Dünya Tiyatro Haftası..(20-27 Mart)

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan crt
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

crt

Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Puanları
38
Konum
İstanbul
DÜNYA TİYATRO HAFTASI

Tiyatro gününde yazarlarımızdan Haldun Taner'in yayınladığı ulusal bildiri.
Her gece saat dokuz'da dünyanın dört bir bucağında binlerce perde açılıyor.
Her gece saat dokuz'da milyonlarca insan ışıklandırılmış bir sahneden kendi dünyasının, kendi sorunlarının yoğunlaştırılmış bir kesitini ilgi ile izliyor.
Oyalanıyor; eğleniyor, heyecanlanıyor, düşünüyor, bilinçleniyor.

Her günkü sürgit yaşamının akışı içinde tam fark edemediği, ya da edip de unuttuğu bazı ana sorunları yeni bir gözlükle görmeye başlıyor.

Tiyatrolar insanlara «Koşun, bana gelin, size ilginç bir şeyler göstere*ceğim» derler. «Gelin, beni izleyin memnun kalacaksınız» derler.

Bu alışkanlık yüzyıllardır sürüp gidiyor.

Çünkü; tiyatroda etli canlı oyunculardan, etli canlı seyircilere ve sonra yine o etli canlı seyircilerden etli canlı oyunculara geçen karşılıklı bir elekt*rik alışverişi vardır ki, bu aynı çatı altında aynı anda birbirini tamamlama ve karşılıklı etkileme olayı tiyatroya benzersiz bir toplumsal yaşantı niteliği kazandırır.

İnsanoğlu doğa karşısındaki korkularından başlayarak yüzyıllar boyunca acılarını, sevinçlerini, ihtiraslarını, düşüncelerini, düşlerini, özlemlerini, taşlamalarını, dünya görüşlerini, savaşımlarını, her şeyini somutlaştırıp dile getirmiştir.

Tiyatronun bunca yüzyıllardır varoluşu boşuna değildir, tiyatro, insan mayasının kopmaz bir öğesi, insandan ayrı düşünülemez bir gereksinmesidir. Doğada işlevini bitiren her şeyin varlığını sürdürebildiği görülmemiştir. Tiyatro sürüyorsa, sürecekse her devirde bir işlevi olduğundandır.

«Tiyatro, iki kalas bir hevestir» sözü boşuna söylenmemiş... Tiyatronun mitolojik piri sayılan Dionisos'tan gelme bir coşkusu vardır. Bu coşku olmadan tiyatro çekici olamaz.

Her gece saat dokuz'da dünyanın dört bucağında tiyatrocular ne oynar*larsa oynasınlar sahneden salona bu coşkuyu, bu gençliği, bu gücü, bu sağlıklı havayı estirirler.

Her gece saat dokuz'da on binlerce perde dünya durdukça açılsın, dursun.

Tiyatro olmasa, insanoğlu çok eksik, çok güdük kalırdı.

Haldun Taner
 


Uyumsuz Tiyatro (absürd tiyatro) ..


Absürd tiyatro, İkinci Dünya Savaşı’nı yaşayan insanlığın içine düştüğü “ saçmalık”ların, boşuna çabaların, boşuna bekleyişlerin acısından kaynaklanan bir umutsuzluk havası içinde oluştu Ama yaşamın saçmalıklarını sergileyişiyle , umutsuzluğun “dehşetini” gösterişiyle “yeni bir umut kaynağı” diye de değerlendirilebilir Savaştan sonra bir umutsuzluk dönemi yaşanmaktadır İnsan düşüncesi anlayamadığı güçler karşısında felce uğramıştır Milyonlarca insanın ölmesi, kitle kıyımları, atomun parçalanması, kentlerin yakılıp yıkılması dehşet uyandırmaktadır Korku ve güvensizlik gibi, nedeni az çok bilinen duygular yerini nedensiz bir endişeye, bunalıma, boşunalık duygusuna bırakmıştır Daha iyi bir dünya ülküsünün yerini onarılmaz bir biçimde parçalanmışlığın kabul edilmesi almıştır Absürd tiyatro yazarları ikinci dünya savaşını yaşamış olanların ruhsal durumunu dile getirirler
Uyumsuz Tiyatro (absürd tiyatro)

