Da Vinci Şifresi kitabının devamı sonbaharda

  • Konbuyu başlatan su perisi
  • Başlangıç tarihi

Konu hakkında bilgilendirme

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde En Son Okuduğum Kitap kategorisinde su perisi tarafından oluşturulan Da Vinci Şifresi kitabının devamı sonbaharda başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 6,463 kez görüntülenmiş, 10 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı En Son Okuduğum Kitap
Konu Başlığı Da Vinci Şifresi kitabının devamı sonbaharda
Konbuyu başlatan su perisi
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan su perisi
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0


Da Vinci Şifresi kitabının devamı sonbaharda


Dan Brown’ın “Da Vinci Şifresi” adlı, bütün dünyada çok satılan kitabının devamı niteliğindeki “The Lost Symbol” (Kayıp Simge) sonbaharda yayımlanacak.

Random House yayınevinin internet sitesinde yer alan açıklamada, kitabın ilk etapta 5 milyon adet basılacağı ve eylül ayında öncelikle ABD, Kanada ve İngiltere’de satışa sunulacağı belirtildi.

Kitapta, Da Vinci Şifresi’nin baş kahramanlarından Robert Langdon’un 12 saat içinde yaşadıkları anlatılıyor.
Yayımlandığı 2003 yılından bu yana 70 milyon adet satılan “Da Vinci Şifresi” Katolik Kilisesi hakkındaki tartışmalı iddiaları yüzünden Vatikan’ın ve Katoliklerin tepkisini çekmişti.

Milliyet
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
Devamı niteliğinde olan kitap yada filmler ilki gibi başarı göstermeselerde,ben inanıyorum "Da vinci şifresnin" devamı büyük ilgi görecek...

Yabancı yazarlardan arasından en begendiğim yazar olarak yeni kitabını heyecanla ve merakla bekliyor olacağı :)
 
K

karagün

Su Perisi : )
Araştırmacılığından ve güzel paylaşımlarından dolayı teşekkür etmek istiyorum.
Sayende sinema filmleri ve enson kitapları daha hızlı öğreniyoruz.
Film ve kitap konusunda (fazla okuyamasanda)ben de meraklıyımdır .
"Da Vinci Şifresi "kitabını ilk çıktığında almıştım ama yarım kaldı sonunu birtürlü getiremedim.
(aslında kitabı okuyanlar çok beğendiğini söylüyorlar oysa bana biraz fantastik geldi)
Ama sinemada filmini izlemiştim güzeldi...
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
hımmmm..sen şeçici bir okuyucusun anlaşıldı...Okumak için gerçege yakın hayatla iç içe geçmesi gerek,seni tutabilmesi için yada içinde aşkı anlatması gerek "Canan Tan ve bu tür yazarlar benim gurubumun dışında kalır..
Dan Brown dünyaca çok tutulan bir yazar,konularındaki kurgu ve akıcı,öğretici,ve eğitici (Dijital kale ve Melekler ve şeytanlar romanında özellikle bilgisayar ağı ile kurgusalda olsa bilgi edindim) sürükleyicidir...
Yabancı kitapları okumakda çoğu kişi zorlanır,içerigindeki yabancı isimlerden dolayı,eğer bundan rahatsız isen bir kağıda isimleri ve kim olduklarını not alarak kitabı daha rahat okuyabilirsin..( Bir dönem bende kullanmıştım çok işe yaradı emin ol  ::) Şimdi gerek kalmıyor,hızlı okuduğumdan dlayı olayları ve kişileri birleştirmekde zorlanmıyorum,böyleliklede beynime tembelliği aşılamamış oluyorum.. :) not alınca kopya çekmiş gibi bir yol çiziyoruz beynimizi bilmeden bilerek  ::))

Not:Yeni kitap piyasaya çıkmadan önce,elindekini bitirip devamı niteliginde olanı alıp okumalısın :) desem de sen şimdi filmini beklersin,ama emin ol,filminde kitapdaki heyecanı ve anlatımı bulamassın :)
 
K

karagün

Önerilerini dikkate alacağım .
Ancak ben kitabı eleştirmek amaçlı yazmamıştım (haddime düşmez)
Şu an zaten Dan Brown 'ın "İhanet Noktası' adlı kitabını okuyorum.
Tabii her daldan kitabın okuyucusu vardır.
Canan Tan kitaplarına gelince bu tarz konular ilgi alanım dışındadır .
Eğitici ,sosyal konuları içeren kitapları tercih ediyorum.
Kısaca somut olan konular daha ilgimi çekiyor.

