Henüz vakit varken...(Anne ve Babalara)

  • Konbuyu başlatan Kristal
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde Kristal tarafından oluşturulan Henüz vakit varken...(Anne ve Babalara) başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,644 kez görüntülenmiş, 7 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Henüz vakit varken...(Anne ve Babalara)
Konbuyu başlatan Kristal
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan superisi23
K

Kristal

Henüz vakit varken...

Sabah temizliği yapılmış ama hastanenin ağır ilaç kokusunu
bastırmaya yetmemişti. Oğlunun eşyalarını hastane dolabına
yerleştiriyor, bir taraftan yarınki ameliyatı düşünüyordu. Tatildeymiş
gibi şarkı söyleyip oyunlar oynayarak, oğlunun pijamalarını
giydirdi ve yatağına yatırdı.

Onu öperken gözünden akan yaşlara engel olamıyordu.  O sırada
eşi odaya girdi. Bütün işlemleri yapmış artık ameliyat saatini,
ertesi günü bekleyeceklerdi.

Baba sessizce oğluna yaklaştı. Baş ağrılarından bitap düşen
oğlunun uyumasını izledi. Altın gibi saçları, camdan süzülen
güneş ışığında pırıl pırıl parlıyordu. Adam usulca ameliyat
öncesi kesilecek biricik oğlunun ipeksi saçlarını okşadı. 

Beynindeki tümör çok ciddi bir tehlike yaratıyordu küçük
Can'ın...

Oysa birkaç ay öncesine kadar çok sağlıklıydı. Her şey çok ani
olmuştu. Baş ağrısı şikayeti ile başlayan rahatsızlığı
baygınlıklarla iyice kendisini göstermiş ve tehlikeli hastalık bu
güzel ailenin yaşamını kabusa çevirmişti...

Uykusuz ve dualarla geçen gece yerini korku ve endişe dolu bir sabaha
bıraktı.

Bu çok korkulan ameliyatın artık vakti gelmişti.

Küçük Can'ı ameliyathaneye gönderirken gözyaşlarına hakim
olmaya çalışıyorlardı. Onu belkide son kez öpüp kokluyorlardı.
Doktorlar artık üzüntüden kendini kaybetme noktasına gelmiş anne ve
babasının elinden küçük Can'ı ameliyat için neredeyse zor
aldılar.

Sanki birden 20 yaş yaşlanmıştı  genç adam. Çok değil on yıl
önce aynı hastanenin ve ameliyathanenin önünde karısının
doğumunu beklediğini ve Can'ının dünyaya gelişini hatırladı...

Kocasının omuzuna yaslanıp mırıldanır gibi ağlayan kadın hem
dualar ediyor hem de adaklarda bulunuyordu. Tanrıya ve biricik oğluna
sözler vermeye başladı:

Allahım yardım et... Terledi diye oyun oynamasına engel
olmayacağım... Bana her ''Anne'' diye seslendiğinde, şimdi işim var
demeyeceğim... Yağmurda yürümek istediğinde ıslanmasından
korkmayacağım... Dişi çürümesin diye çikolata yemesine engel olmayacağım...
Erken uyumak istemediğinde onu asla zorlamayacağım... Tanrım bir
şans daha.. Ne olur.... Söz veriyorum akademideki işimden istifa edip
tüm zamanımı ona adayacağım... Artık doçentlik, profesörlük
umrumda değil... Allahım lütfen... Can'ım dayan... Söz veriyorum
artık dünyanın en iyi annesi ben olacağım... Hep yanında olacağım
bebeğim... Seni okula bakıcın değil artık ben götüreceğim, ben
alacağım... Bebeğim lütfen iyileş...

Bu sırada, genç baba da aklından aynı şeyleri geçiriyordu...

İçinde sanki kara bulutlar kabarıyor ve boğazında düğümlenmiş
bir yumru kenisini oradan oraya vuruyordu. Bir taraftan da içindeki
endişeyi bastımak için, O iyileşecek, benim aslan oğlum sapa
sağlam bu ameliyathaneden çıkacak diye kendisine moral vermeye
çalışıyordu. Fakat kendisi ile için için hesaplaşmadan da kendisini
alamıyordu...

Söz verdi... Tanrıya, ameliyat masasında yatan oğlu, telepatik bir
bağ ile sanki onu duyurmuş gibi Can'ına söz verdi...

Çok riskli bu ameliyattan oğlu sağ salim çıkarsa, artık küçük
Can'a eskisinden daha fazla zaman ayıracaktı. Daha önce oğlu ile
birlikte yapamadığı, yaşamak isteyip de bir türlü zaman
yaratamadığı çok şey vardı.

Uçurtma istemişti bir keresinde Can...

Hem de uçurtması olmadığı için günlerce başının etini
yemişti babasının. Ama o haftasonu tatillerini dev inşaat ihalelerinin
proje dosyalarına ayırmış, hep duymazdan gelmişti bu masum talebi
maalesef...

