Codex
Özgür Şahin
Site Kurucusu
“Kendin olmak” ne demek? Özgün olmak, kimseye benzememek, kimse gibi olmaya çalışmamak.
Şimdi bu yazıyı okurken diyorsunuz ki; “Ben kendimi bulamadım. Bir türlü kendim olamıyorum. Çevremdeki herkes kendini buldu, bir tek ben bulamadım.” Aman sakın böyle düşünmeyin. Siz bulamamış olabilirsiniz ama inanın ki çevrenizde de kendini bulamayanlar var. Ya da çok zor buldular.
4-5 yıl önce bilgisayar mühendisi biriyle tanışmıştım. Öğrenimini İsveç’de yapmış. İsveç Üniversitesi’nde bir araştırma yapmışlar. İsveç’te kendini bulma yaşı kaç acaba diye. Bu anketin sonucu şöyle çıkmış. İsveç’te kendini bulma yaşı 20-25 arasıymış. Aynı anket Ankara’da Hacettepe Üniversitesi’nde yapılmış. Türkiye’de ise kendini bulma yaşı 45-50 arası çıkmış. Hani deriz ya ah bu kafayla bir genç olsam diye. Bunu imkansız olarak görürüz. Oysaki dünyanın bir yerinde insanlar bu kafayla gençler. İnsan bunu duyunca üzülüyor. Bu suçun tamamı bizim değil. Biz kalkınmakta olan bir ülkeyiz. Ülkemizin durumu da bizim kafa yapımızı belirliyor. Ancak unutmayalım ki bizim de suçumuz var. Eğer kendimizi ülkenin akışına bırakırsak, ancak 45-50 yaş arası kendimizi bulabiliriz. Yani kendimiz oluruz.
İyi tamam da o zaman ne yapmam gerekli diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Okuduklarımdan ve yaşadıklarımdan öğrendiğime göre bazı tavsiyelerim olabilir. Bence kendini bulmak için hayatın sorumluluklarını tek başınıza taşımalısınız. Yani ailenin kanatları altında ekmek elden su gölden yaşayarak insan kendini bulamaz. Hayatın acı ve tatlı yüklerini taşımalısınız. Yani ayaklarınızın üstünde durmalısınız. Maddi ve manevi hayatın yükünü taşımalısınız. Bu ailenizi terk edin onlarla bir daha hiç görüşmeyin demek değildir. Aile, mutluluktur. Ama insanın büyümesi için kendi sorumluluğunu kendisinin taşıması gereklidir. Geçenlerde bir arkadaşım 95 yaşında annesi kaybetti. Ömrünü annesiyle birlikte geçiren bu arkadaşım bana dedi ki; “Annem öldükten sonra büyüdüğümü hissettim. O hayattayken hep evin küçük kızıydım.”
Evet, ailenin yanındayken insan kendini evin küçük kızı veya oğlu sanıyor. Oysaki onlar hayattayken onların yardımıyla kendimizi bulmalıyız. Mümkünse kendinize yeni bir hayat kurun. Ya da uzaklara gidin. Sadece siz, tek başınıza. Kararlarınızı tek başınıza verin. Bir gece yalnız olmanın korkusunu yaşayın. Hasta olduğunuz bir gece hastalığınızla başa çıkın. Parasız kalmanın acısını yaşayın. Çevrenizle iyi iletişim kurmak için mücadele edin. Kendinizi topluma kabul ettirmek veya ettirememek korkusunu yaşayın. Çok sevin, aşık olun ve kaybedin. Kaybetmenin acısını yaşayın.
Amerikalı ünlü yazar Paul Auster “Yalnızlığın Keşfi”nde hayatının muhasebesini yapıyor ve kendini bulmanın tek yolunu şöyle açıklıyor; “Adından, ailenden uzaklaşmak, tanınmadığın bir yerde yeni bir hayat kurmaktır.”
Ben de yazar gibi düşünüyorum. Uzaklaşmak insanı daha çabuk olgunlaştıran ve hayatı daha iyi öğrenmeye yarayan bir yaşam biçimidir.