Ayrıca savaş olgusunun yanında XXyüzyılda iyice belirmeye başlayan endüstri çağının etkisi de yazarlar üzerinde etkili olmuştur .
Bu döneme değin köye, kasabaya, kente dağılmış olan küçük büyük topluluklar, dinsel inançların, gelenek ve törelerin, alışkanlıkların, sınırladığı bir dünyada yaşıyorlardı Çeşitli çevrelerden gelen bu insanlar şimdi endüstri merkezlerinde toplanıyor, korkunç bir gücün taşıyıcısı olan kitlenin içinde yeni bir yaşam düzeni kurmak ve ona ayak uydurmak zorunda kalıyorlardı Eskiden bu insanlar arasındaki uyumsuzluklar dinsel inançlarla bir dereceye kadar örtülebiliyordu ..
Şimdi yüzyıllar süresince geçerli olan değer yargılarının kırıldığı, inançların içeriğini yitirdiği materyalist bir dünyada buluyorlardı kendilerini İnsanlar birbirlerine yabancılaşmaya başlıyor, anlaşma araçları gittikçe kısıtlanıyor, birbirinin dilini bile anlayamaz hale geliyorlardı Yeni bir insan türü çıkıyordu ortaya: Toprağından, yaşadığı çevreden, doğal bağlantılarından koparılarak yapay bir ortam içine itilmiş olan ve kitle içinde tek başına kalan yalnız insan absürd tiyatroyu besleyen damarlar olmuştur


Burjuva kapitalist dünyanın neden olduğu bu yozlaşmaya ve yalnızlığa karşı burjuva dünyasının alışılageldik beylik değerlerine dayalı yaşam tarzını mutlak olumsuzlayıcı bir tepki ortaya koyarlar absürd yazarlar
Absürd oyunlarda rastlanan genel özellikleri maddeleştirecek olursak şu özellikleri sıralayabiliriz:
- İletişimsizlik
- Yabancılaşma
- İnsansızlaşma
- Gerçeğin yerinden oynatılması
- Gerçeği parçalamak, ona ayna değil de prizma tutmak
- Karşı-tiyatro, karşı-oyun, karşı-kahraman
- Sahnenin somut görüntü dili
- Grotesk ve kara güldürü
- Sanatlı uyumsuzluk
- Absürd Tiyatro, bütün kalıplara karşı çıkar, alışılmış ve yaşanmakta olan düzeni yerer, mantık sınırlarını tanımaz Geleneksel tiyatro anlayış ve kurallarını tanımaz Absürd Tiyatro anlayışına göre her şeyi belli bir sıralama ve düzen içinde anlatmaya, canlandırmaya gerek yoktur Tiyatro ses ve hareket düzeninden ibarettir Olaylar arasında bağ kurmak gereksizdir Birbirleriyle ilgisiz olayları çarpıcı olarak vermek yeterlidir Absürd Tiyatroda ele alınan olay, olgu ya da kişi ne olursa olsun alay konusudur "Sahne, perde düzeni, giriş-çıkışlar; serim, düğüm, çözüm bölümleri umursanmaz Eser bilmeceler, semboller ve saçma denilecek tasarılarla doludur Önemli olan, bir sevinç veya kaygının sebeplerini belirtmek değil, sadece o sevinç ve tasanın biçimini, oluşunu göstermektir" (Türk Edebiyatı - Ahmet Kabaklı, s 462)


• Absürd Tiyatroda öne sürülen tez veya verilmek istenen mesaj asla açıklanmaz, onu herkes istediği gibi anlar ve yorumlar


• Haksız kadar haklı, kötü kadar iyi, zalim kadar mazlum da çoğu kez aynı ölçüde gülünç edilir


• Absürd Tiyatroda kahraman, antikahramandır Suçlu, zavallı, bilgisiz, eylemsiz ve zayıftır


• Absürd Tiyatroda amaç; seyirciyi "düşündürmek, tedirgin etmek, onun suratına, iç çirkinliklerini gösteren bir ayna tutmak"tır


• Absürd tiyatro eski, hatta arkaik geleneklere dönüştür Yeniliği, öncellerinin karmaşık bileşiminde yatar ve incelenecek olurlarsa, hazırlıksız izleyiciyi tabuları yıkan ve anlaşılmaz bir yenilik olarak etkileyen şeyin, yalnızca çok az farklılık gösteren bağlamlarda tanıdık gelen ve kabul edilebilir uygulamaların genişletilmesi,yeniden değerlendirilmesi ve geliştirilmesi olduğu görülecektir


