Kitap Özetleri!!!

  • Konbuyu başlatan GulsahToptas
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde En Son Okuduğum Kitap kategorisinde GulsahToptas tarafından oluşturulan Kitap Özetleri!!! başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 53,343 kez görüntülenmiş, 67 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı En Son Okuduğum Kitap
Konu Başlığı Kitap Özetleri!!!
Konbuyu başlatan GulsahToptas
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan M
D

DonJuan

hımm çelişkili bir çok yorum demek .
bunun terazisi de sizsiniz sanırım  sitede .
neye göre , kime göre :)

gece gece baya güldüm bu yorumuza .
HerkeZ 'in düşüncesi yoktur .
HerkeS lerin düşünceleri vardır .


işimize geldiğimiz zaman kurallar zaten .
ilah gibisinizi bu site de :)
 
S

sessiz_lik25

Kullanıcı
28 Ağu 2008
En iyi cevaplar
0
0
arkadaşım biraz abart mıyormusu :mad:n
 
S

sinos

Kullanıcı
9 Kas 2008
En iyi cevaplar
0
0
İçel
Konusu :Bir kürek mahkumunun on dokuz yılını harcadığı eski günlerine geri dönmemek için sürekli kaçışını ve kaçarken de çektiği sefalet, yaşadığı acılar ile 1800’lü yıllarda Fransız halkının içinde bulunduğu yoksulluk ve yaşadığı ızdıraplar.

Özeti :19 sene süren kürek mahkumiyetinden sonra şartlı olarak tahliye edilen Jean Valjean, toplumdan dışlandığını görür. Sadece Digne piskoposu kendisine iyi davranır; buna karşın zorlu acı yıllar geçiren Valjean piskoposun gümüş yemek takımlarını çalarak ona ihanet eder. Valjean polis tarafından yakalanır ve geri getirilir. Piskoposun kendisini kurtarmak için yalan söylemesi ve buna ek olarak değerli iki gümüş şamdanı da ona hediye etmesi Valjean'ı çok şaşırtır. Böylece Valjean hayatına yeni bir başlangıç yapmaya karar verir ve o gün Digne kasabasından ayrılır.

