insanlığımdan soğutmuş durumda. Kızlarını canlı canlı toprağa gömen babaların ya da iki günlük bebeği elleriyle boğup öldüren anneannelerin haberlerini okurken kurbanların son çırpınışlarını gözlerimin önüne getirmemeye çalışıyorum.
Ama nafile; o son nefesin acısı her okuduğum namus cinayeti haberinde göğsümde sıkışıp kalıyor.
Acaba diyorum, içine düştüğüm sıkıntıdan kurtulmak için son dönemde beğenmediğin, istemediğin, kabullenmediğin, kendi değer yargılarına uymayanı hastalık olarak görme zihniyetine mi kaptırsam kendimi?
Acaba bu bakıç açısı ile sorgulamaya kalksam; namusu bir hastalık olarak görebilir miyim?
Ne de olsa insanlar kendi kanlarından kendi canlarından olanları, en yakınlarındaki insanları böylesine vahşice öldürdüklerine göre kesin kes bir takım virüslerin ya da mikropların etkisi altında kalmış olmaları gerekir. Aksi taktirde nasıl olurda canlı canlı toprağın altına gömerler öz kızlarını ya da iki günlük bebekleri boğuverirler bir çırpıda?


Cinsellik psikolojik bir dürtüdür..


Namus, insanların sosyal yaşantısında kadın ve erkeğin ilişkilerini düzenleyen bir kavram ve gezegenimizin pek çok yerinde yüzlerce yıldır var olan bir olgu; ancak bu olgunun her toplum için evrimi farklı şekilde gerçekleşmiş.
Öyle ki, bazı toplumlarda namus bizimki gibi kadın ve kadının bedeni ile bağlantılı bir kavram değil.
Örneğin;
Amerikalılardan namusu tanımlamaları istendiğinde şeref, onur, haysiyet gibi insanın yaşamına dair genel olgulardan bahsediyorlar. Amerikan kültürü namusu (honor) cinsiyet ve cinsellik üzerinden tanımlamıyor ve Amerika’da gündelik yaşam bunun üzerine kurulu değil. Oysa çok iyi biliyoruz ki; Türkiye’de namus denilince akla gelen ilk şey kadın ve kadın bedeni.
Özellikle “bekaret” yani kadın cinselliği Türkiye’de namusun tanımını belirleyen en kısa yol.
Bizimki gibi sosyal yaşamın cinsiyetlere göre ayrıştırıldığı kültürlerde insanlar kadın ve erkeğin ateş ile barut olduğuna ve yanyana gelmeleri halinde işlerin hemen cinsel bir içerik kazanacağına inanmaktalar.
Çünkü insanlar kadın bedeninin erkeği kontrolden çıkartan bir şey olduğuna, erkeklerin kadın bedeninin herhangi bir parçasını gördüğünde aklına ilk gelen şeyin cinsellik olduğuna inanmaktalar.
Çünkü insanlar cinselliğin kontrol edilemez bir dürtü olduğunu, onu kontrol altına almanın tek yolunun kadını ve erkeği birbirinden ayırmakla mümkün olacağını, bu sayede insanları cinsellikten uzaklaştırabileceklerini sanıyorlar. Oysa sanıldığı gibi cinsellik insan için bir içgüdü ya da biyolojik bir dürtü, diğer bir deyişle kontrol edilemez bir şey değildir.
Örnek vererek açıklamak gerekirsek; hayatta kalma çabamız bir içgüdüdür ve çevremizdeki olaylarla ya da koşullarla ilgili değildir; çünkü kim olursak olalım, nasıl bir çevrede yaşıyorsak yaşayalım hayatta kalmaya çabalarız çünkü fiziksel alt yapımız bize bunu emreder. Acıktığınızda biyolojik bir dürtü olan açlık hissi karnınızı doyurmak için sizi harekete geçirir ve açlık hissini dengelemek için yiyecek arayışına girersiniz çünkü vücudunuz biyolojik olarak denge arayışı içerisindedir yani açlığımızı dindirmek fiziksel bir alt yapının emridir.
Ancak cinsellik biyolojik bir dürtü değildir, dolayısıyla cinsel ilişkiye girmediniz diye içinizde cinsel açlık oluşmaz ve siz de o cinsel açlığı doyurmak için harekete geçmezsiniz.
Ayrıca cinsel ilişkiye girmek türün devamı için gerekliyse de bireyin tek başına hayatta kalması için önem taşımaz;
bu nedenle cinsellik yaşama içgüdüsü gibi fiziksel bir alt yapının emir komutası altında çalışmaz. Cinsellik psikolojik bir dürtüdür, beden aracılığı ile elde edilen keyif ve zevk kaynağıdır ve cinsel davranışlarımızın kökeninde psikolojik beklentiler, psikolojik istekler yatar; ki bunları da bizler fiziksel emirler altında değil kendi iç ve dış dünyamızdaki uyaranlar ile kendi kendimize yaratırız.



