S
serpilk79
Kullanıcı
ARKADAŞALAR UMARIM BU YAŞADIKLARIMDAN HERKES BİR DERS ÇIKARIR VE BENİM YAŞADIĞIM ACILARI BENİM GİBİ ÇOK AĞIR ŞEKİLDE ÖDEMEZ..
ÇOK SEVMENİN GETİRİSİ
İnsan hayatının belirli dönemlerinde çaresiz kalır.
Ne yapması gerektiğini çok iyi bilir; ama nasıl ne zaman ve ne şekilde yapacağını bilemez.
Bilir ama bilemez.
Gerçek olan şeylerin suratına bir tokat gibi çarptığını bilir bilir de,
yine doğrunun gerçek doğru olduğunu kabul etmek istemez.
Düşünür, dalar gider uzaklara, geçmişini sorgular,
bazen de çok uzağa değil düne bakar,
dün nasıldı bugün nasıl der içinden. Bir anlam veremez.
Ne olmuştu şu kısacık günde diye geçirir içinden
ama bilmez ki kısacık sandığı günün aslında bir ömür hayatla eşdeğerde olduğunu.
Bilmez ki insanoğlunun yaşamlarının sadece anlıktan ibaret olduğunu.
İnsanlar neden sevdikleri, alıştıkları insanların kendisine zarar verdiğini bile bile
vazgeçemez? Geçer mi?
Ben de öyle düşünüyordum.
Aslında ne düşündüğümü bilemeyecek kadar kendimi zavallı hissediyorum.
Dedim ya ne yapman gerektiğini bilirsin ama yapamazsın.
Peki neden insan hep karşısındakinin kurallarıyla yaşamak ve hareket etmek zorunda kalır?
Kalmaz mı?
Siz öyle zannedin.
Sevmenin ne kadar zor bir şey olduğunu bilen kaç kişi vardır şu dünyada.
Daha bebekken sevmeyi ve sevilmeyi öğretmediler mi bize. Herkesi seveceksin.
Karşındaki insana saygıda kusur etmeyeceksin. Tamam herkesi seviyorum,
herkese saygılı davranıyorum,
peki karşılığında ne alıyorum diye bir soru sorulsaydı;
muhtemelen cevap olarak sende aynı şekilde
sevip saygı duyulan bir insan olarak kabuledileceksin şeklinde
günümüze tezat düşen bir cevap alacağım kesin.
Sevginin acı, gözyaşı, hüzün, kandırmaca, ihanet getireceğini söyleselerdi,
dünyanın en kötü insanı olmaktan büyük bir mutluluk duyardım.
Düşünsenize bir kere o öldürücü darbe adı verilen (en azından benim için)
sevgi darbesini yemeyeceksiniz. Hüzün, ihanet hep sizden uzak olacak.
Kimsenin sizi üzmesine izin vermeyeceksiniz.
Birbirlerini gerçekten ama gerçekten seven kaç kişi vardır ki şu dünyada.
Sevgi uğruna ölmek değil, sevgi karşındaki insanı kullanmak değil,
sevgi asla gözyaşı dökmek değil.
Ama ne yazık ki sevgiyi tanımla dediğimiz zaman hep bunlar çıkıyor ortaya.
Gerçek sevgi nasıl mı olmalı? Bilmiyorum ki bana küçükken böyle öğretildi.
Ama inanmak tanımak istediğim sevgiyi sorursanız anlatayayım:
Sevgi içten, kalbinin tüm damarlarından,
beynin milyonlarca hücresinde hissedebileceğin birşey olmalı.
Öyle ki karşındaki insanı gördüğünde hepsi allak bullak olmalı.
Yüreğinin öyle bir çarpmalı ki karşındaki insan görmese, duymasa bile hissedebilmeli.
Onun hakkında konuşurken dilin değil ilk önce gözlerin konuşmalı,
gözlerindeki ışıktan herşeyi anlamalı karşındaki.
Sevgi sürekli almak olmamalı,
sevgi içinde kuşkuları, hüzünleri barındırmayan kutsal bir duygu olmalı.
Neden biz insanlar bu kadar riyakarız.
Neden hep karşımızdaki insanı sömürmek, ona acı çektirmek ister,
o acı çektikçe zevk alırız ve bundan da büyük haz duyarız.