Aradan sekiz sene geçmiştir ve Valjean şartlı olarak tahliye koşuluna aykırı hareket ettiği için adını Monsieur Madeleine olarak değiştirmiş; bu süre içinde piskopostan aldığı gümüş yemek takımlarını satarak bir fabrika satın almış ve yaptığı değişikliklerle üretimi artırarak çok zengin bir şahıs olmuştur. Ayrıca yaptığı iyilikler ve yardımlarla herkesin saygı ve sevgisini kazanmış ve belediye reisi olmuştur. İşçilerinden biri olan Fantine’in gizli olarak gayri meşru bir çocuğu vardır. Diğer işçi kadınlar bunu öğrendikleri zaman Fantine'in kovulmasını isterler. Tüm gayri meşru teklifleri Fantine tarafından reddedilen ustabaşı da onu kovar. Kızına ilaç alabilmek için çaresizlikten kıvranan Fantine madalyonunu ve saçını satar, en sonunda da kendini satmak için fahişelere katılır. Yeni işi yüzünden kendini iyiden iyiye alçalmış hisseden Fantine bir müşteriyle kavga eder ve Javert tarafından tam hapishaneye ***ürülmek üzereyken "Belediye Reisi" ortaya çıkar ve Fantine'in hapishane yerine hastaneye ***ürülmesini talep eder. Belediye reisi daha sonra devrilmiş bir arabanın altında kalmış bir adamı kurtarır. Bu, Javert'e olağanüstü bir güce sahip sahip olan ve yıllardır peşinde olduğu 24601 numaralı kürek mahkumu Jean Valjean'ı hatırlatır. Oysa kendisine Jean Valjean'ın yeniden yakalandığı bildirilmiştir. Kendisinin yerine suçsuz bir başka insanın hapse gireceğini öğrenen Valjean ise mahkemeye giderek 24601 numaralı mahkum olduğunu itiraf eder. Bu durum karşısında şaşkına dönen mahkeme salonundaki boşluktan yararlanarak oradan ayrılır, kasabaya geri döner. Hastanede ölmek üzere olan Fantine'i ziyaret edrek ona kızını bulup, bakacağına dair söz verir.Bu sırada Javert kendisini tutuklamak üzere gelir,Javert’i gören Fantine korkudan ölür, Valjean ise Javert’i atlatarak kaçar. Ancak bir süre sonra yakalanarak ömür boyu kürek mahkumluğu ile cezalandırılr. Ancak Valjean oradan da kaçmayı başarır. Fantine’in küçük kızı Cossette’in yerini bulur. Cossette beş senedir bir han işleten Thénardier'lerle kalmaktadır. Thenardier'ler Cosette'i pis işlerini gören bir hizmetçi gibi kullanmakta, ona hakaret etmekte; diğer taraftan kendi kızları Eponine'e aşırı düşkünlük göstermektedirler. Valjean Cossette'i karanlıkta su taşırken bulur. Thenardier'lere onu serbest bırakmaları için para öder ve Cossette'i Paris'e ***ürür. Fakat Javert hala Valjean'ın peşindedir.
Valjean Paris’e geldikten sonra içeri kimsenin kolay kolay giremediği rahibe yetiştiren bir yerde bahçıvanlık yapmaya başlar.Burada bulunan okul sayesinde Cossette’in öğrenim sorunu da hallolmuştur. Sekiz sene sonra buradan ayrılarak bir eve yerleşirler. Şehirde ise hükümette fakir halka ilgi gösteren tek kişi olan popüler lider Generel Lamarque'ın muhtemel ölümü nedeniyle büyük bir huzursuzluk vardır. Haşarı çocuk Gavroche generalin taraftarları arasındadır ve başkentin fahişe ve dilencileri arasından sokak çeteleriyle yaşamaktadır. Bu sokak çetelerinin birisi de Thenardier ve karısının yönetimi altındadır ve bunlar Jean Valjean ile Cosette'e pusu kurarlar. Onları, Valjean'ı tanımayan Javert kurtarır. Thenardier'lerin kızı Eponine ise için için öğrenci Marius'a aşıktır ve Cosette'e aşık olan Marius ise onu bulmak için Eponine'den yardım ister. Eponine isteksiz de olsa bunu kabul eder.
Küçük bir kafede, idealist düşüncelere sahip bir grup öğrenci politik bir toplantı yapmakta ve General Lamarque'ın ölümü üzerine patlak vereceğinden emin oldukları ihtilalin hazırlığını yapmaktadırlar. Gavroche'un, General' in ölüm haberini getirmesi üzerine Enjolras tarafından yönlendirilen öğrenciler, oluşmaya başlayan ayaklanmaya destek vermek üzerine sokaklara dökülürler. Sadece Marius gizemli Cosette'in hayaliyle aklı başından gitmiş gibidir. Cosette de aşık olduğu Marius'tan başka bir şey düşünememektedir. Valjean kızının çok hızlı bir şekilde değiştiğini farkeder fakat ona geçmişiyle ilgili herhangi bir şey anlatmayı reddeder. Marius için duyduğu hislere rağmen Eponine, onu üzgün bir şekilde Cosette'e getirir ve kendi babasının çetesinin Valjean'ın evini soyma eylemini engeller. Evinin dışında gizli gizli dolaşan kişinin Javert olduğundan emin olan Valjean, Cosette'e ülkeden kaçmaları gerektiğini söyler. İhtilalin arifesinde öğrenciler ve onların arasına sızmayı başaran Javert, durumu kendi açılarından değerlendirirler. Cosette ve Marius tekrar biraraya gelemeyecekleri düşüncesiyle ümitsiz bir şekilde ayrılırlar; Eponine Marius'u kaybetmenin yasını tutar; Valjean ise ülkeyi terkedince kavuşacağı güven ortamını dört gözle beklemektedir. Bu arada Thenardier’ler olaşabilecek bir kaos sonucunda ellerine geçecek gayri meşru kazançların hayalini kurarlar. Öğrenciler barikat kurmaya hazırlanırlar. Marius, Gavroche ile Cosette’e bir mektup yollar. Ama mektuba Plumet caddesinde Valjean tarafından el konur. Valjean, Gavroche kendisine ne söylerse söylesin Marius'a barikatta katılmaya karar verir.
Barikat kurulur ve ordu isyancılara ya teslim ya ölüm uyarısında bulunur. Gavroche, Javert'i bir polis casusu olarak teşhir eder. Eponine barikatta vurulur ve ölür. Valjean Marius'u aramak üzere barikata gelir. Kendisine Javert'i öldürme fırsatı verilir; fakat Valjean Javert'i salıverir.
Öğrenciler bir geceliğine barikata yerleşirler ve gecenin sessizliğinde Valjean Marius'un kurtulması için dua eder. Ertesi gün azalan cephane için Gavroche birşeyler bulabilme umuduyla sağa sola koştururken vurulur. İsyancıların asi liderleri Enjolras da dahil olmak üzere hapsi öldürülür.Valjean, şuursuz halde olan Marius'la birlikte kanallara kaçar. Bu arada isyancıların cesetlerini soymakla meşgul olan Thenardier ile karşılaştıktan sonra Valjean sadece bir kez daha, o da Javert'le yüz yüze gelmek için yer üstüne çıkar. Marius'u hastaneye ***ürmek için Javert'e yalvarır. Javert onu bırakmaya karar verir ve Valjean'ın merhametiyle kendi yıkılmaz sandığı adalet prensiplerinin darmadağan olduğunu görür ve kendini azgın Seine nehrine atarak intihar eder. Kurtarıcısının kim olduğunu bilmeden, Marius, Cosette'in bakımı sayesinde iyileşir. Valjean, kendi geçmişiyle ilgili gerçeği Marius'a itiraf eder ve Cosette'le Marius'un birleşmesinden sonra bu evliliğin kutsallığı ve güvencesi açısından kendisinin uzağa gitmesinin daha iyi olacağı konusunda ısrar eder.
Marius ve Cosette'in düğününden sonra Thenardier'ler Marius'a şantaj yapmaya çalışırlar. Thenardier, Cosette'in babasının bir katil olduğunu söyler ve kanıt olarak da barikatların düştüğü gece kanallardaki cesetlerin brinden çaldığı yüzüğü gösterir. Bu yüzük Marius'un kendi yüzüğüdür ve Marius o gece kendisini kurtaranın Valjean olduğunu anlar. Marius ve Cosette ölmek üzere olan yaşlı adamdan kendi hayat hikayesini öğrenir. Valjean ise çok sevdiği Cossette’i son kez görmenin mutluluğla Fantine, Eponine ve barikatlarda ölen tüm ruhlarla buluşmak için ebedi yolculuğuna çıkmak üzere hayata gözlerini yumarak bu dünyadan ayrılır.

Anafikri :Yaşamımızda meydana gelen bir olay bütün yaşamımızı değiştirebilir ve o andan itibaren bizi çok farklı bir insan yapabilir.
Ömür boyu kaçacağını bilsen de özgür yaşamak için herşeye değer.

KARAKTERLER HAKKINDA BİLGİ:

JEAN VALJEAN: Ekmek çaldığı için beş yıl küreğe mahkum edilen ve kaçma girişimleri sonucu yakalanarak cezası uzatılan ve 19 yıl sonra şartlı olarak salıverilen ve toplumda herkes tarafından dışlanankötü biri. Ancak piskoposla olan ilişkisinden sonra değişen ve herkese iyilik yapan, yardım eden çevresindeki herkesin sevgi ve saygısını kazanan biri.
JAVERT: Kanun ve kurallara sıkı sıkıya bağlı geçmişi başarılarla dolu bir polis müfettişi ve katı ruhlu bir kişi.
COSSETTE: Beş yaşına kadar Thanardier’lerin yanında onlara bir hizmetçi gibi yardım ederek, beş yaşından sonra ise Valjean’ın yanında sürekli kaçarak ve onun çektiği acılara ortak olarak yaşayan; ancak Valjean’ı çok seven bir kız.
FANTİNE: Valjean’ın fabrikasında çalışan ve kızı için her türlü fedakarlığa katlanan bir kadın