notunuzu okudum.
Merak etmeyin bende okumayı -araştırmayı en az sizin kadar severim.
Yanlış anlaşıldığıma üzüldüm.
Bu kadar tiye alınacağımı hesaplayamamıştım.
Nadiren de olsa (bazı bazı yanılabililiyorum)
Yine de teşekkürler
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
Ti ye almak değildi niyetim,öyle hissettirdi isem özür dilerim..
Eleştireceksin tabiki,bende kendi öz eliştirimi bir çok kitap ve filmle yapıyorum ben ne film ne sanat eleştirmeniyim,ama öz eliştirimi yapmasam orda rahatsız olurum..Herkesin tarzı beğenisi ilgisi farklıdır saygı duyarım..ayrıca kızım Cana Tan takipcisidir,bunu bir amaç için de söylemedim..

Eğitici ve sosyal konu ile ilgili kitapalr derken örnek ne verirsen bende sana bu konuda açıklama yapabilirim..Mesela begendigin kitap,takip ettigin yazarı söylersen,mutlaka okumuşumdur,fikrimi söylerim...Belli olmaz,tavsiye edecegim bir kitapda çıkabilir...Kitap önerilerine bakarsan eğer,geniş bir yelpaze ile açılmış konularımın içinde mutlaka senin begendigin bir kitap da eklemişimdir...
Yorumun için teşekkürler..
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
Gülşah' Alıntı:
Bende merakla bekliyorum.
Yazarın kitaplarını zevkle okumuştum :)
Sensiz olmaz canım :) Çıksın bakalım bekleyenleri çok :)
 
K

karagün

Sevgili SuPerisi : )
Öncelikle ilgine teşekkür ediyorum.
Konu sayesinde (başta yanlış anlaşılma oldu ama ) iyi bir dost olduk hani "Her şerde bir hayır vardır" derlerya bizimkisi de biraz öyle oldu.
İlk baştada söylediğim gibi kitap ve flim tanıtımların hepimiz için yararlı oluyor kendi adıma tekrerdan teşekkür ediyorum....
Kitap önerilerim konusuna gelince (özel ileti de de belirtmitimya )anlayışla karşılayacağını umuyorum.
Ama söz "Da Vinci Şifresi"ni de  birara okuyup bitireceğim : )
Görüşmek üzere 
şimdilik hoşça kal .

 
S

siyah

Kullanıcı
19 Haz 2009
En iyi cevaplar
0
0
Ankara
Da Vinci Şifresini beğenerek okumuştum.üstelik bilmediğim (kripteks,vitrivius adamı..vs.) çok şeyi öğrenme fırsatı buldum.Yeni kitabı dört gözle bekliyorum ::)
 
S

su perisi

Kullanıcı
4 Ocak 2007
En iyi cevaplar
0
0
İşte Kayıp Sembol'ün ilk bölümü  :)




‘Da Vinci’nin Şifresi’, ‘Melekler ve Şeytanlar’ gibi romanlarıyla ünlü Amerikalı yazar Dan Brown’ın yeni romanı ‘Kayıp Sembol’ün ilk iki bölümünü Fransız Paris Match dergisi yayımladı. Milliyet Gazetesi'nden Sabetay Varol'un çevirdiği kitabın bölümlerini Milliyet Gazetesi sayfalarına taşıdı. İşte 12 Aralık’ta Türkiye’de yayımlanacak kitabın ilk bölümleri.


Eyfel kulesinin güneye bakan ayağındaki Otis marka asansör tıka basa doluydu. Turist kalabalığı arasındaki asık suratlı adam yanındaki çocuğu tepeden tırnağa süzdü: “Yüzün sararmış gibi duruyor oğlum. Keşke aşağıda bekleseydin.”

Bir yandan heyecanını yenmeye çalışırken “Yok, iyiyim” diye yanıtladı çocuk. Ardından “ilk duracağı katta asansörden ineceğim” dedi, “nefes almakta zorlanıyorum” diye ekledi.

Adam çocuğa doğru eğildi, şefkatle yanağını okşarken “Bu korkunu yendiğini sanıyordum” diye söylendi. Çocuk babasını hayal kırıklığına uğrattığı için kendine kızıyordu. Ama kulaklarındaki uğultu dayanılmaz hale geliyor, tüm öbür kaygılarını ikinci plana itiyordu: “Nefes alamıyorum, buradan çıkmam lazım.”
Asansörcü ise eklemli piston ve yapının demir malzemesi hakkında insanları rahatlatıcı bir şeyler anlatıyordu. Orada uzakta, aşağıda Paris sokakları her istikamette yayılıp gidiyordu. Çocuk manzarayı seyretmeye yarayan kulenin bir üst kat platformuna doğru kafasını kaldırarak kendi kendine “az kaldı” diye içinden geçirdi. “Biraz cesaret.”

