M
mehmetd
Kullanıcı
- 23 Şub 2007
- En iyi cevaplar
- 0
- 0
On binlerce Mehmetçiğin drama dönüşen akıl almaz mücadelesi 92 yıl önce bugün Sarıkamış’ta başlamıştı. 132 doktor, 25 eczacı, 1 diş hekimi, 7 tıp öğrencisi olmak üzere toplam 165 sağlık personelinin öldüğü Sarıkamış Harekatı’ndaki ihmalkarlıklar tıp açısından da akıllara durgunluk veriyor.
Bugün, 92 yıl önce başlayan Sarıkamış Harekâtı’nın yıldönümü... Tarihe 93 Harbi olarak geçen 1878 Osmanlı-Rus savaşın rövanşı almak isterken on binlerce Mehmetçiğin drama dönüşen akıl almaz mücadelesinin ikinci günü...
Memorial Hastanesi Kardiyovasküler Cerrahisi Bölüm Başkanı Bingür Sönmez Hoca, güzel bir vefa örneği göstererek, tarihin en trajik sahnelerinden biri olan Sarıkamış Harekâtı’nın üzerindeki buzlaşmış ”ihmal tabakası”nı kırmayı başardı. Kendisinden öğrendiğime göre bu savaş sırasında, kurşun ve kar arasına sıkışıp kalan ve tifüs ateşiyle yanan askerlere sağlık hizmeti vermeye çalışılırken yaşananları bilmenin gerekli olduğuna inanıyorum.
”Kafkas Cephesi Komutanı Hasan İzzet Paşa’nın savaş için uygun mevsim olmadığı, askeri koşulların yetersiz olduğunu belirtmesine rağmen Enver Paşa, Ruslara karşı bir harekatın düzenlenmesi konusunda kararlıydı. Ama Erzurum valisi ile birlikte hastaneleri gezerken gördükleri karşısında suratı asıldı. Her yer pislik, düzensizlik ve yokluk içindeydi. Enver Paşa, hastane sorumlusu olan doktor yarbayı hastalara iyi bakılmadığından azarlamıştı. Hâlbuki sağlık malzemesi az, ilaçlar yetersizdi. Doktor, eğer yetecek miktarda ilaç ve sağlık malzemesi verilirse hastaneyi kısa zamanda düzene kavuşturabileceğini söyledi. Herkes Enver Paşa’nın yokluktan yakınan bu doktorun gönlünü alması, ilaç ve malzeme konusunda ona umut vermesini beklerken o Hasan İzzet Paşa’ya dönerek, ”Bunu er olarak cepheye gönderin.” demişti.
Harekâtın başlangıcında tüm hazırlıklar ’3 gün sonra Sarıkamış alınacak’ inancı ile yapıldığı için cephedeki tüm sağlık hizmetleri inanılmayacak kadar yetersiz idi. Yıllar sonra sağlık daire başkanı olan 91. Alay, 2. Tabur Tabibi Derviş Kuntman yayınlanan anılarında anlatıyor: ”25 Aralık’ta (1914) Pertek sırtlarına tırmanıyoruz. Sıhhiyecilerle beraber ben de taburu takip ediyorum. Birkaç neferin yaralanmış olduğunu gördüm. Hepsini sardım ve boyunlarına işaret takarak aşağı inip şoseyi takiben Oltu’ya gitmelerini tembih ettim. Bunlardan birisi çok iyi tanıdığım bir onbaşı idi. Kurşun tam göğsünden girmiş, arkasından çıkmıştı. Kurtulacağından emin değildim. Boynuna ağır yaralı etiketi takarak geriden bizi takip etmesi icap eden sıhhiye bölüğüne emanet ettim. Yanından ayrılırken onbaşı: ’Aman doktor beni bu dağ başında bırakma, şoseye indir.’ diye yalvardı. Ben de bu kahramanın son arzusunu yerine getirmek için 4 neferle sedye içinde şoseye indirdim.”