SEFİLLER / VİCTOR HUGO
 
G

GulsahToptas

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
gulsaht.blogcu.com
Sinos;
Kitap özeti eklemişsin ama kitap adı nedir? yazarı kimdir hiç bilgilendirmemişsin bizi  :( :eek:

Sanırım, Victor Hugo'nun "Sefiller" kitabının özeti  ;)
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
Nietzsche Ağladığında - Özet - Irvin D. Yalom


Karakterler:
NİETZSCHE: Henüz iki kitabı yayımlanmış,kimsenin tanımadığı bir filozof. Yalnızlığı seçmiş. Acılarıyla barışmış. İhanete uğramış. Tek sahip olduğu şey, valizi ve kafasında tasarladığı kitaplar. Evli değil. Tanrıyı öldürmüş. ’Ümit kötülüklerin en kötüsüdür,çünkü işkenceyi uzatır’ diyerek bir ümitsizlik çukurunda olduğunu belirtiyor.

BREUER: Efsanevi bir teşhis dehası. Ümitsizlerin kapısını çaldığı doktor. Psikanalizin ilk kurucularından. Kırkında, bütün Avrupalı sanatçı ve düşünürlerin doktoru olmayı başarmış. Güzel bir karısı ve beş çocuğu var. Zengin. Saygın.

FREUD: Breuer’in arkadaşı. Henüz genç. Geleceği parlak. Şimdi yoksul.

SALOME: Erkeklerin başını döndüren kadın. Çekici. Özgür. Evliliğe inanmıyor. Bazen aynı anda birçok erkekle beraber oluyor. Sanatçı ve düşünürleri tercih ediyor.


Bir gün erkeklerin başını döndüren kadın, Salome, Nietzsche’den habersiz Breuer’e gelir. Ümitsizlik içinde olan Nietzsche’ye yardım etmesini ister. Doktor da kadının çekiciliğine kapılıp bu isteği kabul eder. Çünkü doktor da o sırada yasak bir ilişkiden yeni çıkmıştır. Hastasına tedavi sırasında aşık olmuş ve kendini ona iyice bağlamıştır. O da bunun farkındadır fakat hislerinin önüne geçemez. Bu ilişki hastasının ondan hamile olduğu yalanını uydurmasıyla son bulur. Breuer onu başka bir doktora nakleder. İşte bu ilişkiyi tam unutmuşken karşısına Salome çıkar. Salome Nietzsche’yi ikna edip Breuer’e gönderir.Fakat Nietzsche çok gururlu,hiç kimseyle konuşmayan,derdini kimseyle paylaşmayan birisidir.Ruhsal sorunu olduğunu da kabul etmez. Bunun yüzünden de Dr. Breuer onun fizikselhastalıklarını tedavi ediyormuş gibi görünerek psikolojisini anlamaya çalışır(fiziksel hastalık olarak da stresten kaynaklanan migreni vardır). Dr.Breuer tedavileri sırasında onun özel yaşamı hakkında bilgi almaya çalıştıysa da Nietzsche tek bir kelime bile etmez. Doktor en sonunda ondan hiç bir ücret talep etmeden onu bir sanatoryuma yatırmayı,migreni için üzerinde ilaçlar denemek istediğini ve bu gözlemler için de gözünün önünde olmasını uygun gördüğünü söyler. FakatNietzsche bunu kabul etmez ve doktordan tedaviyi bitirmesini ister. Doktor bu duruma çok üzülür.Hem arkadaşı hem de öğrencisi olan Freud’la hep onun hakkında konuşur, uyguladığı tedaviyi arkadaşına anlatıp onun da fikrini alır. Bu konuşma gününün gecesinde Dr.Breuer uyuyacakken kapı çalınır ve kendisini Herr Schlegel olarak tanıtan bir adam evinde kalmakta olan bir hastadan söz eder vedoktora bir kart uzatır. Kartın üstünde Prof. Friedrich Nietzsche Filoloji Profesörü yazıyordur.

Doktor bunu okuyunca hemen Herr Schlegel’le birlikte Nietzsche’nin kaldığı yere doğru yola koyulur. Yolda Nietzsche hakkında bazı bilgiler edinmeye çalışır. Nietzsche’nin kaldığı yere geldiklerinde Dr. Breuer çok şaşırır. Nietzsche odanın bir köşesinde duran ufak bir yatakta koma halinde uyuyordur. Morarmış bir yüz,çökmüş gözler,her yanı buz kesilmiş solgun bir vücut. Dr.Breuer Nietzsche’nin başına masaj uygulamaya başlar. 30-35dk.sonra Nietzsche kendine gelmeye başlar ve doktordan yardım etmesini ister. Doktor bunu duyduğunda çok şaşırır. Çünkü Nietzsche’yi kimseye muhtaç olmayan biri olarak tanımıştır. Breuer sabaha doğru Nietzsche’yi yalnız bırakarak diğer hastalarını kontrol etmeye gider. Geri döndüğünde Nietzsche kendine gelmiştir. Dr.Breuer’e minnetlerini sunduktan sonra borcunu nasıl ödeyeceğini sorar. Doktorda bunun üzerine daha uzun bir süre tedavi altında tutulması gerektiğini ve bir ilaç tedavisi uygulayacağını söyleyerek klniğe yatmak zorunda olduğunu yineler. Fakat Nietzsche o gün oradan ayrılmak zorundadır. Breuer’de bunu engellemek için bir öneri hazırlar ve bu öneriyi ertesi gün muayenehanede Nietzsche’ye sunar. Önerisi ise kendisinin Nietzsche’nin fiziksel semptomlarını tedavi eden beden doktoru olacağını, Nietzsche’nin de bunun karşılığında Breuer’in ruh ve zihin doktoru olmasıdır. Nietzsche ilk başta bunu kabul etmediyse de doktora borçlu olduğu için bunu borcunu ödeme şekli olarak kabul eder. Artık sanatoryuma yatar ve doktorla birbirlerine tedavi uygulamaya başlarlar. Bu tedaviler sırasında doktor kendi sorunlarını biraz abartarak anlatır ki Nietzsche itiraf sürecine girmekte çabuk davransın. Fakat Nietzsche direnmekte kararlıdır. Dr.Breuer’de onun direncini kırmayarak ona yardım etme çabalarını biraz yavaşlatmaya başlar. Bu arada tedaviler sırasında gittikçe iyi arkadaş olurlar ve birbirlerine isimleriyle hitap etmeye başlarlar. Tedavi sonucunda Nietzsche’ninmigreni iyice kaybolmuştur fakat ruh durumu olduğu gibi duruyordur. Tedavi sona erdiğinde ise Nietzsche o ülkeden ayrılmaya karar verir.Doktor da onu engellemek için çok çaba gösterir. Çünkü seanslar sayesinde çok iyi iki dost olmuşlardır. Breuer Nietzsche’ye kendi evinde kalmasını teklif etse de o bunu kabul etmez ve ülkeden ayrılarak ılık güneş ve yağmursuz bir havası olan İtalya’ya gider.
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
Sergüzeşt - Özet - Sami Paşazade Sezai