Abartılmış cinsellik

Bugün Türkiye’de en çok reyting alan televizyon dizilerine bakarak Türkiye toplumunun cinsellikle ilgili tutumlarını anlamak mümkün.
Açıkça görülüyor ki; ülkemizde insanlar cinsel merak içerisinde, çünkü biz cinselliği saklamayı, gizlemeyi tercih ediyoruz çünkü ondan korkuyoruz. Doğal olarak biz böyle davrandıkça insan yaşamında en önlerde yer almasa da cinselliği abartıyor ve ön saflara getiriyoruz. Cinsellik serbest bırakılması ve kendi yolunu bulması gereken bir olgu iken bu şekilde kapatılıp saklandıkça içimizde kabarıp duruyor ve sonunda gelip hayatımızın ortaya yerine yerleşiyor.
O nedenledir ki;
cinselliğin kontrol edilemeyeceği korkusu ile yaratılan namus kavramı bir hastalık değildir; namus, psikolojik temelli bir korkunun ürünüdür.
Cinselliğin korkulan bir öge haline gelişi ve kadının bedeninin erkek tarafından cinsel anlamda kontrol altına alınma çabaları ne yazık ki korkunç ve karanlık bir yol.
Çünkü bu yolda yürüyen insanlar; cinselliği kontrol altına almaya çalışırken bireylerin kişisel haklarını çiğnemeyi, hatta onları öldürerek cezalandırmayı haklı görecek kadar vahşileşebiliyorlar. Çünkü onlar cinselliğin dünyanın merkezi olduğuna inanıyorlar.
Çünkü onlara göre cinsellik hayatın en büyük açmazı ve açmazı çözmenin tek yolu ona giden yolu tıkamak, kapatmak ve bu yola sapanları cezalandırarak diğerlerine göz dağı vermek.
Sıradan bir konunun, en doğal parçalarımızdan birinin tutsağı olup çıkışımızın ve her şeyi ama her şeyi cinsellik merkezli algılayışımızın hayatımızı ne hale getirdiğini görmek üzüyor insanı.
Çünkü aynı gezegende yaşayan ve gündelik yaşantılarını kadın ya da erkek cinselliği üzerinden şekillendirmeyen başka insanların varlığı namus kavramanın değiştirilebileceğinin bir göstergesi.
Öyleyse namusun insan yaşamının üzerine düşen gölgesini çözüme kavuşturmak için cinselliği konuşmalı ve anlamaya çalışmalıyız; üstünü örtmeye değil.
Çünkü bilinmeyenin, korkulanın üstünü örttükçe karanlık büyüyor ve farkına varmadan bir hiç uğrana yaşamı kan, acı ve göz yaşıyla dolduruyoruz. Oysa hayat yaşamaya değecek en keyifli şey değil mi?


Dr. Ozanser Uğurlu ( Psikolog)
 
Geri
Üst