Koltuğunda oturan seyirci, yalnızca doğalcı ve öykücü tiyatrodan hazır beklentileri nedeniyle Ionesco’nun Kel Şarkıcı’sı gibi bir oyunu şaşırtıcı ve anlaşılmaz bulacaktır Aynı seyirciyi bir müzikhole oturtun, komedyenin ve yardımcısının bir izlek ve öyküden yoksun,eşit ölçüde saçma gevezeliklerini ses çıkarmadan kabulleneceklerdir Oysa çocuklarını Alice Harikalar Diyarında’nın her yerde yapılan gösterilerinden birine götürdüğünde orada da geleneksel Absürd Tiyatronun saygın örneğini, son derece keyifli ve anlaşılabilir bir biçimde bulacaktır Bunun tek nedeni ise; alışkanlık ve kökleşmiş geleneğin halkın gerçek tiyatrodan beklentisini iyice daraltmış olmasıdır ve böylece tiyatronun alanını genişletme çabaları, kesin çizgilerle belirlenmiş bir eğlenceyi izlemeye gelen ve azıcık farklı bir yaklaşımın üzerlerinde etki bırakmasına izin verecek açıklıkta bir düşünceden yoksun olanların öfkeli tepkileriyle karşılaşır


Absürd tiyatronun yeni ve herbiri değişik bileşimlerle –ve kuşkusuz çağdaş sorunların ve düşüncelerin anlatımı olarak sergilediği eski gelenekler belki de şu başlıklarda toplanabilir:


• “Yalın ”tiyatro; yani sirk ve revülerde, akrobat,boğa güreşçisi ya da mim sanatçılarının çalışmalarında görülen biçimiyle soyut göze yönelik görüntüler


• Soytarılık,maskaralık ve çılgın sahneler

• Sözel saçmalık

• Çoğu kez güçlü bir alegorik parça taşıyan düş ve düşlem yazını

Bu başlıklar çoğu kez birbirine geçer; soytarılık soyut görüntülere olduğu gibi sözel saçmalığa da dayanır ve trionfi(zafer)alayları ve geçit törenleri gibi,böyle izleksiz ve soyut gösteriler çoğu kez alegorik bir anlamla yüklüdür
Absürd tiyatrodaki “yalın”unsur onun yazın karşıtı tutumunun, anlamın derin düzeylerde aktarılması için bir araç olarak dilden uzaklaşmasının görüntüsüdür Genet’nin ayinsel ve yalın , biçimsel eylemi kullanışında; Ionesco’nun nesnelerin çoğalmasında; Godot’yu beklerken de şapkalarla müzikhol araştırmalarında ;Adamov’un ilk oyunlarında kişilerin tutumlarının dışavurumlarında; Tardieu’nun yalnızca devinim ve sesten bir tiyatro oluşturma çabalarında ; Beckett ve Ionesco’nun bale ve mim gösterilerinde, tiyatronun önceki sözel olmayan biçimlerine bir dönüş görürüz


Soytarılık geleneğini, “Vahşet tiyatrosu”nu çağrıştıran, Dadacılık, Gerçeküstücülük gibi çağdaş sanat akımlarından etkiler alan, varoluşçu filozofların düşüncelerinden yararlanan Absürd Tiyatronun belli başlı yazarları Eugéne Ionesco (d1912), Jean Genet(d1910),Samuel Beckett (d1906), Arthur Adamov( 1908-1970) ,Harold Pinter(1930)


Bir akım içinde birleşmiş olmayan, her biri bağımsız bir anlayışı, ayrı bir üslubu geliştiren bu yazarların ortak noktası, insanoğlunu evren içinde tutunacak dal bulamayan,özlemlerini, beklentilerini gerçekleştiremeyen, yabancılaşmış, çevresinden kopmuş bir yaratık olarak ele almalarıdır Aşağı yukarı bütün absürd tiyatro yapıtlarında, yaşamın gerçek gereksinimleri karşısında toplumsal ilişkilerin düzenlenme sürecinde ortaya çıkan, yasaların, kurumların anlamsızlığı, mantıksızlığı, saçmalığı sergilenir İnsanoğlu tutunacak değerler ararken sürekli düş kırıklıklarına uğrar, savaşlar, baskı yönetimleri, korkular,kuşkular, hepsini saran suçluluk duygusu içinde hiçliğe doğru sürüklenir Saçmalıkların sergilenişi bir acıklı güldürü havası yaratır


Bu türün ilk önemli örneği Ionesco’nun La Cantatricechauve (1950,Kel Şarkıcı) adlı oyunudur Bu oyunu üzerine konuşurken yazarın söylediği şu sözler Absssürd tiyatroyu yaratan duyarlığın özeti gibidir “İnsan trajik değilse, gülünç ve acıklıdır”


Samuel Beckett’in En attendant Godot ( 1953,Godot’yu Beklerken) adlı oyunu ise Absürd Tiyatro’nun en büyük yankılar uyandıran ürünü olmuştur İki sirk palyaçosunun saçma sapan konuşmaları aslında zengin çağrışımlarla, ünlü yapıtlara göndermelerle doludur


Arthur Adamov insanın yalnızlığını, başka insanlarla ilişki kuramamasını işleyerek başladığı oyun yazarlığını, siyasal konulara doğru geliştirmiş, toplumsal düzenlerin savaşları yaratan özelliklerini ele alarak, insanların çıkarlara dayalı, iki yüzlü, yapmacık ilişkilerinin, uluslar, halklar arası ilişkilere nasıl yansıdığını sergilemiştir .
Ünlü yapıtı Le Profeesseur Taranne (1951, Profesör Taranne ) acımasız bir toplumsal düzende, bir profesörün nasıl ezilip yok edildiğini anlatır..