KİTABIN ÖZETİ:

Evinden ayrılıp bir gemi ile yurdundan uzaklaşan küçük kız, onun gibi başka bir esir kız ile birlikte neresi olduğunu bilmediği bir yere getirilmiştir. Bu kızı bundan sonra birçok sürprizler beklemektedir.
İlk olarak kız (henüz bir ismi yoktur), yaşlı fakat zengin bir kadını yanına ona hizmet etmesi amacıyla satılmıştır. Küçük kız burada tam bir esaret hayatı yaşamaktadır. Sürekli olarak buradan nasıl kurtulabileceğinin planlarını yapmaktadır. Bu evin hanımının yanı sıra hanıma hizmet etmekte olan başka bir kadın da kıza baskı yapmaktadır. Bu durum kızı yıpratmakta, zaten bir umudu olmayan yaşamdan onu iyice somutlamaktadır. Bir gün kız bu evden kaçmayı iyece kafasına taktığı bir anda bir gece yarısı evden kaçar. Çevreyi pek tanımadığı için saatlerce yürür fakat bir yerede yorgun bir şekilde yere yığılmaktan başka çaresi yoktur. Yerde kaldığı bölgede bir evin bahçe kapısının önüdür.
Sabah olunca evin hizmetlilerinden biri kızı farkeder ve onu içeri almak için yaşlı ev sahibine danışır. Oda bunu çok olumlu bir şekilde karşılar ve hemen yardım etmek niyetiyle onu yanına alır. İlk olarak karnı doyurulur, güzel bir uyku çektirirlir. Daha sonra kız kendine gelince ona neler olup bittiği sorulur. Oda analatır evin hanımı kızın yaşadıklarını duyunca çok üzülür ve ona yardım edeceğini söyler, kızdabuna çok sevinir. Evin hanımı ona sahibinden izin alacağını ve artık kendi yanında kalacağını söyler. Bunun için hanımı kızın kaçtığı eve gider. Ve onu yanına almak istediğini söyler. Fakat kadın bunu onur meselesi yaparak kabul etmez. Bundan sonra kızda eski evine geridöner. Bu olay kızı çok etkilemiştir. Çünkü daha önce kaçtığı eve tekrar dönmüştür. Gider gitmez yine hiç hoş olmayan durumlarla karşılaşmıştır.
Günler böyle geçip giderken birgün Mustafa bey evin sahibi birkaç yıl önce işlediği bir hatadan dolayı bir çok borcu olmuştu ve bu borçları ödemek için karısıyla tartışırdı. Birgün karısıyla beraber kızın satılmasına kara veridler.
Kızın adı kaçtığı evde hanımın onu çok güzel bulması üzerine ‘dilber’ olarak koyulmuştu. Bundan sonrada ona ‘dilber’ olarak seslenilmeye başlandı. Dilber kendisi hakkında satılması kararının alınmasından sonra bir esirciye satıldı. Ve Dilber’in bütün hayatı bu yönde değişti. Dilber bundan sonra belli bir süre esir hayatı yaşamıştır. Bu süre içinde bir çok kendisi gibi esir hayatı yaşamış olan kız arkadaşları olmuştur. Onların hayatlarını dinledikçe aslında kendi hayatının okadarda kötü olmadığının farkına varmıştır. Daha nice insanların kendisi gibi cefa çektiğini anlamıştır. Buradaki bir çok kızın çeşitli meziyetleri vardır. Bir tanesi çok iyi bir şekilde ud çalmaktadır bu yüzden çoğu yerden çağrılmaktadır. Dilber’de onun gibi ud çalabilmeyi çok istemektedir.

Dilber’e bir gün bir talip çıkmıştır, ve Dilber’de o eve gitmek zorunda kalmıştır zaten onun böyle bir şeyi isteyip istemediği pek önemli değildir, önemli olan bir kaç kişinin işinin görülmesidir.
Dilber’in gittiği bu evde ona bir esir gibi değil, bir insan gibi yaklaşılması onu çok etkilemiştir. Evde bir hanımefendi, onun kocası ve onların tek oğlu olan Celal bey bulunmaktadır. Celal bey aynı zamanda bir ressamdır. Yaptığı porrelerle ün kazanmıştır. Dilber’i evde görünce o da çok şaşırmıştır. Çünkü Dilber’i Cleopatra’ya benzetmişti. Celal bey yalnız yaşadığı için kız arkadaşı ya da sevgilisi yoktur. faKat Dilber’I gördüğü andan itibaren içinde bir kıvılcım oluşmuştur. İlk zamanlarda Dilber’de buna bir karşılık doğmamış fakaat günler geçtikçe Dilber’de onaa karşı ilgi duymaya başlayacaktır. Celalbey Dilber’I boş bulduğu zamanlarda odasına çağırıp onun resimlerini yapmaya başlamıştır. Kimi zaman nü resimlerinide çalışır. Dilber’in bebeksi vücudunu gördüğü zamanlarda daha önce hç yaşamadığı duyguları tadıyordu. Ona her baktığında onun daha değişik bir güzelliğini yakalıyordu. Günler geçtikçe Dilber zamanının büyük bir kısmını Celal beyin yanında geçirmeye başlar. Böylelikle Celal beyin Dilber’e olan aaşkı da diğer ev halkı tarafından da öğrenilir. Bu arada Celal bey açıkça aşkını Dilber’e de belli etmeye başlar. Dilber bu olaya ilk önceleri çok şaşırır. Çünkü böyle bir şeye asla imkan vermez. Bunun nedeni de onun esir kız olmasıdır. Daha ssonraları Dilber de Celaal beye karşılık vermeye başlar. Günler geçtikçe onlar aşklarını bariz bir şekilde yaşarlar. Evin baahçesinde yıldızları seyrederler, beraber gezerler. Fakat bu durum Celal beyin annesini olddukça rahatsız eder ve buna akarşı bir önlem almak ister. Bu beraberliği bitirmek için Dilberi Celal beyin evde olmadığı bir zamanda bir esirciye satar. Tabii Dilber’in yapacak birşeyi yoktur. Celal bey daha sonra eve döner ve ilk olarak Dilber’in nerede olduğunu sorar önce bunu öğrenemesede daha sonra öğrenir fakat onu bütün aramalrına rağmen bulamaz. Bundan sonraki bütün hayatı boyunca oda Dilber’de mutlu olamaz.
Bundan sonra ikiside hiç mutlu olmadığı gibi bu olay biçare dilberi intihara kadar sürükler bu yaptıklarına Celal bey’in aileside çok pişman olur ama yapabilecek bir şey yoktur.
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
Mor - Özet - İnci Aral