Bu yeni yüzyılda tek birşey anladım.
Birçok kadının savunduğu kadın erkek eşittir fikrinin tamamen yanlış olduğunun farkına vardım.
Birçok kadının buna inandığını sanırdım ama şimdi anlıyorum ki onlarda bunun
yanlış olduğunu bile bile sırf kendilerini daha iyi hissedebilmek adına buna inanıyorlar.
Çünkü inanın bana, böyle birşey dünyanın hiçbir yerinde yok.
Yalnız bir adaya bir erkek bir de kadın koysalar ve deseler ki:
siz burada sadece ikinizsiniz ve eşitsiniz, inanın bana biz zavallı kadınlar yine onları baş tacı yapar,
onların boyunduruğu altına gireriz.
Zavallı diyorum (buna ben ve dünyada benim gibi davranan bütün kadınlar için)
çünkü hep beynimizle değil kalbimizle hareket ediyoruz.
Karşımızdaki insan için yapamayacağımız hiçbir şey yok bizim için.
Karşılık alamasakta taparız onlara. Peki karşılığında ne alırız
. KOCA BİR HİÇ.
İşte en acısı da bu zaten. Hiçbir zaman saygı görmeyiz.
Hiçbir zaman fikirlerimiz ya da hissettiklerimiz önem kazanmaz.
Ona onun istediği gibi davrandığımız sürece iyi olur herşey.
Mutlu oluruz ya da mutlu olduğumuza kendimizi inandırmaya çalışırız.
Ama değiliz çünkü hep onun istedikleri olmaktadır
Biz öyle fedakarız ki onun mutlu olması için bile kendi mutluluğumuzdan ödün veririz.
Sadece mutluluğumuzdan mı, gururumuzdan, karakterimizden de ödün vermez miyiz?
Kendimi şu sıralar sorduğum en sık
sorulardan birisi de bu:
AMA NEDEN? Cevabını bulmuş değilim.
Sevdiğimiz için gibi saçma bir cevap verdiğinize eminim ama inanın ki değil.
Sevgi tek taraflı sevgi olmaz sadece avuntu olur. Ben cevabını henüz bulamadım.
Belki birgün bulurum (hiç ümidim yok ama). Hoş bulsam da ne olacak ki.
Başka acı olan şey de sevdiğin kişi tarafından sevilmediğini farketmek.
İnanın çok kötü bir duygu. Bunu anladığınızda tüm damarlarınız kopuyor.
Vücudunuz buz kesiyor. Bunu şöyle de tanımlayabiliriz.
Biraz acı olacak ama çok sevdiğiniz birisinin ölüm haberini aldığınız zaman ki hisler.
Hiç fark yok. Bir de herşeyi zamana bırakan insanlar vardır.
Onlarda elinden gelen her şeyi yapmış ve başka bir şey yapmaya gücü kalmayan insanlardır.
En büyük tesellileride budur zaten.
Sürekli kendilerine ve etrafındaki insanlara ben elimden gelen her şeyi yaptım der,
der de bununla etrafındaki insanların ona inandığını düşünüp biraz mutlu olur.
Zamana teslim olan kişi çaresizlerin en beter durumunda olanıdır.
Neden insanlar yakınında olan kişileri ve iyiliklerini onları kaybedince anlar?
Bu çok klasik bir sorudur.
Ama şimdiye kadar bu sorunun cevabını en azından beni tatmin edebilecek bir yanıt duymadım. Bence tek cevap biz insanların biraz pardon oldukça bi SALAK olduğumuzdan başka bir yanıtı olmamalı.
İkili ilişkilerde bir de ne hissettiğimi bilmiyorum sendromu vardır.
Düşünsenize bir seneye yakın bir zamandır bir birlikteliğiniz var.
Ve bir gün o insan size gelip sanki çok matah bir şeymiş gibi
böbürlene böbürlene karşısındaki kişiye (yani onu çok seven kişi) gayet rahat bir şekilde
sana neler hissettiğimi bilemiyorum diyebiliyor
. O anda karşısındaki insanın neler hissedip hissetmemesi onun için hiç önemli değildir.
O kendini düşündüğünü sanır, ama bunun yanlış olduğunu elindeki kaybedince anlar.
Onlar için söyleyebileceğim bir tek şey var. ALLAH onları affetsin.
