MESNEVİ-3
İKİ ŞARABIN FARKI
Bir bakkal vardı, onun bir de dudusu vardı. Yeşil, güzel sesli ve söyler duduydu. Dükkânda dükkân bekçiliği yapar; bütün alış veriş edenlere hoş nükteler söyler, latifeler ederdi.
İnsanlara hitap ederken insan gibi konuşurdu, dudu gibi ötmede de mahareti vardı.
Efendisi bir gün evine gitmişti. Dudu, dükkânı gözetliyordu. Ansızın fare tutmak için bir kedi, dükkâna sıçradı. Duducağız can korkusundan, dükkânın baş köşesinden atıldı, bir tarafa kaçtı; gülyağı şişesini de döktü.
Sahibi evden çıkageldi. Tacircesine huzuru kalple dükkâna geçti oturdu. Bir de baktı ki dükkân yağ içinde, elbisesi yağa bulanmış. Dudunun başına bir vurdu; dudunun dili tutuldu, başı kel oldu. Dudu birkaç günceğiz sesini kesti, söylemedi.
Bakkal nedametten ah etmeye başladı. Sakalını yolmakta, eyvah, demekteydi; nimet güneşim bulut altına girdi. O zaman keşke elim kırılsaydı; o güzel sözlünün başına nasıl oldu da vurdum?
Kuşu yine konuşsun diye yoksullara sadakalar vermekteydi.
Üç gün üç gece sonra şaşkın ve meyus, ümitsiz bir halde dükkânda otururken ve binlerce gussaya, gama es olup; bu kuş acaba ne vakit konuşacak; diye düşünüp dururken, Ansızın tas ve leğen dibi gibi tüysüz kafası ile bir Cevlaki geçiyordu. Dudu hemencecik dile gelip akıllılar gibi dervişe bağırdı:
Ey kel, neden kellere karıştın; yoksa sen de şişeden gülyağı mı döktün? Onun bu kıyasından halk gülmeye başladı. Çünkü dudu, hırka sahibini kendisi gibi sanmıştı.
Temiz kişilerin işini kendinden kıyas tutma, gerçi yazıda (aslan manasına gelen) sır, (süt manasına gelen)sire benzer. Bütün âlem bu sebepten yol azıttılar.
Tanrı Abdallarından az kişi agâh oldu. Peygamberlerle beraberlik iddia ettiler (biz de onlar gibiyiz dediler); Velileri de kendileri gibi sandılar.
Dediler ki: İşte biz de insanız, onlar da insan. Bizde uyumaya ve yemeğe bağlıyız, onlar da. Onlar körlüklerinden aralarında uçsuz bucaksız bir fark olduğunu bilmediler. Her iki çeşit arı, bir yerden yedi…Fakat bundan zehir hâsıl oldu, ondan bal. Her iki çeşit geyik otladı, su içti. Birinden fışkı zuhur etti….Öbüründen halis misk. Her iki kamış da bir sulaktan su içti. Biri bomboş öbürü şekerle dopdolu.
Böyle yüz binlerce birbirine benzer şeyler var, aralarında bulunan yetmiş yıllık farkı sen gör! Bu, yer; ondan pislik çıkar... O, yer; kâmilen Tanri nuru olur. Bu, yer; ondan tamamı ile hasislik ve haset zuhur eder... O, yer; ondan tamamı ile Tek Tanrı’nın nuru husule gelir. Bu temiz yerdir, o çorak ve pis yer. Bu temiz melektir o şeytan ve canavar!
Her iki suretin birbirine benzemesi caizdir, acı su da, tatlı su da berraktır. Zevk sahibinden başka kim anlayabilir?
Onu bul! Tatlı su ile acı suyun farkını iste o anlar. (Zevk sahibi olmayan) sihri, mucize ile mukayese ederek her ikisinin de esası hiledir sanır.
Musa ile savaşan sihirbazlar, inatlarından ellerine onun asası gibi asa aldılar. Bu asa ile o asa arasında çok fark var, bu işle o işin arasıda pek büyük bir yol var. Bu işin ardında Tanrı laneti var, o ise karşılık da vade vefa olarak Tanrı rahmeti var. Kâfirler inatlaşmada maymun tabiatlıdırlar. Tabiat, içte, gönülde bir afettir.
İnsan ne yaparsa maymunda yapar; maymun her zaman insandan gördüğünü yapıp durur. O, Bende onun gibi yaptım sanır. O inatçı mahlûk aradaki farkı nereden bilecek? Bu emirden dolayı yapar, o, inat ve savaş için.
İnatçı kişilerin başlarına toprak saç! O münafık, muvafıkla beraber, inat ve taklide uyup namaza durur;niyaz ve tazarru için değil.