Kitabın Özeti:

Bir bahçıvanın oğlu, eski solcu, yeni işadamı İlhan, gençlik yıllarında sıradan bir evlilik yapmış, ancak ellisini geçtikten sonra kendinden otuz yaş genç bir kapıcı kızına tutularak ondan bir de çocuk sahibi olmuştur. Hayatında yeni bir sayfa açma isteğiyle eşinden boşanma çabası içindedir. O gece sahip olduğu turistik otelde sevgilisi ve akrabalarıyla birlikte oğlunun birinci yaşını kutlayacaklardır.

Konuklar arasında İlhan'ın mutsuz kız kardeşi ve profesör erkek kardeşiyle onun karısı da vardır. İlhan'ın birlikte yaşadığı genç kadının, bir odada ölümü bekleyen babası ve birkaç yakını da oteldedirler. Öte yandan, İstanbul'daki eş ve yazlıktaki baldız da sahnenin dışında, ama olayın içinde yer alırlar. Mor, İlhan'ın gördüğü tekinsiz bir rüyayla başlar ve yirmi dört saatlik bir sürede geçer; ancak kişilerin geçmişlerine ve geleceğe yönelik düşüncelerine doğru genişleyip yayılarak uzun bir zamanı kapsar.
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
Mutluluk / Zülfü Livaneli



Mutluluk romanının baş karakterleri Meryem, İrfan Kurudal ve Cemal'dir. Doğu ve Güney Doğu Anadoludaki namus ve töre cinayetlerinin genç kızların hayatlarını nerelere yada ölüme nasıl sürüklediğini anlatır. Kitap Türkiye'deki doğu batı sentezini yazarın kaleminden bize sunmaktadır.
Meryem Van Gölü kıyılarında Suluca yöresinde yaşayan 17 yaşında bir genç kızdır. Annesi Meryem'i doğururken ölmüştür. Babası ise Döne adında genç bir kadınla evlidir. Amcası, teyzesi (teyzesi amcasıyla evli), babası, üvey annesi ve amca çocuklarından oluşan geniş bir ailesi vardır. Cemal ise amcasının Gabar dağlarında komando olarak görev yapan, PKK ile mücadele eden oğludur. Amcası evde sözü geçen tek kişidir ve Meryemin babası abisinden oldukça çekinmektedir. Cemal'in annesi, aynı zamanda kendi annesinin ikizi olan teysesini, hiç göremediği annesinin yerine koymuş, ama nedense teyzesi tarafından hep nefretle büyütülmüş bir yeğendir Meryem. Çünkü teyzesi kızkardeşinin ölümünden Meryem'i sorumlu tutmaktadır. Zavallı Meryem ne yaparsa yapsın teyzesinin zincirlerini kıramamıştır. Üvey annesi Döne ise Meryem'den nefret eder. Meryem onu "Yılan gözlü Döne" diye düşünür. Meryem' in çok sevdiği birde bibisi vardır; köyün ebesi. Hayatı boyunca meryemin kılına zarar gelmesinden korkan bir insandır o. Meryem öz amcası tarafından tecavüze uğrar ve amcası bunun duyulmaması için kızı öldürme- namus temizleme!- kararı alır. Meryem'i, intihar etmesi için izbe bir yere kilitlerler, bir de ip asarlar kendini boğsun diye...
İkinci çıkar yol olarak, Cemal askerden dönünce, onunla beraber İstanbul'a gönderip diğer töreye kurban giden kızlar gibi onu da köprüden uçuruma atmaktır. Cemal askerden döner ve Meryem'le Cemal İstanbul'a gider. Ama askerde yüreği nasır tutan Cemal, bu küçük kızı bi türlü aşağıya atamaz. Onu öldürmeden de köye dönemeyeceği için İstanbul'da balıkçılık yapan asker arkadaşının yanına sığınır. Arkadaşı ona elini uzatır ve Çeşme kıyılarında bir kulübe ayarlar ve geçimlerini sağlamaları için balıkçılığı öğretir.
İşte orada Meryem, Cemalin ve İrfan'ınkaderleri kesişir. İrfan Kurudal İzmirli fakir bir ailenin oğlu ve Harward Üniversitesinde bursla okumuş bir profesördür. İstanbul'da yaşamakta ve Aysel adında zengin bir kadınla evlidir. Ama o gösterişli, zengin hayatın içinde mutlu değildir. Kendini aşmaya karar verir. Cesaretini kazanmak ister. Ve bir gün karısına bir mektup bırakarak evi terk eder, bir yelkenli kiralar ve Egenin sularına atılır.
İşte bu üçlünün kaderi o küçük kulübede birleşir, tanışırlar. İrfan bey Meryem'i çok sever ama Cemal her zamanki gibi çok soğuktur ve Meryem'den de profesörden de nefret eder. Profesör, Meryem ve Cemal'i yanına yardımcı olarak alır, önce Meryem'i o solmuş şalvardan ve yemeniden kurtarır modern bir görünüme sokar. Cemal ise aklının bir köşesinde, Meryem'i nasıl öldürebileceğini düşünmektedir ama gerçekleştiremeyeceğini de biliyordur.
Ege kıyılarında yaşayan bir büyükelçinin evini kiralarlar. Ve olaylar bu evde patlak verir. Orada gözleme yapan bir kadının oğlu olan Mehmet Ali, Meryem'den çok hoşlanır. Meryem'in öz amcası tarafından tecavüze uğradığını öğrenen Prof. Cemal ile kavga ederken Cemal'e söyler ve Cemal'in bunu öğrenmesi onu şok etmiştir. Çünkü tecavüz edip, kızı öldürtmek isteyen babasıdır. Cemal ne yaparsa yapsın Meryem ondan uzaklaşmak kendine yeni bir hayat kurmak için gözlemecinin oğlu Mehmet Ali'ye varır. Cemal bu küçük kıza karşı içinde büyük bir pişmanlık, suçluluk duyar ama boşuna.. Prof. İrfan'a gelince; o da macerasını yarıda bırakır ve eve geri dönmeye karar verir. Gitmeden önce Meryem'e yüklü bir miktar para bırakır. Meryem bu paranın bir kısmını Cemal'e vererek, hayatından çıkıp gitmesini ister.
Ve böylece, Meryem için de yepyeni bir hayat başlamaktadır.
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
Baba ve Piç / Elif Şafak