 
Televizyon kültürüyle yetişen yeni neslin beğenme olgusunu zaman içinde büyük ölçüde değiştirdi.
Son yıllarda artan Amerikan dizi furyası ile deyim yerindeyse “CNBC-E” kültürü oluşmuş durumda. Özellikle gençlerin tiyatro konusunda beğenisinin televizyon kültürüne göre şekillendiğini düşünürsek “Tiyatronun amacı nedir?” sorusuna iyi bir yanıt vermek gerektiğini düşünüyorum.

Bu yıl perdelerini ünlü usta Haldun TANER’in “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” adlı oyunu ile açan Eskişehir Şehir Tiyatroları, kafamda yeniden tiyatronun asıl amacının ne olduğuna dair düşünmeme sebep oldu.
önceki yıllarda genellikle toplum genelinde beğeni kazanan ve eğlendirme amaçlı oyunlar sahneleyen tiyatro toplululuğu, özellikle son iki sene sahnelediği birbirinden klasik ve iddialı oyunlarıyla gerçek tiyatro severlerin kalbinde taht kurdu.
Zira 2003 yılında “Amphytron 2000” veya “Karmakarışık” gibi seyircileri bol bol güldüren oyunlar yerine “Kuvaayi Milliye Destanı”, “Yunus Emrem”, “Misafir”, “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaprım” gibi seyirciyi fazla gülüdrmeyen ama oyundan sonra seyircinin kendi kendine düşünmesini sağlayan oyunlara ağırlık verildi.
Kaynak: Express Board | Ödev kapakları-Ödev ara-Ödev indir-Program indir-Program ara-Şarkı sözleri-Gitar Akorları-Oyun Hileleri Tiyatronun Amacı Nedir?

Özellikle gerek sosyo-ekonomik gerek şehirlerdeki yüksek tempolu yaşayış gerekse televizyon ve internet gibi teknolojik aletlerin evlerde yaygın kullanılıyor olması toplumun tiyatro, konser, opera, bale gibi sahne gösterilerine olan ilgisini azaltmış durumda. Sanattan uzak ve sığ bir yaşam biçimi ister istemez insanların beğenilerini değiştiriyor.
Düşünün ki televizyon yayınlarının Türkiye’de yaygın olmadığı dönemlerde halkın beğenerek dinlediği radyo programlarına, tıka basa doldurduğu müzikli gazinolara şimdilerde rastlamak neredeyse mümkün değil. Günümüzde ise toplumun yoğun olarak televizyon seyretmesinden dolayı televizyon programları halkın beğenisini etkilemektedir. Genç kuşaktan sayabileceğimiz kişiler son günlerde popüleriteleri artan Amerikan dizilerinden keyif alırken, ev hanımları “gelin – kaynana – evlilik” tartışmalarını içinde geçen programları severek izlemekte, beyler ise adı spor programı olan ama yalnızca içinde futboldan bahsedilen yayınlarla macera filmlerini izlemektedir. Dikkat ederseniz yukarıda saymaya çalıştığım programlar insanı o anlık eğlendiren, zamanını geçirmesine neden olan ve insanın kafasını yormayan eğlentilerdir.
Bu tür yayınları izleyen insanlar doğal olarak bu tür eğlenceleri yeğlemekte ve daha ciddi programları es geçmektedirler.

Bu durumda asıl olan “yarınımızın büyüklerini” bu kültür yozlaşmasından elimizden geldiğince korumak ve onlara kültür ve sanat ağacından koparılmış bir meyveyi yemenin hazzını tattırmaktır. Sanırım ailelerin yeterli olmadığı bu konuda en büyük görev öğretmenlere düşmektedir. 

(alıntı)


 
Kısacası ..
Toplumda yaşanan olumsuzlukların ve bazı gerçeklerin farkına varabilmek haksızlıklara dur diyebilmel için Gotot'u beklemek gerekmiyor..!
Neyse tiyatro severlere iyi seyirler:(
 
Geri
Üst