Güzergâhın son dakikalarında kabin, o ana kadar yan yan gittiği asansör boşluğunda, aniden doğrularak yere dik karanlık bir tünelde yol alır gibi hareket etmeye koyuldu.

“Baba zannetmiyorum ki...” diyecekken, tam o sırada kafalarının üstünde ardı ardına gıcırtılar duyulmaya başladı. Asansör kabini hiç de güven vermeyen bir tarzda titreyerek sarsıldı. Yerinden kopan bir takım halatlar, çılgın birer yılan gibi havayı dövdü. Çocuk elini babasına doğru uzattı ve “Baba!” dedi. Çok kısa süreyle ve dehşet içinde bakıştılar. Ve bütün bunları bir düşüş izledi.

Robert Langdon zıplayarak uyandı. Gördüğü kâbusun etkisiyle iyice sarsılmış halde, uyuduğu deri koltuğu kısmen doğrulttu. Özel bir ticari bir uçak olan ve türbülânslı bir bölgeden geçmekte olan 2000Ex Falcon uçağının tek yolcusuydu. Dışarıda uçağın Pratt&Whitney marka motorları uğulduyordu. Her şey yolundaydı.
“Bay Langdon, inişe geçiyoruz” diyen anons sesini duydu. Bir yandan koltuğunu doğrultmaya devam ederken, diğer yandan notlarını toparlayıp deri çantasına yerleştirdi. Uykuya daldığında vereceği Mason sembolleriyle ilgili konferansın metnini gözden geçiriyordu. Ölmüş babasını rüyasında görmesinin, hemen o sabah uzun zamandır hamisi olan Peter Solomon’dan aldığı davetle ilgili olduğundan emindi.
“Hayatta asla hayal kırıklığına uğratmayı istemediğim ikinci insan” diye aklından geçirdi. 58 yasındaki bu hayırsever, tarihçi ve bilim adamı, Langdon’u kanatları altına alıp babasının bıraktığı boşluğu dolduralı 30 yıl oluyordu. Langdon, sahip olduğu büyük servet ve ailesinin gücüne rağmen Peter Solomon’dan hep tevazu ve iyi niyet görmüştü.

Langdon camdan güneşin battığını gördü. Buna rağmen dünyanın en büyük obeliski, antik bir güneş saati kadranının yelkovanı misali uzaktan ufukta fark ediliyordu. 170 metre yüksekliğindeki anıt, tam da ulusun kalbini oluşturan ve büyük bir itinayla inşa edilmiş o sokaklar ve binalar geometrisinin tam merkezine oturtulmuştu. Washington etrafa göklerden bile hissedilen ve mistiğe yakın sayılabilecek bir güç saçıyor.
Langdon bu kenti çok seviyordu. Uçağın tekerlekleri piste değdiğinde bu kentte kendisini bekleyenleri düşünerek duyduğu hazdan sanki sarhoş gibi oldu. Uçak Washington Dallas havaalanının özel uçakların yanaştığı kısmına kadar yoluna devam etti.

Langdon, pilotlara teşekkür edip eşyalarını topladıktan sonra lüks kabinden dışarı çıkarak merdivenleri indi. Ocak soğuğu heyecanını yatıştırmaya yetti. “Nefes al Robert!” diye söylenirken özgür havaya ve devasa mekânlara kavuşmuş olmanın mutluluğu içini doldurdu. Etrafı kaplayan sis tabakası zemine bir bataklık atmosferi veriyordu.

Bir kadın şarkı söyler gibi bir sesle dumanların ortasından “Günaydın profesör Langdon” diye seslendi. “Washington’a hoş geldiniz profesör.” Kafasını kaldırdığında kadının 40 yaşlarında ve sarışın olduğunu fark etti. Göğsünde bir kokart ve elinde bir blok not, neşeli bir şekilde kolunu hareket ettiriyordu.
Langdon “Teşekkür ederim!” diye gülümseyerek karşılık verdi. Oldukça gösterişli bir şekilde “Ben Pam, şirketin yolcu servisindenim. Lütfen arkamdan gelin. Bir araba sizi bekliyor” dedi. Birlikte pırıl-pırıl ışıldayan özel jet uçakları ile dolu “İmza” adlı terminale doğru yöneldiler. Langdon içinden, “zengin ve ünlü kimseler için bir çeşit taksi durağı” diye geçirdi. Kadın bir an için “Özür dilerim. Semboller ve dinler hakkında kitaplar yazan Langdon’sunuz değil mi?” diye emin olmak istedi. Kısa süre tereddüt ettikten sonra evet anlamında kafasını salladı, “Emindim” dedi kadın. “Üye olduğum kitap kulübünde Kutsal Dişi ve Kilise kitabınızı görmüştük. O biçim bir skandala yol açmıştınız. Kesin olarak harikaydı. Siz karınca yuvalarına tekme sallamayı sevenlerdensiniz.”

