Codex
Özgür Şahin
Site Kurucusu
Çocuğunu okula yeni kaydettiren bir anne heyecanını ve planlarını anlatıyordu. “Artık evde tüm yaşamımız değişecek, kendimizi Filiz’e göre planlayacağız. Onun derslerine yardımcı olmak, ödevlerini kontrol etmek ve iyi bir öğrenci olmasını sağlamak en önemli işim olacak.”
Hanımefendiyi uyarmak ihtiyacı duydum. “Bence bu duyguları çocuğa hissettirmeyiniz. Yaşamında yeni bir dönem başladığını o zaten fark ediyordur. Onun heyecanını ve yükünü artırırsınız. Hele derslerine yardımcı olmaya ve ödevlerini kontrol etmeye hiç yeltenmeyiniz. Bırakınız çocuk kendi işlerini kendi görmeyi öğrensin. Okumanın ve öğrenmenin kendi işi olduğunu hissetsin” dedim. “Ama sizin bu söylediklerinizi yapabilmesi için henüz çok küçük” diye cevap verdi. O sırada anımsadığım bir anekdotu anlattım. “Kırlarda dolaşan bir delikanlı, kozadan çıkmaya çalışan minik bir kelebek ile karşılaşmış. Bir süre seyredince çok çaba sarf ettiğini fakat bir türlü kozanın dışına çıkamadığını görmüş. Çakısını çıkarmış, kozayı biraz genişletip kelebeğin uçmasına yardımcı olmuş. Kelebek kozadan çıkıp karşı ağaca kadar uçmuş fakat orada dermansız kalıp, düşüp ölüvermiş. Çünkü kelebeğin uçmayı öğrenmesi ve kanatlarını güçlendirmesi için koza içindeki o mücadeleyi vermesi gerekirmiş.”
Mücadele, yaşamı öğretiyor ve yaşama güç katıyor. Bizler de çocuklarımızı çok koruyarak, kollayarak, yaşamda kendi başlarına kat etmeleri gereken mesafeleri kısaltarak kanatlarının güçlenmesine engel oluyoruz. Onları yaşamla mücadelede zayıf ve bize bağımlı bırakıyoruz. Bir gün 90 yaşlarında bir bayan 70 yaşlarında bir adamın elinden tutarak hastaneye gelmiş. Doktorlar 70’li yaşlardaki adamı muayene ettikten sonra “Acilen hastaneye yatması gerekir” demişler. 90’lı yaşlardaki bayan 70’li yaşlardaki adamı hastaneye yatırırken hemşireye “Aman evladım o benim tek çocuğumdur. Geceleri üstünü açar. Ben de kalkar hep onun üstünü örterim. Dikkat ediniz üşümesin” diye tembihte bulunmuş.
Sevgi ayrı, 70 yaşına kadar bir insana “Üstümü açarsam annem gelir kapatır” güvencesini vermek ayrı şeydir. Koruma ve kollama dozunu artırdıkça çocuğu korkak, ürkek ve beceriksiz bırakırız. Yaşamda sel, fırtına, kasırga her zaman vardır. Çocuk bunları görebilmeli, mücadele yollarını öğrenebilmelidir. İnsanlar sürekli anne ve babaları ile birlikte yaşayamazlar. Yalnız başlarına kaldıklarında karar verecek ve yollarını açacak cesaret ve yetenekleri kazanmaları gerekir. “Küçüktür” diye çocukların mücadele vermelerine engel olur, ödevlerini biz yapar, üstlerini biz örtersek bunların hepsini yapabilecek yaşa ve konuma geldikleri zaman bile yapmaz; bizden beklerler. Ama çocuğu küçük, beceriksiz ve yeteneksiz görmez, sabahları kendi kendine uyanabileceği, ödevlerini tek başına yapabileceği, arkadaşlarıyla olan ilişkilerini kendinin düzenleyebileceği, “ders çalış” demeden çalışması gerektiği fikrini ve inancını çocuklarda yaratabilirsek tüm yaşamlarını onurlu, bereketli, başarılı, özgüven ve mutluluk içinde geçirebilecek çocuklar yetiştiririz.