Şimdi bu yazıyı okurken diyorsunuz ki; “Ben kendimi bulamadım. Bir türlü kendim olamıyorum. Çevremdeki herkes kendini buldu, bir tek ben bulamadım.” Aman sakın böyle düşünmeyin. Siz bulamamış olabilirsiniz ama inanın ki çevrenizde de kendini bulamayanlar var. Ya da çok zor buldular.
4-5 yıl önce bilgisayar mühendisi biriyle tanışmıştım. Öğrenimini İsveç’de yapmış. İsveç Üniversitesi’nde bir araştırma yapmışlar. İsveç’te kendini bulma yaşı kaç acaba diye. Bu anketin sonucu şöyle çıkmış. İsveç’te kendini bulma yaşı 20-25 arasıymış. Aynı anket Ankara’da Hacettepe Üniversitesi’nde yapılmış. Türkiye’de ise kendini bulma yaşı 45-50 arası çıkmış. Hani deriz ya ah bu kafayla bir genç olsam diye. Bunu imkansız olarak görürüz. Oysaki dünyanın bir yerinde insanlar bu kafayla gençler. İnsan bunu duyunca üzülüyor. Bu suçun tamamı bizim değil. Biz kalkınmakta olan bir ülkeyiz. Ülkemizin durumu da bizim kafa yapımızı belirliyor. Ancak unutmayalım ki bizim de suçumuz var. Eğer kendimizi ülkenin akışına bırakırsak, ancak 45-50 yaş arası kendimizi bulabiliriz. Yani kendimiz oluruz.
İyi tamam da o zaman ne yapmam gerekli diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Okuduklarımdan ve yaşadıklarımdan öğrendiğime göre bazı tavsiyelerim olabilir. Bence kendini bulmak için hayatın sorumluluklarını tek başınıza taşımalısınız. Yani ailenin kanatları altında ekmek elden su gölden yaşayarak insan kendini bulamaz. Hayatın acı ve tatlı yüklerini taşımalısınız. Yani ayaklarınızın üstünde durmalısınız. Maddi ve manevi hayatın yükünü taşımalısınız. Bu ailenizi terk edin onlarla bir daha hiç görüşmeyin demek değildir. Aile, mutluluktur. Ama insanın büyümesi için kendi sorumluluğunu kendisinin taşıması gereklidir. Geçenlerde bir arkadaşım 95 yaşında annesi kaybetti. Ömrünü annesiyle birlikte geçiren bu arkadaşım bana dedi ki; “Annem öldükten sonra büyüdüğümü hissettim. O hayattayken hep evin küçük kızıydım.”
Evet, ailenin yanındayken insan kendini evin küçük kızı veya oğlu sanıyor. Oysaki onlar hayattayken onların yardımıyla kendimizi bulmalıyız. Mümkünse kendinize yeni bir hayat kurun. Ya da uzaklara gidin. Sadece siz, tek başınıza. Kararlarınızı tek başınıza verin. Bir gece yalnız olmanın korkusunu yaşayın. Hasta olduğunuz bir gece hastalığınızla başa çıkın. Parasız kalmanın acısını yaşayın. Çevrenizle iyi iletişim kurmak için mücadele edin. Kendinizi topluma kabul ettirmek veya ettirememek korkusunu yaşayın. Çok sevin, aşık olun ve kaybedin. Kaybetmenin acısını yaşayın.
Amerikalı ünlü yazar Paul Auster “Yalnızlığın Keşfi”nde hayatının muhasebesini yapıyor ve kendini bulmanın tek yolunu şöyle açıklıyor; “Adından, ailenden uzaklaşmak, tanınmadığın bir yerde yeni bir hayat kurmaktır.”
Ben de yazar gibi düşünüyorum. Uzaklaşmak insanı daha çabuk olgunlaştıran ve hayatı daha iyi öğrenmeye yarayan bir yaşam biçimidir.
Sevgiler
Tülay Bilin