-Niyetim bu değildi.

Kadın Langdon’un işiyle ilgili konuşulmasından hoşlanmadığını hisseder gibi oldu.

“Özür dilerim. Ben hep öyleyim. İnsanların sizi tanımasından bıkmış olmalısınız. Ama suç sizde. Giydiğiniz kıyafet sizi üniforma gibi ele veriyor” diye üsteledi.
“Benim üniformam mı var?” diye sordu. Her zamanki gibi balıkçı yaka koyu gri renk bir kazak ve Haris Tweed ceket, kumaş pantolon ve deri mokasen ayakkabı giydiğini fark etti. Derslerde, konferanslarda, resmi fotoğraflarda ve sosyete gezintilerinde giydiği standart kıyafet. Kadın ısrarlı, “Kazaklarınız hep modası geçmiş şeyler. Kravat taksanız çok daha şık dururdu” dedi.

-Söz konusu bile değil. Aşağı sarkan düğümlerden hoşlanmıyorum.

Phillips Dexter Akademisi’nde görevli olduğu dönemlerde Langdon haftanın 6 günü kravat takmak zorundaydı. Üniversitenin rektörü, kravatı ses tellerini sıcak tutmak için Romalı hatiplerin taktiği “fascalia” denen ipekten boyun bağına benzetip, olaya romantik bir yorum getirmek istese de, Langdon etimolojik olarak kravat sözcüğünün acımasız Hırvat paralı askerlerinin boyunlarına sardığı bir tür fulardan geldiğini biliyordu. Yüzyıllar sonra aynı kıyafet parçası, tıpkı eski Hırvat paralı askerlerinin düşmanın moralini bozmak üzere taktıkları fularlar gibi, muharebelerini toplantı salonunda yapan modern savaşçılar için önem kazanmıştı.
“Tavsiye için çok teşekkürler. Daha sonra düşüneceğim” diye karşılık verdi.

İyi ki o sırada, koyu renk kostüm giyen bir adam lüks bir siyah Lincoln otomobilden inip yanlarına geldi. Aracın kapısını açarken “Bay Langdon. Beltwat Limousine’den Charles. Emrinizdeyim. Washington’a hoş geldiniz” dedi.

Langton, Pam’a bir bahşiş bıraktıktan sonra görkemli arabanın arka tarafına yerleşti. Şoför klima cihazının düğmelerini izah edip, içme suyu ve sıcak muffin pasta isteyip istemediğini sordu. Birkaç dakika sonra, Lincoln araç özel bir yoldan havaalanından ayrıldı. “Demek zenginlerin günlük hayatı bu?” diye geçirdi içinden. Şoför bir yandan Windstock Drive yolunda gaza basıp yol defterini kontrol ederken öbür yandan telefonla son derece profesyonel bir dille konuşmaya koyuldu. “Burası Beltway Limousine. Talimatınıza uygun olarak yolcuyu araca aldığımı teyit ediyorum. Evet misafiriniz Langdon vasıl oldu. Saat 19 sularında Capitole’e indireceğim” diyerek telefonu kapattı.

Langdon kendini gülümsemekten alıkoyamadı. Her zamanki gibi son derece titizdi. Ayrıntılara dikkat etmek Peter Solomon’un başlıca meziyetlerindendi. Devasa gücünü bu sayede şaşırtıcı bir rahatlıkla çekip çevirebiliyordu. Tabii ki bir banka hesabında birkaç milyar dolarının yatması da işini kolaylaştırıyordu. Havaalanının gürültüleri arkada kalırken, Langdon yumuşak koltuklara gömülüp gözlerini yumdu. Capitol’e yarım saatlik mesafedeydi ve bu süre düşüncelerine çeki düzen vermesi için yeterli olacaktı. Sabahtan beri her şey o kadar hızlı gelişmişti ki, kendisini bekleyen inanması bile güç akşam programını düşünecek vakti olmamıştı.
Capitol’e 15 kilometre kala yalnız bir kişi Robert Langdon’u büyük bir sabırsızlıkla bekliyordu.





         
 
Üst