Aralık ayın son günlerinde ortaya çıkan tablodan panik içinde olan Enver Paşa da artık muhakeme hataları yapıyordu. ”Kızılkilise ve Bardız’da ağır yaralılar için hastaneler açılacak, hafif yaralılar İd ve Erzurum’a gönderilecek.” derken sağlam insanların yollarda donarak can verdikleri bu ortamda ağır yaralıların Kızılkilise ve Bardız’a nasıl gönderileceğini, at arabalarıyla bile yola çıkanların kaçta kaçın oralara varabileceğini hesaplayamıyordu. İhtiyat Süvari Tümen Komutanı Albay Aziz Samih İlter, hatıralarında şunları anlatıyor: ”Köprüköy’den Hasankale’ye geliyordum. Yolun hali tarife değer; kar yağmaya başlamıştı, her taraf donmuş, yolun üstü arabalar, hastalar, deve ve mekkârelerle yolun iki tarafı da bunların ölüleri ile doluydu. Hasankale’de bulunan 4 bin adet hastaya bakacak sadece bir doktor mevcuttur: Dr. Rıfkı Ali Bey. Hastaneler kafi değil, açıkta kalanlar bile vardır. Hastanenin önünde sedye içinde ölmüş bir jandarma neferi duruyordu. Doktor diyor ki: ”Bütün bu hastalara bakıp teşhis ve tedavi değil, hepsine bir bardak su vermeye bile yetişilemiyor.”
Harekatın sonlarına doğru aniden birçok nefer ölür. Çünkü 3 hafta boyunca hiç dinlenmeden yürüme, uykusuzluk ve açlık ve ölüm korkusunun getirdiği yıpranma sonucunda ortaya çıkan hızlı yaşlanma denilen bir tıp olayı sonucunda ölmüşlerdi. II. Dünya Savaşı’nda Alman askerlerinde saptanan bu durum, yapılan otopsilerde: Tüm iç organların renklerinin soluk olduğu, çevre yağ dokusunun inceldiği, karaciğerde kanamalar olduğu ve kemik iliğinin pelte haline geldiği tespit edilmiştir. Bu genç insanlarda en büyük değişiklik kalplerinde saptanmıştır. Kahverengine dönen kalbin büzüşerek küçüldüğü; fakat kulakçıkların anormal bir şekilde büyüdüğü anlaşılmıştır. Dr. Derviş Kuntman, hatıralarında şunları not etmiştir: ”17 Şubat 1915, İd kasabasında hastane açıldığı duydum ve yakın olduğu için gidip görmek ve arkadaşlarımla görüşmek istedim. Havanın soğuk ve her tarafın don olduğu bir günde hastanenin kapısı önünde büyük bir furgun arabası içinde birbiri üstüne yığılmış bir sürü cenaze gördüm ve şaşırdım kaldım. Hastanedeki doktorlar çaresizlik içindeydiler, her taraf buzdan taş kesildiğinden, mezar kazdırıp şehitleri defnetmek mümkün olmamıştı. Bu feci vaziyet karşısında içeriye giremedim ve ayakta arkadaşlarımdan telefatın pek çok olduğunu, Erzurum’da yüz kadar doktor öldüğünü, hatta Ordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa’nın da tifüsten vefat ettiğini teessürle öğrendim.” Dr. Kuntman, hatıralarında, kendisinin ayakta kalabilmesini de Balkan Harbi’nde tifüse yakalanıp bağışıklık kazanmasına bağlıyor. Bu dram esnasında yaşamı kaybeden sağlık personelinin isim listesi halen Erzurum Çakmak Hastanesi üzerindeki mermer plaketlerde tarih sayfaları arasında yaşamaktadır. Ortaya çıkan sonuç şöyledir: 132 doktor, 25 eczacı, 1 dişhekimi, 7 tabip muavini (tıp öğrencisi) olmak üzere toplam 165 sağlık personeli yaşamı kaybetmiştir.
Dramın boyutları belirleyen, ilk ve tek rapor Genelkurmay Başkanlığı 1933 yılında verildi: ”150.000 mevcutlu 3. Ordu’dan sadece 12.000 kişi geri dönmüştür.” Geri dönen 12.000 kişinin de büyük bir bölümü yörelerine tifüs taşıyarak katliamın boyutları genişletmişlerdir. Artık maniler ağıta dönüşmüştür:
Sarıkamış üstünde kar/Kar altında Memed’im yatar/Gülüm donmuş kara dönmüş/Gören sanmış yârini sarar.
Rusların Kars Valisi Ziboviç, karlar erimeye başladığında Sarıkamış kaymakamına emir veriyor: Selim nahiyesindeki Türklerden 300 kişi amele çıkarız ve her 100 kişinin başında bir hoca bulunsun, Sarıkamış ormanlarındaki Türk askerlerinin cesetlerini toplayarak defnetsin. Bozat köyü imamı Molla Mustafa, yazdığı bir mektupta büyük hendekler kazılarak, bazısına 800, bazısına 500, bazısına 1.000 tane Türk şehidi gömdüklerini, her hendeğin başına sadece kaç şehidin defnolunduğunu yazabildiklerini, bu cenaze toplama işinin bir hafta sürdüğünü belirtmiştir.
