S
su perisi
Kullanıcı
- 4 Ocak 2007
- En iyi cevaplar
- 0
- 0
Hepimizin CV’lerinin vazgeçilmez hobisi 'Kitap okumak'! Ama çoğumuzun (her nasıl oluyorsa) kitaplar hakkında söyleyecek neredeyse tek bir sözü yok.
Hanginizin kafasının içinde 1000 kitaplık bir kütüphane var?
İçine düştüğümüz bu –bence- acınası durum tam olarak ne zaman başladı ve biz kendimizi nerede kaybettik bilmiyorum. Etrafıma baktığım zaman birbirlerine okudukları kitapları tavsiye eden, okuduklarını karşılıklı olarak tartışan insanlar görmek gibi beklentilerim yok. Çünkü elinde kitap olan birine "Aaa ne okuyorsun?" diye sorulduğu zaman, okuduğunu tarif edebilenine bile çok fazla rastlamıyorum. En büyük neden okumak gerekliliğinin bize anlatılmaması ya da yanlış yöntemlerle anlatılmaya çalışılması...
Mesela...
'Çok kapsamlı' okul müfredatımızdan kitaplarla ilgili olarak öğrendiklerimiz;
*Eserin adı (Ama sadece adı, üzerine tartışmaya lüzum yok)
*Eserin sahibi (Kısa bir bilgi, sol üst köşede eser sahibinin soluk fotoğrafı birlikte)
*Eserin konusu (Yani kitabın özetinin özetinin özeti, bunu da anlamaya, üzerine tartışmaya gerek yok)
Hal böyle olunca ve biz bunları tek tek sadece ezberlemek zorunda kalınca okumak bizim için sıkıcı bir iş haline geldi... Sistem bize 'oku' değil, 'okuma' dedi... Okullarda kimse bize 'Dostoyevski' vermedi (kitaplarını kırda bayırda çiçekler arasında yazmadığı için olabilir)... Televizyon hep daha eğlenceli geldi... Ve biz hayal gücü kısıtlı olan, çok düşünmeyen, az sorgulayan, kolay algılayamayan insanlara dönüştük.
Cehaletimizin geldiği son nokta
Kitaplar ve okumak konulu daha önce yazılmış onca şey gibi yukarıdakine benzer uzun ve sıkıcı bir çok cümle daha kurabilirim. Ama asıl meseleyi anlatacak çok daha ilginç bir hikayem var.
Geçen gün Yüksel Aytuğ'un köşesinde yazdığı bir olayı okudum ve uzun zaman önce aynı olayı yaşadığımı hatırladım.
Sezonlardır heyecanla beklenerek, istemeyerek, istemiyor gibi görünerek izlenen Yaprak Dökümü'nün ilk bölümleri idi. Kitap uyarlamaları rezaletinin henüz başlamadığı, hatta benim bile bir uyarlamanın, televizyonda gösterilen onlarca saçma programdan çok daha iyi olabileceğini düşündüğüm günlerdi.
Oturduğum kafede yan masada, olabildiğince yüksek sesle konuşan ve yaşadıkları 16-17 senelik uzun ve zorlu hayatın her anından dert yanan liseli grup, aralarına katılacak diğer arkadaşlarını bekliyordu. Beklenen arkadaşlar kitapçıdan ellerinde bir kitapla heyecan içinde geldiler. Kızlardan biri "İna-na-ma-yacak-sınıızzzz, Yaprak Dökümü’nün kitabını çıkarmıııı—şşş—larrrr" dedi. Masada oturan diğer kız “Ohaa” dedi (bu nidanın tüm duygulara tercüman olduğunu düşündüğüm ender anlardandır, sadece 1sn kadar sürdü)
Ve ekledi “Dizinin sonunu öğrenebiillll-cezzzz”
*********
Not: 1000 kitap okumuş olmak 20li yaşlardaki biri için aslında çok büyük bir rakkam değil. Ama şimdi düşününce başta sorduğum soru biraz saçma oldu.
Begüm Büklüm
Begüm Büklüm