İnsan mutlu olunca günler ne kadar da çabuk geçer.
Zamanı durdurmak ister ama elinden birşey gelmez.
Geceler çabuk geçer hiç farkına bile varmaz insan.
Birde hüzünlü akşamlar vardır ki işte ilk o zaman GECELERİN uzun olduğunun farkına varılır.
Saat hiç ilerlemez.
Bir zamanlar zamanı durdurmak için kendini paralarken
şimdi zaman geçsin diye yapamayacağın şey yokmuş gibi gelir.
Ama nafile boşunadır yakarışın, çünkü zaman sana düşmandır.
Aldatılmanın acısını yaşadım ben.
Umutların nasılda rüzgara kapılıp uçup gittiğine şahit oldum.
Nefes almanın yaşamak olmadığını ilk o zaman anladım. Nefes alıyordum ama ölüydüm.
Göz yaşlarım kurumuştu. Aynaya baktığımda bambaşka birisi vardı karşımda.
Ben üzülüyordum ama peki o ne yapıyordu? Değer miydi?
O gününü gün edip eğlenirken ben kendimi ölüme sürüklüyordum resmen.
Bunları yazıyorum çünkü benim gibi birçok kişinin olduğunu biliyorum.
Ve onlara biraz olsun yardım etmek istiyorum.
Lütfen hiç birşey ama hiçbir şey hele hele bir erkek için kesinlikle üzülmeyin,
çünkü değmez. Bir erkeğe hak ettiğinden fazla değer vermeyin.
Ve bunu tüm içtenliğimle söylüyorum:
bir erkek ilişkiniz içine para soktuğunda ondan bir an önce kurtulmaya çalışın.
Yoksa benim gibi hem maddi hem de manevi kullanılıp bir kenara atılırsınız.
Hayatta öyle birşey yapmam demeyin, ben dedim ve sonuçlarını çok ağır şekilde ödüyorum,
kullanmam gereken bir sürü sinir ilacım var ve etrafımda kimse kalmadı.
Lütfen kendinize çok iyi bakın unutmayın, sizin en yakın dostunuz yine sizsiniz,
bir de Tanrı. Onunla konuşun ona seslenin,
inanın bana o sizi sizin her onunla konuştuğunuzda dinliyor.
ÇOK SEVMENİN GETİRİSİ
İnsan hayatının belirli dönemlerinde çaresiz kalır.
Ne yapması gerektiğini çok iyi bilir; ama nasıl ne zaman ve ne şekilde yapacağını bilemez.
Bilir ama bilemez.
Gerçek olan şeylerin suratına bir tokat gibi çarptığını bilir bilir de,
yine doğrunun gerçek doğru olduğunu kabul etmek istemez.
Düşünür, dalar gider uzaklara, geçmişini sorgular,
bazen de çok uzağa değil düne bakar,
dün nasıldı bugün nasıl der içinden. Bir anlam veremez.
Ne olmuştu şu kısacık günde diye geçirir içinden
ama bilmez ki kısacık sandığı günün aslında bir ömür hayatla eşdeğerde olduğunu.
Bilmez ki insanoğlunun yaşamlarının sadece anlıktan ibaret olduğunu.
İnsanlar neden sevdikleri, alıştıkları insanların kendisine zarar verdiğini bile bile
vazgeçemez? Geçer mi?
Ben de öyle düşünüyordum.
Aslında ne düşündüğümü bilemeyecek kadar kendimi zavallı hissediyorum.
Dedim ya ne yapman gerektiğini bilirsin ama yapamazsın.
Peki neden insan hep karşısındakinin kurallarıyla yaşamak ve hareket etmek zorunda kalır?
Kalmaz mı?
Siz öyle zannedin.
Sevmenin ne kadar zor bir şey olduğunu bilen kaç kişi vardır şu dünyada.
Daha bebekken sevmeyi ve sevilmeyi öğretmediler mi bize. Herkesi seveceksin.
Karşındaki insana saygıda kusur etmeyeceksin. Tamam herkesi seviyorum,
herkese saygılı davranıyorum,
peki karşılığında ne alıyorum diye bir soru sorulsaydı;
muhtemelen cevap olarak sende aynı şekilde
sevip saygı duyulan bir insan olarak kabuledileceksin şeklinde
günümüze tezat düşen bir cevap alacağım kesin.