Aziz şehitlerimiz önünde bir kez daha eğiliyorum.
Ruhları şad olsun...
Sayı: 56
Bölüm: Önce Sağlık ’Kar Altında Mehmed’im Yatar’
DOÇ. DR. CUMHUR KILINÇ /zaman
Bugün, 92 yıl önce başlayan Sarıkamış Harekâtı’nın yıldönümü... Tarihe 93 Harbi olarak geçen 1878 Osmanlı-Rus savaşın rövanşı almak isterken on binlerce Mehmetçiğin drama dönüşen akıl almaz mücadelesinin ikinci günü...
Memorial Hastanesi Kardiyovasküler Cerrahisi Bölüm Başkanı Bingür Sönmez Hoca, güzel bir vefa örneği göstererek, tarihin en trajik sahnelerinden biri olan Sarıkamış Harekâtı’nın üzerindeki buzlaşmış ”ihmal tabakası”nı kırmayı başardı. Kendisinden öğrendiğime göre bu savaş sırasında, kurşun ve kar arasına sıkışıp kalan ve tifüs ateşiyle yanan askerlere sağlık hizmeti vermeye çalışılırken yaşananları bilmenin gerekli olduğuna inanıyorum.
”Kafkas Cephesi Komutanı Hasan İzzet Paşa’nın savaş için uygun mevsim olmadığı, askeri koşulların yetersiz olduğunu belirtmesine rağmen Enver Paşa, Ruslara karşı bir harekatın düzenlenmesi konusunda kararlıydı. Ama Erzurum valisi ile birlikte hastaneleri gezerken gördükleri karşısında suratı asıldı. Her yer pislik, düzensizlik ve yokluk içindeydi. Enver Paşa, hastane sorumlusu olan doktor yarbayı hastalara iyi bakılmadığından azarlamıştı. Hâlbuki sağlık malzemesi az, ilaçlar yetersizdi. Doktor, eğer yetecek miktarda ilaç ve sağlık malzemesi verilirse hastaneyi kısa zamanda düzene kavuşturabileceğini söyledi. Herkes Enver Paşa’nın yokluktan yakınan bu doktorun gönlünü alması, ilaç ve malzeme konusunda ona umut vermesini beklerken o Hasan İzzet Paşa’ya dönerek, ”Bunu er olarak cepheye gönderin.” demişti.
Harekâtın başlangıcında tüm hazırlıklar ’3 gün sonra Sarıkamış alınacak’ inancı ile yapıldığı için cephedeki tüm sağlık hizmetleri inanılmayacak kadar yetersiz idi. Yıllar sonra sağlık daire başkanı olan 91. Alay, 2. Tabur Tabibi Derviş Kuntman yayınlanan anılarında anlatıyor: ”25 Aralık’ta (1914) Pertek sırtlarına tırmanıyoruz. Sıhhiyecilerle beraber ben de taburu takip ediyorum. Birkaç neferin yaralanmış olduğunu gördüm. Hepsini sardım ve boyunlarına işaret takarak aşağı inip şoseyi takiben Oltu’ya gitmelerini tembih ettim. Bunlardan birisi çok iyi tanıdığım bir onbaşı idi. Kurşun tam göğsünden girmiş, arkasından çıkmıştı. Kurtulacağından emin değildim. Boynuna ağır yaralı etiketi takarak geriden bizi takip etmesi icap eden sıhhiye bölüğüne emanet ettim. Yanından ayrılırken onbaşı: ’Aman doktor beni bu dağ başında bırakma, şoseye indir.’ diye yalvardı. Ben de bu kahramanın son arzusunu yerine getirmek için 4 neferle sedye içinde şoseye indirdim.”
Aralık ayın son günlerinde ortaya çıkan tablodan panik içinde olan Enver Paşa da artık muhakeme hataları yapıyordu. ”Kızılkilise ve Bardız’da ağır yaralılar için hastaneler açılacak, hafif yaralılar İd ve Erzurum’a gönderilecek.” derken sağlam insanların yollarda donarak can verdikleri bu ortamda ağır yaralıların Kızılkilise ve Bardız’a nasıl gönderileceğini, at arabalarıyla bile yola çıkanların kaçta kaçın oralara varabileceğini hesaplayamıyordu. İhtiyat Süvari Tümen Komutanı Albay Aziz Samih İlter, hatıralarında şunları anlatıyor: ”Köprüköy’den Hasankale’ye geliyordum. Yolun hali tarife değer; kar yağmaya başlamıştı, her taraf donmuş, yolun üstü arabalar, hastalar, deve ve mekkârelerle yolun iki tarafı da bunların ölüleri ile doluydu. Hasankale’de bulunan 4 bin adet hastaya bakacak sadece bir doktor mevcuttur: Dr. Rıfkı Ali Bey. Hastaneler kafi değil, açıkta kalanlar bile vardır. Hastanenin önünde sedye içinde ölmüş bir jandarma neferi duruyordu. Doktor diyor ki: ”Bütün bu hastalara bakıp teşhis ve tedavi değil, hepsine bir bardak su vermeye bile yetişilemiyor.”
