A
Aliye
Kullanıcı
Yıldızlarla misket oynayan bir adam vardı, güneşi hep sağ cebinde taşırdı. Bir gün, herkes uyurken çığlık attı karanlığa. Güneş ürktü. Yere düştü sağ cepten. Herkes oraya geldi. Her gelene bir yıldız verdi adam. Yıldızı alanlar gece karanlığında dokundular güneşe, eli yanmıyordu kimsenin. Gözleri kamaşmıyordu. Güneşe dokunduğuna da şaşırmıyordu hiç kimse. Yıldızları dağıtırken güneşimsi bir parıldama oluyordu adamın gözlerinde. Sanki yüz binlerce yıldız vardı cebinde. Nasıl olduğunu anlayamamıştık o gün. Meğer adam her gece Kaf Dağı’nın Arkası’na gidip yıldız topluyormuş uçsuz gökten.
Neler yapabileceğini bilmiyorsun, ne olduğunu hiç bilmiyorsun. Baksana ayakların yere basıyor, bunu nasıl başarıyorsun?
Bilsen, uykuların kaçar, başı hiç olmadığı kadar dik tutarsın. Para pul, şan şöhret… bir anda avucunun içindeki sıradan bir mikroba dönüşür. Zor dediklerinde gülüp geçersin, imkansız dediklerinde kahkaha atarsın rüzgara karşı.
Bir bilsen akşam yastığa koyduğun şeyin zavallı bir küreden ibaret olmadığı. Trilyon dolarlarla ölçülemeyecek bir hazineyi her gece öyle hunharca atabilir miydin yastığa yorgana?
Hiç şaşırmazdın Atatürk’lere, Lincoln’lere, Gandhi’lere… Vay be demezdin Picasso’lara, Da Vinci’lere, Dali’lere… Aklı almazdı Edison’lar, Newton’lar…
Kashna bilmektir. Kendini tanımaktır. Bir mükemmellik tutkusudur. En iyiyi yakalama çabasıdır. Kashna, oksijene saygı duymaktır nefes alırken, zirveleri zorlamaktır. Değerini bilmektir ormanda duran bodur bir ağacın. Kashna kaygısızca koşmaktır en çetin yollarda… İmkansıza aşık olmaktır Kashna. Önyargılardan arınmaktır. Haddini bilmektir. Mazeret üretmeden yaşamaktır. Kashna, dik durmaktır en güç zamanlarda. Vazgeçmemektir, göğsünü germektir fırtınalara, geleceğe dokunmaktır kaygısızca, meydan okumaktır, en olmaktır, bağırmaktır avaz avaz, haykırmaktır karanlığa.
Kashna, abartısız yaşamaktır. Kibrit kutusuna dünyayı sığdırmaktır, gemilere rağmen başarmaktır Kashna.
Güneşe dokunmaktır, yıldız toplamaktır Kaf Dağı’nın Arkası’ndan…
Yıldızlarla misket oynayan bir adam vardı ya hani? Geçen karşılaştık, yine yıldızlar vardı avuçlarında, yine geceydi, yine yıldız dağıtıyordu adam ve güneş ağlıyordu ay gülerken…
Neler yapabileceğini bilmiyorsun, ne olduğunu hiç bilmiyorsun. Baksana ayakların yere basıyor, bunu nasıl başarıyorsun?
Bilsen, uykuların kaçar, başı hiç olmadığı kadar dik tutarsın. Para pul, şan şöhret… bir anda avucunun içindeki sıradan bir mikroba dönüşür. Zor dediklerinde gülüp geçersin, imkansız dediklerinde kahkaha atarsın rüzgara karşı.
Bir bilsen akşam yastığa koyduğun şeyin zavallı bir küreden ibaret olmadığı. Trilyon dolarlarla ölçülemeyecek bir hazineyi her gece öyle hunharca atabilir miydin yastığa yorgana?
Hiç şaşırmazdın Atatürk’lere, Lincoln’lere, Gandhi’lere… Vay be demezdin Picasso’lara, Da Vinci’lere, Dali’lere… Aklı almazdı Edison’lar, Newton’lar…
Kashna bilmektir. Kendini tanımaktır. Bir mükemmellik tutkusudur. En iyiyi yakalama çabasıdır. Kashna, oksijene saygı duymaktır nefes alırken, zirveleri zorlamaktır. Değerini bilmektir ormanda duran bodur bir ağacın. Kashna kaygısızca koşmaktır en çetin yollarda… İmkansıza aşık olmaktır Kashna. Önyargılardan arınmaktır. Haddini bilmektir. Mazeret üretmeden yaşamaktır. Kashna, dik durmaktır en güç zamanlarda. Vazgeçmemektir, göğsünü germektir fırtınalara, geleceğe dokunmaktır kaygısızca, meydan okumaktır, en olmaktır, bağırmaktır avaz avaz, haykırmaktır karanlığa.
Kashna, abartısız yaşamaktır. Kibrit kutusuna dünyayı sığdırmaktır, gemilere rağmen başarmaktır Kashna.
Güneşe dokunmaktır, yıldız toplamaktır Kaf Dağı’nın Arkası’ndan…
Yıldızlarla misket oynayan bir adam vardı ya hani? Geçen karşılaştık, yine yıldızlar vardı avuçlarında, yine geceydi, yine yıldız dağıtıyordu adam ve güneş ağlıyordu ay gülerken…