F
feridis
Kullanıcı
- 7 Eyl 2007
- En iyi cevaplar
- 0
- 0
Koca bir öğleden sonrayı nasıl doldurur nasıl dolduracağını bilemeyen bir insan? Sanki bir yeri açıyormuş gibi, sanki bir şeyi unutmuş gibi, sanki birilerini beklerken yorulmuş gibi, sanki çok iyi bildiği bir sorunun yanıtı uçup gitmiş gibi, sanki söyleyeceği dilinin uçundayken kaçıp gitmiş gibi...
Kaldırım ortasında, telefon defterini de evde unutmuş, yoksa arayacak birilerini ama yok işte defter, numaralar, isimler bile yok aklında...
Nasıl unutur insan, nasıl unutur, nasıl unutur?
Onca heyecanı, terlemeyi, beklemeyi, istemeyi, küsmeyi, sevmeyi...
Nasıl unutur?...
Turuncu espadrili güneşte kurutup, kotun üstüne penye giyip, vişne suyu içerek heyecanlanmayı, kucağına bastırdığı harita metod defterlerinin arkasına saklanmayı, sakladığı bedenden utanmayı, kış çiçeklerini, yaz çiçeklerini, son otobüsleri, yağmurda bitmesin yol diye gidip gelmeleri, hayret nasıl unutur?...
"Aramadı, aramadı, aramayacak
Sevmiyor aslında, sevmedi beni, sevmeyecek...
Arasam mı, aramayacağım, aramasam bilemeyeceğim..."
Nasıl unutur insan 17 yaşının bütün dertlerini? "Aramadı", "sevmedi", "arasam mı" demeyi...
Yeşil gözleri, uzun saçlan, kenan kıvrık sayfaları, yıpranmış romanları, elele izlenen filmleri...
Beyazlamış mıdır saçları? Yormuş mudur hayat onu da? Çocukları var mıdır? Düşlediği yerde midir acaba yaşamı? Unutmuş mudur o da, hiç unutmam dediklerini, verdiği sözleri... Dürüst müdür, sahtekar mı? Nasıldır evi? Nerededir? Sarkılan ezberlemeyi bırakmış mıdır? Kimi okur, kime inanır, nasıldır? Mutlu mudur?...
Koca bir öğleden sonra Ankara'da...
Ya da belki de Mersin'de, Kütahya'da, Sivas'da, Trabzon'da...
Bir yerler de...
Şehrin en kalabalık meydanında... İlk gençliğin geçtiği yollarda, tepede yakan kavuran bir güneş varken, gelip gidene bakarken...
insanlar yürürken "ben şimdi ne yapacağım?" diye sordunuz mu hiç kalbinize?
Şimdi ne yapacağım ben?
Nasıl geçecek bu öğleden sonra... ve de sonrasında?
Kalpte bunca ayak izi varken...
Her ayak geçerken, geçtiği yollarda kalbin duvarına bir çizik atmışken...
O çiziklerin ve o ayak izlerinin ağrısı bile unutulmuşken...
Donmuş topraklara çeviriyor hayat kalplerimizi...
Güneşe bırakmak bu yüzden gerekli...
Bir küçük karınca, bir minik çiğ tanesi... Bir şey hatırlatmalı geçen ayakların bıraktığı tatil sesleri...
İCLAL AYDIN
Kaldırım ortasında, telefon defterini de evde unutmuş, yoksa arayacak birilerini ama yok işte defter, numaralar, isimler bile yok aklında...
Nasıl unutur insan, nasıl unutur, nasıl unutur?
Onca heyecanı, terlemeyi, beklemeyi, istemeyi, küsmeyi, sevmeyi...
Nasıl unutur?...
Turuncu espadrili güneşte kurutup, kotun üstüne penye giyip, vişne suyu içerek heyecanlanmayı, kucağına bastırdığı harita metod defterlerinin arkasına saklanmayı, sakladığı bedenden utanmayı, kış çiçeklerini, yaz çiçeklerini, son otobüsleri, yağmurda bitmesin yol diye gidip gelmeleri, hayret nasıl unutur?...
"Aramadı, aramadı, aramayacak
Sevmiyor aslında, sevmedi beni, sevmeyecek...
Arasam mı, aramayacağım, aramasam bilemeyeceğim..."
Nasıl unutur insan 17 yaşının bütün dertlerini? "Aramadı", "sevmedi", "arasam mı" demeyi...
Yeşil gözleri, uzun saçlan, kenan kıvrık sayfaları, yıpranmış romanları, elele izlenen filmleri...
Beyazlamış mıdır saçları? Yormuş mudur hayat onu da? Çocukları var mıdır? Düşlediği yerde midir acaba yaşamı? Unutmuş mudur o da, hiç unutmam dediklerini, verdiği sözleri... Dürüst müdür, sahtekar mı? Nasıldır evi? Nerededir? Sarkılan ezberlemeyi bırakmış mıdır? Kimi okur, kime inanır, nasıldır? Mutlu mudur?...
Koca bir öğleden sonra Ankara'da...
Ya da belki de Mersin'de, Kütahya'da, Sivas'da, Trabzon'da...
Bir yerler de...
Şehrin en kalabalık meydanında... İlk gençliğin geçtiği yollarda, tepede yakan kavuran bir güneş varken, gelip gidene bakarken...
insanlar yürürken "ben şimdi ne yapacağım?" diye sordunuz mu hiç kalbinize?
Şimdi ne yapacağım ben?
Nasıl geçecek bu öğleden sonra... ve de sonrasında?
Kalpte bunca ayak izi varken...
Her ayak geçerken, geçtiği yollarda kalbin duvarına bir çizik atmışken...
O çiziklerin ve o ayak izlerinin ağrısı bile unutulmuşken...
Donmuş topraklara çeviriyor hayat kalplerimizi...
Güneşe bırakmak bu yüzden gerekli...
Bir küçük karınca, bir minik çiğ tanesi... Bir şey hatırlatmalı geçen ayakların bıraktığı tatil sesleri...
İCLAL AYDIN