İnal Aydınoğlu
Kategori : Başarı Yazıları
Hanımefendiyi uyarmak ihtiyacı duydum. “Bence bu duyguları çocuğa hissettirmeyiniz. Yaşamında yeni bir dönem başladığını o zaten fark ediyordur. Onun heyecanını ve yükünü artırırsınız. Hele derslerine yardımcı olmaya ve ödevlerini kontrol etmeye hiç yeltenmeyiniz. Bırakınız çocuk kendi işlerini kendi görmeyi öğrensin. Okumanın ve öğrenmenin kendi işi olduğunu hissetsin” dedim. “Ama sizin bu söylediklerinizi yapabilmesi için henüz çok küçük” diye cevap verdi. O sırada anımsadığım bir anekdotu anlattım. “Kırlarda dolaşan bir delikanlı, kozadan çıkmaya çalışan minik bir kelebek ile karşılaşmış. Bir süre seyredince çok çaba sarf ettiğini fakat bir türlü kozanın dışına çıkamadığını görmüş. Çakısını çıkarmış, kozayı biraz genişletip kelebeğin uçmasına yardımcı olmuş. Kelebek kozadan çıkıp karşı ağaca kadar uçmuş fakat orada dermansız kalıp, düşüp ölüvermiş. Çünkü kelebeğin uçmayı öğrenmesi ve kanatlarını güçlendirmesi için koza içindeki o mücadeleyi vermesi gerekirmiş.”
Mücadele, yaşamı öğretiyor ve yaşama güç katıyor. Bizler de çocuklarımızı çok koruyarak, kollayarak, yaşamda kendi başlarına kat etmeleri gereken mesafeleri kısaltarak kanatlarının güçlenmesine engel oluyoruz. Onları yaşamla mücadelede zayıf ve bize bağımlı bırakıyoruz. Bir gün 90 yaşlarında bir bayan 70 yaşlarında bir adamın elinden tutarak hastaneye gelmiş. Doktorlar 70’li yaşlardaki adamı muayene ettikten sonra “Acilen hastaneye yatması gerekir” demişler. 90’lı yaşlardaki bayan 70’li yaşlardaki adamı hastaneye yatırırken hemşireye “Aman evladım o benim tek çocuğumdur. Geceleri üstünü açar. Ben de kalkar hep onun üstünü örterim. Dikkat ediniz üşümesin” diye tembihte bulunmuş.
Sevgi ayrı, 70 yaşına kadar bir insana “Üstümü açarsam annem gelir kapatır” güvencesini vermek ayrı şeydir. Koruma ve kollama dozunu artırdıkça çocuğu korkak, ürkek ve beceriksiz bırakırız. Yaşamda sel, fırtına, kasırga her zaman vardır. Çocuk bunları görebilmeli, mücadele yollarını öğrenebilmelidir. İnsanlar sürekli anne ve babaları ile birlikte yaşayamazlar. Yalnız başlarına kaldıklarında karar verecek ve yollarını açacak cesaret ve yetenekleri kazanmaları gerekir. “Küçüktür” diye çocukların mücadele vermelerine engel olur, ödevlerini biz yapar, üstlerini biz örtersek bunların hepsini yapabilecek yaşa ve konuma geldikleri zaman bile yapmaz; bizden beklerler. Ama çocuğu küçük, beceriksiz ve yeteneksiz görmez, sabahları kendi kendine uyanabileceği, ödevlerini tek başına yapabileceği, arkadaşlarıyla olan ilişkilerini kendinin düzenleyebileceği, “ders çalış” demeden çalışması gerektiği fikrini ve inancını çocuklarda yaratabilirsek tüm yaşamlarını onurlu, bereketli, başarılı, özgüven ve mutluluk içinde geçirebilecek çocuklar yetiştiririz.
İnal Aydınoğlu
Kategori : Başarı Yazıları