Müminler; namazda, oruçta, hacda, zekâtta münafıkla kazanıp kaybetmektedirler. Müminler için nihayet kazanç vardır, münafika da ahirette mat olma. İkisi de bir oyun başındaysa da birbirlerine nispetle aralarında ne kadar fark var; biri Merv'li öbürü Rey'li!
Her biri kendi makamına gider, her biri kendi adına uygun olarak yürür.
Onu mümin diye çağırırlar, ruhu hoşlanır. Münafık derlerse sertleşir, ateş kesilir. Onun adı zatı yüzünden sevgilidir. Bunun adinin sevilmemesi, afetleri yüzünden, nifakla sıfatlanmış olan zatından dolayıdır.
Mim, vav, mim ve nun harflerinde bir yücelik yoktur. Mümin sözü ancak tarif içindir. Ona münafık
dersen... O aşağılık ad, içini akrep gibi dağlar. Bu ad, cehennemden ayrılmış ve kopmuş değilse niçin cehennem tadı var? O kötü adın çirkinliği harften değildir. O deniz suyunun acılığı kaptan değildir.
Harf kaptır ondaki mana su gibidir. Mana denizi de Ümm-ül-Kitap yanında bulunan, kendisinde olan zattır.
Dünya da acı ve tatlı deniz var. Aralarında bir perde var ki birbirine taşmaz karışmazlar. Fakat su var ki bu iki denizin her ikisi de bir asıldan akar. Bu ikisinden de geç, ta... onun aslına kadar yürü.
Kalp altınla halis altın ayarda belli olur. Kalpla halisi, mihenge vurmadıkça tahmini olarak bilemezsin.
Tanrı kimin ruhuna mihenk korsa ancak o kişi, yakını şüpheden ayırt edebilir.
Diri bir kişinin ağzına bir sıçrayıp girse o adam, onu dışarı çıkarıp attığı zaman rahatlar. Binlerce lokma arasında ağzına ufacık bir çöp girdi mi, diri kişinin hissi onu duyar sezer.
Dünya hissi, bu cihanın merdivenidir, din hisside göklerin merdiveni. Bu hissin sağlığını hekimden isteyiniz,o hissin sağlığını Habib'den (H.Muhammed'den) .
Bu hissin sağlığı, vücut sağlamlığındandır, o hissin sağlığı vücudu harab etmektedir. Can yolu, mutlaka cismi viran eder, onu yıktıktan sonra da yapar.
Ne mutludur ve ne kutludur o can ki mana aşkıyla evini, barkını, mülkünü, malini bağışlamıştır. Altın Definesi için evi harab etmistir; fakat o altın definesini elde ettikten sonra o evi daha mamur bir hale getirmiştir. Suyu kesmiş suyun aktığı yolu temizlemiş, ondan sonra arka içilecek su akıtılmıştır.Deriyi yarmış, termeni çıkarmış... Ondan sonra orada yepyeni bir deri bitmiştir. Kaleyi yıkıp kâfirden almış, ondan sonra oraya yüzlerce burç ve hendek yapmıştır.
Hikmetinden sual edilmeyen Tanrı’nın''Nil işini kim anlayabilir, o işin hakikatine kim erişebilir? Bu söylediğim sözler, ancak anlatmak için söylenmiş zaruri sözlerdir. Gâh böyle gösterir, gâh bunun aksini.
Din işinin künhünü anlamaya imkân yoktur. Ona ancak hayran olunur. Fakat din işinde hayrete düşen,arkasını ona çevirmiş ondan haberi olmayan bir hayran değil, sevgiliye dalmış, onun yüzünden sarhoş olmuş, kendisinden geçmiş bir hayrandır.
Birisinin yüzü sevgiliye karşıdır, öbürünün yüzü yine kendisine doğru. Her ikisinin yüzüne de bak. Her ikisinin yüzünü de hatırında tut. Hizmet dolayısıyla yüz tanır olman mümkündür. Zira nice insan suretli şeytan vardır. Binaenaleyh her ele el vermek layık değildir.
Kuş tutan avcı, kuşu avlamak için ıslık çalar, ötme taklidi yapar. Aşağılık kişi dervişlerin sözlerini, bir selim kalpli kişiye afsun okumak, onu afsunlamak için çalar.
Erlerin huyu açıklık ve sıcaklıktır. Aşağılıkların işi hile ve utanmazlıktır. Dilenmek için yünden aslan yaparlar. (yol aslanlarının sekline bürünür, onlar gibi görünürler),
Ebu Museylim'e Ahmet lakabı verirler. Ebu Müseylim'in lakabı yalancı olarak kaldı, Muhammed'e de akıllar sahibi dendi. O hak şarabının mührü, şişenin kapağı; halis misktir.
Adı şarabın mührü, şişesinin kapağı ise pis koku ve azaptır.