Harekatın sonlarına doğru aniden birçok nefer ölür. Çünkü 3 hafta boyunca hiç dinlenmeden yürüme, uykusuzluk ve açlık ve ölüm korkusunun getirdiği yıpranma sonucunda ortaya çıkan hızlı yaşlanma denilen bir tıp olayı sonucunda ölmüşlerdi. II. Dünya Savaşı’nda Alman askerlerinde saptanan bu durum, yapılan otopsilerde: Tüm iç organların renklerinin soluk olduğu, çevre yağ dokusunun inceldiği, karaciğerde kanamalar olduğu ve kemik iliğinin pelte haline geldiği tespit edilmiştir. Bu genç insanlarda en büyük değişiklik kalplerinde saptanmıştır. Kahverengine dönen kalbin büzüşerek küçüldüğü; fakat kulakçıkların anormal bir şekilde büyüdüğü anlaşılmıştır. Dr. Derviş Kuntman, hatıralarında şunları not etmiştir: ”17 Şubat 1915, İd kasabasında hastane açıldığı duydum ve yakın olduğu için gidip görmek ve arkadaşlarımla görüşmek istedim. Havanın soğuk ve her tarafın don olduğu bir günde hastanenin kapısı önünde büyük bir furgun arabası içinde birbiri üstüne yığılmış bir sürü cenaze gördüm ve şaşırdım kaldım. Hastanedeki doktorlar çaresizlik içindeydiler, her taraf buzdan taş kesildiğinden, mezar kazdırıp şehitleri defnetmek mümkün olmamıştı. Bu feci vaziyet karşısında içeriye giremedim ve ayakta arkadaşlarımdan telefatın pek çok olduğunu, Erzurum’da yüz kadar doktor öldüğünü, hatta Ordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa’nın da tifüsten vefat ettiğini teessürle öğrendim.” Dr. Kuntman, hatıralarında, kendisinin ayakta kalabilmesini de Balkan Harbi’nde tifüse yakalanıp bağışıklık kazanmasına bağlıyor. Bu dram esnasında yaşamı kaybeden sağlık personelinin isim listesi halen Erzurum Çakmak Hastanesi üzerindeki mermer plaketlerde tarih sayfaları arasında yaşamaktadır. Ortaya çıkan sonuç şöyledir: 132 doktor, 25 eczacı, 1 dişhekimi, 7 tabip muavini (tıp öğrencisi) olmak üzere toplam 165 sağlık personeli yaşamı kaybetmiştir.
Dramın boyutları belirleyen, ilk ve tek rapor Genelkurmay Başkanlığı 1933 yılında verildi: ”150.000 mevcutlu 3. Ordu’dan sadece 12.000 kişi geri dönmüştür.” Geri dönen 12.000 kişinin de büyük bir bölümü yörelerine tifüs taşıyarak katliamın boyutları genişletmişlerdir. Artık maniler ağıta dönüşmüştür:
Sarıkamış üstünde kar/Kar altında Memed’im yatar/Gülüm donmuş kara dönmüş/Gören sanmış yârini sarar.
Rusların Kars Valisi Ziboviç, karlar erimeye başladığında Sarıkamış kaymakamına emir veriyor: Selim nahiyesindeki Türklerden 300 kişi amele çıkarız ve her 100 kişinin başında bir hoca bulunsun, Sarıkamış ormanlarındaki Türk askerlerinin cesetlerini toplayarak defnetsin. Bozat köyü imamı Molla Mustafa, yazdığı bir mektupta büyük hendekler kazılarak, bazısına 800, bazısına 500, bazısına 1.000 tane Türk şehidi gömdüklerini, her hendeğin başına sadece kaç şehidin defnolunduğunu yazabildiklerini, bu cenaze toplama işinin bir hafta sürdüğünü belirtmiştir.
Aziz şehitlerimiz önünde bir kez daha eğiliyorum.
Ruhları şad olsun...
Sayı: 56
Bölüm: Önce Sağlık ’Kar Altında Mehmed’im Yatar’
DOÇ. DR. CUMHUR KILINÇ /zaman