Çünkü çok para kazanacak ve eşi ile hayal ettikleri, seçkinlerin
yaşadığı sitedeki  o villayı alacaklardı...

Kendisine söz verdi; Can iyileşir iyileşmez onunla kırlara koşacak
ve Can'ın istediği gibi kocaman bir uçurtma yapacak ve onu
bulutların arasına göndereceklerdi baba-oğul...

Birlikte maça gidip, parkta top oynacaklardı...

Hatta küçük Can'ın isediği karting yarışlarına da
katılacaklardı birlikte. Can pilot olacak, o da pitte onun yardımcısı...

Her ikisi de birbirinden ayrı sandalyede birbirleriyle konuşmadan,
sanki konsantre olmuşcasına benzer şeyleri düşünüyor, dualar
ediyorlardı...

Kaygıyla geçen 5 saatin ardından ameliyathanenin  kapısı açıldı
ve Can'ın doktoru kapıda beliriverdi. Çok yorgunda ama yüzünde
mutlu bir tebessüm vardı. O tebessüm sanki her şeyi anlatıyordu...

Duaları kabul olmuştu ve tanrı onlara o çok istedikleri ikinci
şansı vermişti...



Acaba sahip olduklarımızın farkında mıyız?...

Ne için, kim için yaşıyor ve kazanıyoruz? ...

Nasıl oluyorda sahip olmak istediklerimiz için harcadığımız
zaman, sahip olduklarımız için ayırdığımızdan fazla oluyor?...

Hırslarımız neden önceliklerimizin yerine geçiyor daima?...

Tutku sahibi olmak tabii ki çok güzel ama unutmayalım ki
ihtiraslarımız çoğu kez, en büyük zaaflarımızdır. Bizleri tüketen ve
adına hayat denen kendi maceralarımızda, bizi zaman zaman yenilgilere
uğratan zayıf noktalarımızdır.

Kimi zaman ailemizin bile önüne geçiverir zaaflarımız. Aman dikkat
çünkü, çocuğumuzun büyüdüğünü, eşimizin yaşlandığını
bir daha asla göremeyeceğiz.

Henüz vakit varken, haydi!

Çocuklarımızla, onlarla en masum oyunları oynamak, en masum
maceraları yaşamak, eşimizle romantik anların tadına varmak, ailemizle
sevgi dolu anların tadını çıkarmak hem bizim hem onların hakkı...

alıntı...
 
L

lilaslmn

Bizleri tüketen ve
adına hayat denen kendi maceralarımızda, bizi zaman zaman yenilgilere
uğratan zayıf noktalarımızdır.
      duygu yüklü bir hikaye,,en önemli an içinde bulunduğumuz andır değil mi..değerini bilmek lazım hayatın,sevdiklerimizin ve kendimizin..teşekkürler eminecim. :)
 
Ö

ölüdeniz

Allahım yardım et... Terledi diye oyun oynamasına engel
olmayacağım... Bana her ''Anne'' diye seslendiğinde, şimdi işim var
demeyeceğim... Yağmurda yürümek istediğinde ıslanmasından
korkmayacağım... Dişi çürümesin diye çikolata yemesine engel olmayacağım...
Erken uyumak istemediğinde onu asla zorlamayacağım... Tanrım bir
şans daha.. Ne olur.... Söz veriyorum akademideki işimden istifa edip
tüm zamanımı ona adayacağım... Artık doçentlik, profesörlük
umrumda değil... Allahım lütfen... Can'ım dayan... Söz veriyorum
artık dünyanın en iyi annesi ben olacağım... Hep yanında olacağım
bebeğim... Seni okula bakıcın değil artık ben götüreceğim, ben
alacağım... Bebeğim lütfen iyileş...

Bu mısralar beni çok etkiledi.teşekkürler KRİSTAL :'(
 
G

GulsahToptas

Kullanıcı
17 May 2006
En iyi cevaplar
0
0
İstanbul
gulsaht.blogcu.com
Teşekkürler paylaşım için.Gerçektende okuduktan sonra düşünülmesi gereken bir konu.

Hayatta ne kadar çok şeyi erteliyoruz özellikle de ailemizle ilgili geçireceğimiz ve yaptığımız planları.

Doğan Cüceloğlu'nun kitaplarında ve tv programlarında hep söylediği bir söz vardır:

Sanki ölümsüzmüşüz gibi yaşıyoruz.
 
Y

YEŞİLAY

Kullanıcı
6 Şub 2008
En iyi cevaplar
0
0
çok güzeldi teşekkürler.
 
superisi23

superisi23

Kullanıcı
30 May 2008
En iyi cevaplar
0
0
Gerçekten çok güzel bir yazı. Paylaşımın için teeşekkürler.Hayatımızdaki güzel olan şeyleri ertelememek lazım. Zaman okadar hızlı ilerliyor ki dönüp bile ardına bakamıyorsun. Planlarımızı hiç bir zaman yarına ertelememek lazım ve daima bugünü yaşamalıyız ki hayatımızdaki yarınları kaldıralım. An be an bugünü yaşamak....
 
Üst