Amerikalı genç kadın Rose, ABD'de Ermeni kökenli bir Amerikalı ile evlidir. Ailenin ilk kuşak yaşlıları tehcir sonrasında Türkiye'den ABD'ye göç edip San Francisco'ya yerleşmiştir. Çiftin Armanuş adını verdikleri bir kızları olur, ama Ermeni ailenin aşırı baskı ve müdahalesi sonucu kısa sürede boşanırlar. Rose bu boşanmayı hazmedemez, kocasının ailesini suçlu bulur ve onlardan intikam alma arzusu tutku haline gelir. Bir Türkle beraber olmasının en iyi intikam yolu olacağını düşünür, çünkü Ermeni aile Türklere karşı tarihten kaynağını alan büyük kin ve nefret duygularıyla doludur. 'O cadı babaanne benim bir Türkle beraberliğimi görse tüyleri diken diken olur, Çakmakçıyan sülalesi için bundan büyük kâbus düşünemiyorum'. Rose'un karşısına bir tesadüf eseri Mustafa adlı Türk çıkar. Mustafa ABD'de yalnız yaşayan, içe kapanık bir jeologdur. Rose onunla evlenir.

Ermeni aile evlilik haberiyle çılgına döner. Torunları bir Türk üvey baba tarafından büyütüleceği için isyan içindedir. 'Bu masum kuzu ilerde ne söyleyecek arkadaşlarına? Bütün akrabalarını 1915 de kasap Türklerin ellerinde kaybetmiş soykırımzede bir sülalenin torunuyum ve bir Türk tarafından büyütüldüğüm için köklerime ihanet etmeyi öğrendim, soykırımı inkâr etmek üzere yetiştirildim mi diyecek? Torunumuzu nasıl olur da bu kadar kederli olmamızdan sorumlu olan Türklerin ellerine bırakırız?' Tüm aile bireyleri öfke ve çaresizlik içindedir.

Armanuş zaman zaman anne yanında, zaman zaman babasının aile ortamında yaşayarak, iki ailenin taban tabana zıt görüş ve değer yargıları etkisinde büyür. Üvey baba Mustafa iyi bir insandır ve Rose eşiyle mutludur. Armanuş bu yıllarla ilgili duygularını şöyle ifade etmiştir: 'Doğduğum günden beri eşikte kaldım. Mağrur ama travmalı bir Ermeni aile ile histeri ölçüsünde Ermeni karşıtı bir Amerikalı anne arasında gidip geldim'. Armanuş için büyük sorun her iki tarafın da üzerine aşırı düşmeleridir; onların sevgi ve şefkatle örtülü kuşatması altında boğulur. Üstelik kafasında yanıtını bulamadığı pek çok soru vardır. Amerikalı anne Ermenilerle ilgili olan her şeye karşıdır. Diyasporadaki insanlar ve baba ailesi fanatik biçimde Türk düşmanıdır. Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığına inanarak tartışmaya bile yanaşmazlar. Onlara göre Ermeniler hâlâ ıstırap çekmektedir. Savundukları tez şudur: 'Türkler kalkıp Orta Asya'dan geldiler, dosdoğru Anadolu'nun ortasına daldılar ve Ağrı Dağı çevresinde yaşayan milyonlarca Ermeniyi asimile ettiler, ülkesinden kovdular, katlettiler, yetim bıraktılar, sürdüler, malından-mülkünden ettiler'.

Armanuş kendi değer yargılarını ve kişiliğini bulmakta zorlanır. 'En başta Ermeni olmayı başaramadım. Kimliğimi bulmam gerek. Ailemin geçmişine bir yolculuk yapabilsem, geçmişimi kaşfedebilsem' diye düşünür. Türkiye'deki Ermeni köklerini nesnel olarak değerlendirmek amacıyla ani bir kararla , üvey babasının ailesinin yanına İstanbul'a gider. İstanbul'da üvey babasının ailesi onu büyük bir sevgi ve ilgiyle karşılar. Aile yaşlı bir anne ve dul kalmış ya da hiç evlenmemiş yetişkin dört kız kardeşten oluşur. Kardeşlerden birinin Asya adlı kızı da Armanuş'la yaşıttır. Armanuş, Ermeni olduğunu söylediği zaman kendisine büyük tepki duymalarını bekler. Ama aile bunu hiç de önemsemez, çok doğal karşılarlar. Onlara büyük ninelerinin, dedesinin ve diğer Ermenilerin tehcir sırasında başına geldiğini düşündüğü trajik olayları anlatır. Gene herkes dikkatle dinler, hatta üzülür ama hiçbirinden bir tepki gelmez. Arkadaşlarına gönderdiği e-mail mesajında şöyle yazmıştır Armanuş: 'Yirmi yıllık inkılap-tarih hocası olan teyze bile, Osmanlı İmparatorluğu'nu modern Türkiye Cumhuriyeti'nden kesinkes öyle ayırmaya alışkın ki, bütün hikâyeyi başka bir ülkede, başka insanların yaptığı hadise gibi dinliyorlar'.

