HANİ NEREDE BURANIN KAHYASI

  • Konbuyu başlatan senarist081
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde senarist081 tarafından oluşturulan HANİ NEREDE BURANIN KAHYASI başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 3,708 kez görüntülenmiş, 10 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı HANİ NEREDE BURANIN KAHYASI
Konbuyu başlatan senarist081
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Safari
S

senarist081

Dolmuş durağı, o güne kadar yaşamadığı bir kaosa tanık oluyordu... Ardı ardına dizili onlarca müşteri bekleyen dolmuş ve dolmuş bekleyen yüzün üstünde yolcu duruyordu. Ama ne yolcular dolmuşlara binmeye çalışıyorlar ne de dolmuş şoförleri kapılarını açıp, yolcuları buyur ediyorlardı. Sabahtan başlamıştı her şey, yolcular durağa geliyorlar ama boş duran dolmuşlara binmiyorlardı, sonra başka dolmuşlar da geldi diğerlerinin peşine, öndeki dolmuşun dolup sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı umutla; başka yolcular da gelip kuyruğa girdiler, öndeki yolcuların dolmuşa binip sıranın kendilerine gelmelerini bekliyorlardı sabırla. Ve gün batmak üzereydi...
Genç adam saatine baktı; “Acaba yürüse miydik?” dedi.
Yaşlı adam söyleniyordu; “Kepazelik bu rezalet, vatandaşa eziyet !”, diyordu.
En çok üzülen de şoförlerdi, yaşlı başlı olanı;
“Siftah yapamadık bugün, çoluk çocuğa ne gotüreceğiz akşam bilemiyorum” diyordu.
Diğer şoförler ona hak veriyordu.
İşe gitmek isteyenler gidememişlerdi, ağlıyordu memurun biri;
“Bu sicilime işler, maaşımdan keserler, ceza verirler şimdi” diyordu.
Öğrenci olan şaşkındı;
“Zaten devamsızlığım çok, okuldan atmasalar bari” diyordu.
Yaşlı bir kadın sesini yükseltiyordu.
“Nerede bu herif canım, neden işinin başında değil !”
Kadınlar, erkekler, çocuklar öfke içindeydiler bu beklemeye...
“Evet nerede bu herif !”
Şoförler de seslerini yükseltmeye başladılar...
“Sabahtan beri yok ortalıkta, kimseye haber de vermemiş hıyar...”
Söz ettikleri hıyar, durağın yaşlı kahyasıydı... Kaç seneden beri bu duraktaydı, her sabah mesai başlamadan durağa gelir, başına kasketini geçirir, düdüğünü boynuna asar beklerdi; dolmuş geldiğinde düdüğünü öttürüp dolmuşa “Gel gel” işareti yapardı, sonra bağırmaktan kısılmış sesiyle etrafa dolmuşun güzergahını bağırırdı, sürekli olarak. Yolcular gelmeye başladığında bir düdük de onlara çalar, dolmuşun kapısını açıp binmelerine yardım ederdi; eksik varsa kuyruğa seslenirdi;
“Bir kişi alalım oradan !”

Dolmuş dolunca kapıyı kapatır, bir düdük öttürüp gitmesini işaret ederdi; dolmuş gidince de gene düdük çalıp diğer dolmuşu çağırırdı...

Şimdi bunlar olamıyordu ne yazık ki, çünkü yaşlı kahya ortada yoktu... Hem yolcular, hem şoförler sudan çıkmış balık gibi şaşkındılar, ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Haklıydılar da aslında, bunca yılın alışkanlığından kurtulmak zordu; şimdiye kadar hep kahyanın talimatlarıyla olmuştu her şey. O, kasketiyle orada dikilip, kısık sesiyle etrafa bağırıp, düdüğünü öttürerek, “Sen gel, sen dur, sen bin, sen git” diyerek çalıştırmıştı bu durağı.
“Bu hep böyle mi olacak, ya hiç gelmezse!..”, dedi biri, endişe içinde...
Kulak memesini çekip dolmuşun kaportasına vurdu şoför;
“Ağzını hayra aç... Allah göstermesin...” diye...
Yaşlı kadın ağlamaktaydı;
“Olmaz ki ama, ben alışmamışım, düdük öttürülmeden dolmuşa binemem ki !”
Şoför arkadaşına dert yanıyordu...
“Şeytan diyor, aç kontağı bas gaza çek git. Ama kahya, düdüğünü çalıp, işaret etmeden de gidemem ki birader; bugüne kadar hiç gitmedim. Gidilirse ne olur bilmem ki !”
Umutların tükenmeye bittiği anda yaşlı kahya gözüktü uzaktan, kafasında kasketi geliyordu... Bekleyenler öfke içinde, onu bir kaşık suda boğmaya hazır oldukları halde sustular; kızdırmaya gelmezdi, belki gene gitmeye kalkardı; gülümseyen, sevecen ifadelerle karşıladılar onu...
Kahya akşam fazla demlenmiş, midesini bozmuş üzerinize afiyet biraz cırcır olmuştu, akşama kadar bir türlü kalkamamıştı yataktan; şimdi şimdi kendine gelmişti biraz, görev aşkıyla da işinin başına koşmuştu hemen. Vakit kaybetmeden düdüğünü öttürüp sıradaki dolmuşun kapısını açtı, yolculara da eliyle “Binin” diye işaret etti. Yolcular sevinçle bindiler, sonra öteki dolmuş, sonra ondan da öteki... On dakika içinde ne tek bir dolmuş, ne de açıkta bir yolcu kalmıştı. Kahya bu zor görevini yapmanın mutluluğunu yaşıyordu. Durak ise büyük kaosun sona ermesinden dolayı derin bir nefes almıştı, “Allah kimseyi kahyasız bırakmasın !”, dedi ; ama durak olduğu için tabii ki onu duyan olmadı.

 
B

Bülent

Teşekkürler.

Bir an kahya öldü de gelemedi diye düşündüm.
Devamında ölmediğini öğrenmek güzeldi.
Kahyanın demlenmesini kınıyorum...
 
A

ayben

Tebrikler senarist081 kaleminize sağlık, devamını da bekleriz...
 
G

Gozde

Kullanıcı
9 Ocak 2008
En iyi cevaplar
0
0
Lüleburgaz
bu metin sizin eseriniz mi ? bir parçadan alıntı sanmıştım tebrik ederim  :)
 
S

senarist081

Sevdiğim ve de örnek aldığım sevgili Atay Sözer'in bir yazısıydı..
 
A

ayben

senarist081' Alıntı:
Sevdiğim ve de örnek aldığım sevgili Atay Sözer'in bir yazısıydı..
Hmm ben de sizin sanmıştım. Acaba yazdığınız yazıların altına yazarın adını ya da alıntıysa alıntı diye yazar mısınız?
 
Safari

Safari

Kullanıcı
7 Haz 2007
En iyi cevaplar
0
36
İstanbul
Anlatılmak istenen güzel.. bana " herkes gittiğinde yalnız sen kalırsın " sözünü anımsattır..

Ama Hikayede bir anormallik vardı.. Türk sinemasında bile bu yoktur dedirtti bana.. çünkü kahya olmadan da gidebilirlerdi. ßen şahsen akşama kadar beklemem.
 
Üst