Sevginin acı, gözyaşı, hüzün, kandırmaca, ihanet getireceğini söyleselerdi,
dünyanın en kötü insanı olmaktan büyük bir mutluluk duyardım.
Düşünsenize bir kere o öldürücü darbe adı verilen (en azından benim için)
sevgi darbesini yemeyeceksiniz. Hüzün, ihanet hep sizden uzak olacak.
Kimsenin sizi üzmesine izin vermeyeceksiniz.
Birbirlerini gerçekten ama gerçekten seven kaç kişi vardır ki şu dünyada.
Sevgi uğruna ölmek değil, sevgi karşındaki insanı kullanmak değil,
sevgi asla gözyaşı dökmek değil.
Ama ne yazık ki sevgiyi tanımla dediğimiz zaman hep bunlar çıkıyor ortaya.
Gerçek sevgi nasıl mı olmalı? Bilmiyorum ki bana küçükken böyle öğretildi.
Ama inanmak tanımak istediğim sevgiyi sorursanız anlatayayım:
Sevgi içten, kalbinin tüm damarlarından,
beynin milyonlarca hücresinde hissedebileceğin birşey olmalı.
Öyle ki karşındaki insanı gördüğünde hepsi allak bullak olmalı.
Yüreğinin öyle bir çarpmalı ki karşındaki insan görmese, duymasa bile hissedebilmeli.
Onun hakkında konuşurken dilin değil ilk önce gözlerin konuşmalı,
gözlerindeki ışıktan herşeyi anlamalı karşındaki.
Sevgi sürekli almak olmamalı,
sevgi içinde kuşkuları, hüzünleri barındırmayan kutsal bir duygu olmalı.
Neden biz insanlar bu kadar riyakarız.
Neden hep karşımızdaki insanı sömürmek, ona acı çektirmek ister,
o acı çektikçe zevk alırız ve bundan da büyük haz duyarız.
Bu yeni yüzyılda tek birşey anladım.
Birçok kadının savunduğu kadın erkek eşittir fikrinin tamamen yanlış olduğunun farkına vardım.
Birçok kadının buna inandığını sanırdım ama şimdi anlıyorum ki onlarda bunun
yanlış olduğunu bile bile sırf kendilerini daha iyi hissedebilmek adına buna inanıyorlar.
Çünkü inanın bana, böyle birşey dünyanın hiçbir yerinde yok.
Yalnız bir adaya bir erkek bir de kadın koysalar ve deseler ki:
siz burada sadece ikinizsiniz ve eşitsiniz, inanın bana biz zavallı kadınlar yine onları baş tacı yapar,
onların boyunduruğu altına gireriz.
Zavallı diyorum (buna ben ve dünyada benim gibi davranan bütün kadınlar için)
çünkü hep beynimizle değil kalbimizle hareket ediyoruz.
Karşımızdaki insan için yapamayacağımız hiçbir şey yok bizim için.
Karşılık alamasakta taparız onlara. Peki karşılığında ne alırız
. KOCA BİR HİÇ.
İşte en acısı da bu zaten. Hiçbir zaman saygı görmeyiz.
Hiçbir zaman fikirlerimiz ya da hissettiklerimiz önem kazanmaz.
Ona onun istediği gibi davrandığımız sürece iyi olur herşey.
Mutlu oluruz ya da mutlu olduğumuza kendimizi inandırmaya çalışırız.
Ama değiliz çünkü hep onun istedikleri olmaktadır
Biz öyle fedakarız ki onun mutlu olması için bile kendi mutluluğumuzdan ödün veririz.
Sadece mutluluğumuzdan mı, gururumuzdan, karakterimizden de ödün vermez miyiz?
Kendimi şu sıralar sorduğum en sık
sorulardan birisi de bu:
AMA NEDEN? Cevabını bulmuş değilim.
Sevdiğimiz için gibi saçma bir cevap verdiğinize eminim ama inanın ki değil.
Sevgi tek taraflı sevgi olmaz sadece avuntu olur. Ben cevabını henüz bulamadım.
Belki birgün bulurum (hiç ümidim yok ama). Hoş bulsam da ne olacak ki.