Peki ne bekliyordu kendisi? Özür bekliyordu, suçun kabul edilmesini bekliyordu. 1915 de Ermenilere bunları yapanlar Türklerdi. Kendisi Ermeni, onlar da Türk olduklarına göre özür dilemeleri gerekmez miydi? Oysa kimse üstüne alınmış görünmüyordu? Kendisi bir Ermeni kızı olarak kendi kuşağından nesiller önce yaşamış atalarının ruhlarını 'ta içinde' barındırdığına inanıyordu. Halbuki sıradan bir Türk'ün kökleriyle arasında böyle bir süreklilik hissi bulunmuyordu.

Armanuş İstanbul'da bulunduğu kısa süre içinde Ermenilerin tehcir olayını çok dramatik şekillerde ve her fırsatta gündeme getirir. Evin kızı Asya onu şöyle yanıtlar: 'Geçmiş seni ne kadar esir etmiş. Geçmişin senin ve ailen için ne kadar önemli ve trajik olduğunu görüyorum, ne olursa olsun anılarınızı canlı tutma isteğinize saygı duyuyorum. Ama yollarımız tam da bu noktada ayrılıyor. Seninki bir nevi hafıza fetişizmi, ben geçmiş değil gelecek odaklı olmayı yeğlerim'.

Asya ve Armanuş birlikte Istanbul'u dolaşır, Armanuş'un ninesinin anılarda kalan evini ararlar. Tabii bulamazlar. Aralarında hoş bir arkadaşlık ilişkisi gelişmiştir. Asya onu kendi grup arkadaşlarıyla tanıştırır: 'Armanuş'un ailesi İstanbullu imiş. 1915'te türlü türlü acılar çekmişler. Çoğu tehcirde ölmüş, açlıktan, yorgunluktan, şiddetten'. Söze Armanuş devam eder:
'Biliyor musunuz, büyük dedem sırf entelektüel olduğu için Türkler tarafından 1915'te öldürülmüş. Cemaat öncü beyinlerinden mahrum kalsın diye, Türkler ilk olarak Ermeni entelektüellerini öldürmüş'.

Aralarındaki senarist arkadaşları itiraz eder: 'Ben bu konu üzerinde titiz araştırma yürütmüş biri olarak konuşuyorum. Öyle bir şey olmadı. Hiç öyle bir şey olmadı. Ailen için üzüldüm ama o zamanlar savaş zamanıydı, iki taraftan da insanlar öldü. Ermeni isyancıların ne kadar Türk öldürdüğünü biliyor musun? Hikâyenin öbür tarafını düşündün mü hiç? Acı çeken Türk aileleri için ne diyeceksin? Olanlar çok trajik ama ben tarihi gerçekleri her türlü safsatanın üstünde görürüm. Ermeni gençlerinin beyninin yıkandığını görüyorum. Ermeni iddiaları abartı ve çarpıtma üzerine kurulu. Yapmayın, bazıları iki milyon Ermeni öldürdüğümüzü bile söylüyorlar. Aklı başında hiçbir insan bunu ciddiye alamaz'.
Tüm yaşamını Türkiye'de huzur içinde sürdürmüş olan Ermeni Aram da Armanuş'un görüşlerine katılmaz:

'Siz diyasporadaki Ermenilerin hiç Türk arkadaşınız yok. Yegâne aşina olduğunuz şey ninelerinizden, dedelerinizden ya da birbirinizden duyduğunuz hikâyeler. O hikâyeler de son derece üzücü. Ama inan bana her ülke gibi Türkiye'de de iyi insanlar ve kötü insanlar var. Bana kendi öz kardeşimden daha yakın Türk arkadaşlarım var burada'
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
Tutunamayanlar / Oğuz Atay


Tutunamayanlar, alışılmışın dışında bir romandır. Belirli bir olayı sergilemekten çok; izlenimler, çağrışımlar, taşlamalar, ayrıntılar ve ruhsal çözümlemelerle oluşur. Bu bakımdan, özetlenmesi güçtür. Ancak, romanın konusu, kısaca şöyle açıklanabilir:

Genç Mühendis Turgut Özben yakın arkadaşı Selim Işık’ın kendini bir tabancayla vurduğunu gazetelerden öğrenir. Olayın çok etkisinde kalır. İntiharın sebeplerini merak eder. Bu amaçla araştırmalara girişir. İlkin Selim’in arkadaşlarından Metin ve Esat’la görüşür. Metin kendisine şunları anlatır: Metin’in Zeliha adlı bir kızla ilişkisi vardır. Selim, kızın ona uygun düşmediğini söyler. Fakat Metin kızı bırakınca, bu kez Selim ona tutulur. Metin bunun üzerine yeniden kıza yanaşır. Kız ise bir süre sonra onlardan ayrılır, başkasıyla evlenir.

Esat da Selim için şunları söyler: Selim’i lise öğrencisi iken tanır. İlginç, zeki, oyuncu bir çocuktur. Çok kitap okur. Wilde’a hayrandır. Fakat Gorki’yi okuyunca onu sevmez olur. Esat’la oyunlar düzenlerler, birlikte eğlenirler.
Turgut Özben, Selim’in arkadaşlarından Kargı’yı bulur. Süleyman ona Selim’in yazdığı 600 dizelik bir şiir verir. Şiire göre, “Selim Işık tek ve Türk. Ve duygulu amansız/sabırsız ve olumsuz, yaşantısında cansız” sanılan bir kişidir.

