FASULYENE BURDAN BAK
Neden bilmem, bankacılara aşırı bir sempatim var. Bu ay bankacılarla hiç olmadığı kadar fazla görüşme imkanı buldum.
Parayı bankacıya vermiş, onun işlemleri gerçekleştirmesini bekliyordum. Bayan bankacı, iş arkadaşına;
“-Hayat ne kadar sıkıcı ya.” dedi. bunu duyan ben durur muyum hiç? Hemen konuya maydonoz oldum. Bayan bankacıya direk şöyle dedim;
“-Yazık! Gözlerinizi kaybetmişsiniz.”
“-Anlamadım?”
“-Diyorum ki; hayat bir insana, o insan, gözlerini kaybedinceye kadar güzeldir. Hayatınızdan memnun değilseniz, gözlerinizi kaybetmişsiniz demektir.” Aldığım cevap oldukça tatmin ediciydi.
“-Bu kadar felsefe bana ağır gelir.” Birlikte güldük. Sonra periyodik bir sıraylar her üç günde bir bankaya para yatırmaya gittim. Samimiyetimiz oldukça ilerledi. Sadece onunla değil, yanındaki iş arkadaşı ve bankadaki çoğu kişiyle de... birgün ona ve yanındaki arkadaşına “Size koca bir hediyem var.” dedim. Elimdeki üç fasulyenin birini ona, ötekini diğerine verip “Bunlar sizin hayatınız,” bana kalan fasulyeyi de gösterip “Bu da benim hayatım.” dedim. Bana yöneltilen bakışlar gerçekten çok farklıydı. Hemen söze girdim. Fasulyenin içe dönük yönünü onlara gösterip; (şekil 1)
“-Ben hayatıma hiç bu taraftan bakmadım.çünkü o zaman onu, karnına bir ağrı saplanmış, acıdan kıvranan, başı eğik, aciz biri olarak görürüm.” Sonra da onun dışa dönük yönünü gösterip; (şekil 2)
“-Bu yüzden hayatıma hep bu taraftan bakarım. Ve ona bu taraftan baktığımda, onu,hep kendinden emin, başarılı, mutlu ve göğsü dik biri olarak görürüm.” dedim. Aldığım cevap yine çok tatmin ediciydi.
“-Sen normal değilsin.” Evet bu hoşuma gitmişti. Neden yalan söyleyeyim ki?
“Aslında bu iyi bir fikir. Bir bakliyatçı olur, gelene gidene fasulye dağıtırım. Evet en iyisi öyle yapmak...” Ben bunları düşünürken bankacı ablam bana bir soru yöneltti.
“-Ya bu hayat birgün elimden düşerse.”
“Şimdi yandım!” dedim. Hazırlıksız yakaladı beni. O kısma hiç çalışmamıştım ama cevabı biliyordum sanırım. Biraz gülümseyerek;
“-Çok basit. Onu küçük bir çukurun içine iter, yetişmesini beklersin. Hatırlatayım ablam, fasulyeler, acı çektikleri yerinden yetişirler...” (şekil 3)
Bu arada o fasulye hala bende. Onu ne yapsam ki acaba???
(SéALİH...) 
Neden bilmem, bankacılara aşırı bir sempatim var. Bu ay bankacılarla hiç olmadığı kadar fazla görüşme imkanı buldum.
Parayı bankacıya vermiş, onun işlemleri gerçekleştirmesini bekliyordum. Bayan bankacı, iş arkadaşına;
“-Hayat ne kadar sıkıcı ya.” dedi. bunu duyan ben durur muyum hiç? Hemen konuya maydonoz oldum. Bayan bankacıya direk şöyle dedim;
“-Yazık! Gözlerinizi kaybetmişsiniz.”
“-Anlamadım?”
“-Diyorum ki; hayat bir insana, o insan, gözlerini kaybedinceye kadar güzeldir. Hayatınızdan memnun değilseniz, gözlerinizi kaybetmişsiniz demektir.” Aldığım cevap oldukça tatmin ediciydi.
“-Bu kadar felsefe bana ağır gelir.” Birlikte güldük. Sonra periyodik bir sıraylar her üç günde bir bankaya para yatırmaya gittim. Samimiyetimiz oldukça ilerledi. Sadece onunla değil, yanındaki iş arkadaşı ve bankadaki çoğu kişiyle de... birgün ona ve yanındaki arkadaşına “Size koca bir hediyem var.” dedim. Elimdeki üç fasulyenin birini ona, ötekini diğerine verip “Bunlar sizin hayatınız,” bana kalan fasulyeyi de gösterip “Bu da benim hayatım.” dedim. Bana yöneltilen bakışlar gerçekten çok farklıydı. Hemen söze girdim. Fasulyenin içe dönük yönünü onlara gösterip; (şekil 1)

“-Ben hayatıma hiç bu taraftan bakmadım.çünkü o zaman onu, karnına bir ağrı saplanmış, acıdan kıvranan, başı eğik, aciz biri olarak görürüm.” Sonra da onun dışa dönük yönünü gösterip; (şekil 2)

“-Bu yüzden hayatıma hep bu taraftan bakarım. Ve ona bu taraftan baktığımda, onu,hep kendinden emin, başarılı, mutlu ve göğsü dik biri olarak görürüm.” dedim. Aldığım cevap yine çok tatmin ediciydi.
“-Sen normal değilsin.” Evet bu hoşuma gitmişti. Neden yalan söyleyeyim ki?
“Aslında bu iyi bir fikir. Bir bakliyatçı olur, gelene gidene fasulye dağıtırım. Evet en iyisi öyle yapmak...” Ben bunları düşünürken bankacı ablam bana bir soru yöneltti.
“-Ya bu hayat birgün elimden düşerse.”
“Şimdi yandım!” dedim. Hazırlıksız yakaladı beni. O kısma hiç çalışmamıştım ama cevabı biliyordum sanırım. Biraz gülümseyerek;
“-Çok basit. Onu küçük bir çukurun içine iter, yetişmesini beklersin. Hatırlatayım ablam, fasulyeler, acı çektikleri yerinden yetişirler...” (şekil 3)

Bu arada o fasulye hala bende. Onu ne yapsam ki acaba???