Başka acı olan şey de sevdiğin kişi tarafından sevilmediğini farketmek.
İnanın çok kötü bir duygu. Bunu anladığınızda tüm damarlarınız kopuyor.
Vücudunuz buz kesiyor. Bunu şöyle de tanımlayabiliriz.
Biraz acı olacak ama çok sevdiğiniz birisinin ölüm haberini aldığınız zaman ki hisler.
Hiç fark yok. Bir de herşeyi zamana bırakan insanlar vardır.
Onlarda elinden gelen her şeyi yapmış ve başka bir şey yapmaya gücü kalmayan insanlardır.
En büyük tesellileride budur zaten.
Sürekli kendilerine ve etrafındaki insanlara ben elimden gelen her şeyi yaptım der,
der de bununla etrafındaki insanların ona inandığını düşünüp biraz mutlu olur.
Zamana teslim olan kişi çaresizlerin en beter durumunda olanıdır.
Neden insanlar yakınında olan kişileri ve iyiliklerini onları kaybedince anlar?
Bu çok klasik bir sorudur.
Ama şimdiye kadar bu sorunun cevabını en azından beni tatmin edebilecek bir yanıt duymadım. Bence tek cevap biz insanların biraz pardon oldukça bi SALAK olduğumuzdan başka bir yanıtı olmamalı.
İkili ilişkilerde bir de ne hissettiğimi bilmiyorum sendromu vardır.
Düşünsenize bir seneye yakın bir zamandır bir birlikteliğiniz var.
Ve bir gün o insan size gelip sanki çok matah bir şeymiş gibi
böbürlene böbürlene karşısındaki kişiye (yani onu çok seven kişi) gayet rahat bir şekilde
sana neler hissettiğimi bilemiyorum diyebiliyor
. O anda karşısındaki insanın neler hissedip hissetmemesi onun için hiç önemli değildir.
O kendini düşündüğünü sanır, ama bunun yanlış olduğunu elindeki kaybedince anlar.
Onlar için söyleyebileceğim bir tek şey var. ALLAH onları affetsin.
İnsan mutlu olunca günler ne kadar da çabuk geçer.
Zamanı durdurmak ister ama elinden birşey gelmez.
Geceler çabuk geçer hiç farkına bile varmaz insan.
Birde hüzünlü akşamlar vardır ki işte ilk o zaman GECELERİN uzun olduğunun farkına varılır.
Saat hiç ilerlemez.
Bir zamanlar zamanı durdurmak için kendini paralarken
şimdi zaman geçsin diye yapamayacağın şey yokmuş gibi gelir.
Ama nafile boşunadır yakarışın, çünkü zaman sana düşmandır.
Aldatılmanın acısını yaşadım ben.
Umutların nasılda rüzgara kapılıp uçup gittiğine şahit oldum.
Nefes almanın yaşamak olmadığını ilk o zaman anladım. Nefes alıyordum ama ölüydüm.
Göz yaşlarım kurumuştu. Aynaya baktığımda bambaşka birisi vardı karşımda.
Ben üzülüyordum ama peki o ne yapıyordu? Değer miydi?
O gününü gün edip eğlenirken ben kendimi ölüme sürüklüyordum resmen.
Bunları yazıyorum çünkü benim gibi birçok kişinin olduğunu biliyorum.
Ve onlara biraz olsun yardım etmek istiyorum.
Lütfen hiç birşey ama hiçbir şey hele hele bir erkek için kesinlikle üzülmeyin,
çünkü değmez. Bir erkeğe hak ettiğinden fazla değer vermeyin.
Ve bunu tüm içtenliğimle söylüyorum:
bir erkek ilişkiniz içine para soktuğunda ondan bir an önce kurtulmaya çalışın.
Yoksa benim gibi hem maddi hem de manevi kullanılıp bir kenara atılırsınız.
Hayatta öyle birşey yapmam demeyin, ben dedim ve sonuçlarını çok ağır şekilde ödüyorum,
kullanmam gereken bir sürü sinir ilacım var ve etrafımda kimse kalmadı.
Lütfen kendinize çok iyi bakın unutmayın, sizin en yakın dostunuz yine sizsiniz,
bir de Tanrı. Onunla konuşun ona seslenin,
inanın bana o sizi sizin her onunla konuştuğunuzda dinliyor.