Turgut Özben Selim’le ilişkisi olan Günseli adlı bir kızla tanışır. Günseli, Selim’e bir toplu gezintide rastlamıştır. Sıkıntılı ve asık suratlıdır. Onu avutmaya çalışır. Fakat Selim’in soru yağmuruna tutulur. O gün anlaşamazlar. Aradan bir ay geçer. Selim onu telefonla arar, buluşurlar. İlişkileri gitgide ilerler. Ne var ki, Selim evlenmeye yanaşmaz. Çok kuşkuludur, geleceğe güveni yoktur, inançsızdır, aile düzeninden de hoşlanmaz. Bağsızdır. Bir ara kendini içkiye verir. Çevreyle uyuşamaz. Sanki bir kafese kapatılmıştır. Hastalanır. “Kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadığını düşünür. Günseli’ye bir mektup gönderir ve ardından intihar eder.

Selim, son günlerinde “Tutunamayanlar” üstüne bir ansiklopedi hazırlamaya girişir. Orada kendisine de bir madde ayırır. Bu maddede belirttiğine göre, Selim bir kasabada doğmuştur. Babası bir memurdur. Küçükken ağır bir hastalık geçirir. Altı yaşında ailesiyle büyük bir şehre göçer. Sabri adlı bir çocukla arkadaş olur. Okula gider. Uzun boylu olduğundan arka sıraya oturtulur. Sınıfta çok konuşur. Ortaokuldayken Pitigrilli’yi okur. Sonra kızlarla dolaşmaya başlar. O sırada Dünya Savaşı patlar. Askerliğini yaparken Kargı ile tanışır. Askerlik bitince açıkta kalır. Kimse ona sahip çıkmaz. Kendi kabuğuna çekilir.

Turgut Özben araştırmaları sırasında yavaş yavaş kendi benliğini tanır: O da tutunamayanlar biridir. Kendini o zamana değin birtakım törelerin, alışkanlıkların yönettiğini sezer. Gitgide bağsızlığa doğru kayar. Evinden ayrılır. Bir trene binip gider. Gözden kaybolur…

 
K

korsan

Kullanıcı
18 Kas 2007
En iyi cevaplar
0
36
Gaziantep
Tamam'da ard arda atmaktaki mantıgı ben anlamadım şahsen.
Ne bilim bu yol bana hep tuhaf gelmiştir.
Yazmadan edemedim vesselam.
Teşekkür ederim.
 
D

dideM

Kullanıcı
5 Eyl 2007
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
Tamam'da ard arda atmaktaki mantıgı ben anlamadım şahsen.
O yüzden sordum okudun mu diye ama yanıt alamadım. Peri öncelerden okuyup yeni yeni attığı için ard arda oluyor böyle Mustafa.
 
K

korsan

Kullanıcı
18 Kas 2007
En iyi cevaplar
0
36
Gaziantep
Heee e o zaman ben yaklaşık 5 yada 6 yüz kitap okudum.
Bu demektirki bu başlık bir kaç gün bana çalışıcak :d

Bilmiyorum artık, dürüst olmam gerekirse, insan kitaptan kendi özetini çıkarmalı.
Yazar ne anlatmak istediğini zaten içerisinde yazar.
Ne anladıgınızın özeti olsa, bu başlık altın değerinde olur, kanımca dediğim şekil olmadıgı için bu başlığın fazlaca bir değeri yok.

Sadece duruma, dürüstçe içimden geçenleri yazayım dedim o kadar.
Son mesajımdır.
Teşekkür ederim.
 
D

dideM

Kullanıcı
5 Eyl 2007
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
Heee e o zaman ben yaklaşık 5 yada 6 yüz kitap okudum.
Bu demektirki bu başlık bir kaç gün bana çalışıcak :d
Yaz yaz.. Öyle yazmakla olmuyor. Zaten hepsini böyle birer birer hatırlıyorsan okuduğuna inanmam, direk kitap arkası derim:)))

Neyse konu kapansın. Her kitabın da özetini çıkarmak zorunda değiliz yani.
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
dideM' Alıntı:
Tamam'da ard arda atmaktaki mantıgı ben anlamadım şahsen.
O yüzden sordum okudun mu diye ama yanıt alamadım. Peri öncelerden okuyup yeni yeni attığı için ard arda oluyor böyle Mustafa.
Canım,yanıtladım sorunu görmedin sanırım..
Burası kitap özeti ve her kitap bir sayfayı hakediyor benim açımdan..
Buraya okudugum yada okumadıgım diye ayırt etmiyorum..

Ne var bunda anlayamadım..her güne bir tane atmışım,yada bir seferde 3,5 tane...
eger sorun olacak sa,bir daha ard arda atmayayım...
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
Niye ugraşıyorsunuz abi benimle...

Ben şu an okuyup bitirdigim kitabın özetini uygun yerde paylaşıyorum,kitap önerilerini de tanıtımını tam anlamıyla yapıyorum..Burda ki başlık genel bir özet...

 
S

sevdags

Kullanıcı
30 Nis 2009
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
catzilla' Alıntı:
Son okuduğum kitap : " Piraye "

Tür: Roman / Yazarı: Canan Tan

Konusu: Dram, Bir kadının iç dünyasını ve yaşadıklarını anlatıyor.

Gazetede kitapla ilgili küçük bir alıntı okudum, ayrıca kitabı acaip övmüşler... vs.
bir merak sardı beni, gittim satın aldım. okudum, hatta yeni bitti diyebilirim :)

kitap hakkındaki düşüncelerimi söylemem gerekirse... yani dürüst olmak gerekirse ::)

öncelikle, öyle aman aman mutlaka okumalısınız diyebileceğim türden bir kitap değil.
en azından benim üzerimde öyle bir etki bırakmadı.
haa.. güzelmi derseniz, evet güzel. fakat, çok bayıldım, harika ya da süper diyemiyorum. denk gelirse okuyun derim ama satın alın diyemem ;)

Canan Tan Yüreğim Seni Çok Sevdi ve Eroinle Dans kitaplarını şiddettle tavsiye ediyorum
 
kar_tanesi

kar_tanesi

Kullanıcı
21 Haz 2009
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
ayse kulın nefes nefese.ayse kulının okumaya deger kıtaplarından bı tanesı
 
Üst